Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı’nın kaleme aldığı, Aziz Sancar’ın hayatını ve Nobel Kimya Ödülü’ne uzanan bilim yolculuğunu konu alan Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü kitabı Aziz Sancar’ın hayatından bilinmeyen kesitler sunuyor. Aziz Sancar’ın, insan DNA’sında onarım mekanizması üzerine yürüttüğü çalışmanın bir başka akademisyen tarafından engellenmeye çalışılmasının ayrıntıları da ilk kez Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü’nde gün yüzüne çıkıyor. Kitapta Sancar'ın anlattığına göre akademik bir dergiye gönderdiği İnsan DNA’sında İkili Kesim Onarımı’nın ayrıntıları ve mekanizması hakkındaki makalesi yayınlanmayınca Sancar olayın peşine düştü. Olayın altından aynı konuda çalışan bir başka bilim adamının öne geçme çabası çıktı. 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü alan Tomas Lindahl, aynı konuda çalışma yapan kendi öğrencisini öne geçirmek için Sancar'ın makalesinin yayınlanmasını engellemişti. Bu yüzden Sancar 20 yıl Lindahl ile küs yaşadı.
Odatv’de yer alan habere göre, Orhan Bursalı’nın yazdığı Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü kitabında yer alan, Sancar’ın 20 yıl boyunca ona bu haksızlığı yapan kişiyle konuşmamasına neden olan ‘bilimsel suistimal’in öyküsü şöyle:
Araştırma dünyasında rekabet büyüktür. Hele hele aynı konu üzerinde çalışan çok sayıda laboratuvar, bilim insanı varsa! Hemen herkes, kendi konusu üzerinde kimlerin çalıştığını bilir. Çünkü araştırma sonuçları mesleki dergilerde yayımlanmakta ve meslektaş grubunca izlenmektedir. Bazen rekabet olur, bazen de aralarında işbirliğine giderler, birinin üstün tarafı öbürünün üstün tarafıyla birleşir ve bir bilim insanının mesela iki yılda ancak çözebileceği bir problemi, işbirliğiyle bir yılda çözerler, hem de etkili bir sonuçla. Her iki taraf da kazanır.
Ama her zaman da kazan-kazan olmaz, birbirleriyle kıyasıya rekabete girerler, bu rekabet de genellikle hız üzerindendir. Önce araştırmadan ilk sonucu kim alacak, bilim dünyasına açıklayacak meselesi. Övgüyü, onuru önde giden alır çünkü.
Konumuz insanda Nükleotid İkili Kesim Onarım Mekanizması’dır. Yani yukarıda en son anlattığımız ve Sancar’ın, “Milyon dolarlar, on Nobel verseler değişmem,” dediği, büyük bir iç huzuru ve haz duyduğu keşfi.
Aziz Sancar, 1992’de insanlarda İkili Kesim Onarım Mekanizması üzerine ana makalesini yayımlamış ve rakipleriyle giriştiği beş yıllık yarışı kazanmıştı. 1993’te Sancar ana makaleyi biraz daha detaylandıran bir makale daha yazdı. İnsan DNA’sında İkili Kesim Onarımı’nın ayrıntıları ve mekanizması hakkında önemli bir makaleydi. Bu makalesini de yine ünlü bir dergiye gönderdi. Fakat bu makaleye epey süre sonra dergi editörlüğünden ret yanıtı gelince çok şaşırdı. Önemli mesleki bilim dergilerinde makale yayımlama sürecine ilişkin bazı hatırlatmalar yapmalıyım tam bu noktada.
Bilim dergilerinde makale yayımlama süreci şöyle:
Editör gönderilen araştırma makalesini, o konuda uzman olarak bildiği veya kullandığı genellikle üç uzmana, hakemlik yapmaları için yollar. Amaç, bu araştırmada eksik yönler var mı, doğru mu, yanlışlıklar var mı diye bakmaktır. Bu hakemler adeta makalenin editörlüğünü yapar, varsa eksikliklerini not alır, yanlışlıklara değinir ve bazen de araştırmanın bazı yönleriyle tamamlanması gerektiğini belirterek, dergi editörüne geri yollar. Amaç doğru bilgiyi yayımlamaktır. Makaleyi değerli bulmayanlar da olur, olduğu gibi yayımlanmasını isteyenler de. Burada, araştırmanın doğruluğu için bilimsel bir süzgeç işbaşındadır ve doğru bir kuraldır.
Aziz Sancar’ın yolladığı makaleden, önce uzun süre ses çıkmaz. Bir hakem değerlendirme işini uzatmaktadır. Derken, dergi makaleyi geri gönderir, reddedilmiştir.
Aziz işkillenir, şüphelenir, içine kurt düşer... Araştırmaya koyulur, kim bu hakem diye. Sonunda hakemin kimliğini öğrenir. Adam önemli bir otoritedir. Ünlüdür, etkili bir kişidir. Bizzat kendisi de insan DNA’sında başka bir onarım mekanizması üzerinde çalışmaktadır. Laboratuvarı, araştırmayı sürdüren öğrencisi vardır.
