MHP lideri Bahçeli, sivil şehitlik düzenlemesini eleştirerek 'Hrant Dink’e hangi yetkiyle şehitlik mertebesi verilecektir? Kaçakçılık yaptıkları sabit kişileri şehit olarak görmek hangi aklın ürünüdür? Şehitlik maddi imkânlardan yararlandırmak için peşkeş çekilecek ekonomik bir vasıta değildir' dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran kanun teklifinin Genel Kurul'da görüşülmesine başlanacağını anımsattı.
MHP milletvekillerinin gerekli çalışmaları yaparak, görüş ve eleştirilerini, demokratik adap ve seviye sınırları içerisinde milletin bilgisine sunacağını belirten Bahçeli, ''Dileğim Adalet ve Kalkınma Partisi'nin inadından vazgeçerek uzlaşmaya yanaşması, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin sakin ve soğukkanlı bir şekilde demokrasinin ruhuna uygun hareket etmesidir'' diye konuştu.
''Türkiye, risk ve tehditlerle çevrelenmiş ve tuzaklanmış bir dar boğazdan geçmektedir'' ifadesini kullanan Bahçeli, ''İç ve dış gelişmelerin tetiklediği ağır sorunlar, çözüm bekleyen problem alanları gün geçtikçe katlanmakta ve maalesef kökleşmektedir. Ne acıdır ki aziz milletimiz kurulan taviz ve teslimiyet çarkının içinde törpülenmekte ve zaafa düşürülmektedir'' dedi.
Bahçeli, Şırnak'ta, teröristlerle girdikleri çatışmada şehit düşen polislere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileğinde bulundu. Bahçeli, şöyle devam etti:
''Defnedildikleri yer yalnızca toprak olmayıp, aynı zamanda bizim yüreğimizdir. Merhum şairimiz Mithat Cemal Kuntay'ın dizelerinde ifade bulduğu gibi 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.' Bizim aklımızdan şehitliği ve şehit cenazelerini siyasetin dar mahzenlerine sıkıştırmak ve istismar etmek asla geçmemiştir. Onların son yolculuklarında dini ve milli vecibemizi yapmak dışında da bir eğilimimiz ve tercihimiz katiyen bulunmamıştır.
Bu çerçevede Başbakan Erdoğan'ın, geçtiğimiz hafta bizi hedefine alan mesnetsiz ve temelsiz sözleri aslında kendi çarpık zihniyetinin yansımasından başka bir anlama gelmemiştir. Bizim şehitleri ve şehit cenazelerini siyasi protesto gösterisine dönüştürdüğümüz, bunun da milli, manevi değerlerimiz ve şehitlerimizin aziz hatırası adına son derece çirkin, sorumsuz, edep ve adap dışı bir davranış olduğu Başbakan;ın ağzından işitilmiştir.
Şu kadarını ifade etmeliyim ki, şehitliğin anlam ve önemini, onları Hakk'a uğurlarken son görevimizi nasıl yapacağımızı Başbakan Erdoğan'dan öğrenecek ve onun çizdiği sınırlarla bilecek değiliz. Başbakan, şehitleri kelle olarak tarif ettiğini unutmuş ve düştüğü müfterilik çukurunun boyutu kendisinin aklını başından almıştır.
Allah'a hamdolsun ki Milliyetçi Hareket'in hiçbir mensubu şehide kelle, katile sayın diyecek bir çürümüşlüğün tarafı ve kesimi olmamıştır.''
Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, geçen haftaki grup konuşmasında açıkladığı şehit ve gazilerin yakınlarını içine alan bazı düzenlemelerle ilgili görüşlerini de ifade etmek istediğini söyledi.
''Şehitlerimizin aileleri milletimize emanettir, onların rahatını ve huzurunu temin etmek hepimiz için tartışılmaz bir zorunluluktur'' diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Anlaşıldığı kadarıyla, şehitlerimizin dul ve yetimleriyle, gazilerimizi ilgilendiren çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde 20 maddelik bir değişiklik öngörülmektedir. Başbakan Erdoğan, şehitlik, gazilik ve malullük kapsamının daha da genişletileceğini, şehit yakınlarıyla gazilerimize sözüm ona geniş imkanlar sunulacağını iddia etmektedir. Biz bu kapsamda atılacak her adımdan, yetersiz de olsa her girişimden memnuniyet duyarız ve seviniriz. Ancak 'yeni' diye takdim edilen hazırlıkların, 'eski' uygulamanın lokal onarımından ve iyileştirmesinden başka bir manaya gelmediğini de bu vesileyle ifade etmek isterim.
