BABACAN: ALLAH NAZARDAN SAKLASIN ANKARA (A.A)

-BABACAN: ALLAH NAZARDAN SAKLASIN ANKARA (A.A) - 03.01.2011 - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Türkiye, faizde rekor düşük seviyeleri gördü, enflasyonda hedefin altında kaldı, ihracatta hedefin üzerine çıktı. Büyümede yüzde 6,8 hedefi var. Allah nazardan saklasın diyelim' dedi.  Başbakan Yardımcısı Babacan, HT Bloomberg televizyonununda katıldığı programda soruları yanıtlarken, banka patronlarını ve hissedarlarını ''banka genel müdürlerini sadece kar ile motive etmemeleri konusunda'' duyarlı davranması gerektiğini belirtti, borçların yeniden yapılandırılması ile sağlanacak gelirin bir bölümünün borç ödemelerinde bir bölümünün de özellikle bir defalık yatırım harcamalarında kullanılacağını söyledi.  Babacan, (Vergisini düzenli ödeyenler için bir bonus olabilir mi?) sorusuna ise, ''2011 bütçesini bitirdik, bütçeyi delecek, zarar verecek bir adım atamayız. Ama 2012 için çalışma gündemine aldık. Çalışma sonucunda ne çıkacak bilemiyorum'' diye yanıt verdi. Türk bankacılık sektörünün 2011 yılında kredi hacminde yüzde 25 artırma öngörüsü olduğu, kredi artışının 125 milyar lirayı geçmemesi beklentisinin ifade edildiği hatırlatılarak, ''kredilerdeki artışın sınırlandırılmasının yüzde 4,5'luk büyümeyi olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceğinin'' sorulması üzerine, Bakan Babacan, şunları söyledi:  ''2010 yılında yaklaşık 125 milyar liralık kredi genişlemesi oldu. Cari açık ile banka kredi hacmi arasında birebir bir ilişki yok ama, bir korelasyon olduğunu görüyorsunuz. Kredi hacmi artınca iç tüketim artıyor. Vatandaşlarımız gelirinden daha fazla harcama yapıyor. Korelasyon hesabından yola çıkıp baktığımızda, yüzde 21-25 arası bir kredi hacmi büyümesi, aşağı yukarı yüzde 5-6 arasında cari denge projeksiyonunda uyumlu gibi görünüyor. Bunun üzerinde bir de enerji fiyatlarında artma olursa bu da cari denge üzerinde ilave bir etki olacaktır. Banka-kredi hacmini hiç değiştirmesek de sadece enerji fiyatlarındaki artış, bizim cari açığımızı artırıyor. Enerji tüketimi fiyat noktasında fazla hassas değil. Banka kredileri, yüzde 20-25 arttığı bir dönemde, Türkiye'nin büyümesini olumlu etkiliyor. Büyümemizden fedakarlıkta bulunmamazı gerektirecek bir durum değil. (Türkiye'nin büyümeye ihtiyacı var. Yüzde 7-8'i hedefleyelim), bugünkü yapımızla, yapısal reformları tamamlamamış bir Türkiye'de 2011 yılı için bunu söylerseniz, bunu da tamamen kredi genişlemesi ile sağlamaya kalkarsanız, Allah korusun o zaman hem 2011 hem de 2012'ye daha korkulacak bir yıl olarak bakmaya başlarız. Büyük bir ivmeyi bir yıl elde edelim derken, ciddi bir riski de daha sonraki dönemde karşımızda bulabiliriz.'' -''GENEL MÜDÜRLERİ TEŞVİK MEKANİZMASI SADECE KAR OLMAMALI...'' Sürdürülebilir bir büyümenin çok önemli olduğunu vurgulayan Bakan Babacan,  ''ben karımı daha fazla artırayım'' düşüncesinin Türkiye için lüks bir durum olduğunu belirtirken, yurtdışındaki birçok bankanın, ''kar değil var oluş mücadelesi verdiğine'' işaret etti.  