Babacan: Bu yıl 24 Nisan riskli

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton hafta sonu Türkiye'ye geliyor. Gündemdeki öncelikli konu, ABD askerinin Türkiye üzerinden Irak'tan çekilmesi ihtimali olacak. 24 Nisan'da da ABD'de Ermeni soykırımı iddialarının geçme ihtimali yükseliyor. Konuyu masaya yatıran Akşam gazetesi yazarı İsmail Küçükkaya, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, "Bu yıl 24 Nisan riskli. Biz yanlış bir adım atılmayacağına inanmak istiyoruz. Umarım hata olmaz" dediğini yazdı. Küçükkaya'nın yazısı şöyle:  Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la, Gazze'nin yeniden imarı için düzenlenen uluslararası konferanstan sonra Şarm El Şeyh'ten Ankara'ya doğru dönerken uçakta ABD'nin Irak'tan çekilme programı üzerine detaylı bir görüşme gerçekleştirdik. Bakan Babacan'ın, tam sohbete başlarken yabancı bir gazetecinin yazdığı 'Soykırım tasarısı için en kötü zaman' başlıklı yazıyı okuduğunu gördüm. Ben de konuya oradan girdim. Dün Diplomasi Muhabirimiz Mahmut Gürer'in, 'ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton hafta sonu geliyor. Masada öncelikli konu Irak'taki ABD askerinin Türkiye üzerinden çekilmesi' haberi gazetemizde sürmanşette yayımlanmıştı. Bu haberin hemen altında da Dışişleri Bakanı Babacan'ın 'Nisanda risk var. 24 Nisan'da ABD'de sözde soykırımın geçme ihtimali yükseliyor. Böyle bir gelişme ilişkilere zarar verir' haberi yer alıyordu. Babacan'la sohbetimizde işte bu olup bitenlerin arka planını konuştuk. Babacan, Şarm El Şeyh'te bir günde 12 ikili görüşme yapmış, adeta mekik diplomasisi dokumuştu. İnanın, konferans salonunda en az üç ayrı bakanın 'Ali, Ali' diyerek Babacan'a doğru ilerlediğine şahidim. Babacan bir gün önce Alman Dışişleri Bakanı Steinmeier ile iki saatlik bir yemekte buluşmuştu. Hillary Clinton ile de ayaküstü selamlaşıp, 'Hafta sonu Ankara'da görüşürüz' diyerek randevularını teyit etmişlerdi. Sohbete buradan başladık. İlk sorumuz buydu: Clinton'la yapacağınız görüşmenin ilk maddesi 24 Nisan mı olacak? 'Evet, 24 Nisan konulardan birisi olacak. ABD yönetimi de Kafkaslar'daki gelişmeleri görüyor. İyi bir süreç götürüyoruz, ters bir karar buna zarar verir. Ayrıca ABD'nin kendi çıkarları için de böyle bir gelişme iyi olmaz gibi geliyor bana. Evet, risk var. Bu yıl 24 Nisan riskli. Biz yanlış bir adım atılmayacağına inanmak istiyoruz. Umarım hata olmaz.' Irak'tan çekilmenin şartlarıBabacan'a, bu sözlerinden hemen sonra bir süredir en çok merak ettiğim iki aşamalı bir soru yöneltiyorum. Bir yandan ABD'nin Irak'tan çekilmesinin askeri boyutu, diğer yandan çekilme sonrasının Irak'ına ilişkin Türkiye'nin yaklaşımlarını öğrenmek istiyordum. Bakan'a, 'ABD Irak'tan çekilecek. Sonrasında ne olacağına ilişkin bizim oyun planımız var mı? Ayrıca, ABD Türkiye üzerinden askerlerini çekmek istiyor. Her şeyden önce tasarruf sağlayacaklar. Peki bizim bu isteğe karşı herhangi bir çekincemiz, endişemiz var mı?' diye sordum. İşte Babacan'ın yanıtı: 'Amerika çekilirken, Irak'ın kapasitesini geliştirmesi gerekiyor. Güç boşluğu bırakmamak lazım. Bırakılırsa başkaları tarafından doldurulur. Irak'ın, Irak güçlerinin kapasitesinin de eşzamanlı olarak geliştirilmesi gerek. Orada çok dikkat edilmeli. Irak kendi dinamiklerine teslim edilemez. Şu anda o kadar güçlü konumda değiller. Bunun için çok erken. Türkiye'nin desteğine ihtiyaçları var. En az birkaç sene daha buna ihtiyaç duyacaklar. Biz de Irak'a o desteği vereceğiz. Biz Irak'ın iç siyasi yapısıyla bile çok yakından ilgileniyoruz. Irak'ın birliği ve bütünlüğü temelinde yaklaşıyoruz. Oradaki tüm grupların siyasi mekanizmanın içinde olması için çalışıyoruz. Anayasaları değişirken bile madde madde ilgileniyoruz. Bu onların iç işlerine müdahale gibi görülemez. Komşuları olarak bizi ilgilendiriyor. Biz bunu Irak'ın iyiliği için yapıyoruz. Bu bir kazan-kazan çabasıdır. Polis-subay eğitimlerini de bu çerçevede yapıyoruz. ABD'nin Irak'tan çekilmesi yavaş yavaş Türkiye üzerinden de başlayacaktır, olabilir. Burada ne zaman, hangi noktada, nasıl çekilme planı yapılacağı önemlidir. Çekilecek kuvvetler nereye gidecek, nereye konuşlanacak. Hepsinin konuşulması gerekiyor.' Babacan'ın yukarıdaki paragraftaki sözleri günlerdir Başkent diplomasi koridorlarında ve Ankara-Irak- Washington hattında konuşulan pek çok konunun, merak edilen birçok sorunun yanıtını oluşturuyor. Clinton'ın gelişi öncesindeki Ankara'nın pozisyonunu da net olarak ortaya koyuyor. 'Kıbrıs'ta tek taraflı adım atmayacağız' Dışişleri Bakanı Ali Babacan'a Türk dış politikasının en tartışmalı konularında da sorular yönelttik. 2009 yılı sonunun Kıbrıs'la ilgili gelişmeler ve AB konusunda kritik olacağı çok konuşuluyor ya Bakan burada şöyle bir değerlendirmede bulundu: 'Kıbrıs'ta tek taraflı adım atmayacağız. 2009 sonu geliyor, AB süreci de var. Türkiye artık bir şey yapsın gibi bir yaklaşım olmaz, kabul etmeyiz. Duruşumuz belli. Avrupalılara şimdiden söylüyoruz ki sene sonunda istenmeyen noktalara gelinmesin. Diyoruz ki Rumlar sizin üyeniz, zorlayın. Kapsamlı çözüm olsun, biz de adım atalım. 2006'da yapmadığımız şeyleri 2009 sonunda niye yapalım? Ne değişti?' Bakan'ın bu sözlerini de 'Kıbrıs'ta taviz verilecek' söylentilerine karşı net bir açıklama ve taahhüt olarak görüyorum. Uçak, Esenboğa'ya indiği anda Bakan'a Şarm El Şeyh'teki 'Ali, Ali' hitaplarını hatırlattım. Almanya, Kanada, İtalya, İngiltere, Suriye, Filistin, Lübnan, Mısır, Cezayir, Kuveyt, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri bakan veya başbakanlarıyla görüşmüştü. Gülümsedi, 'Zaman içinde iyi ilişkiler kurduk' dedi. Sonra şunu ekledi: 'BM'deki seçimde bize destekleri için teşekkür mektubu yazarken baktık, 65 bakana isimleriyle hitap etmişim.'