"Aziz Sancar'ın başarı hikâyesini, vekil olmak için üniversite hocalığını terk edenler nasıl okuyor?"

"Aziz Sancar'ın başarı hikâyesini, vekil olmak için üniversite hocalığını terk edenler nasıl okuyor?"

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, Prof. Aziz Sancar'ın 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmasına ilişkin olarak, "Nobel ödülü almak için gerekli olan 80 rakamını geçen Aziz Sancar'ın başarı hikayesini; bulundukları mevkii vekil olmak için terk eden üniversite hocaları nasıl okuyor/değerlendiriyor acaba?" diye sordu.  Barbarosoğlu, "Aziz Sancar 5 yılda 270 makale yazmış? Necip ülkemizde hoca başına düşen makale sayısı kaçtır?" dedi.

Barbarosoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Aziz Sancar dünyanın 'kimyası'nı düzeltti, ya bizimkini?" başlığıyla yayımlanan (9 Ekim 2015) yazısı şöyle:

Haberden haberdarsınız muhakkak. Neyse ki gündemiz Nobel ödülü alanları atlayacak kıvamda kafasını kuma gömmedi. Boynuna kadar kuma batmış medyamızın kafası, henüz dışarda olduğu için Prof. Dr. Aziz Sancar'ın 2015 Nobel Kimya ödülünü alması vesilesiyle başarılarıyla ilgilenmeye ucundan kıyısından başladık bir nebze.(Yoksa her ödül sadece kendi medyası için haber!) Acıda ve tasada, kıvançta ve sevinçte ortak duyguları olur bir milletin değil mi? Sokaklara bakınca çok şükür acıda ve tasada sevinçte ve neşede ortağız. Medyaya, hele de sosyal medyaya bakarsak çoktan ikiye, dörde, sekize bölündük bile. Necip Medyamız haberi, N”obel ödülü alan iki Türk'ten ikincisi” diye verince “kimlikçi” yaklaşımlar atağa kalktı. İlk atak BBC'den elbette! Bir bilim insanına ilk soruyu, etnik kimlik üzerinden yönelten BBC'den. BBC'yi taklit edenler Aziz Sancar'ın etnik kimliğine takıntı yapıp buradan hır çıkarmaya çalışıyor. Aziz Bey bu sorunun kendisine yapılmış saygısızlık olduğunu söylüyor, Türküm diyor fakat kimlikçi yaklaşımlar ödülün sahibine bile “yok yok asimile bir Kürtsün” aslında diyebilir. Allah aşkına bir süreliğine sadece bir başarının ruhuna odaklanamaz mıyız? Evet başarının ruhu? Nedir bu ruh? Yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışmak. Aşk ile şevk ile çalışmak. “Ülkem için iyi bir kaleci olacaktım” diyen Aziz Sancar lise yıllarında futbol oynuyor, Mardin'in Savur ilçesinden Ümit milli takım için seçiliyor. Ay yıldızlı formayı sırtında taşımak için heyecanlı. Boyu kısa olduğu için iyi bir kaleci olamayacağını anlayınca derslerine odaklanıyor. Sekiz çocuklu anne-babanın yedinci çocuğu Aziz Sancar. En büyük ağabeyi emekli Tuğgeneral Kenan Sancar belli ki, kardeşlerinin okumasına öncülük etmiş. Kendi yürüdüğü yolu kardeşleri için kolaylıkla yürünecek emniyet şeridine çevirmiş. Öyledir, ailenin ilk tahsilli çocuğu olmak büyük bir sorumluluk getirir. Sadece kendi yükünü değil, kardeşlerinin yükünü değil, doğduğu topraklardaki bütün çocukların yükünü omuzlayacaktır çünkü. Haberlerin dili okuma yazma bilmeyen anne babanın çocuğu diye başlıyor. Neyse ki cahil demiyorlar. Ümmi olmak ile cahil olmak arasındaki farkı bilmez necip medyamızın her haberden savaş kotaran dili. 2015 Nobel Kimya Ödülünü kazanan Aziz Sancar'ın başarı öyküsünde odaklanacağımız ikinci husus vefa. Ancak vefa sahibi olanların vakti geniştir. Ancak vefa sahibi olanların yolu aydınlanır, Allah'ın ilminden kocaman pay yalnız vefa sahiplerine düşer. Prof. Dr. Aziz Sancar vefa sahibi. Okulunu başarı ile bitirdikten sonra doğduğu topraklara doktor olarak dönüyor. Savran'ın köyünde iki yıl sağlık ocağında doktorluk yapıyor. O günleri anlatırken yüzündeki ifade ne mutmain bir ifade. Yapabileceğinin en iyisini yaptığına inanan bir ifade. Ağabeyi tuğgeneral Kenan Sancar “ Aziz sağlık ocağında çalışırken maaşından küçük bir miktarı kendisi için ayırır geri kalanını annemize verirdi hasta çocuklara dağıtsın diye” diyor. Hassasiyete bakar mısınız? Kendisi dağıtmıyor. Bu hassasiyeti anlamamı sağlayacak iki sebep geliyor aklıma. Birincisi kendinden sonra gelen doktordan hastaların böyle bir beklentiye girmesini engellemek. İkincisi, üzerindeki anne hakkını, “veren el” mutluluğu olarak annesine bahşetmek için. Prof. Dr. Aziz Sancar çalışmayı seviyor, para kazanmayı değil. Onun şahsında hadis- kutsiyi hatırlıyoruz: “İlmi isteyene parayı istediğime veririm.” Aziz Sancar başarmayı ve başardığı yolu kendinden sonra geleceklere armağan etmeyi seviyor. En güzel temsil, en güzel tebliğ bu değil mi? 2007 yılında Vehbi Koç Vakfı tarafından kendisine verilen 100 bin dolara 100 bin dolar da kendi cebinden ilave ederek yaşadığı şehre “Türk evi” açmayı hayal ediyor. Hayalini gerçekleştiriyor. Her milli ve dini bayramı şevk ile kutluyor. Prof. Dr. Aziz Sancar dünyanın “kimyasını” değiştirdi, değiştirmeye devam edecek. Eğer onun hayatındaki izlekleri genç insanlara doğru aktarabilirsek bizim kimyamız da değişecek. Şunun üzerinde düşünelim: Edebiyat ödülünü kazanan ilk yazarımız İstanbullu, eğitimli üst sınıfa mensup bir ailenin ferdi olarak ödülü kazanmıştı. Ermenilerle yaptığı açıklama romanını inşa ederken gösterdiği çabayı, azmi, titizliği bazıları için görünmez kıldı. Nobel Kimya ödülünü kazanan Prof. Dr. Aziz Sancar çok çocuklu fakir bir ailenin ferdi olarak çalışmayı zevk edinmiş bir ruh ile kazandı Nobel kimya ödülünü. Aziz Sancar Cerrah Paşa Tıp Fakültesi'nde hocalarının kendilerine çok iyi bir eğitim verdiğini söylüyor. Cevabını bulmamız gereken soru şu: 2014 verilerine göre yaptığı bilimsel araştırmalar ve makalelerle en yüksek “h-sayısı” 97'ye ulaşarak Nobel ödülü almak için gerekli olan 80 rakamını geçen Aziz Sancar'ın başarı hikayesini; bulundukları mevkii vekil olmak için terk eden üniversite hocaları nasıl okuyor/değerlendiriyor acaba? Aziz Sancar 5 yılda 270 makale yazmış? Necip ülkemizde hoca başına düşen makale sayısı kaçtır?