MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında partisinin yeni anaysa çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Bahçeli muhalefetin "128 dolar nerede?" kampanyasını hedef alarak "Belli merkezlerde projelendirilip kamuoyuna servis edilen '128 milyar dolar nerede?' sorusu, ihanetin ve melanetin maskesi olarak mı kullanılmaktadır? Hazine ve Maliye Bakanı kaybolan para yok diyor, Merkez Bankası Başkanı aynı şeyi söylüyor, üstelik somut ve rasyonel veriler de bu ifadeleri doğruluyor, ne var ki CHP-İP-HDP ağız birliği etmişçesine 128 milyar doların akıbetini sorguluyor" dedi.
"Yeni anaysa hedefi aynı zamanda Türk milletinin hedefidir. Bu hedeften kaçanları millet tarih affetmeyecektir. Gelecek nesiller hiç affetmeyecektir" diyen MHP lideri CHP'ye, "Gelin bu sürece siz de destek verin"; İyi Parti'ye de, "Gelin bu onurun içinde siz de yer alın" diye seslendi. Bahçeli, "El birliği yapalım, darbe anayasasından aziz milletimizi kurtaralım, istikbalin rotasını çizecek yeni bir sayfa açalım" çağrısında bulundu.
Öte yandan Bahçeli'nin hedefinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile düzenledikleri ortak basın toplantısında açıklamalarıyla tartışma yaratan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias vardı. "Nezaketsiz, mesnetsiz, kaba ve gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan suçlayıcı ifadesi Türkiye’ye kriz çıkarmak için özel olarak gönderildiğine işaret etmiştir" diyen Bahçeli, sözlerinin devamında, "Densizin ağzının payını veren gevşeyen ayarlarını sıkıştıran Çavuşoğlu’na huzurlarınızda yürekten tebrik ediyorum" diye konuştu. Bahçeli'nin, "Basın toplantısı öncesi Çavuşoğlu’na mevkidaşının anladığı dilden konuşması hususunda talimat veren Sayın Cumhurbaşkanımıza da şükranlarımı sunuyorum" ifadeleriyse dikkati çekti.
Bahçeli, "Türkiye’nin itibar ve saygınlığını gölgelemeyi aklından geçiren Yunan Bakan sert kayaya çarpmış, parmak sallayım derken Türk pençesini yemiştir. Anlaşılan Türkiye’nin Akdeniz’de meşgul edilmesi planlanmaktadır. Bize göre buradaki hedef Rusya ve Ukrayna gerilimindeki sağlam duruşumuzu bozmak, doğu ve batı arasındaki dengeli tutumumuzu budayarak bir tercihe zorlamaktır
Bahçeli ayrıca CHP'nin bir kampanyaya dönüştürdüğü 128 milyar dolar nerede? sorusuna da tepki gösterdiği konuşmasında, "Bre utanmazlar, 128 milyar doları bırakın da, 104 emekli amiralin 4 Nisan bildirisinin hesabını verin. Çünkü alayınız işin içindesiniz. Aradığınız para devletin kasasında, peki siz neredesiniz? Hz. Ömer, utanması olmayanın kalbi ölüdür, demişti. Bunların siyasetleri de kalpleri de iflas etmiştir. Mertlikleri ise sıvası dökülmüş kerpiç duvar gibidir. İşi gücü bırakıp gece yarısı bildirisi yayımlamak, sonra da metin değiştirilmiş, haberim yoktu, nasıl olduğunu bilmiyordum, diyerek kıvırmak mertlik değildir" sözlerini kaydetti.
Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"İlk meclis Türkiye cumhuriyetinin siyasi ve hukuki alt yapısının hazırlandığı bir dönemin başlangıcıdır. Bu yönüyle ilk meclis Türk cumhuriyetinin kurucu iradesidir. Bu tarih vatanın bağımsızlığı ve milletin bekası için yüreğini ortaya koymuş muhteşem kadroların, aziz Atatürk liderliğinde tarihin akışını değiştirmesinin ilk hamlesidir. TBMM'nin açılması aziz milletimizin bağımsızlığına yönelmiş olan ve sabırları zorlayan dayatmalar karşısında neleri göze alıp nasıl başarabileceğinin de emsalsiz örneğini teşkil etmiştir. Gerek TBMM'nin açılış şartları gerekse sonradan yaşanan siyasi sosyal gelişmelerin tamamı bizleri küçümseyen onurumuza el ve dil uzatmaya yeltenen gücümüzü sınamaya kalkışan mihrakları nasıl bir akıbetin beklediğini göstermesi bakımından tarihi bir ihtar levhası olmuştur. Bu n edenle millet meclisimizin açılmasıyla başlayan sürecin manasını ayrıntılarıyla bilmenin devlet ve millet hayatımızda yeniden karşımıza çıkan benzer tehditlerin anlaşılmasında mühim bir tesiri olacağına inanıyorum. En meşgul anlarda bile Türk milletine gücü yetmeyenlerin bugün yeni maceralarla şanslarını bir kez daha denemeye kalkışmaları bu açıdan beyhude bir çabadır. Unutmayalım ki inancımız ve iddialarımızın devamı ancak dayanma gücümüz dik duruşumuz kadardır. Bunun timsali de TBMM'nin açılışıdır. Türkiye'nin yükselişi de tıpkı 23 Nisan 1920'de tecelli eden şuurda anlamını bulduğu gibi sorunları yalnızca Başkent Ankara'dan bakan ayrışmayı değil birleşmeyi, parçalanmayı değil kucaklaşmayı, bütünleşmeyi hedefleyen kolektif şuurla mümkündür. 23 Nisan 1920'ziz aziz hatıralarını anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur.
Dün olduğu gibi bugün de kardeşliğimize musallat olan gelişmeler karşısında en önemli dayanma gücümüz yüreklerinin vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğunu düşündüğüm siz muhterem milletvekillerinin yüksek iradesinde saklıdır. Aziz milletvekillerinin verecekleri her kararda mensubu oldukları gazi meclisin tarihine, şerefine ve anlamına uygun hareket edeceklerine olan inancım tamdır."
"Meclis-i gazi varlığı gazi devleti gazi olan bir milletin ve onun aziz temsilcilerinin teröre bulamış Türkiye düşmanlarıyla el ele vermiş siyasi bölücülere göz yumması da düşünülemeyecektir. TBMM’de biriken fezlekelerin bir an önce görüşülerek karara bağlanması terörle mücadele teşvik edici ve kamçılayıcı bir işlev görecektir.
Milletin önünde ve üstünde güç yoktur. Hiçbir bölücü odağın terörizme yardım ve yataklık yapan hiçbir menfur oluşumun mehmetlerimize kasteden hiçbir hain örgüt uzantısının gazi mecliste yeri olamaz. Demokrasi adına söyleyebilecekleri tek bir söz dahi olamaz. TBMM'de eşkıyanın değil hükmü değil milletin hükmü geçerlidir. Dün yedi düvele meydan okuyan en buhranlı anlarda bile demokrasinin erdeminden ayrılmayan gazi mecliste her fikre cevaz vardır ama bölücülüğe izin, fırsat yoktur. "
"1921 anayasanın görüşülmesi ve kabulünde yürürlükte bulunan kanuni esaside yer alan özel nisap ve usuller uygulanmamış olağan yasalar için öngörülen kurallar işletilmişti. İki ay süren ateşli tartışmalar sonunda mutabakat sağlanıp esasen 23 maddeden teşekkül eden ilaveten bir ayrık maddeden oluşan anayasa TBMM'nin 21 Ocak 1921 tarihli oturumunda kabul edilmişti. Özellikle 1909 yılından sonra daha da artan bu tartışmaların temelinde padişah mı yoksa meclisi mebusan mı daha üstün sorusu sürekli gündemdeki yerini korumuştu. 1921 anayasasının birinci maddesi hakimiyetin bila kaydu şart milletin olduğunu irade usulünün de halkın mukadderatını bir fiil elinde tutmasını baz almıştı."
