DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ayasofya’nın ibadete açılması konusunda, “İktidar, sorunlara çözüm üretemediği için, hassasiyetler ön plana çıkartılarak siyasi destek korunmaya çalışılıyor” dedi, bu konuda geçmişte ve bugün yapılan açıklamalardaki tutarsızlıklara dikkati çekti. Ekonomideki gidişatın kötü olduğunu belirten Babacan, “Türkiye karanlık bir tünele girdi. Ucunda ışık görülmüyor” diye konuştu. Babacan, olası bir seçimde cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı konusunda da “Bir siyasi parti, genel başkan var, iddialı olmak zorunda. Bu çalışmalar boşuna yapılmıyor” yorumunu yaptı.
Partisinin yeni genel merkez binasında gazetecilerle bir araya gelen Babacan, şunları söyledi:
"Genel merkezimizi açtık. 10 yıllık bina burası. Eşyalarıyla kiralandı. Ekonomik bir başlangıç yapalım dedik. Mekan önemli ama insanlar ve fikirler daha önemli. Teşkilat çalışmalarımız sürüyor. 37 il başkanımızı ve yönetimini görevlendirdik. Bugün iki, haftaya da 15 il başkanını görevlendireceğiz. İnsan insana temas bizim için çok önemli. Sesimizi ulaştırmak istemeyen mecralar var. Bu nedenle sesimizi ulaştırmayı önemsiyoruz. Tam Covid döneminde başladık örgütlenmeye. 18 komisyon kurduk. Gönüllü olan, web üzerinden bizle temasa geçenlerle başladık. Zoom üzerinden görüşmeler yaptık. Yasaklar kalkınca komisyonlar bölgelere gitti. 81 il ziyaret edildi. 6 ila 10 kurucu heyet belirlendi illerde. İlçe yönetim kurulları oluşacak, kongreler başlayacak. Başka partilerde olmayan iki prensip var. Genellikle teşkilatlar, akraba, tanışıklardan oluşur. Bizde en az üçte ikisi teşkilatın internet üzerinden temas kuranlar. Ortak Türkiye hayali bizi birleştiriyor. İl yönetim kurullarının en az yarısı bir siyasi partiden gelmeyenlerden oluşuyor. Bir partiden gelenlerin oranı ise il yönetimlerinde yüzde 25’i aşmayacak. Bu yapılar kurulunca, partinin bilinirliği artacak. Şu anda Babacan ve arkadaşları parti kuruyor denildiğinde herkes biliyor ama DEVA Partisi denildiğinde henüz fazla bilinmiyor. Bu siyasi kimliği inşa edeceğiz.
Haftada iki kez uluslararası toplantılara online katılıyorum. Ekonomi bu pandemi sürecinden çok etkilendi. Dünya ekonomisinin yüzde 5 daralacağı öngörülüyor. 2008 krizinde daralma yüzde 1’di sadece. Avrupa için daralmanın yüzde 8-9 olacağı söyleniyor. Türkiye, açısından Avrupa’daki daralma, ihracat ve turizm nedeniyle çok önemli. Türkiye açısından süreç kredi desteği ile yürüyor. Bu da aslında sadece sorunları öteliyor. Türkiye, zayıf ekonomik koşullarda yakalandı bu sürece. 2009’da 0,9 büyüme vardı. Merkez Bankası rezervleri erimişti. Kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü erozyona uğramıştı. Türkiye’nin işi zorlaşmış durumda.
Dünkü işsizlik rakamlarına göre, Ağustos 2018’den bu yana 3 milyon 700 kişi, istihdam azalmış. Kadınların işgücüne katılımı azalmış. Kadınların iş aramaktan vazgeçmesi de söz konusu. Ve o yüzden işsiz sayılmıyor onlar. Bu nedenle rakam yüzde 11’lerde görünüyor işsizlikte. Gençlerdeki istihdamda da büyük kayıp var. Yeni iş alanları için yatırım, yatırım için güven, güven için istikrar gerekiyor. Demokrasi standartlarınız olacak ki yatırımcı böyle hissetsin. Türkiye içinde bile birikimi olan yüzlerce insan var. Korkuyor yatırım yapmaya. O zaman sorunları çözemiyorsunuz.
