CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Munzur-Dersim Etnografya Dergisi için, Sivas katliamı sırasında görev yapan polis memuru A.S.'yle yaptığı ropörtaj ortaya çıktı. Polis memuru A.S., Sivas olaylarına katılanları teşhis ettiği için lojmana kadar gelen bazı kişilerce tehdit edildiğini, bazı polislerin tanıklıktan vazgeçtiğini öne sürdü. A.S., olup bitenleri bir gazeteciye anlatmaya karar verdiğini, ancak istihbaratçı meslektaşları tarafından “Hayatınla oynarsın” diye susturulduğunu da anlattı. Cafer Erçakmak’ın olaylarda rol aldığını söyleyen A.S., olayların tümünün kameraya alınmadığını, görüntülerin eksik olduğunu da dile getirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 6 Ekim 2001’de, Sivas katliamının tanığı polis memuru A.S.’yle yaptığı ve Habertürk gazetesinde dün ilk bölümü yayımlanan röportajın ikinci bölümü şöyle:
-Kılıçdaroğlu: Polis bu olayda yansız davrandımı? Yoksa belli kişileri korudumu, korumadı mı?
Görev yaptığım arkadaşlarımın bu olayda kendilerini gerçek anlamda hem topluluğu dağıtmaya hem de kurtarmaya verdiğini sanmıyorum. Sanmıyorum değil, vermediler. 450-500 kişilik kuvvetin var, nerede bu adamlar, nerede? Biz piyasada 50-60 kişiydik. DGM’lere ifadeye giden 16 kişiydik. Yani bu kadar tarafsız olabilir mi? Taraflıymış işte, polis taraflıymış.
- Bu olaya tanık olan pek çok kişi o zaman teşhiste bulunmadı...
Bence öyle. Biz filmleri izledik. (Olayın görüntülerini) Amatör bir kamera çekmişti. Zaten onların hepsini tanıyoruz, ama onun çekmediği daha neler vardı. Yani çekemediği... Onları da biliyoruz. İtfaiye hortumunu keseni amatör kamera çekememiş. Ben izledim onu. Biz 2 gün sonra 90 civarında adam topladık. Ne oldu sonra?
- Peki insan toplarken size belli bir merkezden mi “Şunu alın” diyorlardı, yoksa siz hani böyle kendi gördüğünüzü mü alıp götürüyordunuz?
Biz gördüğümüzü alıp götürüyorduk. Yani bize bir merkezden, üst bir taraftan, “Şunu şunu alın” çok az olmuştur. Yani hepsini değil. Filmde görmüşsün, slogan atıyor, hepsi slogan atıyor. 15 bin kişiyi mi toplayacaksın? Aktif şeyler, uçlar, bunlara iyi, dikkatli baktıktan sonra buluyorduk.
- Peki askerin orada fonksiyonu ne oldu? Yani asker geldi, havaya silah attı, başka...
Zaten gelen asker acemiymiş. 20 günlük askermiş. O adamların silahları bile boşmuş. Bu asker daha önce neredeydi o zaman? Otelin önüne ilk topluluk birikmeye başladığında asker neredeydi? Bir sürü asker, asker düzenli gelse oraya, en azından psikolojik bir korku verirdi. Burada ihmaller var. Ondan sonra benim hayatım kaydı. Sivas’ta 1 yıl daha yaşadım. Benim evime her gün telefonlar, tehdit telefonları falan...
- Niye tehdit telefonları?
Sivas’taki DGM’ye gidip geliyorduk. Lojmanda oturmama rağmen 15-20 kişilik gruplar geliyordu; tutuklananların yakınları, baskı yapıyordu.
- DGM’de sizin ifade verdiğinizi onlar da biliyorlar tabii.
Biliyorlar, eve geldiler 15 kişi. Ama bunlar iki-üç kere geldi. Lojmandan giriyorlar. O lojmanda nizamiye var.
- Tehdit telefonu aldınız mı?
Ben 08.00’de evden işe gitmek için çıkıyordum. Eve 08.30’da telefonlar yağıyordu. Hanım, “Buradan gidelim” diyordu. Bunlar pek önemsenmiyordu kadro içinde, yani herkes alabilir. Kimse kaale almıyordu.
- “Yabancılar” diyordunuz, hani “Yüzünü yeni gördüğünüz yabancılar Sivas’a gelmişti...”
Onlardan tutuklanan hiç görmedim. Başka şubeler aldı mı, başka taraf mı sorguladı, teslim etti göremedim. Cafer Erçakmak diye bir vatandaş vardı belediye başkan yardımcısı. Bu adamın Belçika’ya kaçtığı söylendi olaylardan sonra. Ben, 1994’te tayin istedim Diyarbakır’a gittim. Peşimi orada da bırakmadılar.
- Orada bırakmayanlar kimlerdi? Fanatik dinci gruplar mı?
Tabii, Hizbullah’ın asıl kendileri. Zaten Silvan, orası, burası, bugün yeni yeni çıkıyor. Buralarda çok sağlam bir örgüt.
- Peki Sivas’ın normal halkı, yani bu olaylar için böyle bir tepkiye nasıl bakıyordu? Sizin kişisel gözlemleriniz, yani öncesine ve sonrasına bakışınız. Olaylardan sonra halkın düşüncesi neydi, yani esnaf vesaire pişmanlık duyuyor muydu?
Bayağı bir yılgınlık vardı. Bence Sivas’ta halktan birileri bu şeyi yapmadı.
- Siz orayı ne zaman terk ettiniz, yani bütün bu kurtarma vs...
Bize dediler ki: “Tekrar topluluk geliyor. Artık buna ara verin.” Biz de otelden ayrıldık.
- Yani dumanlarla bıraktınız, ayrıldınız...
Ayrıldık. Zaten yapılacak fazla bir şey de kalmamıştı. Benim her tarafım çürüktü. Bir hafta vücudumda morluklar, çürüklükler vardı. İçerideki is nedeniyle gömleğim, atletim simsiyahtı. Ayakta zor duruyordum. Ama neydi amacım, bir kişi daha çıkarayım istiyordum. Yani bir kişi daha yaşasaydı. İnsan bu. Tavuk mu yani ağabey? İnsan bu. Olay dan sonra 1 yıl Sivas’ta kaldım. O otelide asla görmek istemedim. O caddeden mecbur omadıkça geçmedim.
- Teşhis yapanlar “Birlik olalım”...
Bunu yapamazdık. DGM’ye ilk gidişimde orada tanınmış bir gazeteci vardı. Dedimki, gidip şuna her şeyi anlatacağım. İstihbarattan biri geldi, “Hayatınla oynarsın” dedi.
- Kim?
İstihbarattan bir komiser... “Sen reklam peşinde misin?” dedi. “Ha...s..r lan” dedim.
- Teşhiste bulundunuz...
Teşhiste bulundum. Bir biçimde bunlar dışarı sızdırılmış. Bizim isimlerimiz, künyemiz yerel basında, yerel televizyonlarda yayınlandı. Görgü tanığı polislerin adı soyadı, hepsi Sivas’tan Ankara’ya gitti.
- Tehdit nedeniyle teşhisten vazgeçen oldu mu?
Evet, bayağı oldu. Can güvenliği yok ki. Biliyordu ama “Tanıyamadım” diyor.