Aysel Tuğluk: Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez

Aysel Tuğluk: Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez

DTK (Demokratik Toplum Kongresi) Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, Kürt sorununun çözümünü ve Kürtlerin talebini değerlendirdi. Tuğluk: Gerçek olan şu; Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez. Kürt sorunu çözülmeden silah da bırakmaz

Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalarda muhataplık konusu nasıl gelişeceğiyle ilgili olarak DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk Özgür Gündem gazetesinden Zana Kaya'ya şöyle değerlendirdi:

 

PKK ile Kürt sorunu ayrı değil, iç içedir

 

Öcalan ve Kandil’i devre dışı bırakan hiçbir çalışma içinde olmayız. PKK ile Kürt sorunu ayrı değil, iç içedir. ‘Silahları bırakın’ demenin bu koşullarda bir manası yok. Silahsız bir ortam isteniyorsa, önce rehine tuttukları ve 7 bin arkadaşımızı bıraksınlar. Sayın Öcalan’ın önünü açsınlar, operasyonları durdursunlar süreç böyle gelişebilir ancak.

 

Çözüm olmadan PKK silah bırakmaz

 

“Cevabı verilememiş iki kritik soru şu; Bir; Kürtlerin siyasi-hukuki statüsü ne olacak? İki; Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ne zaman ve nasıl sağlanacak? Bu iki konu birbirinden bağımsız değil. PKK ve Kürt sorunu ayrı değil. Gerçek olan şudur: Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez. Kürt sorunu çözülmeden silah da bırakmaz.”

 

Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan olmaz

 

‘Silahları bırakın’ demenin bu koşullarda bir manası yok. Varsa bile bu ‘teslim olun’ mealindedir. Silahsız/şiddetsiz bir ortam isteniyorsa, önce rehine tuttukları 7.000 arkadaşımızı bıraksınlar. Sayın Öcalan’ın önünü açsınlar, operasyonları durdursunlar süreç böyle gelişebilir ancak.

Cevabı verilememiş iki kritik soru şudur; Bir; Kürtlerin siyasi-hukuki statüsü ne olacak? İki; Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ne zaman ve nasıl sağlanacak? Bu iki konu birbirinden ayrı değil. Gerçek olan şu; Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez. Kürt sorunu çözülmeden silah da bırakmaz.

Türkiye’de, uzun bir dönemdir Kürt meselesi üzerinden muhataplık tartışmaları yapılıyor. AKP hükümeti ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Kürt sorununu muhatapsız çözme stratejisinin başarı şansı var mı? PKK Lideri Abdullah Öcalan ve PKK olmadan çözüm mümkün mü? DTK’nin ilan ettiği Demokratik Özerklik Kürt meselesinde ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde nasıl bir imkan sunuyor, çatışmaların yoğunlaştığı koşullarda demokratik anayasa yapmanın imkanı var mı, Türkiye’nin idari ve siyasi krizi nasıl aşılabilir? DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, röportajın bugünkü bölümünde bütün bu konuları gazetemize değerlendirdi.

Başbakan geçtiğimiz günlerde ‘Silah bırakılırsa operasyon olmaz’ dedi. Bu ne anlama geliyor, ateşkes çağrısı mıydı?

- Başbakan olumlu ya da olumsuz bir şey söylüyorsa bu ciddiye alınır, alınmalıdır. Nihayetinde ülkenin başbakanıdır. Ancak Kürt meselesinde sürekli olumsuz ve aynı şeyleri söylemeye devam ediyor. Dolayısıyla Kürtler artık dinlemez oldu, sıkıldı herkes. Başbakan’ın son konuşmalarını şöyle bir hatırlayın; hep aynı klişe sözler. Çözümsüzlük statüsüdür bu.

Başbakan’ın çağrısı ne Kürtlerde ne de Kürt siyasi hareketinde bir yankı oluşturmadı. “Silahları bırakın” demenin bu koşullarda bir manası yok. Varsa bile bu “teslim olun” mealindedir. Bildik devletçi söylemdir. Silahsız/şiddetsiz bir ortam isteniyorsa, önce kendileri rehine tuttukları 7.000 arkadaşımızı bıraksınlar. Sayın Öcalan’ın önünü açsınlar, operasyonları durdursunlar süreç böyle gelişebilir ancak. Habur’dan silahsız gelenlere ne yaptıklarını gördük. Siyaset yapan arkadaşlarımızı zindanlara doldurdular.

Çözüm konusunda biz esnek bir siyaset sahibiyiz. Hakikaten iyi niyetli bir girişim, samimi bir çağrı ve pratik adımlar görürsek sonuna kadar bunu destekler rolümüzü yaratıcı biçimde oynarız. Ama öyle ayakları havada, muğlak çağrılara da kulak asmayız!

Kürt sorununun demokratik çözümünde aşılması gereken tarihsel-toplumsal ve politik eşikler nelerdir?

- Halen cevabı verilememiş iki kritik soru şudur;

Bir; Kürtlerin siyasi-hukuki statüsü ne olacak?

İki; Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ne zaman ve nasıl sağlanacak?

