Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, seçim ittifakı ve ortak cumhurbaşkanı adayı konusundaki ön koşulunu "geçiş süreci üzerinde mutabakat sağlanması" olarak açıkladı.
Babacan, "Geçiş sürecinde anlaşalım, nasıl işleyeceğine karar verelim, bu geçiş sürecine göre nasıl bir aday profili gerekiyor, onu da konuşalım. Eğer bu konularda da ortaklaşabiliyorsak, belki ittifak konusunu o noktada değerlendirmek mümkün olabilir" dedi.
Geçiş süreci mutabakatını çok önemsediklerini vurgulayan Babacan, "geçiş sürecinde ihtilaf çıkabilir endişesi" nedeniyle henüz herhangi bir ittifak içinde yer almadıklarını söyledi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, BBC Türkçe'den Ayşe Sayın'ın da aralarında bulunduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Henüz bir takvim yok ama Ocak ayı içerisinde olur diye bekliyorum. Çalışma bitti, son dakika bir aksilik çıkmazsa açıklanır. En son dijital ortamda 6 arkadaşımız toplanacaktı son rötuşlar için, aksilik olmazsa taslak tamam. Bu taslak her partinin kendi içinde değerlendirilecek.
Hazır olmak zorundayız. "Şöyle bir toparlasın, insanlara geçici bir rahatlama sağlayalım, bir fırsat penceresi açılsın o arada seçimi yapıp çıkalım. 1 yılımızı yakarız ama hiç olmazsa 5 yılı garanti ederiz" diye bir niyet olabilir ama o fırsat penceresi hiç açılmayacak. Açılacak diye düşünüyor olabilir ama açılmayacak. Çünkü işsizlik, yoksulluk sorunu çözülmeyecek. Şu anda en önemli sorun işsizlik ve yoksulluk. Alınan tedbirlerin hiçbiri bu sorunu çözmüyor. İşte asgari ücret açıkladılar yüzde 50. Türk-İş'in açıkladığı gıda enflasyonu sadece Aralık ayı için yüzde 25. Aralık ayında açıklanan yüzde 50 asgari ücretin zaten yüzde 25'i gıda enflasyonuna gitti. Ocak, Şubat derken sıfırlanacak. Dolayısıyla refah artışı, dar gelirlilerin nefes alması ya da işsizlerin iş bulması mümkün olmayacak. Onlar mümkün olmadan da sırf dolar kuru 18'i gördü, sonra 11-12'ye indi diye bu riski alıp seçime giderler mi? Keşke gitseler. Hiç olmazsa bir an önce biter bu iş.
Biz seçimin bir an önce olmasını istiyoruz tabii. Ama muhalefet olsun, olsun deyince de olmuyor. Çünkü nihai yetki ya Cumhurbaşkanı'nda ya da Meclis'te. Meclis'te sayılar tutmuyor. Onun için onlar istemedikçe olmaz. Biz "Seçim istiyoruz" diyebiliriz, muhalefet bunu ara diyebilir. Ama kendileri için fırsat görmedikçe de sonuna kadar haklarını kullanırlar.
Onu arkadaşlarımızla bir konuşmamız lazım. Ama öyle bir öneri geldiğinde, herhangi bir muhalefet partisinin seçim istemiyorum demesi diye bir şey olmaz herhalde. Ama arkadaşlarımızla oturup konuşmadığımız için çok net bir şey söyleyemiyorum. Zaten bir milletvekilimiz var, Mustafa Yeneroğlu. Seçimle ilgili önerge verilip de oylamaya sunulursa, "Yok istemiyoruz" demek...Öyle bir şey olmaz herhalde. Tabii Meclis'in seçim istemesi için nitelikli çoğunluk gerekiyor, 360 (milletvekilinin oyu) gerekiyor, eskisi gibi değil yani.
