Dünya güzeli Azra Akın, Kanal D’nin dizisi “Poyraz Karayel” ekibine katıldı. Dizide aşkı uğruna her türlü zorluğu göze alan Çiğdem karakteriyle seyirci karşısına çıkacak olan Akın gülümseyerek, “Evlilik sizin aklınızdan geçmese bile arada bir toplum zorluyor zaten, kaçış yok” dedi. Akın, çocuk özlemi çektiğini “Çocukları seviyorum, evet. O da vakti gelince olur herhalde. Planlamakla olmuyor” şeklinde ifade etti.
Hürriyet’ten Büşra Bozok Aytek’e konuşan (8 Nisan 2015) Azra Akın’ın söyleşisinden satırbaşları şöyle:
“Yeni oyuncu” olarak sette nasıl karşılandınız?
- Öyle güzel destek oldular ki, ne kadar teşekkür etsem az. Oturmuş bir ekibe sonradan dâhil olmak kolay şey değil. Ama insanlar iyi niyetliyse, ortadan güçlük falan kalmıyor.
“Nasıl alışacağım oturmuş bir ekibe” gibi bir kaygı hiç mi yaşamadınız?
- Senaryoyu okuyup, karakteri çözüp, “Evet bu işte olmalıyım” dedikten sonra... Yani “evet” dedikten sonra bir an için endişelendim, ama o da çok normal. Neyse ki endişelerim çok kısa sürdü.
Başrol oyuncuları Burçin Terzioğlu, İlker Kaleli ve diğerleriyle aranız nasıl?
- Hepsiyle gayet iyi anlaştık. Burçin’le zaten önceden tanışıyorduk. Emel’le de (Çölgeçen) başka bir dizide çalışmıştık. Set kuaförümüz bile tanıdığım biri çıktı. Ama gerçekten tanımadıklarım da çok iyi davrandı. Kendimi yabancı hissetmemem için çok çabalıyorlar, sağ olsunlar.
Gelelim üstlendiğiniz role... Kimdir bu Çiğdem?
- Çiğdem bir oyuncu. İşinde disiplinli, iyi eğitim almış bir kadın. Aynı zamanda güzel, naif ve mütevazı. Zülfikar’ın da sevgilisi... Farklı dünyalardan gelmelerine rağmen birbirlerine çok bağlılar. Çünkü Çiğdem, Zülfikar’ın vicdanını ve adaletsizliğe isyanını seviyor.
Bir oyuncu olarak oyuncuyu oynamak avantadır herhalde... Karakteri oluşturmakta zorlanmamışsınızdır.
- Doğru. Ayrıca Çiğdem’in sahip olduğu değerler ve hayata bakış açısı bana benziyor.
Zülfikar mafyanın içinde... Ekmeğini karanlık işlerden kazanıyor. Çiğdem onda ne buldu?
- Zülfikar bu kadar karanlık işlere dalmış olmasına rağmen adil ve inançlı... Haksızlığın hep karşısında... İnsanlar net biçimde siyah ve beyaz olarak ayrılamaz diye düşünüyorum.
Peki Çiğdem’in ailesi nasıl?
- Çiğdem’in babası emekli emniyet müdürü, annesi hâkim. Zülfikar’a tam zıt dünya...
Peki Çiğdem’in babası ile sevdiği adam karşı karşıya gelecek mi?
- Böyle bir karşılaşma ilerleyen bölümlerde olacaktır tabii.
Ya o karşılaşma sonrası bir tercih yapması gerekirse?
- Babasını çok seven, annesinden de bir o kadar çekinen biri Çiğdem. Sanırım Zülfikar’a duyduğu aşk, babasıyla olan ilişkisi ve işini de etkileyecek. Yani ciddi zorluklar yaşayacak. Bunun sonucunda aşk çıkmaza mı girecek yoksa zorluklara direnip ayakta mı kalacak, göreceğiz.
