Frankfurter Rundschau gazetesindeki yorumda, Batı Şeria'da kaçak olarak inşa edilmiş Yahudi yerleşim yerlerinin yasallaştırılmasını öngören kanun teklifinin İsrail parlamentosu tarafından onaylanması ele alınıyor.
"İlgili yasa çıkartılınca, haksızlık giderilmiş olmuyor. İsrailli yerleşimcilere Batı Şeria'da kendi girişimleri ile inşa ettikleri yerleri bırakmak için İsrail parlamentosu Knesset'in onayladığı kanun teklifi, hırsızlığı cezasız bırakmak için verilen bir ruhsatı andırıyor. 'Tepeleri işgal edin' sloganı bu yerleşimcilerin işine yaramış gibi görünüyor. Aslında Filistinlilerin bu bölgelere sahip olduğu uzun zamandır biliniyordu. Ancak tapu kayıtları ile İncil'i birbirine karıştıran yerleşimcileri bu durum hiç rahatsız etmedi. İsrail artık zor bir yol ayrımında bulunuyor; yollardan biri iki devletli çözüme diğeri ise tehlikeli bir ayrımcılık (Apartheid) sistemine götürüyor. Eğer Filistinlilere ait özel mülkiyetlerin değeri İsraillilerin hakkından daha azsa bu, başka nasıl tanımlanabilir?”
Mainz'de yayımlanan Allgemeine Zeitung'da yer verilen İsrail'in izlediği siyasete ilişkin yorumda şu satırlar dikkati çekiyor.
"Bu yasanın politik açıdan en korkunç tarafı Ortadoğu'da her türlü siyasi, barışçıl çözümü açık bir şekilde reddediyor olması. Bu yasa yüzünden uluslararası boyutta benimsenen İsrail ve Filistin'in var olmasını güvence altına alacak iki devletli çözüm hayata geçirilemeyecek. Filistinliler, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda İsrail tarafından işgal edilen Batı Şeria'yı kendi devletleri olarak görüyor. Buna karşılık İsrail'deki sağcılar, ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump'ın Yahudi yerleşim yerleri konusunda selefi Barack Obama'ya kıyasla daha az eleştirel bir tutum izlemesini fırsat olarak görüyor.”
Nürnberger Nachrichten gazetesindeki yorumda 25 yıl önce Maastricht'te imzalanan anlaşma ile Avrupa Topluluğu adının Avrupa Birliği (AB) olarak değiştirildiği hatırlatılarak, Birliğin bugün içinde bulunduğu durum ele alınıyor.
"AB, dış politika açısından pek işler halde olmamasının sıkıntısını yaşıyor. Ancak kendi içinde zayıflamış ve vatandaşlarının güvenini kaybetmiş olması daha tehlikeli bir durum yaratıyor. Geçen 20-30 yılda izlenen neo liberal siyaset, Avrupalıların proje ile özdeşleşmelerine artık imkân vermiyor. Artık yeni bir siyaset gerekiyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel de Avrupa sahnesinde oldukça yalnız kalıyor. ABD'nin Başkanı Donald Trump'ın iktidarı ve İngiltere'nin AB'den çıkacak olmasının ardından yola nasıl devam edileceğine dair tartışmalarda, Merkel'den boş sözlerin dışında pek bir şey duyulmadı. Anlaşılan, mesaj daha yerine tam olarak ulaşmadı. Bu da iyi bir işaret değil.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung'daki yorumda da AB'nin içinde bulunduğu duruma dikkat çekiliyor.
"AB'nin tarihinde uzlaşma arayışı hep zor oldu, çoğu zaman sorun, çözülmek yerine tatmin edici olmayan formüllerle gelecek bir tarihe ertelendi. Ama artık duygusal ve siyasi olarak temel ilkeler iyice zora girdi. Hukuk sistemine yönelik müdahalelerle, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran Polonya hükümetini suçlamak kolay… Ancak Polonya hükümeti AB'ye üye birçok ülkede gözlemlenen eğilimlere sadece bir örnek oluşturuyor. Çelişkili görünse de AB'ye ilişkin kuşkuların ve mevcut kuralları yıkmak isteyen güçlere yönelik onayın artması, AB'nin genişlemesinden bu yana Doğu ve Batı'yı duygusal boyutta ilk kez bu kadar birbirine yaklaştırıyor."
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Jülide Danışman