Bu iki konu birbirinden ayrı, bağımsız değil. Aksine iç içedir. PKK ve Kürt sorunu ayrı değil. Sıkıntı bunun ayrıştırılmasına çalışılmasıdır.

Gerçek olan şu; Öcalan özgürlüğüne kavuşmadan PKK dağdan inmez. Kürt sorunu çözülmeden silah da bırakmaz. Bunu ben söylemiyorum. PKK bunu defalarca deklare etti. Sayın Öcalan bile “ben karar vermeden PKK dağdan tek bir kişiyi dahi indirmez” demedi mi? Dedi... Bunun karşılığı nedir? Yani Öcalan ne zaman karar verir? Elbette ki özgür olduğunda, bu halk özgür yaşam ve geleceğine kavuştuğunda...

Yani Başbakan ve onun köşe yazarları durmadan BDP’ye yükleniyorlar ama durum bu, ve bunu kendileri de iyi biliyor.

Muhataplık meselesinde sürekli Öcalan’sız çözüm tartışılıyor. Böyle bir çözüm var mı?

- Öcalan ve Kandil’i devre dışı bırakan hiçbir çalışma içinde olmayız. PKK ayrı Kürt sorunu ayrı değil iç içedir. Bu savaşı durduracak tek irade Öcalan’dır. DTK olarak önümüzdeki günlerde bu konuları da ele alıp, bir tutum belirleyeceğiz. Kürt ulusal siyasetinin bir nevi sürece ilişkin tutumunu bir kez daha kamuoyuna deklare edeceğiz.

DTK olarak Demokratik Özerklik projesini açıkladınız. Bu proje Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde nasıl bir açılım sağlıyor?   Öcalan ve Kandil’i devre dışı bırakan hiçbir çalışma içinde olmayız. PKK ayrı Kürt sorunu ayrı değil iç içedir. Bu savaşı durduracak tek irade Öcalan’dır. DTK olarak Kürt ulusal siyasetinin bir nevi sürece ilişkin tutumunu bir kez daha kamuoyuna deklare edeceğiz.

- Ben DTK’nin eşbaşkanı olarak son özerklik çalıştaylarımızda samimi kaygısı olanları, gerçekten anlamaya çalışanları düşünerek özerklik projelerimizi Türkiye’nin demokratikleşmesi perspektifinden anlatmaya özen gösterdim. Sizin aracılığınızla bir kez daha açık ve samimiyetle belirteyim! Kürtler ne iktidar yıkmak ne de iktidar kurmak istiyorlar! Derdimiz bu değil. Aksine, iktidar arayışını başa bela bir sorun olarak değerlendiriyoruz.

Biz demokratik bir ülkede özgür ve eşit bir statüde yaşamak istiyoruz. Ne talep ediyorsak herkes içindir. Bir ayrıcalık, bir iktidar alanı istemiyoruz. Demokratik toplum ve demokratik siyasetin işlerlik kazanacağı özgür bir yaşam ortamıdır talep edilen.

Denilecek ki -ki deniliyor da- bunun için şiddet gerekli değil. Elbette ki değil. Kürtler silahı bir güvence olarak da görmek istemiyor. Ancak Kürtlerin en temel haklarına ve en meşru özgürlük taleplerine hukuki ve anayasal güvence sağlama niyeti göstermeyen yine bu iktidardır. Sorun bu güvencenin yokluğudur. Oluşturulacağına dair güvensizliktir.

Bu projeyi ‘ayrı devlet ya da devlet içinde devlet’ olarak tanımlayanlar oldu...

- Hayır, asla. Biz illa Antep’in girişine “özerk Kürdistan’a hoş geldiniz” tabelası asalım demiyoruz ki! Tam aksine, ortak vatanda, sınırlara dokunmadan ama cumhuriyeti demokratikleştirerek siyasi ve idari yapıyı reforma tabi tutalım diyoruz. Özgür, katılımcı yerel bir demokratik sistem, bir işleyiş herkes için kuralım diyoruz ısrarla. Türkiye mevcut siyasi ve idari yapısıyla devam edemez artık. Bunun farkında herkes, işte başkanlık sistemi tartışılıyor. Demek ki bir kriz, bir tıkanma söz konusu ve bu yapı iflas etti, edecek düzeye geldi. Eğer çatışma zemini giderilmezse, esas olacak “ayrılık, bölünme” vs. durumları o vakit gündeme gelir.

Gündemde yeni Anayasa tartışmaları var. Mevcut koşullarda demokratik bir anayasa yapma imkanı var mı?

- Bu süreci gönül rahatlığıyla izleyen var mı bilmiyorum, fakat sanırım büyük çoğunluk umutlu değil. Türkiye bu ortamda yeni anayasa yapamaz. Zannımca AKP yine milleti oyalıyor.   Türkiye bu ortamda yeni anayasa yapamaz. Zannımca AKP yine milleti oyalıyor. Toplumsal sözleşme özgür tartışmanın, barışın hakim olduğu ortamda yapılabilir. Oysa bu ülkede savaş var. Önce savaşı durdurmalıyız.