Hayır, hiç. Biz ittifakta değiliz ki henüz. Bizim şu anda asıl önemsediğimiz konu geçiş süreciyle ilgili çalışma. Biz kendi içimizde başladık. Parlamenter sistem bitti ama birinci seçimle parlamenter sisteme geçiş arasındaki süreç nasıl işleyecek? Orada da farklı senaryolar var. Mesela "Parlamenter sistem istiyorum" diyen partilerin milletvekili sayısı 300 ile 360 arasında kalabilir. Cumhurbaşkanı da seçildi, ne olacak? (Milletvekili sayısı) 360-400 arasında olabilir, 400'den fazla olabilir. Ve her senaryoda, tam yetkili seçilen cumhurbaşkanının o yetkileri kullanırken istişareyle "Parlamenter sistem istiyorum" diyen partilerle beraber konuşa konuşa o yetkiyi kullanmasını nasıl sağlayacağız? Bunların hepsinin çalışılması gerekiyor ve bunun da ortak bir çalışma olması gerekiyor. Geçiş sürecinin şekli üzerinde mutabakat olduktan sonra, mutabakatın ruhuna uygun nitelikte bir cumhurbaşkanı adayı arayışı gerekiyor.
Tabii ona göre.
Biz ona karşıyız. Mesela şöyle fikirler dolaşıyor, cumhurbaşkanının yetkileri çok önemli, mutlaka bir süre kullanması lazım. O zaman çok önemliyse niye bir süre kullansın ki diyorum ben, o zaman hep kullansın. O zaman sistemi niye değiştiriyoruz ki?
Tabii. Mesela (milletvekili sayısı) 300-360 arasında olursa nasıl bir süreç işleyecek? Çünkü tek yetkili cumhurbaşkanı seçilecek ama anayasa değiştirecek, çoğunluk yok Meclis'te. O ara nasıl yönetilecek? O tek kişide toplanan yetkinin istişare mekanizması ile nasıl kullanılacağı çok kilit bir konu. Onun bugünden anlaşılması lazım, bugünden kayıt altına alınması, 6 partinin üzerinde uzlaşması lazım, sonraya bırakmamak lazım. Zaten bizim ittifakta olmamamızın en önemli sebeplerinden birisi geçiş süreciyle ilgili ihtilaf çıkabilir diye bir endişemiz var. Geçiş sürecinde anlaşalım, nasıl işleyeceğine karar verelim, bu geçiş sürecine göre nasıl bir aday profili gerekiyor, onu da konuşalım. Eğer bu konularda da ortaklaşabiliyorsak, belki ittifak konusunu o noktada değerlendirmek mümkün olabilir.
Geçiş süreci ile ilgili ayrı bir görüşme trafiği başlayacak. Ama bir takvim yok henüz. Çünkü takvim de tehlikeli. Ben de parlamenter sistemle ilgili dedim, takvim konuşmayalım. İki hafta takvim şaşsa, Cumhurbaşkanı, "Bak bunlar beceremedi, edemedi" gibi neler neler söyler.
Evet, bizim açımızdan…Tabii her partinin kendi tercihi olabilir. Aday da öyle ittifak da öyle. Hatta şu da var. İttifak tabii seçim öncesi. Ama seçim sonrası beraber yönetme diye bir senaryo ile gidilecekse. Yani ittifak sadece seçim için mi, seçimden sonra herkes kendi yoluna mı, yoksa seçim için kurulacak ittifak seçimden sonra bir koalisyon, ortaklık olarak devam edecek mi? Eğer öyleyse oturup bir de koalisyon protokolü, ya da akitleşme adına ne diyeceksek. Başlık başlık, mesela dış politika; eğitim sistemi nasıl olacak? Başka türlü nasıl olacağını hayal edemiyorum. Seçimden sonra muhalefet olarak devam edeceğiz, diyorsak, bunlara hiç gerek yok uğraşmayalım. Ama seçimden sonra ülkeyi yönetecek kadrolar bunu çalışıyorsa, ciddi plan program işi. Ama eğer seçimden sonra beraber yönetme ruhuyla devam şeklinde ittifak olacak ise o zaman oturup politikaları ortaklaştırmak gerekir. Bazen "Çok ihtiyatlısınız" diyorlar ama öyle değil. Biz planlı programlı gitmek istiyoruz ve söz verince tutmak istiyoruz.