Banka genel müdürleri ile yaptıkları toplantıda buna işaret ettiklerini hatırlatan Bakan Babacan, şöyle devam etti:  ''Banka patronlarının burada dikkatli olması gerekiyor. Banka patronlarının genel müdürlere yönlendirmelerini yaparken, (2011'de karı patlatacağım derken benim bankamı riske atma, yılların birikimi, buna da dikkat edin)... Türkiye, 1994'ü de 2001'i de yaşadı. Bankanın tümüne veya genel makro istikrara zarar verici bir girişim olursa ona da dikkat etmek lazım. Banka patronlarının, banka hissedarlarının da bu konuda daha itidalli olması lazım. Genel müdürlerin teşvik mekanizması buna uygun kurulmalı. (2011'de ne kadar kar sana o kadar çok prim )derseniz, sadece 2011'i muhafaza edersiniz. Esas olan bankanın değerini artırmak, bankanın takipteki alacaklarını düşürmek... Daha kapsamlı bir teşvik mekanizması ile çok daha güzel sonuçlar alınır. Türkiye'deki banka genel müdürleri, hepsi gerçekten tek tek başarılı bankacılar, bu noktada takdir etmek lazım.''  -''ALLAH NAZARDAN SAKLASIN DİYELİM...'' Bugün TİM'in ihracatta kayıt rakamlarını açıkladığını, TÜİK'in gerçekleşme rakamlarının 1 ay sonra açıklanacağını hatırlatan Bakan Babacan, nereden bakılırsa bakılsın ihracatta Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerinin geçildiğini söyledi ve ihracat hedefinin Başbakan Erdoğan'ın talimatı ile 112 milyar dolar olarak belirlendiğini ve Başbakan Erdoğan'ın ''Bana güvenin, çok çalışın bunu tutturursunuz'' dediğini anlattı. Avrupa'da büyüme beklentisine paralel, Avrupa'ya ihracatın artabileceğini, Türkiye'nin Avrupa, Almanya pazarının yerini tutacak yeni bir pazarı henüz bulamadığını belirten Babacan, ''Türkiye, faizde rekor düşük seviyeleri gördü, enflasyonda hedefin altında kaldı, ihracatta hedefin üzerine çıktı. Büyümede yüzde 6,8 hedefi var. Allah nazardan saklasın diyelim. Bu işler hiç belli olmuyor. Asla biz bu işi başardık, yapacağımız yaptık) psikolojisine girmememiz lazım. Bu başarılar bizi asla bir rehavet ortamına süreklememeli. Her an küresel ekonominin hala bir kriz ortamında olduğunu düşünüp, geleceğe dair adımlarımızı çok çok dikkatli bir şekilde atmaya devam etmemiz lazım'' diye konuştu.    -ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI İLE GELECEK PARA... Torba Yasa olarak nitelendirilen yasanın çıkması halinde özel sektörün borçlarını kapatabilmek için bankalardan kredi kullanmak isteyeceği hatırlatılarak, Merkez Bankasının likiditeyi kısması halinde bir sıkışma olup olmayacağının sorulması üzerine Bakan Ali Babacan, yeniden yapılandırılan borçların ödenmesi ile ilgili 3 yıla kadar opsiyon olduğunu hatırlattı.  Vatandaşın, ''36 aya kadar devlete borçlanmayım da bankadan kredi kullanayım peşin ödeyim, bankaya borçlanayım'' diyebileceğine işaret eden Babacan, ''Ama vadeleri taksitlendirirken koyduğumuz vade farkları, makul oranlar, 36 ay vadeli yüzde 15'ten daha az bir kredi faizi bulacak ki mükellef bunu bankadan kredi çeksin. Belki bulabilir, çok büyük hacimle çalışıyorsa, teminat falan... Bu kendi seçeneği...'' dedi.  