Şehit ve gazi sayılma kapsamının genişletilmesi hususudur. Bir aşamaya kadar bunun olumlu bir niyet ve girişim olduğunu biz de inkar etmiyoruz.
Bizim için şehit ve gazilerimizin aileleri ve bakmakla yükümlü oldukları yakınları çok büyük bir önemdedir. İlave önerilerimizin, hükümet tarafından değerlendirmeye tabi tutulmasını istiyor ve bekliyoruz. Şehit ve gazi çocuklarının, anne veya babalarının mesleklerini icra etmek istemeleri halinde, gerekli şartları taşıyanların bu mesleklere sınavsız ve doğrudan intisapları sağlanmalıdır.''
Bahçeli, yine Başbakan Erdoğan tarafından dile getirilen, ''terör eylemlerinde hayatını kaybeden sivillerin de şehit kategorisine alınmasının'' bir dereceye kadar doğru ve haklı bir düşünce olduğunu ifade etti.
Ancak ''sivil şehitlik tanımlamasıyla basına yansıyan bu gelişmenin, bazı soru işaretlerini ve sorgulamaları da beraberinde getirdiğini'' savunan Bahçeli, şöyle konuştu:
''Buna göre, Uludere'de ölenlerle birlikte Hrant Dink'in de şehitlik kapsamına alınabileceği konuyla ilgili çalışmaları yürüten bakan tarafından duyurulmuştur. Öncelikle şunu söylemek lazımdır ki şehitlik hukuki bir terim veya içerik değil, dini ve milli bir kıymet hükmüdür. Kimlerin şehit sayılacağını ve kimin şehitlik makamına yükseldiğini hukuki müdahalelerle tayin etme mezuniyeti kimsede yoksudur.
İnancımız, şehitliğin hangi hallerde olacağını ve kime şehit denileceğini ifade etmiş ve bu konudaki sınırları kalın olarak çizmiştir. Yüce Allah'ın isimlerinden birisi olan şehit, ölmeyen, aksine Rabbimizin katında diri olan ve O'nun ikram ettiği nimetleri gören, kıyamet günü inkarcıların aleyhine Peygamber efendimizle birlikte şahitlik yapacak ayrıcalıklı ve mukaddes bir kimsedir. Her hal ve şart altında vefat eden birisinin şehit olabilmesi için Müslüman olması mutlak anlamda gerekliliktir.
Bunlara aldırmadan, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti'nin savurganca ve düşüncesizce şehit tanımını genişletme çabası abesle iştigal olduğu kadar, Allah ve vatan uğruna hayatlarından olan kahramanların ruhlarına haksızlık ve saygısızlıktır. Şehitliği sulandırmak, şehitlerimizi ayağa düşürmek hiç kimsenin haddi değildir.''
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ABD Başkanı Barack Obama ile Güney Kore'de yaptığı görüşmenin ardından, ''Suriye konusunda görüşlerinin bire bir örtüştüğünü'' söylemesinin, ''işgal hazırlıklarının ve Suriye'yi dilimleme sinsiliğinin fikri açıdan olgunlaştığının göstergesi olduğunu'' iddia etti.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, ''Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti'nin, terörle mücadeledeki zafiyeti, bölücülüğe verdiği siyasi krediler ve küresel hesaplara uydu olması, millet ve devlet bekası için önemli sıkıntılara yol açmıştır'' ifadesini kullandı.
''Adalet ve Kalkınma Partisi, israf ve heba olmuş yılların, gölgesi boyundan büyük olanların markasıdır'' diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
''Boşa kürek çekmenin, çölde nafile yere vaha aramanın, düz yolda yönünü şaşırmanın ve ses çıkarmaktan başka bir işe yaramayan vızıltının bizatihi kendisidir. Yalan rüzgarı, aldatma fırtınası ve hamaset sağanağıdır. Bunun için izlediği siyasette sürekli yama yapması, dikiş tutmaz çizgisinde kırıklıklar bulunması son derece normal ve kendi tabiatıyla uyumludur.