Türkiye, karanlık bir tünele girmiş durumda. Işık da görünmüyor ucunda. Ucu kapalı mı, toprak mı var, bilinmiyor. Bu yönetim çözüm üretemiyor.
Çözüm üretemediği için de hassasiyetler ön plana çıkartılıyor. Durumu etme siyaseti ile siyasi destek korunmaya çalışılıyor. Sürdürülebilirliği yok bu siyasetin. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Ama insanlar refah ister, özgürlük ister. Bu olmayınca da ne kadar başka şeyler yapılsa da destek zayıflar.
Arzu etmiyoruz ama bu tablo daha da kötüleşeceği için biz bu partiyi kurduk. Tamamen hazır olmak istiyoruz.
15 Temmuz’un yıldönümü. 4 yıl geçti ama sürekli hatırlamak lazım. Bu emri verenleri, hain darbe teşebbüsüne katılanları hatırlamak, onları en ağır biçimde cezalandırmak lazım… Şu da var, 15 Temmuz’dan sonraki iki yıl özellikle ve hala, güvenlik politikaları öncelendi. İnsan hakları ve adalet konularında büyük hatalar yapıldı. Güvenlik politikalarının, insan hakları ve adalet perspektifinden ele alınması gerekiyor. Ülkenin hukuka uygun biçimde yönetilmesi gerektiğini görüyoruz. Başka yollara, yapılara sapmadan, şeffaf, kurallara uyarak yönetmek zorundasınız. Anayasayı yok sayarak, yargıdan istediği sonucu çıkartarak yönetmeye çalışmak, hukuk devleti ile bağdaşmaz.
Babacan, açıklamalarının ardından soruları yanıtladı. Babacan, “Milli ve dini hassasiyetlerin ekonomideki tabloyu perdelemek için gündeme getirildiğini söylüyorsunuz. Ayasofya’nın ibadete açılması da böyle bir adım mı?” sorusuna, şu yanıtı verdi:
“Umut ediyorum ki yöneticiler, Ayasofya konusundaki kararın içerideki ve dışarıdaki yansımalarını düşünmüşlerdir. Hayırlı olsun diyorum. Yansımaları göreceğiz. Ayasofya, ortak kültür mirası. Hem fiziki şartlarının, hem tarihi öneminin korunması gerekiyor. Biz, kendi yönetimimizde bunu sağlayacağımızı söyledik. O eseri, ruhu ve yapısıyla korumak önemlidir.
Yöneticilerin, önceki açıklamalarıyla, bugünkü açıklamaları arasındaki tutarsızlıkları görmek lazım. Özgürce bunu ortaya koymak pek mümkün olmuyor belki ama şunun görülmesi gerekiyor. Bu yönetimin en önemli sorunu tutarsızlık. Ne değişti dünden bugüne. Ayasofya’dan bağımsız söylüyorum. Her konuda böyle. Şartlar çok zorlu. İnsanlar, daha kötü olur düşüncesiyle siyasi desteğini sürdürüyor, daha iyi olacağı hayali yok. Biz bunun için kurduk partiyi.
Babacan, bu sözleriyle, Erdoğan’ın Ayasofya konusundaki önceki açıklamalarını mı kast ettiği konusunda da “Her konuda… Herhangi bir başlığı cımbızlayın, ne denilmiş, ne yapılmış görülür. Ciddi bir tutarsızlık” dedi.
Babacan, Ayasofya’nın bir bölümünün zaten ibadete açık olduğunu anımsatarak, “Şimdi daha geniş bir mekan açılacak. Daha geniş bir alanda namaz kılınabilir. Ama tarihi özelliklerinin korunması da çok önemli” dedi. Erdoğan’ın açıklamaları için de, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın kendi yorum ve ifadeleri” diye konuştu.