O demek ki aday iyi tespit edilememiş, yanlış bir aday demektir. Onun sürdürülebilirliği çok zor. Seçim tekrarına gidilebilir belki.
Ama şu olabilir, Erdoğan seçilirse, birkaç sene gidebilir. Çünkü bütçeyi geçirmek zorunda değil. Pek çok konuyu cumhurbaşkanı kararı ve kararnamesiyle zaten götürebiliyor. Meclis'in toplanıp onun yaptıklarının tam tersine kararlar üretmesi lazım durdurabilmek için. Ama o bir gecede imzalıyor, Meclis onu komisyonlarda genel kurulda falan zor durdurur. Zor bir süreç yaşanır. Ama hukuki meşruiyette belki sorun olmaz ama siyasi meşruiyet sorunu doğar.
Kazanacak aday çok önemli. Ben şunu önceden söyledim, mevcut sistemde her partinin genel başkanı doğal cumhurbaşkanı adayı, her partinin genel başkanı parlamenter sistemde doğal başbakan adayı. Yoksa o parti niye var, o insan niye genel başkan. Şu da var ki önümüzdeki süreç, seçim sonrası koalisyonların da olabileceği bir dönem. Dolayısıyla biz başka bir partiyle ittifak yapmazsak, ya da seçim sonrası birlikte çalışmazsak, o zaman partimizin doğal adayı ben olurum herhalde. Bizim teşkilatlara başka birisini aday kabul ettiremeyiz yani, ya da başka birisi çıkarsa desteklerler mi bilemiyorum.
Eğer bir ittifak olursa, ittifakın ortak aday çıkarması önemli. Bir önceki seçimde öyle olmadı. İttifak oldu ama ortak aday çıkarılamadı. Ama herkes oradan biraz dersini aldı herhalde. Biz ittifak içinde olmadığımız için dışarıdan rahat konuşuyor olabiliriz. Onun için biraz ittifaktaki partilere sormak lazım belki.
Kılıçdaroğlu'nun adaylığı: 'Konuşmadık'
Biz bu konuyu kendisiyle görüşmedik. Kendisiyle ara ara görüşüyoruz, bazen baş başa buluşup yemek yiyoruz, başka liderlerle de yapıyoruz. Ama isimler üzerinde hiç durmadık, hep sistem konuştuk. Seçim öncesi, seçim sonrasında görüş alışverişinde bulunuyoruz. Ama kendisinin adaylığı konusunu hiç konuşmadık. Ben basına açık konuşmalarından duyuyorum. Belediye başkanlarının adaylığını pek desteklemediğini herhalde ifade etmiş oldu, sebepleriyle beraber. Çünkü her iki tarafta da AK Parti'nin belediye meclis çoğunluğu olduğu için, kazanmış bir belediyeyi bir süreliğine tekrar vermek doğru olur mu? Ankara, İstanbul gibi yerlerde belediye başkanı değiştiği zaman, sadece başkanın değişmesiyle kalmıyor, kadrolar, seçim dönemi kampanya destekleri gibi unsurlar var. Kendi ifadeleriyle "Olmak istiyorum" demiyor. "İttifak anlaşırsa, desteklerse şerefli bir görevdir" diyor.
Onun için geçiş süreci çok önemli. Geçiş sürecine uygun bir profil lazım. Fazla "Ben, ben" diyen birisi ile sıkıntı olabilir. Ama bunlar baştan da yazılı esaslara bağlanırsa, baştan sağlam bir siyasi taahhütleşme olursa, mekanizma baştan ilan edilirse; örnek veriyorum, cumhurbaşkanı adayının, "Ben ortak aday oluyorum ama seçilirsem yetkilerimi ancak şöyle bir mekanizma dahilinde kullanacağım, onun dışında hukuken hakkım olsa dahi o yetkimi kullanmayacağım" şeklindeki bir deklarasyonuyla seçime gidilebilir. O da sözüne güvenilir bir insansa, o söz etkili olur. Seçildikten sonra da onun dışında bir iş yapmaz herhalde, olursa da siyasi meşruiyetini kaybeder. Çok açık bir taahhüdünü bozmuş olur.