Sancar durumu anlar: Hakemimiz, makaleyi değerlendirme sürecini uzatarak zaman kazanmaya çalışmaktadır. Kendi araştırmalarını sürdüren öğrencisine, “Aziz bu işi götürüyor, acele et, çalış, bir an önce yaz ve gönder,” dediği anlaşılır. Bu nedenle de Sancar’ın makalesinin yayımlanmasına taş koyarak, kendi araştırmasını tamamlatmaya çalışmaktadır.
Aziz durumu anlar (bu arada makalesini, başka bir dergi yayımlar). Engel koyan ise, bu yarışı kaybedenlerden biridir. Yarışan bu gruplar, Sancar ve ekibinin sadece bakteri onarım mekanizmaları üzerinde çalıştığını sanıyor, insan DNA’sında onarım mekanizmasını araştırdığını bilmiyorlardı. Bu nedenle Sancar’ı önemsememişlerdi. Fakat Sancar insanda İkili Kesim Onarım keşfini yayımlayınca, yarışı kaybettikleri için şoka uğradıklarını tahmin etmek zor değil. Yani söz konusu kişinin bir tür kuyruk acısıyla hareket ettiği rahatlıkla söylenebilir.
Sancar, makalesinin kasıtlı olarak reddedilmesine isyan etti. Bu bilimsel bir ret değil, büyük ve kasıtlı bir haksızlıktı. Evet aralarında bir yarış ve rekabet vardı ama ciddi ve saygın bir bilim insanı böylesine bir hataya bilerek kalkışmamalıydı. Sancar sonunda o kişiye yazdı ve niye böyle yaptığını sordu. O da, “Aziz sen çok hırslı adamsın, her şeyi sen yapmak istiyorsun ve her şeyi sahipleniyorsun,” diye özetlenebilecek faks mesajı gönderdi.
Sancar, bu yanıt üzerine dergi editörüne, “Burada yapılan iş tamamen scientific misconduct-bilimsel suistimale girer,” dedi. Ama editör, Aziz Sancar’ı fazla tanımıyordu, diğeriyse büyük araştırmacı, büyük bir hakemdi! Sancar’a verdiği yanıtta şöyle dedi: “Büyük insanları böyle itham edersen başın derde girer.”
İşte o noktada Aziz Sancar’da ipler koptu, tepesi fena attı. Asistanlarına, “Ben de bunların anasını ağlatacağım, çünkü makalelerinde sahtekârlık var, yasal olarak kanıtlayacağım,” diye söylendi.
Sessiz sakin Sancar gitmiş ve yerine “kafa kopartıcı” bir adam geçmişti!
Yanında 15 yıldır çalışan bir asistanı onu sükûnete çağırdı ve yatıştırdı:
“Bu gibi şeylerle hem zaman hem enerji harcayacağınıza, gelin biz araştırma yapmaya devam edelim, sonunda kazanırız.”
Sancar, “Allah razı olsun ondan, bunları söyledi ve ben de kulak verdim. Asistanım hâlâ yanımdadır, yardımcı doçent olarak ve haftanın yedi günü yaklaşık günde 12 saat çalışıyor. Yunus Emre Destanı laboratuvar çalışmasını o yaptı” diyor.
Ama Aziz Sancar “kafa kopartıcılığını”, 20 yıl boyunca ona bu haksızlığı yapan adamla konuşmayarak, adeta onu yok sayarak gösterecekti.
Rekabet içindeki araştırma dünyasında bazen böyle karanlık olaylar oluyor ne yazık ki. Araştırma dünyası bir cangıla benzer, ayak oyunları, itelemeler, kayırmalar, kazık atmalar söz konusudur. Bunları genellikle bilmeyiz. “Büyük adam” rolündekiler, şan ve şöhretliler, henüz tanınmamış genç bilimcileri ezip geçmeye çalışırlar. Ama Aziz Sancar gibiler, yeteneği ve çalışkanlığıyla sonuçta mutlaka başarırlar.
Aziz Sancar bu olayı yazacağımı bildiği için bana şöyle dedi: “Ne bu olaydan ne de bu adamdan bahsedelim. Bu yazdığın biyografi pozitif olsun, olumsuzlukları mümkün olduğunca az tutalım. Bilimsel araştırma çok rekabete açık bir iştir ve bu nedenle insanlar bazen etik olmayan şeyler yapıyor deyip geçiştirirsek bence yeter.”
Fakat şunu da eklemek zorunda kaldı: “Ama kitap senin kitabın, rekabetin aşırı biçimlerini uygun gördüğün şekilde ifade edebilirsin.”
İşte ben de böyle yazdım. Çıplak, örtüsüz..
Merak ediyorsunuz değil mi kimdi bu ünlü bilimci diye?
Kanser araştırmalarıyla da tanınıyor. DNA’yı ayakta tutan mekanizmaları araştırırken, DNA’nın diğer bir onarım mekanizması olan “Baz Kesme Onarımı (BER) Mekanizması”nı keşfetti. Bu onarımda, DNA Gylikozilaz enzimi başrolü oynadı.
Ve bu önemli bilim insanı...
İsveç’te Nobel Ödülleri Komitesi’nde aktif görev aldığı duyumu yayıldı. Son Nobel Kimya Ödüllerini belirleyen komitede ise yoktu, izinli sayıldı.
Aziz Sancar ve Amerikalı kimyager Paul Modrich ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü paylaştı: Tomas Lindahl.