"1921 teşkilati esasiye kanunun üzerinden 100 yıl geçmiş olsa da yeni anayasa hazırlıkları ve çalışmaları hiç sonlanmamıştır. Maalesef son 60 yıla damga vuran darbe anayasaları millet ve devlet hayatının işleyişini adeta kilitlemiş siyasi ve hukuk kutuplaşmaları beslemiştir. Türkiye'mizin yepyeni, sivil nitelikli, geniş katılımlı, tüm düşünce ve eğilimleri kapsayan bir anayasaya ihtiyacı olduğunu görmek ve bunun da gereğini müştereken yapmak lazım. Teferruattan arındırılmış yalın ve anlaşılır, hükümleri arasındaki çelişkilerden ayıklanmış kısa net, milli ve manevi hayatımızın esaslarını kavramış bize özgü gelecek ile geçmişi temerküz etmiş, gerekçeleriyle gerçekleri yakalamış bir anayasa ile cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü kucaklamamız kaçınılmaz tarihi bir görevdir. Bu tarihi göreve MHP ön şartsız hazırdır. Bu ihmal edilemez görevin şuuru Cumhur İttifakı'na ziyadesiyle hakimdir. Biz milli mutabakatı tarihte ahlakta kültürde kardeşlikte inançta başardık, iradede başardık, inanıyorum ki aynısını bir toplum sözleşmesi bir toplumsal uzlaşma halinde yeni ve sivil bir Anayasa'da yapabilir başarabiliriz. Yeni anaysa hedefi aynı zamanda Türk milletinin hedefidir. Bu hedeften kaçanları millet tarih affetmeyecektir. Gelecek nesiller hiç affetmeyecektir.
Herkes ittifakla darbe anayasasının rahatsızlığını dile getirmekte yeni bir Anayasa'nın yazılması gerektiğine vurgu yapmaktadır. O halde bazı siyasi zihniyetlerin sudan sebeplerle oyun bozanlık yapmaları hem nalını hem mıhına vurmaları tutarsızlık ve samimiyetsizlik değil de nedir? "
"PKK uzantılarıyla anayasa masası kurup taslak metin hazırlayan CHP ve İP'in milli ihtiyaca dönen meşru anayasa hazırlık sürecinde bigane kalması hangi anlayışın hangi ahlakın ürünüdür? Üstelik anaysa meselesini güçlendirilmiş parlamenter sitem teklifiyle işin başından itibaren baltalama çabası yanlış değil midir? Parlamenter sistem denenmiş ve dibi boylamıştır. Yönetim hayatımızda müstesna bir reform yapılmış tarihi müktesebatımıza uygun milli özlemlerle uyumlu bir sistem uygulama safhasına geçmiştir. Türk tipi başkanlık modeline abuk sabuk gayelerle hatta tam bir gafillik numunesiyle karşı çıkmak eğer cehalet değilse biliniz ki iş birlikçilik ve ilkesizliktir. Bayatlamış taktiklere baygın telakkilere karnımız toktur. Bunları kabulümüz söz konusu değildir. "
"MHP yeni anaysa vizyonunu kavramış ve kararlılıkla çalışmaya koyulmuştur. Allah'ın izniyle çalışmalarımız nihayete erecek ortak akılla ve cumhur ittifakının ortak iradesiyle milletimizin varlığına müstehak bir anaysa hazırlık süreci inşallah tamamlanmış olacaktır. CHP'ye sesleniyorum gelin bu sürece siz de destek verin. İP'de sesleniyorum gelin bu onurun içinde siz de yer alın. El birliği yapalım, darbe anayasasından aziz milletimizi kurtaralım, istikbalin rotasını çizecek yeni bir sayfa açalım.
"Ukrayna ve Rusya arasında çıkacak muhtemel bir savaşın diğer taraf ülkelerin müdahalesiyle yaygınlaşması nihai olarak huzur ve barış denizi olan Karadeniz’in kana boyanması kuşkusuz felakettir. Kuzeyimizde bunlar yaşanıyorken Akdeniz’de Yunanistan çarpık bir plan ve çirkin bir senaryo dahilinde tahrik kampanyasını yoğunlaştırmaktadır. Yunanistan Dışişleri Bakanının Türkiye ziyareti esnasında yayımlanan navtes ile Girit’in güney doğusunda bir Fransa araştırma gemisi ve refakatçisi Yunan savaş gemisi kıta sahanlığımıza tecavüz etmiştir. Yunanistan dışişleri bakanının Türk dışişleri bakanı ile ortak basın toplantısında sergilediği nezaketsiz mesnetsiz kaba ve gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan suçlayıcı ifadesi Türkiye’ye kriz çıkarmak için özel olarak gönderildiğine işaret etmiştir. Densizin ağzının payını veren gevşeyen ayarlarını sıkıştıran Çavuşoğlu’na huzurlarınızda yürekten tebrik ediyorum. Basın toplantısı öncesi Çavuşoğlu’na mevkidaşının anladığı dilden konuşması hususunda talimat veren Sayın Cumhurbaşkanımıza da şükranlarımı sunuyorum. Türkiye’nin itibar ve saygınlığını gölgelemeyi aklından geçiren Yunan Bakan sert kayaya çarpmış, parmak sallayım derken Türk pençesini yemiştir. Anlaşılan Türkiye’nin Akdeniz’de meşgul edilmesi planlanmaktadır. Bize göre buradaki hedef Rusya ve Ukrayna gerilimindeki sağlam duruşumuzu bozmak, doğu ve batı arasındaki dengeli tutumumuzu budayarak bir tercihe zorlamaktır.