Onun için geçiş sürecinin iyi tasarlanması lazım, baştan taahhütleşmek lazım. Adayların taahhüdü, partilerin birbirlerine taahhüdü ve o sözle seçmenin önüne çıkmak lazım ki sonrasına ilişkin riskleri azaltalım. Onun için mesela geçiş sürecini parlamenter sistemle beraber konuşalım, diyen partiler vardı baştan. Biz ona kesin karşı çıktık. Parlamenter sistem bitmeden geçiş sürecini konuşmayız. Çünkü geçiş sürecini konuşmaya başladığımız andan itibaren, parlamenter sisteme kimsenin ilgisini çekemeyiz. "O kadar sansasyonel kısım ki geçiş süreci, hemen aday kim olacak falan derken bütün zihinler oraya odaklanır, doğru dürüst parlamenter sistem çalışamaz" dedik.
Bu nedenle onu gündemden çıkardık, sadece parlamenter sistem çalıştık. Yani önce hedefi belirleyelim, yol haritası üzerinde sonra çalışalım. Bir de oradaki mutabakat, sonraki aşamaların mutabakat zeminine yol döşer. Parlamenter sistem çalışması biraz beraber çalışma bir bakıma. O beraber çalışma kültürü olacak mı, bunu açıklayacağız, toplum da çok olumlu karşılayacak diye bekliyoruz. Kemal Bey ile ilk konuşmamızda da bunu açtım, Meral Hanım'a da söyledim, geçiş sürecini hep vurguladım. "Ama bunu sonra konuşmak lazım, önce parlamenter sistem" dedim. Parlamenter sistem üzerinde uzlaşma hızlı ve kolay oldu .
'Seçmenin üçte biri DEVA Partisi'ni duymamış'
Var. Şehir merkezlerinde daha az, eğitimli nüfusta daha az. Gençlerde daha az. Gençler, eğitimliler ve şehirliler daha çok biliyor. Ama kırsala gittikçe eğitim seviyesi düştükçe tanınmamazlık var. Türkiye genelinde seçmenin üçte biri DEVA Partisi diye bir şey duymamış. Haberi yok. DEVA Partisi kuruldu, bunu kuran Ali Babacan ve arkadaşları diye bilen seçmenin yarısıdır. Bütün bu sonuçlar yüzde 50'den çıkıyor. DEVA Partisi'nin kurulduğunu söylüyorlar ama genel başkan kim? Başka bir isim söylüyorlar. Karıştırıyorlar.
Teşkilat en önemli yol bizim açımızdan. Çünkü kitle iletişim araçlarıyla sınırlamalarımız maalesef var. Ana akım medyada çok sınırlı bir pencere var. Şu anda hane halkının yaklaşık beş evden birinde internet bağlantısı yok. Kırsalda çanak anten falan...Oralarda bizim tanınma sorunumuz var. O yüzden teşkilat çok önemli. Mahalle temsilcileri görevlendiriyoruz her yere. Yani her mahallede temsilciler. Birebir arkadaşlarımıza model oluşturacaklar. Adı-soyadı-kapı numarası şeklinde teşkilatla bağ kurması gerekiyor. Pazar yerleri önemli. Broşürlere önem veriyoruz.
Üyeler konusunda iki tür baskı var. Bir, AK Parti'den ayrılan insanlarla ilgili hemen bir süreç başlatılıyor. Telefon, ziyaretler. Geçenlerde bizim yakın bir arkadaşımız istifa etmiş AK Parti'den. "Şuradan il başkanlığından arıyoruz. Sistemde üyelikten ayrıldığınız görülüyor, galiba bir hata oldu. Bu hatayı biz düzeltiyoruz" diye biri arıyor. İstifa ettiği anda ilgili kişiler il ilçe parti temsilciliğine düşüyor. Çünkü parti ve devlet iç içe. Biz mesela o bilgileri o kadar kolay elde edemiyoruz. Onlara çok hızlı gidiyor. Tekrar kaydetmek için uğraşıyorlar. Başvuru formu, imzası lazım aksi takdirde suç. Şimdi bunla ilgili bir suç duyurusunda bulunsa hangi savcı harekete geçecek ki?
