Bir Ermeni yurttaşın çocuğunu azınlık okuluna kaydettirebilmek için başvuruda bulunduğu İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı yazışmadan, azınlıkların Lozan’dan beri ‘soy kodu’ uygulamasıyla fişlendiği ortaya çıktı. Nüfus kaydında Rumlara 1, Ermenilere 2 ve Yahudilere de 3 kodunun verildiği anlaşıldı. Milli Eğitim, bu okullara kayıt için nüfus kâğıdındaki din hanesinin yetmediğini, bunun için ‘anâsır kodu’ altında bir tanımın olduğunu açıkladı.
Soy kodu uygulamasının 1983 ve 2001 tarihli iki genelgeyle kararlı biçimde sürdürülen bir uygulamaya devam edildiği belirtildi.
Agos gazetesinin dün manşetten duyurduğu haberine göre; ailesi 1915’ten sonra zorla Müslümanlaştırılmış olan bir kadın daha sonradan inanç değiştirerek, Ermeni Kilisesi’ne bağlandı. Kendi nüfus kâğıdındaki din hanesine Hıristiyan yazdıran kadının eşi din hanesini değiştirmediği için çocuğunun din hanesi ‘Müslüman’ olarak kaldı. Çocuklarını kaydettirmek istedikleri Ermeni anaokulu ise çifte “Milli Eğitim’den okula kayıt yaptırmanızda bir sakınca olmadığına dair resmi izin belgesi alın” dedi.
Ailenin avukatı İsmail Cem Halavurt, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurup, çocuğun Ermeni anaokuluna kaydının önünde engel olmadığına dair resmi yazı istedi. Talebi değerlendiren İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ahmet Molak, avukat Halavurt’a Şişli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurması gerektiğini söyledi. Molak, başvuru sırasında Halavurt’un Şişli’ye sunması için bir resmi yazı yazdı. Ve bu yazıda, Ermeniler için ‘Soy kodu 2’ ifadesinin yer aldığı ortaya çıktı. Yazıda, şöyle deniyor:
“Söz konusu okullara kayıt olacak öğrencinin velisinin mahkeme kararı ile din, isim, mezhep değiştirip değiştirmediğinin bilinmesi, 1923 yılından bu yana ‘Vukuatlı’ nüfus kayıtlarının gizli soy kodunun da (nüfus kayıt örneğinde Ermeni vatandaşlarımızın soy kodu 2’dir) çıkartılması gerektiğinden, öğrencinin velisinin ilgili nüfus ve vatandaşlık müdürlüğünden nüfus kayıt örneğinde gizli soy kodunun 2 olması halinde kaydının yapılabileceği...”
Radikal’in aradığı bir nüfus yetkilisi, ‘soy kodu’ uygulamasının Lozan’da azınlık statüsü tanınan Rum, Ermeni ve Yahudiler için söz konusu olduğunu, Rumlara 1, Ermenilere 2, Yahudilere de 3 kodunun verildiğini söyledi. Yetkili, soy kodunun Lozan Antlaşması’yla tanınmış haklardan yararlanacak o azınlık grubuna mensup yurttaşları ayırt etmek için kullanıldığını savunuyor. Örneğin ‘2’ koduyla kaydedilmeyen birinin Ermeni okuluna kayıt yaptıramayacağını vurguluyor. Yetkili, kodların başka amaçla kullanılıp kullanılmadığı hakkında bilgi sahibi olmadığını, üç grup dışındaki topluluklara kod verilmediğini söylüyor.
Prof. Dr. Baskın Oran:
“Bu uygulamayı ilk duyuyorum. Gayrimüslimleri bitirmek için kullanılan koddur. O numarayı vermek bile bir ihlaldir. Çünkü Lozan’da herhangi bir azınlığın adı anılmaz, yalnızca ‘gayrimüslim’ denir. Gayrimüslim, Müslüman olmayan demektir. Hani Süryaniler, Yezidiler ve Asuriler?” Araştırmacı Rıfat Bali:
“İlk kez duyuyorum. yorum yapamıyorum. Lozan’dan beri uygulandığını sanmıyorum. Sonradan olmuş olabilir. Fakat hangi iktidar döneminde olduğunu anlamak lazım. Bir politika mıdır, münferit vaka mıdır, bilmek lazım.”
İl Milli Eğitim Müdürlüğü: “Nüfus kayıt örneğinde sadece ‘dini’ belirtilen, ‘anâsır koduna’ yer verilmeyen vatandaşımızın çocuğunun azınlık okuluna kaydının yapılıp yapılamayacağı veya hangi azınlık okuluna kaydedileceği bilinemeyeceğinden ve mevzuattaki tanım gereği hangi azınlığa mensup olduğu anlaşılamayacağından, sadece dinine bakılarak işlem yapılamamaktadır. Azınlık okullarına öğrenci kayıt işlemleri mevzuata göre yapıldığından fişleme gibi bir durum söz konusu değildir.”