Babacan, “Olası bir seçimin ardından başarılı olmaları halinde parlamenter sisteme nasıl geçileceği konusunda” da şunları söyledi:
“Biz güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyoruz. Ama ilk seçim bu anayasaya göre yapılacak. Bir geçiş dönemi gerekiyor. Biz ideal sistemin taahhütlerini seçimden önce vereceğiz. Yoksa mevcut sistemde, kim olursa olsun 3 ayda 6 ayda alışır, hoşuna gider bu sistem. Meclis’i kapatsan da olur bu sistemde. Kararnameler var. Eline geçen fırsatı kolay kolay bırakmak istemeyebilir kimse. Bu yüzden seçime yazılı, sözlü taahhütle girilmesi lazım. Herkes kısa vadeli bakıyor. Bizim, bugünden sonraki düzeni kurgulamamız lazım.
Yeni anayasa konusunda çalışma talimatı verdik. Komisyon kurduk. Bu süreci de açık yürüteceğiz. Bu yönetim er geç bitecek. Hazırlıklı olmalıyız. Bittikten sonrasını konuşmamız lazım. Yoksa, şu ittifak, bu ittifak demek için çok erken. Siyasi kimlik inşa ediyoruz biz. İnsanlar bizi tanımak istiyor. Yoksa, günün şartlarına göre, oturulur, konuşulur. Onlar başka…”
Babacan, olası erken seçimde ittifak olasılıkları ve aday olup olmayacağı yönündeki sorular üzerine sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsimler üzerinde, adaylıklar üzerinde konuşmak için çok erken. Hazırlandığımız A planı 2021-2022’de olacak bir seçim. Daha erken olursa, bizi devre dışı bırakmak için, oturulur, konuşulur.
Partiler arası diyaloğumuz var. Her partiyle görüşüyoruz. AKP ile de görüşürüz. Gerçi AKP ile bayramlaşmak istedik, onlar geçen sene kiminle bayramlaşıldıysa, onlarla bayramlaşacaklarını söylediler. Tutarlı bir çizgi…” (Gülerek)
Babacan, olası bir seçimde cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağı, Abdullah Gül’ün adaylığının söz konusu olup olamayacağı sorularına da, “Bir siyasi parti varsa, genel başkanı varsa, orada iddialı bir duruş gerekir. Yoksa niye bu çalışmalar yapılsın” dedi.
Babacan, ekonomi politikalarını da şöyle anlattı: “Ekonomide en önemli konu, özgürlükler. İnsanların bunu hür hissetmesi lazım. Gençlerle konuşuyoruz, boğulma hissi yaşadıklarını söylüyorlar. Nasıl üretecekler? Hukuk devleti olmak gerekiyor. Ekonomide başarı, yatırım, üretim ve ihracatla mümkün. Sermaye olması lazım, borç değil.
Şirket ve devlet borçları hızla büyüyor. Ekonomistler, en çok borçluluktan endişeleniyor. Nerede duracağı konusunda bir plan yok. Kalıcı finansman gerekiyor. Yoksa büyüme artmış, zengin daha zengin oluyorsa, eğitime, hukuka yansımıyorsa ne anlamı var. Bazen o yıla özgü büyüme metodu, sonraki yılın krizini hazırlar. Bizim Türkiye’ye özel ekonomik modelimiz var.”
Babacan, eski bakan Mehmet Şimşek’le ilişkileri konusunda da, “Mehmet bey, bakanlıktan ayrılınca, özel sektörle belli kontratlar yaptı. Çok yakın arkadaşız. Ara ara sohbet de ediyoruz” yanıtını verdi.
“Z kuşağı” ile ilgili tartışmaların anımsatılması üzerine, Babacan, “Z kuşağı, bir ölçüde Y kuşağı, onlara dayatma işlemiyor. Mümkün değil. Hazır kalıp şeyleri reddediyorlar. Siyasi konuşmalar onlar için boş, kapatıyorlar. O kuşakta da karamsarlık söz konusu. Onlara ulaşmamız, anlamamız gerekiyor” diye konuştu.