Yunanistan’ın maşalık ve korsanlığa soyunması, bu ülkenin Dışişleri Bakanı’nın olay çıkarmak niyetiyle Türkiye’ye gelmesi önü arkası düşünülmüş, diplomatik teamüllerle ters düşmüş ucuz bir oyundur. Kuyu kazan, kazdığı çukura paldır küldür devrilmiştir.
Akdeniz’in güvenliğini tehdit eden yegane ülke Yunanistan’dır. Gayri askeri statüde olması antlaşmalarla güvenceye alınan 12 Ada’yı silah ve askerle dolduran Yunanistan hem suçlu hem de korkaktır. Batı Trakya’da Müslüman azınlıktan bahseden bu çürük kafalar, oradaki azınlığın aynı zamanda Türk olduğunu, bu gerçeği değiştirmeye hiçbir çapulcunun, hiçbir muhasım ülkenin takatinin yetmeyeceğini bilmeleri ve kabullenmeleri şarttır. Sayıları 150 bine ulaşan Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının kendi baş müftülerini seçmekten mahrum olmaları büyük bir haksızlık, vahim bir hukuksuzluktur. Lozan Antlaşması çiğnenmektedir.
2012 yılında Batı Trakya’yı ziyaretimiz sırasında, bizleri alicenaplıkla karşılayan, “Evinize hoş geldiniz” diyerek sevinç içinde kucaklarını açan soydaşlarımız asla yalnız değildir, asla çaresiz değildir, asla sahipsiz değildir. Görüldüğü kadarıyla Yunanistan tarihten hiç ders almamıştır. Anadolu’dan kaçarken enselerinden yakalanan Yunan askerlerinin Ege’ye nasıl döküldüğünü, bir daha karaya çıkarlarsa dünyayı başlarına nasıl geçireceğimizi bu küçücük ülke sanıyorum hafızasından da çıkarmıştır.
Densiz Dendias’a ve Başbakan Miçotakis’e destursuz bağa girenin sopayla kovalanacağını birilerinin tek tek anlatmasında yarar olacaktır. Deve nasıl ki boynuz ararken kulağından olmuşsa, Yunanistan da aklını başına almazsa değil kulağından bu gidişle boynundan da mahrum kalacaktır. Lafla peynir gemisi yürümez, Akdeniz’de fitnenin fermanı okunamaz. Dilden gelen elden gelse keyfi yeten sultan, canı çeken de denizler hâkimi olurdu. Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı provoke edenler Akdeniz ve Karadeniz’de stratejik hesapları olan hunhar emperyalistlerdir.
Bunu görüyor, bunu biliyoruz. Aynı Yunanistan, şu mübarek günlerde Filistin’e şiddetle musallat olan Yahudi yerleşimci terörünü tasdik edercesine, İsrail ile kapsamlı bir savunma antlaşması imzalamıştır. İnsaf ve merhamet bilmeyen, hoşgörü ve insanlık tanımayan bu ülkenin kolluk güçleri, mültecilerin üzerine benzin döküp yakmaya teşebbüs edecek kadar acımasızdır, alçaktır, barbardır.