Radikal gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz vatandaşların soy kodu ile fişlenmesine ilişkin olarak şunları söyledi:
Nasıl olduğunu bilemedikleri bir biçimde, onların gerçekte kim olduğunu hemen her zaman bilen bir devletin otoritesi altında yaşadığını hissetti gayrimüslim vatandaşlarımız.
Yüz yıldır gayrimüslim vatandaşlarını kesip biçen, korkutan, kaçırtan, göçerten, mallarına el koyan, mezarlarını talan eden, suikast düzenleyen ‘faşizan devlet ruhunun’ ikide bir ortaya çıkıp, işini gördükten sonra saklandığı kara kutunun şifrelerini veriyor bu rakamlar.
Bu rakamların hangi kutudan çıktığına baktığımızda 1915’te, Talat Paşa’nın bir mühendis hassasiyetiyle, boşalttırdığı her köye, her mezraya, oradaki Rum fırıncı, Ermeni duvar ustası kadar Müslüman usta yerleştirme çabasına kadar geri gideceğiz. Bu rakamlar modern Türkiye’nin şifrelerini veriyor.
Gayrimüslim vatandaşlarımızın hakları mevzuuna gelince, öncelikle hepsinin ‘Bilgi alma yasasına’ dayanarak nasıl kategorilendirildiklerini öğrenip, bunu belgeledikten sonra idare mahkemelerine bu ayrımcı uygulama için tazminat davaları açmaları ve ardından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar davalarını takip etmeleri düşünülebilir.
Korkarım ki bu rakamlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1915’in politikalarını kesintisiz bir şekilde sürdürdüğünü düşünecek olan Ermeni diyasporası tarafından yeni davalara dönüştürülecek veya mevcut davalarda bu uygulama yeni ve güçlü bir argüman olarak kullanılacaktır.
Radikal gazetesi yazarı Ali Topuz vatandaşların soy kodu ile fişlenmesine ilişkin olarak köşesinde söylediklerinin bir kısmı şöyle:
Yetkiliden devam edelim: Bu kodların başka amaçlarla kullanılıp kullanılmadığı hakkında bilgisi yokmuş; üç grup dışındaki topluluklara kod verilmediğini söylüyor, bundan emin.
“Başka amaçlarla kullanılıp kullanılmadığı” kısmı önemli, döneriz, ama önce “kod”lamanın kendisine az bakalım: Lozan’dan öncesini biliyoruz, sır değil. Bu üç milletin ne yapacağı, ne yapamayacağı, ne cins ve renk elbise, pabuç giyeceği, ne giyemeyeceği, ne taşıyacağı, ne taşıyamayacağı devlet umuruydu. “Osmanlı hoşgörüsü” makamından sağ kanat resmi-devletlû türküleri bir kenara bırakırsak, hiyerarşik imparatorluk mantığından eşitlikçi yurttaşlık mantığına geçiş sürecine devletin nasıl ayak sürüdüğünün tarihi yatar bu “kod”da. “Gayrimüslim” adıyla tekleştirilen üçlü grup, tek tek özelliklerine göre sürekli ve kurumsal bir ayrımcılığın nesnesi olarak görüldü. “Milleti hâkime”, onların kaderi hakkındaki mutlak söz hakkını hiç bırakmak istemedi. Osmanlı için “normal”, 1924 için “anlaşılır” deyip geçebilir miyiz? 2013’te olmasak, yani aradan 89 yıl geçmiş olmasa, bu “ayrımcı”lık hâlâ bu kadar faal ve üstelik gizli biçimde iş başında olmasa, belki.
“Başka amaçlar”a bakalım az da. Ne tür başka amaçlar olabilir? Bunu da başka bir “devlet” uygulamasına bakarak kavrayabiliriz gibi görünüyor, 1983 ve 2001 tarihli iki genelgeyle kararlı biçimde sürdürülen bir uygulamaya.
Genelgenin emridir: 1924’ten önceki tapu kayıtlarıyla ilgili olarak tehcir ya da mübadele edilen Gayrimüslimlerin mirasçılarına, Tapu Müdürlükleri hiçbir surette bilgi vermeyecek. 1924 mübadele yılıdır malûm, yani 1 kodlularla ilgili bir mesele. 1915 de “tehcir” yılı malûm, yani 2 kodlularla ilgili bir mesele. Giden gider, kalan mallara ne olur? Genelge de bunu söylüyor zaten: Giden gider, kalan mallar “bizim”dir! Delil aramadan bir varsayım mümkün: Bu kodlar, sadece kimin hangi okula gideceğini değil, bu mal mülk gibi fani işleri düzenlerken de hayli işe yarar. Bir de spesifik araştırma alanı önerebiliriz: Şu ünlü Varlık Vergisi, devletin elinde bu kod’lar olmasaydı nasıl uygulanırdı? Yine bu kodun, kamu görevlisi seçiminde, ehliyete, liyakata değil de soya sopa bakmaya ayarlı bir devletin elinde altın değerinde olduğunu da güvenle iddia edebiliriz.