Babacan, bakanlığı döneminde Ziraat Bankası Genel Müdürü olan Can Akın Çağlar’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde görevlendirilmesi için de “İyi bir profesyonel yöneticidir. Basından öğrendim. Dışarıdan gözledim, yönetici vasfı nedeniyle tercih edildiği. Geçmişte, CHP’li vekiller, bütçe görüşmelerinde çeşitli iddialarda bulunmuşlardı. Defalarca denetlendi. Bu görevlendirme de o denetlemelerin sonucunun teyidi niteliğinde” dedi.
Babacan, İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasının çekilmek istenmesi konusunda da şu yorumu yaptı:
“Uluslararası yükümlülükler neyse gereği yerine getirilmeli. Adı da İstanbul Sözleşmesi, sembolik önemi de var sözleşmenin. İktidar, eriyen halk desteğini daha dar bir kesime hitap ederek varoluş mücadelesi veriyor, öyle görüyoruz. Eğer sözleşmeden imza çekilecekse bunun için toplumsal mutabakat sürecinin işletilmesi lazım. Ben yaptım oldu, denilmemesi lazım. Ama temel insan hakları konusunda da oylama yapılamaz. Bir kişi bile söz konusuysa, o kişinin haklarının gözetilmesi gerekir. Bu yüzden mutabakat süreci diyorum. O süreç bize çok şey anlatır. Yoksa temel haklarla söz konusuysa oylama olmaz, yoksa azınlık haklarından söz edemezsiniz.”
Babacan, iktidarın sosyal medya düzenlemesi hazırlığı yaptığının anımsatılması üzerine, şöyle dedi:
“Sosyal medya kuruluşları bütün hükûmetlerle işbirliği içerisinde… Ama siz konuşturmayalım, devletin sopasını büyütelim derseniz, bunu yapmayız diyor bu firmalar. Milyarlarca aboneleri var. Yükümlülükleri var. Ama sopayla yaptırmak isterseniz, amacın başka olduğu düşünülürse bunu yapmıyorlar. DEVA kurulduktan sonra bu düzenlemenin gündeme gelmesine de dikkat çekmek isterim. Teknolojiyle gençlerle savaşamazsınız. Beyhude bir çabadır. Ülkeyi böyle yönetemezsiniz. Kazanılamayacak bir yarış bu. Siz kural koysanız da teknoloji daha hızlı ilerliyor o kurallardan. Siyasi sağduyuyu kaybederek adım atılırsa, yapacak bir şey yok. Biz mücadelemizi veririz. Ne yaparlarsa yapsınlar. Pasif izleyici olduğumuz da düşünülmesin. Biz şimdiden bu konuda komisyon oluşturduk. Yakından izliyoruz. Biz hazırız.”
Babacan, baro düzenlemesi için de baroların seçim sisteminin ve yapılarının tartışılabileceğini ancak bu konudaki temel sorunun, düzenlemenin baroların da emir altında hareket eden yapılar olması motivasyonuyla kanun çıkartılması olduğunu söyledi.
Babacan, Kürt seçmenin partiye büyük ilgi gösterdiğini söylerken, anayasa ve yasalara göre çalışan, Meclis’te temsil edilen HDP ile de görüşebileceklerini, kapılarının her partiye açık olduğunu söyledi. Babacan, “Biz, dışlayıcı siyaseti kırmak için bu hareketi başlattık. Suç varsa bağımsız yargı bakar. Suçlamak, siyasetin görevi değildir. Hamaset siyaseti yapmayacağız. İnsanlar bıktı bundan. Yargının işi dediysem, bugünkü yargı anlaşılmasın. Bağımsız ve tarafsız yargı diyorum. Şu anda hükûmetin düşündüğünün aksine kararlar vermek kolay değil, öyle görülüyor.”