İstifa ettiğim 2019 yılında Bunların (AKP) üye sayısı düştü. Üye sayısı düşünce bir kampanya başlattılar ve 1-1,5 milyon üye kaydettiler. O dönem açtılar muhtemelen hiçbir partiye üye olmayanları yaptılar geçtiler. Bir partiye üyeliğiniz varsa onu yapamazlar. Boştaysanız kontrol etmenizi öneriyorum, sürpriz bir şekilde AK Parti üyesi olmuş olabilirsiniz.
Ara ara temaslar oluyor ama şimdi artık seçim yaklaştı. Kurulurken de şöyle bir endişemiz vardı. Geçişlerle başlamayalım. Geçen kişilerin önceki kimlikleri ağır basacak. Bize geçenlerle ilgili biz o kadar hızlı olmaması gerekiyor. (DEVA Partisi İstanbul Milletvekili) Mustafa Yeneroğlu...Beraber başladık çünkü istifa etmişti. Aradan zaman geçmişti. Onunla başladık ama kendi partisini bırakıp direkt bize geçmek isteyenlerle ilgili biz sıcak bakmadık o dönem.
Çok istisnai olursa olabilir. İlke ve değerlerimize uygun insanlar olması lazım. O konudaki duruşumuzu herkes biliyor. Biz ilke ve değerlerimize bağlı, daha önceki yaptıklarıyla bu değerleri koruyabilmiş isimler bizim için önemli.
Bizim şu an gündemimizde yok. Ama seçim yaklaştıkça ne olur bilemiyorum. Ama bugün için gündemimizde yok.
Bu teşebbüslerin işe yaramadığını herkes o kadar çok gördü ki. Yani işte Tayyip Erdoğan'ı belediye başkanıyken hapse attılar. Olmuyor. Çok sağlam hukuki gerekçe varsa o ayrı. Ama siyasi motivasyonla yapılan bir şeyse, hukuki zemin yoksa ve vatandaş da bu şekilde anlıyorsa hiçbir işe yaramıyor. Burada İçişleri Bakanı'nın sıkışmış bir durumu var. Kendisiyle ilgili bir çıkış, yeni popülarite vesilesi, yeniden bir çabası falan. Kendi içlerindeki meseleler. Sonuç olmaz yani. Tabii iddiaları bilemiyoruz, bağımsız yargı bakmadıkça bilemiyoruz.
Ekonomi ve finans eylem planını, 130 madde civarında yakında açıklayacağız. Şu an yangın var ya, yangını söndürmek, enkazı temizlemek ve yenisini inşa etmek gerekiyor. Sıralama o. Bazı şeyleri eş zamanlı yapabiliyorsunuz. Şu anda Tayyip Bey'in yerinde olsam, seçimi falan beklemeden iki acil adımı atarım: Merkez Bankası ve TÜİK'in yönetimlerini değiştiririm. Düzgün, bilgisine güvenilen insanların oraya getirilmesi gerek, kanunlarda birer maddelik değişiklikle birlikte.
Daha önce öyleydi ama bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle getirdiler, dediler ki, her türlü kuruluş performansıyla ilgili bir sorun olursa başındaki kişiler görevden alınabilir diye yetki aldı kendisine.
Grup konuşmasında da söyledi. Murat Çetinkaya'yı görevden alırken, grup konuşması var. "Önce yetkiyi aldık sonra Merkez Bankası başkanını görevden aldık" dedi. 'Yetkiyi aldık' dedi sonra. Kendi yetkiyi aldı sonra kullandı. Bu böyle olmaz. Önce kanunla bağımsız hale getirmek lazım.
Her 2 başkan da bağımsız çalışacaklar ya 5 yıl. Bunların böyle kimseye hesap vermeden çalışma psikolojilerini doğru görmüyoruz. O yüzden şöyle bir şey yazdık, açıklayacağız. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'na bu adaylar görevlendirilmeden önce gitsin. Orada basın da var muhalefet de var. Soru cevap oturumu olsun. 2-3 saat anlatsınlar. "Göreve gelince bunları yapacağım" desin. Birkaç gün kamuoyunda tartışılsın. Adaylar kim olacaksa, gitsinler toplum önünde kendilerini anlatsınlar ve o soru cevaplarla kendilerini bağlasınlar. "Merkez Bankası'nı bağımsız yöneteceğim" desinler. "Önceliğim fiyat istikrarıdır" desinler. "Hükümet beni atadı, istediğimi yaparım" olmaz. Bu ancak yangını söndürür ama ortada kül var.
