Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Anayasa Mahkemesi’nin CHP'li Enis Berberoğlu ile ilgili kararının yerel mahkeme tarafından tanınmamasını eleştirerek, “Zaten çoğulcu, katılımcı bir demokratik sistemin düzgün işleyebilme, ancak ve ancak güçler ayrımı ile mümkündür. Güçler ayrımı, ‘herkes kendi işine baksın’ demek. Yargı kendi işini yapacak, yürütme yani hükümet de kendi işini yapacak” diye konuştu. Ülkede içe kapatmacı ve ulusalcı bir bakış açısı olduğunu savunan Babacan, "Üstelik toplumu ayrıştıran, toplumu kendi içinde kutuplaştıran, toplumun bazı kesimlerini ötekileştiren bir bakış açıcı, biz buna topyekûn karşıyız. Bizim anladığımız milliyetçilik şudur, milliyetçilik bu ülkenin her bir vatandaşını aynı samimiyetle kucaklayabilmektir. Bizim için milliyetçilik bu ülkede yaşayan her bir vatandaşın, hiçbir ayrım yapmadan kendi hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşaması için çalışmaktır ve ülkenin topyekûn refah seviyesini arttırmak için çalışmaktır" dedi.
DEVA lideri Babacan, partisinin geneli merkezini ziyaret eden Hür Dava Partisi Genel Başkanı İshak Sağlam, ile ortak basın toplantısı düzenledi.
Babacan'ın ifadelerinden satır başları şöyle:
"Anayasa Mahkemesi en üst yargı merciidir, hem bu en üst yargı merciinin hem de alt mahkemelerin karar verirken bakmaları gereken evrensel hukuktur, bizim kendi Anayasamızdır, yasalarımızdır ve hakimlerin vicdanıdır kararlar böyle alınır. Bu kararların siyasallaşıp adeta yargının kendisini yürütme yerine koyup ülkenin geleceğine çok olumsuz etki ettiği dönemleri de yaşadık, çok yanlış örnekleri var. Ama öte yandan yargının üzerinde siyasi baskı oluşturulup yargının siyasi iktidarın istediği yönde arzu ettiği yönde karar alması konusunda baskıya uğradığı dönemleri de yaşadık. Bunların ikisi de yanlış. Yargı, yargı gibi çalışacak, yürütme de kendi görevini yapacak. Zaten çoğulcu, katılımcı bir demokratik sistemin düzgün işleyebilme, ancak ve ancak güçler ayrımı ile mümkündür. Güçler ayrımı, ‘herkes kendi işine baksın’ demek. Yargı kendi işini yapacak, yürütme yani hükümet de kendi işini yapacak. Eğer bunlar birbirine karışmaya başlarsa, bu ayrımı net ortaya koyamazsak yakın tarihte yaşadığımız gibi adeta ülkeyi yönetmeye soyunup, yargı gücünü kullanarak siyasi kararlar almaya başlarsa o da bir yanlış; siyasi iktidarın yargı üstünde baskı kurarak tehditle, farklı teşvik metotlarıyla ya da toplum baskısı oluşturarak yargıyı etkilemeye çalışması başka bir hatadır.
Anayasa Mahkemesi’nin her bir üyesi kıymetlidir, her bir üyesi seçildikten sonra sadece sorumluluğu millete karşı hissetmelidir. Hukuki sorumluluk çerçevesinde hareket etmektedir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmesinin uzunca bir süreye bağlanması, seçildikten sonra tamamen bağımsız hareket etmelerini sağlamak içindir. Seçildikten sonra hiç kimseye borçlu değillerdir. Sadece bu millete; doğru, adil karar verme borçları vardır, başka hiç kimseye borçları yoktur. Bugünkü anayasamızın, şu anda çok da memnun olmadığımız anayasamızın bile ruhu budur ve burada bağımsızlık ve tarafsızlık esastır. Bu temel ilkeler ve değerler üzerinde hareket etmedikten sonra da ülkemizin sorunlarını çözmek, ülkemizin adaletsizlik sorununu çözmek, temel hak ve özgürlükler sorununu çözmek mümkün değildir. Bunun bedelini de vatandaşlarımız öder, o kararı alan 3-5 kişi değil."
Türkiye'de milliyetçilik kavramı nasıl anlaşılıyor buna bakmak lazım. Şu anda Türkiye'de gözlemlediğimiz dar, içe kapatmacı ve ulusalcı bir bakış açısı var. Üstelik toplumu ayrıştıran, toplumu kendi içinde kutuplaştıran, toplumun bazı kesimlerini ötekileştiren bir bakış açıcı, biz buna topyekûn karşıyız. Bizim anladığımız milliyetçilik şudur, milliyetçilik bu ülkenin her bir vatandaşını aynı samimiyetle kucaklayabilmektir. Bizim için milliyetçilik bu ülkede yaşayan her bir vatandaşın, hiçbir ayrım yapmadan kendi hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşaması için çalışmaktır ve ülkenin topyekûn refah seviyesini arttırmak için çalışmaktır. Bu ülkeyi ve bu ülkenin her bir insanını sevmektir ve bu ülkenin çıkarlarını da hem içinde bulunduğumuz bölgede hem de uluslararası sistemde korumaktır.
Şu anda yaşadığımız bambaşka bir şey. Adına milli gibi yerli gibi sıfatlar ekleyerek uygulanan politikaların ne millilikle ne de yerlilikle alakası yok. Bu kadar ayrıştıran, toplumun bazı kesimlerini yok sayan, kendi tabanını daha bağımlı hale getirebilmek için, diğer kesimleri tamamen öteleyen iteleyen bir anlayışa ben milliyetçilik diyemiyorum. Ülkemizin en önemli sorunlarının özgürlüklerden başladığını, en önemli sorunların adaletten başladığını düşünürsek; şu anda bütün bu başlayan sorunların insanlarımızın geleceğe ümitle bakamamasını beraberinde getirdiğini görürsek, gençlerimizin kendi geleceklerini ve ülkenin geleceğini artık göremediğini düşünürsek vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. İlke bazlı değer bazlı hareket etmek zorundayız, işimize gelince bir türlü, işimize gelmeyince başka türlü davranmak tutarsızlıktır. Etnik kökenine bakmadan, mensup olduğu din, mezhep, inanç sorununa bakmadan her bir vatandaşımızın bu ülkenin vatandaşı olduğunu söylüyoruz. Böyle bir vatandaşlık anlayışı ile bu ülkenin kurgulanması gerektiğini düşünüyoruz."