Toplumsal sözleşme özgür tartışmanın, barışın hakim olduğu ortamda yapılabilir. Oysa bu ülkede savaş var. Önce savaşı durdurmalıyız.

DTK olarak anayasa yapım sürecine yaklaşımımız biliniyor. Tüm sorunların esas sahibi olarak toplumu görüyoruz. Dolayısıyla Kürt meselesinden kadın haklarına, inanç özgürlüğünden çevrenin korunmasına kadar tüm konularda çözüm ilgili toplumdan gelmelidir. Toplumsal mutabakat denilen husus da budur. Devlet ya da siyasi iktidar eğer toplumun kendi çözümüne anlayış göstermezse, yeni ve sivil bir anayasa oluşmaz.

Kaygılarımız olsa da masada kalacağız. Umarım önce savaşı sonra da Kürt sorununu çözecek bir süreç işletilir.

AKP’ye dönük her türlü eleştiri hükümet ve medyası tarafından ‘AKP karşıtlığı’ olarak değerlendiriliyor...

- Bu da şehzade medyanın ürettiği bir argüman. Amaç eleştiriyi manipüle etmek ve değersizleştirmek. Bir de insanlar “teşhir ve tehdit” ediliyor bu argümanla. Bana ve diğer arkadaşlarımıza da bu yönlü söylemler geliştirildi. Tabii bu doğru değil. Demokrasilerde sert eleştiriler de olur sert muhalefet de. Ancak AKP’yi eleştiren ya Ergenekoncu oluyor ya da KCK’li. Böyle saçmalık mı olur? Farklı sese saygıyı öğrenmeliler.

AKP otoriter bir düzen kurmuş, herkesi ezmeye çalışıyor. Baskı, tehdit, teşhir ve tutuklamalarla her türlü faşizan yöntem ve uygulamalarla adeta “devlet terörü” estiriyor. Ne yapalım? Boynumuzu eğip dizimizi mi kıralım? İnsan onuru bunu kabul eder mi?

Demokrasi ve özgürlük istiyoruz. Bunu sağlamayan her iktidarı eleştirir, onunla mücadele ederiz. AKP öncesi de böyleydi, AKP sonrası da böyle olacak, eğer demokratik yaşam olmaz ise...

2005-2007 arası AKP’ye en çok desteği biz verdik. Olumlu işler yapsın destek verelim. Ama başta Kürt meselesi olmak üzere tüm demokratik sorunlar karşısında “devlet”i oynamaya devam ederse, Kürt siyaseti olarak en etkili muhalefeti ve mücadeleyi sürdüreceğiz elbette.

Peki muhalefetin yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’de Kürt sorunu konusunda bir gelişme beklenebilir mi?

- Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla birlikte CHP’de bir değişim süreci başladı ancak bu tam anlamıyla nihayete erecek mi, bizler de dikkatle izliyoruz. CHP’de geleneksel Kemalist çizgi ve yapı halen çok güçlü. Umarım ki, değişim isteyenler başarılı olur.

Şahsen Kemalizmin ideolojik ve politik olarak demokratik değişimi yapması gerektiği, demokratik kimlik kazanması için de özellikle Kürt inkarına son vermesi gerektiği üzerine zamanında çok yazı yazdım. Toplumsal barışımız açısından da bu elzemdir.

Türkiye’nin devrimci-demokratik güçleri ile Kürt hareketini bir araya getiren Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 1. kongresini gerçekleştirdi. HDK neler yapabilir?   Türkiye mevcut siyasi ve idari yapısıyla devam edemez artık. Bunun farkında herkes, işte başkanlık sistemi tartışılıyor. Demek ki bir kriz, bir tıkanma söz konusu. Eğer çatışma zemini giderilmezse, esas olacak ‘ayrılık, bölünme’ vs. durumları o vakit gündeme gelir

- HDK çalışmalarının oldukça önemli ve stratejik olduğunu düşünüyorum. Türk toplumu ile konuşmanın, ilişki kurmanın çok iyi bir zemini haline gelebilir. Bence önümüzdeki yılları bu mücadele belirleyecek. O nedenle Kürtlerle Türklerin ortak mücadele ve örgütlenmesi üzerine düşünmek, kafa yormak ve model üretmek hem gerekli, hem de önemlidir.

Yaşanan savaşı ve sonuçlarını, kendi sorunumuzu, isteklerimizi, isyanımızı Türkiye toplumuna anlatamadık ve devletin korkunç propagandasıyla hep yanıltıldılar. İşte bu çalışma iki halk arasında siyasi, sosyal, kültürel bağı güçlendirebilir.

Kürt siyasetinin figürleri olarak bazen üslup ve tarzda, tavır ve yaklaşımda kaba davranabiliyoruz. Karşılıklı olarak bu yetersizliklerimizi aşabilirsek, önümüzdeki dönem Türkiye siyasetini forse edebiliriz inancındayım.

Anlaşılan o ki, AKP ile çözüm mümkün görünmüyor. Kürt siyasetinin majör aktörlerinin rezervinde bu ihtimal gittikçe tükeniyor. Yani bir seçenek yaratma açısından da bu çalışma hayati önemdedir.