Ali Bilge
Peki, daha önce Saray’ı ziyaret eden CHP’li olmamış mıydı? Elbette oldu, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra -ki büyük bir yenilgiydi Erdoğan için- 48 saat mi, 3 gün mü ortalıkta gözükmemişti, sarayından çıkamamıştı, bir de baktık ki, CHP’nin Deniz Baykal’ı saraya gitmiş, Erdoğan’ı ziyaret etmiş. Seçim yenilgisinden; 6 ay içinde yeniden seçime gidilmesi, barışın bitmesi, savaşın başlaması, bilumum terör olayları, Erdoğan’ın yeniden vücut bulması, bu ziyaret sonrası gelişmelerle başladı. İktidarın seçim yenilgisi sonrasında (yasal süre) 45 gün süren görüşmeler ve oyalamacalarla koalisyon kurulması engellendi. Muhalefetin seçim başarısı ortadan kayboldu, üstünlük tekrar Erdoğan’ın eline geçti. O zaman, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şunu söylemişti “Deniz Baykal olmasaydı Erdoğan olmazdı, AKP olmazdı!”
Evet, CHP’den Saray’a gidişlerin böyle sonuçları olmuştur. Saray ziyaretleri siyaseten sonuçları olan hikayelerdir. İnisiyatifin Erdoğan lehine dönüşmesine yol açan pek çok gelişme yaşamışızdır. Deniz Baykal saray ziyareti sonrasında Erdoğan’ı “Koalisyona açık olduğunu gördüm” diyerek, Erdoğan’a alan kazandırmıştı. Hükümetin kurulması için gerekli 45 günlük yasal sürenin dolması sonucunda Türkiye yeniden seçime gidecek, Erdoğan yaşadığı yenilgiyi bertaraf ederek kaybettiği inisiyatifi tekrar ele geçirecekti. Ayrıca Baykal’a verilen söz de gerçekleşmedi. Baykal, TBMM Başkanlığına da seçilemedi, talip olduğu ve söz aldığı devletin 2 numarasını da, elde edemedi. Erdoğan ve partisi yenilgiye rağmen, muhalefet hatalarıyla 3 önemli kurumu kendisinde topladı; Başbakanlık, Meclis Başkanlığı ve de Cumhurbaşkanlığı ile kuvvetlenerek otoriterlik yoluna devam etti.
4 yıl içinde yapılan iki seçim sonrasında yaşanan benzer duruma ayrıca işaret etmek isterim. 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP ve genel olarak muhalefetin başarılı performansına karşın, sonrasında inisiyatif Erdoğan’ın eline nasıl geçtiyse, son seçim sonrasında da kaybeden Erdoğan olmasına karşın, inisiyatif tekrar Erdoğan’ın eline geçmiş gözükmektedir. Erdoğan, 23 Haziran’da önemli bir yenilgiye uğradı ama CHP’nin kayyım atamalarına kayıtsız kalması ve Suriye tezkeresini desteklemesi ile 23 Haziran 2019 kazanımını ana muhalefet önemli ölçüde kaybetmiş gözüküyor. CHP; 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasındaki gibi 23 Haziran sonrası süreci yanlış yönetmek suretiyle, inisiyatifi Erdoğan’a bırakmış oldu. Dolayısıyla, iyi yönetilmeyen, siyaset üretmekte sorunlu, asıl odakla münasip olmayan bir ana muhalefet gerçeği ile karşı karşıyayız. Sonuçta Erdoğan’ın istediği tarzda arızalı muhalefet yapısı var, ruhsatlı, güdümlü muhalefet denebilir buna.