Gerçek hayatta böyle bir aşka kapılsan... Aileni karşına alabilir miydin?
- Ben sevdim mi seviyorum. Karşımdakini mutlu etmek için ne yapacağımı şaşırırım, her türlü fedakârlığı göze alırım. Ama bir taraftan da, aşk uğruna kendini kaybetmemenin ne kadar önemli olduğunu zaman içinde öğrendim. O yüzden nasıl, ne kadar sevdiğime bağlı bu sorunun yanıtı...
En son “Çilek”te gördük sizi. Yeni film projesi yok mu?
- Film yok ama düşünce her zaman var. Birkaç proje için görüşmeler sürüyor.
Tiyatro peki?
- Sahneyi çok seviyorum. Bir fırsat çıkarsa dalarım yani (gülüyor).
Tiyatro için “Er meydanı” derler...
- Benim için farklı. Kendi açımdan işime yaklaşımım her zaman aynıdır. O iş için ne gerekiyorsa, yaparım. Mesela kamera önünde olmak ne gerektiriyorsa onu yapıyorsunuz. Sahnenin de gereği neyse yapıyorum. Ama ikisine de aynı hislerle yaklaşıyorum.
Oyunculuk dışında neler yapıyorsunuz?
- Ne yapıp edip sporuma zaman ayırırım. Çünkü spor çocukluğumdan beri hayatımda. Ayrıca kitap okumayı, film izlemeyi seviyorum. Doğa beni çok rahatlatır. Her fırsatta soluğu doğada alırım. Arkadaşlarımla buluşmayı, yemek yemeyi de çok seviyorum. Ve en gizlisi, vakit bulduğumda dans etmeyi çok seviyorum (gülüyor)!
Evlilik desem? Aklınızdan hiç geçmiyor mu nikâh masasına oturmak?
- Geçmez olur mu? Sizin aklınızdan geçmese bile arada bir toplum zorluyor zaten, kaçış yok (gülüyor). Şaka bir yana, ben evliliğe kurumsal bir olgu olarak yaklaşmıyorum. Dolayısıyla, bir gün olursa, yürekle olur. Önemli olan kendini mutlu etmen, başkaları beklesin.
Çocuk özlemi var mı?
- Çocukları seviyorum, evet. O da vakti gelince olur herhalde. Planlamakla olmuyor.
Oyunculuk anlamında kendini nasıl besliyorsun?
- Araştırma yaparak... Karakteri yaratırken yönetmenimle, senaristimle konuşurum. Hatta oyuncu arkadaşlarıma da sorarım. Ben biraz ekip insanıyım.
Londra’da bir oyunculuk okulu kazandınız ama gitmediniz. Bu içinizde yara olarak kalmadı mı?
- Epey büyük bir yara hem de... 2007’de kabul edildim okula ama yoğunluktan gidemedim. Yetkili biri, bu işi iyi bilen biri “Evet doğru yoldasın, yap bunu!” deseydi, her şey farklı olurdu. Hayat işte... Hayatın sizi nereye götürdüğünü, nasıl bir yol çizdiğini bilemezsiniz. Ama en azından o sınavı kazanmak, o okula kabul edilmek bile benim için bir işaret oldu. “Tamam bu yolda devam edeceğim, bu işi seviyorum, beni beğenmeseler bile yılmayacağım” dedim.
O okula gitseydiniz belki Hollywood kapısı bile açılırdı size...
- Bilmiyorum, hayat bazen kapıları açar, bazen kapar. İkisini de yaşadım. O yüzden çok fazla sorgulamıyorum. Kendi seçimimdi ve geçti gitti...
Aklınıza geldiğinde hâlâ kendinize kızıyor musunuz?
- Kızmak değil de, insanı mutsuz ediyor. Zamanında çok üzüldüm bunun için ama artık kendimi hırpalamıyorum, oraya takılıp kalmamak en iyisi...
Röportajın tamamı için tıklayın.