Hani Avrupa değerleri? Nerede insan hakları? Nereye gitti insani yardım kuruluşları? AB’nin ve ABD’nin arkasına gizlenerek terör estiren, zulüm yağdıran Yunanistan hükümeti unutmasın ki, mazlumların ahı hiç kimsenin yanına kalmayacak, bu hesap yarına bırakılmayacaktır. Türk milleti, evinden barkından kopmuş masum yavruları, kimi kimsesi olmayan muhtaç ve düşkün insanları vicdan örtüsüyle, şefkatli dokunuşuyla korumaya alırken, Yunanistan’ın ateşe verme iştahı tek kelimeyle kansızlıktır.
Nitekim herkes soyuna çekecek, kanının ve fıtratının gereğini yapacaktır. Türkiye alerjisi ortak paydaları olan, Doğu Akdeniz’de aleyhimize ittifak kuran Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin dışişleri bakanları düzeyinde özel bir toplantıyla bir araya gelmeleri muhasım cephenin faal halde olduğunu göstermektedir. Türk milleti oyunları bozmaya muktedir, zalimleri ve piyonlarını her saha ve zeminde karşılamaya da kararlıdır. Akdeniz ve Karadeniz’de Türkiye’nin milli güvenliği risk ve tehditlere maruz kalmışken, 104 emekli amiralin bildirisi bize göre karanlık bir planın ilk halkasıdır. Türkiye’nin mavi vatanında her zamankinden fazla tedbirli ve kuvvetli olması gerekirken, 4 Nisan bildirisinin Deniz Kuvvetleri’mizi töhmet altında bırakması, donanmamız üzerine gölge düşürmesi iç ve dış bağlantıları olan ahlaksız bir tertiptir. Bu tertibe sahip çıkan kim varsa Yunanistan’ın hizasındadır.
Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk’un, 4 Nisan darbe çağrısının mertçe kaleme alındığını bir gazete aracılığıyla açıklaması ise tam manasıyla namertliktir. Emekli amirallerin bildirisini anayasal hak gören, düşünce özgürlüğüyle izah eden cunta sevdalıları, demokrasi muhalifleri, neyin ön hazırlığıyla, hangi amaçların propaganda faaliyetleriyle tembihlenmişlerdir? Her puslu dönemde, yargıya yuvalanmış bir ucubenin ağzını açması, nifak saçması nereye kadar olağan karşılanacaktır? 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimini mimarı olduğu 367 düğümüyle krize sokan Kanadoğlu’ndan sonra şimdi de devreye beyni sulanmış Yargıtay eski Başkanı mı girmiştir?
Belli merkezlerde projelendirilip kamuoyuna servis edilen 128 milyar dolar nerede sorusu, ihanetin ve melanetin maskesi olarak mı kullanılmaktadır? Hazine ve Maliye Bakanı kaybolan para yok diyor, Merkez Bankası Başkanı aynı şeyi söylüyor, üstelik somut ve rasyonel veriler de bu ifadeleri doğruluyor, ne var ki CHP-İP-HDP ağız birliği etmişçesine 128 milyar doların akıbetini sorguluyor.
Bre utanmazlar, 128 milyar doları bırakın da, 104 emekli amiralin 4 Nisan bildirisinin hesabını verin. Çünkü alayınız işin içindesiniz. Aradığınız para devletin kasasında, peki siz neredesiniz? Hz.Ömer, utanması olmayanın kalbi ölüdür, demişti. Bunların siyasetleri de kalpleri de iflas etmiştir. Mertlikleri ise sıvası dökülmüş kerpiç duvar gibidir. İşi gücü bırakıp gece yarısı bildirisi yayımlamak, sonra da metin değiştirilmiş, haberim yoktu, nasıl olduğunu bilmiyordum, diyerek kıvırmak mertlik değildir.
Yunanistan’ın tahammül sınırlarını zorlayan tacizleri sürerken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin Kuran Kurslarının laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle kapatması Rumların değirmenine su taşıyan kepazeliktir. Bu mahkemeye nüfuz eden bağnazlığın ne laiklikle, ne de din ve inanç hürriyetiyle alakası vardır.
Kuran-ı Kerim’in öğretilmesinin neresi laikliğe aykırıdır? Allah kelamına yönelik bu saygısızlığın, bu nefretin neresinde laiklik vardır? Anayasa Mahkemeleri her yerde çıbanbaşı, her yerde sorun kaynağıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin bu ilkel kararından dönmesi inancımıza ve insanlık onuruna saygının bir gereğidir.