Diğer kurumları gözden geçirmek lazım. Kurumsal yapılar, iç organizasyon şeması, üst düzey görevlendirmeler. Kurumların birbirleriyle olan ilişkilerini sağlayacak mevcut organizasyonları güçlendirilmesi ya da oluşturulması. Bunlar da 30 günde biter. Demokrasi isteyen, parlamenter sistem isteyen parti ya da partilerin seçildikten sonra bu ülkenin ekonomisiyle, adaletiyle, hukukuyla çok iyi bir performans ortaya koyması lazım. Bu sadece Türkiye meselesi de değil. Yani demokrasinin başarılı olup olmaması meselesi. Popülist otoriter liderlerle demokrasi arasında bir şeyler var şimdi. Burada Türkiye örneği çok önemli olacak. Popülizm kitapları yazılıyor, 3-4 örnekten biri Türkiye. Dolayısıyla Türkiye artık izlenecek yani. Başarılı olacak mı olmayacak mı? Eğer başarılı olursa bütün dünyadaki demokrat insanlar için büyük cesaret kaynağı olacak. Bak Türkiye otoriter lideri gönderdi yerine daha iyi bir sistem kurdu ve bu sonuç üretiyor.
Dolayısıyla biz de o sınavdan geçmiş olacağız. Seçimi kazanmak ile iş bitmiyor, ülkeyi de kazanmanız gerekiyor.
Teorik modeli doğru bir model olarak görüyoruz. Onu en çok uygulamaya başladığımız dönemde pek çok ülke geldi, bizden bilgi aldı "Siz nasıl yapıyorsunuz bu kadar büyük projeleri?" diye. Konu tamamen Türkiye'deki yap-işlet-devret projelerinin nasıl işlediği üzerineydi. Bu dönemde Dünya Bankası'nın, uluslararası yatırım bankalarının dünyaya model olarak anlattığı bir sistem. Model üstünde hiçbir sorun görmüyorum. Şu şartla; bu ancak nakit akışı olan projeler için kullanılır. Ama hastanelerde kullanılmaması lazım. Ha borçlanmışsınız taksit taksit faiz ödemişsiniz, ha özel sektör bunu yapmış. Özel sektöre aylık kira ödemişsiniz. Farkı yok ki…Dolayısıyla biz kendi parti programımızı yazarken, akarı olan, nakit akışı olan projelerde; köprü, otoyol ve havalimanında uygulanmalı ama hastane gibi projelerde uygulanmamalı dedik.
Biz o görüşte değiliz. Hukuki olduğunu da düşünmüyoruz zaten. Uluslararası tahkimde o uygulanmaz. Farklı dönemlerde farklı kişiler farklı yöntemler söylediler. Genel başkan yardımcılarından farklı sözler çıktı dönem dönem. Şöyle, biz bunların hepsini üç denetimden geçiririz. Birincisi idareden, ikincisi yargı denetiminden ve üçüncüsü de Meclis denetiminden. Bu denetimin gereği neyse orada bulunacak hataların yanlışların giderilmesi yolunu izleriz.
İdari, yargı ve Meclis denetimi…Meclis'te komisyonlar, gerekirse soruşturma. Bir sürü metot var. Problem varsa yargıya götürülür ama mutlaka hukuk içerisinde çözülmesi lazım. Hepsi ne diyor? "Biz hepsini kamusallaştıracağız." Peki bedel ödeyecek misiniz? "Bedelini de ödeyeceğiz" deniyor. İyi de ne anladık ki o zaman? Taksit taksit 25 yılda ödeyeceğinizi topluca mı ödeyeceksiniz? Oturup pazarlık mı yapacaksınız? Nasıl olacak? Bunlar pratiği olmayan şeyler.