Yeniden yapılandırmadan gelecek para konusunda hükümetin bir rakam telaffuz etmediğini, bütçeye de bu konuda hiç bir gelir konmadığını vurgulayan Bakan Babacan, şu açıklamada bulundu:  ''Oradan gelecek parayı nakit olarak görmemiz lazım. Çünkü beyannameyi verip de ödemeyen mükelleflerimiz oluyor. Tahsilat anlamında ne kadar nakit geldiğini göreceğiz, gelen nakiti gördükten sonra ne yapacağımıza karar vereceğiz. Bunun bir kısmını borç ödemelerinde bir kısmını da yatırım harcamalarında kullanacağız. Özellikle yatırım harcamalarında kullanılan kısım, aslında tekrar piyasaya dönmüş olacak. Bu devletin tuttuğu bir rakam olmayacak. 2010'da beklediğimizin üzerinde bir gelir oluştu. Bunu ulaştırma projelerine, başka projelere yönlendirdik. Yılbaşı ödeneğine göre 7-8 milyar lira daha fazla yatırım yapmış oluyoruz 2010'da.  Tahsilatla ilgili gelirlerimizi bir defalık harcamalara yönlendirmek durumundayız. Buradan gelen parayı, her yıl her yıl yapılacak harcamalara yönlendiremeyiz. Bu yıl geldi, gelecek yılın garantisi yok.'' -''SEÇİM EKONOMİSİ BİZİM LİTERATÜRÜMÜZDE YOK'' ''Bunların seçim ekonomisi uygulaması olup olmadığı'' yönündeki bir soru üzerine, bu uygulamaların seçim ekonomisi ile bağdaştırılmaması gerektiğini vurgulayan Bakan Babacan, ''bütçe açığını, borç stoğunu düşüren bir Türkiye olduğunu, 2011'de AB kriterini tutturabilme kriteri olan tek ülkenin Türkiye olacağını'' belirtti. Kamunun 2011'de faiz dışı fazla vereceğini, burada özelleştirme gelirlerinin de dikkate alınmadığını hatırlatan Babacan, şöyle devam etti:  ''Böyle bir bütçe var. 2011'de kamu borcunun mili gelire oranı düşürülecek. 2010 yılında bu oran beklediğimizden düşük çıkacak. Burada önemli olan bütçe açığı hedefini tutturmak, yoksa ilave gelirin bir defalık harcamalara yönlendirilmesi çok doğal. Dünya bunun tam tersini yapıyor. Bütçe açıkları yüksek, açıklarını artırıcı adımlar atıyorlar. Türkiye seçim ortamında bir ülke olarak bunun tersini yapıyor. Seçim ekonomisi bizim artık literatürümüzde yok. Yeniden yapılandırmanın benzerini 2004'te de yaptık. 2004'te yaptığımızda en erken genel seçim 3 yıl sonraydı. Yerel seçim 4,5 yıl sonraydı. Bunlar, 2009 yılındaki krizlerin etkisinin temizlenmesi, vatandaşın rahatlatılması için atılan adım. Kaldı ki sonuçta devlete gelir topluyorsunuz. Vatandaştan para alıyorsunuz. Seçime giderken; (borcunuzu ödeyin) diyoruz, öderken bazı kolaylık sağlıyorsunuz. Faiz oranları yerine TÜFE'yi kullanıyorsunuz, 3 yıl vade yapıyorsunuz, ama vatandaştan para alıyorsunuz. Alacaklardan vazgeçmiyoruz, tahsilat kolaylığı sağlıyoruz.'' -VERGİSİNİ DÜZGÜN ÖDEYENLERİN DURUMU... ''Vergisini düzgün ödeyenler için bir bonus olabilir mi?'' yönündeki soru üzerine, 2011 bütçesinin bitirildiğini, bütçeyi delecek, zarar verecek bir adım atmayacaklarını belirten Bakan Ali Babacan, ancak bunu 2012 için çalışma gündemine aldıklarını açıkladı. Babacan, ''Çalışma sonucunda ne çıkacak bilemiyorum. Bir karar verirsek, bunu açıklarız; diyelim