İktidar, “dokunulmazlıkları kaldıracağız” diyor, ana muhalefet “tamam” diyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının yarattığı feci sonuçları 3 yıldır yaşıyoruz. Parlamento, işte o gün önemini yitirmeye başladı. Koskoca HDP budandı, budanmaya da devam ediliyor. 2016’da TBMM’de dokunulmazlıklar kaldırılırken, ana muhalefetin lideri şöyle bir cümle sarf etmişti “AKP’nin dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz”. Teklif, üstelik halka bile sorulmadan referanduma bile sunulmadan, “kabul iradesi" tepside sunuldu.. Sen, bunu yaparsan inisiyatifi de kaybedersin zaten, ana muhalefet ruhsatın yiter, kaybolur, yok hükmünde olursun. Gelelim bugüne, yani 23 Haziran sonrasına, kayyum atamaları oluyor kayyımın sayısı 24’e ulaştı, CHP yine kayıtsız, “Bizi ilgilendirmez, onların sorunu!” siyasetinde dolanıp duruyor. Hâlbuki siz, onların sayesinde bu başarıyı elde ettiniz, HDP- Kürt siyaseti oy vermeseydi, ne İstanbul’u, ne Ankara’yı, ne de Antalya’yı kazanabilirdiniz, ne de 12 büyük şehri? Peki kayyım atamalarına duyarsız kalıp, iktidarın suyuna gidince ardından ne geldi? Buyurun, Suriye harekat tezkeresi..! Yine benzer bir durum, Kılıçdaroğlu; “Suriye tezkeresine evet oyu vereceğiz, içimiz ağlaya ağlaya!” dedi. Ana muhalefetin siyaset anlayışı işte bu. Böyle olduğunuz zaman ana muhalefet olamıyorsunuz, Erdoğan’ın istediği gibi “Türkiye ittifakına” girmiş oluyorsunuz. CHP, “müsaadeye mazhar muhalefet” isteyen Erdoğan tasarımına çok uygun hareket ediyor.
Siz, “ağlaya ağlaya ve anayasaya aykırı” şekilde, iktidar yoluna, suyuna devam ederseniz, o zaman siz, güdümlü muhalefet isteğine, “olur “ veriyorsunuz demektir, ruhsatlı, güdümlü, müstakil muhalefetsiniz demektir. Erdoğan’ın istediği Azerbaycan muhalefeti gibi bir muhalefet , “eh o kadar olmasa da” , burada da oldukça uyumlu bir CHP var, Kürt alerjisi mebzul miktarda bulunuyor, “Yurtta barış, cihanda barış” ama Suriye hariç, “tezkereye bin selam” vaziyetleri! HDP’ye zulme, baskıya gelince iktidar değirmenine suyu taşımaya, hürmete devam ediliyor. İktidar için “bundan alası Şam’da kayısı”. CHP bu hali ile “Türkiye ittifakında” kendisine yer buluyor, uysal-cici muhalefet tanımını hak ediyor.
Ülkenin muazzam sorunlarla yaşadığı bu günlerde, “Saraya giden CHP’li kim?" sorusu ile memleket çalkalandı. 2 ay öncesiydi, CHP meclis grubu bir ekonomi raporu yayınladı, o raporda “Türkiye toplumunda gerçek işsiz sayısı 7 milyonu aşmış vaziyette” diyordu ve işsizliğin analizi yapılıyordu. Şimdi, bu ülkede 7 milyon işsiz var, bir de ana muhalefet var. 7 milyon işsiz, potansiyel olarak ana muhalefetle yollarının kesişmesi gereken bir kesimdir, CHP’yi desteklemesi gereken bir kitledir. 7 milyon kişi iktidar yapar bir partiyi.. CHP’nin, kötü koşullar içinde yaşayan 7 milyonu kendisine yönlendirmek için kafa yorması ve çalışması yerine, ‘Saraya kim gitti?’ bulmacası üzerinde yoğunlaşmış olması akıl tutulmasıdır. Yazıyı yazan gazeteciye bakarak konuyu kesmek pekâlâ mümkündü, birbiri ardına yapılan açıklamalar sonrasında gazetecinin geçmişi ortaya döküldü, ‘bilmem kaç yıllık gazeteci’ diye ünlenen kişinin gazetecilik ilkelerini nasıl dümdüz ettiği ortaya kondu. Sicili cümle âlem tarafından bilinen bu kişinin nasıl bir gazeteci olduğunu sanki CHP bilmiyormuş! Böyle bir kişinin haberine itibar ederek, hiç böyle duruma düşülür mü? Evet CHP düşer..
Başlık ve * 25 Kasım 2019 tarihli Açık Radyo Ekonomi Politik ’ten kısaltılmıştır