Pratiği olan ve gerçekçi yoldan gitmemiz lazım. Bir de bizim çok genel bir ilkemiz var: Bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilmez. Bir hukuksuzluk varsa devlet o hukuksuzlukla mücadelede yine hukuk çerçevesinde hareket eder. Yani bunlar çok önemli ilkeler, bu ilkelerden çıktığınız zaman ülkenin genel yatırım ortamı ile ilgili ciddi bir güvensizlik oluşur. Yani Türkiye'de bir hukuksuzluk, başka bir hukuksuzluk derler. Aklına geleni, aklına eseni yapılan bir hale gelir Türkiye. Bu da ekonomiye 157 milyar dolardan çok daha büyük bir zarar getirir.
Bu konularda gevşek davranan bürokratlar için haklı bir uyarı. Bazı bürokratlar "Bu hükümet ilelebet gidecek ben hukuk dışına çıksam da beni korurlar" hissiyatında olabilir. Bence iyi bir uyarı. Yerinde bir uyarı ki, Cumhurbaşkanı çok kızdı.
'AK Parti seçmeninin rövanş kampanyası olmayacağından emin olması lazım'
AK Parti seçmeninin seçimlerden sonra hukuksuz bir şekilde bir linç ve bir rövanş kampanyası olmayacağından emin olması gerekiyor. Emin olmazlarsa her şeye rağmen AK Parti ve Erdoğan etrafındaki organizasyonlarını korurlar. Hem desteklemiş oldukları parti lideri hem de kendileri için öyle bir devr-i sabık, öyle bir linç ve rövanş dönemi sadece siyasetle bitmez. Toplumdaki insanların psikolojisine de dikkat etmek lazım. Şundan emin olmanız lazım. Hukuk dışında başka bir şey olmayacak.
Bugüne kadar hiç konuşulmadı. (Gelecek Partisi Genel Başkanı) Ahmet Bey'in (Davutoğlu) böyle 2-3 madde ortak bir şey yapsak mı, diye bir önerisi oldu. Ben orada bir sorun görmüyorum. Bu konuda ciddi bir mutabakat var Türkiye'de. Ama toplumun da bundan haberdar edilmesi gerekiyor. Zannetmiyorum ki Kemal Bey'in genel başkanı olduğu bir CHP bu konularda iktidarda farklı şeyler yapsın. Olmaz. Diğer partilerde zaten olmaz. Ama günü geldiğinde konuşulabilir. Bunlar biraz üçüncü aşama oluyor.
Bizim güven alışkanlığımız ticaretten. 'Geçmiş muamelesi' derler ya…Geçmiş uygulamalarına bakınca uygulamaları güven verici olarak görüyorum açıkçası. Parti içinde de diğer partilerle ilişkisinde de. İstanbul'da öyle bir aday profilini kendi partisine kabul ettirerek seçimlerde de test edildi. Zorluklara rağmen kazandı. Kolay değil. Yoksa kendi iç dinamikleri ile öyle adaylar çıkmayabilirdi. Önemli olan farklı kesimlerden de oy almak olmalı. CHP seçmenine de ters gelmeyecek diğer seçmenlerden de rahat oy alabilecek...Ortak aday olursa, öyle bir aday olmalı.
Rasyonel zeminde artık siyaset yapamayınca daha iyi hizmet üretemeyecek sorunları çözebileceğine dair de inanç da düşüyor. Geriye din ve milliyetçilik istismarı kalıyor.
Seçim güvenliği: 'Ya açık farkla kazanılmalı ya da iyi mekanizma kurulmalı'
Çok önemli. İki yolu var. Öncelikle seçimi açık farkla kazanmak gerek. Öyle olursa, onu kapatmak kolay değil. İkincisi de iyi bir mekanizma kurmak lazım. Mümkünse partiler arası bir mekanizmayı önemsiyoruz. Henüz bir çalışma olmasa da bunun gerekebileceği konusunda değerlendirmeler yaptık bazı genel başkanlarla. Sahanın tümüne hakim olmak için ortak bir mekanizma değerli olur diye düşünüyorum.