ki 2011'de vergisini düzgün ödeyenler 2012'de şu şu kolaylıklardan yararlanacaklar. Bunu o gün karar verdiğimiz de açıklayabiliriz. Çalışma gündemimize aldık. Bağlayıcı açıklamalarda bulunamam. Belki çalışmanın sonunda imkansızlıklar da olabilir'' dedi. -TÜRKİYE'NİN NOT ARTIŞI SORUNU  ''IMF, Dünya Bankası uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülke pozisyonlarındaki 'ahlaki riziko'yu nasıl değerlendirdiği, gayrimenkulde balon olup olmadığı'' yönündeki soru üzerine, Bakan Babacan şu açıklamada bulundu:  ''IMF'nin program sonrası izleme çalışmasının raporu şubatta yayımlanacak. Bankacılık ile ilgili ayrı bir eki var. Bu çalışmalar da haklı olunan noktalar da var. Tamamen gözardı etmeyi, yok saymayı doğru görmüyorum. Haklı olunanlar da var, bilemedikleri, göremedikleri yanlış tespitler de var. Dengeli bir bakış gerekiyor bu raporlara. Önemli olan, biz IMF'yi de dinleyeceğiz, piyasayı da gözetleyeceğiz sonuçta kararımızı kendimiz vereceğiz, ne yapıp yapmayacağımıza kendimiz karar vereceğiz.'' Kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı son krizde ciddi bir güven erozyonu oluştuğuna işaret eden Bakan Babacan, konuşmasına şöyle devam etti:  ''Bu kuruluşlar normalde önden giden kuruluşlar olması gerekir. Yatırımcılara önceden haber vermesi gerekir. Yatırımcı ona göre tahvil alıyor. Bu kuruluşlar son yıllarda tam tersi, olup biteni sonradan izah etmeye çalışan kuruluşlar haline düştüler. İş olup bittikten sonra, banka batıyor arkasından notunu düşürüyorlar. Ülke ödemesini yapamıyor arkadan not düşüyor. Türkiye konusunda da aynı. İşler olup bittikten sonra ne oldu Türkiye'de diye not vermeye çalışıyorlar. Çok yanlış bir tutum.  Bazı fonlar ilk kurulduğunda, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlara göre, yatırım konusunda iç düzenleme yapmışlar. Bunun artık değişmesi gerekiyor. G-20 kararlarında da bu var; bu ülkelerin, yatırımcıların kredi derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılığını azaltıcı tedbirler alınmalı, düzenlemeler yapılmalı...'' Artık, not A mı B mi değil, başka risk göstergelerine bakıldığına işaret eden Babacan, Türkiye'nin 5, 10 yıl vadede İtalya'dan daha düşük risk ile tahvil sattığını belirterek, ''Ya İtalya'nın notu yanlış ya da bizimki.  Seçimleri beklememesi gerekir'' dedi.  Babacan, şöyle konuştu:  ''Seçimde olur da kazayla bir koalisyon hükümeti olursa saçma sapan bir şeyler yaparlar mı diye bekliyorlar. Bilseler ki garanti olarak AK Parti tek parti olarak devam edecek, bunu garanti görseler, not artışı için beklemeye sebep yok. Hele bizim muhalefet partilerimiz, (işsizlik maaşı vermek. Aileleri maaşa bağlamak) gibi harcamaları artıracak tamamen  popülist söylemlerde bulunursa; korkutucu şeyler. Olur da kazayla Türkiye'de böyle saçma sapan politikalar uygulanırsa diye korkular olabilir. Seçimlerle ilgili AK Parti'nin tek parti olarak devamı piyasalardaki en iyi ve en olumlu senaryo, Türkiye'nin faizini düşürecek, büyüme açısında çok farklı noktalara çekecek bir durum.''