Türkiye'de gazeteciliğin giderek nefessiz bırakılması sürecinde gazeteci Mehmet Baransu'nun tutuklanması ardından gelen tepkilerin en berrak özeti, New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) adına yapılan açıklamada yer alıyor:
'Bir gazetecinin görevi, kamu yararına gördüğü gelişmeleri haberleştirmektir ve bir gazetecinin, hâlihazırda yetkililerle paylaşıldığı halde belge temin etmekle yargılanması saçmadır. Mehmet Baransu’nun derhal serbest bırakılması ve hakkındaki tüm suçlamaların düşürülmesi için Türkiyeli yetkililere çağrı yapıyoruz.'
Bu çağrılara sadece diğer uluslararası meslek örgütleri değil, ABD resmî kaynakları ve Avrupa Parlamentosu çevreleri de derin kaygılarını ileterek katılmakta. Bu kaygıları aynen paylaşıyoruz.
Bu son gelişmeyle birlikte sadece Türkiye'de habercilik üzerindeki basınç daha da artmış olmamakta, Baransu hakkında verilen tutuklama kararının dayandığı mantıkla hukuk da ayaklar altına alınmaktadır.
Tanıklık edilen hukuk faciasının boyutlarını Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun açıklamasında bulmak mümkündür:
'Anayasa’ya göre, halkın bilgi alma hürriyeti kapsamında, gazetecinin bu belge bulundurması, bunları kamu yararı çerçevesinde açıklaması basın hürriyetine girer, hiçbir şekilde suç teşkil etmez. Ancak gazeteci, bu belgeleri almak için, örneğin birine para verdiyse, ya da hukuk dışı şekilde bu belgeleri alması için birini teşvik ettiyse, ikna ettiyse, bu durum gizli belgeleri temin etme suçuna iştirake girer. Böyle bir duruma ilişkin delil ortaya konulmadığı sürece, gazeteci sadece elinde belge bulundurmaktan dolayı suçlanamaz. Değil tutuklanması ya da yargılanması, delillendirilmediği sürece gazeteci hakkında bu konuda soruşturma bile açılamaz.'
Anayasa'nın 26 ve 28. maddeleri medyanın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını düzenler. Basın Kanunu'nun 3. maddesi de aynı geniş sınırları tanımlar, belirler
Bu maddelerin hükümet tarafından saygı gördüğünü, herhangi bir şekilde ciddiye alındığını gösteren bir emarenin kaldığını iddia etmek, maalesef artık mümkün değildir.
Buna eklenmesi gereken esaslı bir Anayasa maddesi daha var.
Anayasa'nın 90. maddesinde şu ifade yer almaktadır:
'Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.'
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalayan, ve AİHM sistemi içinde yer alan bir ülkedir. Hak ihlallerinde, kural olarak, AİHM içtihatlarını bilmesi ve onlara uyması gerekir, beklenir.
Baransu'nun tutuklanması ile ilgili olarak, 'devletin gizli belgelerine dayalı haber yapmak' konusunda, gerek 2006 tarihli Slovakya - Radio Twist, gerekse Hollanda - De Telegraaf davalarındaki AİHM kararlarında netleşen içtihat, gazetecilerin, gazeteciliğin lehine olmuştur.
Anayasa'nın 90. maddesinde, AİHM kararlarının bağlayıcılığına da atıfta bulunan ifadeleri bilen herhangi bir savcı, herhangi bir özgürlükçü demokraside, bırakalım tutuklamayı, gazetecinin en temel anayasal hakkını kullanmasıyla ilgili olarak soruşturma bile açmaz.
Oysa, tersi olmakta, en asli gazetecilik faaliyetleri casusluk ile eşitlenmeye, bunun üzerinden de bütün gazeteciler görevlerini yapmaktan caydırılmaya çalışılmaktadır.
Gazeteci Can Dündar aleyhinde sadece bir savcıyla mülakat yaptığı için açılan ceza davası gazeteciliğin özü ile ilgili ne kadar bir vahim gelişme ise, Mehmet Baransu'nun 'gizli belge temini' ile ilgili olarak tutuklanması da, aynı şekilde, artık bu 'öz'ün hedef alındığını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bütün bu davalar derhal düşürülmeli, Mehmet Baransu serbest bırakılmalıdır.
Baransu olayının gündeme taşıdığı bir başka hazin boyut, ülke gazetecilerinin, mesleki icraatı engelleyici, cezai yaptırım amaçlı gelişmelere odaklanmak yerine, sadece Balyoz belgelerinin üzerinde oynama yapılıp yapılmadığına yoğunlaşıp, bu tutuklamanın önümüze koyduğu ve istisnasız her bağımsız gazeteciyi kapsaması muhtemel tahripkar içtihatı bilerek veya bilmeden gözden kaçırmalarıdır.
Bu açıdan 'Türkiye'de gazeteci gazetecinin kurdudur' deyişinin bir kez daha kanıtlandığına üzüntü içinde tanık oluyoruz.
Lafı uzatmanın gereği yoktur:
Mehmet Baransu derhal serbest bırakılmalı ve hakkındaki hukuk dışı suçlamalar düşürülmelidir.
NOT: Bu yazı platform24.org sitesinden alınmıştır.