Başbakan Erdoğan'ın, 'Kürt sorunu sanaldır' sözünden geçtiğimiz yıl ki 'Kürt sorunu artık yoktur' noktasına kadar geçen süre içerisinde şahit olunanlar, hiçbir milli vicdan tarafından tasdik edilemeyecek ve kabullenemeyecektir. Bugün bir kez daha net olarak anlaşılmıştır ki sözde 'demokratik açılım' denilen küflü ve paslı süreç, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin taşeronluğuyla uygulamaya koyulan, senaryo yazarı ABD olan bir düşmanlık projesi ve açılımıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinin eline yabancı çevrelerce tutuşturulan ve 'yeni' diye basına sızdırılan ne olduğu belirsiz olan uydurma güvenlik konseptinin muhteviyatı, öz ve içerik olarak daha öncekilerden farksızdır.''
Yeni planın ortaya çıkışına üç gelişmenin etkili olduğunu düşündüklerini anlatan Bahçeli, ''Birinci olarak, MİT-KCK-AKP-Kandil ve İmralı irtibatlarının açığa çıkmasıyla gizlilik kaybolmuş, karanlık emeller gün yüzüne çıkmış ve Hükümet zora girmiştir. İkinci olarak, Türk askerinin başına çuval geçiren şahsiyetin Ankara'daki temasları ve Başbakan Erdoğan'ın doğrudan muhatabı olmamasına rağmen MİT Müsteşarı'nın da olduğu bir ortamda kabul görmesidir. Üçüncü olarak ise Suriye'deki meydana gelen vahim hadiseler zinciri bulunmaktadır'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Güney Kore'de ABD Başkanı Barack Obama ile bir görüşme yaptığını anımsatan Bahçeli, ''(Suriye konusunda hemen hemen görüşlerinin bire bir örtüştüğünü) ifade etmesi de yapılan işgal hazırlıklarının ve Suriye'yi dilimleme sinsiliğinin fikri açıdan olgunlaştığını göstermektedir'' dedi.
Suriye'ye yönelik beyanların, ''tampon bölge'' kurma isteklerinin, diplomatik temsili en aza indirme çabasının ve uluslararası müdahaleye ''yeşil ışık'' yakılmasının Suriye'ye yönelik tavrın birer işareti olduğunu öne süren Bahçeli, ''Titizlikle üzerinde düşünülmesi gereken konu, Irak'tan sonra Suriye'nin doğusunda ve ülkemizin güney sınırında ortaya çıkabilecek bir özerk Kürt idaresinin nelere mal olacağı hususudur. Arap Baharı'nın küresel mahfillerce tutulan gizli namlusu önce İran'a ve arkasından da ülkemize çevrilmiş durumdadır'' şeklinde konuştu.
''AK Parti'nin, teröristin insafa gelmesini bekleyerek yıllarını heba ettiğini, zayıflatmak bir yana PKK'nın cüret kazanmasına ve peşmergenin elini güçlendirmesine neden olduğunu'' ileri süren Bahçeli, şöyle konuştu:
''Bölücülük bütün cepheleriyle ortadan kaldırılamazsa muhtemelen yeni taviz reçeteleri özgürlük ve siyaset adına önümüzdeki dönemde Türkiye'nin önüne arkası arkasına konulacaktır. Geçmişte de ısrarla vurguladığımız gibi bu taleplerin ilk işaretleri her ortamda ve platformda açıkça dile getirilmeye başlanmıştır. Bunlar, bölücülere yönelik olarak adı maskelenmiş siyasi bir af, Barzani devletinin tanınması ve 'Irak'ın Kuzeyi' ile diplomatik temasın yoğunlaştırılması, yeni anayasayla üniter yapı ve milli kimliği zayıflatan maddelerin dayatılması, federatif bir yapılanmanın idari mekanizmalar içinde sinsice yürürlüğe konulması olarak karşımıza çıkacaktır.
Şayet içine girilen taviz ve tahribat döngüsü bu kıvamında ilerlerse anadilde eğitim, demokratik özerkliğin kabulü, devlet yapısının yeni esaslara bağlanması, anayasal teminat altında yeni bir ortaklık devleti kurulması, Türkiye'nin idari yapısının yeniden tanzimi, genel siyasi af ve İmralı canisine özgürlük talepleri, etnik kimliklerle bölücü siyaset yapılması, Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle gerçekleştirilecek ve karşılık bulacaktır.''
Konuşmasında ekonomiye yönelik görüşlerini de paylaşan Bahçeli, Türkiye ekonomisinin temel sorun alanlarının, kredi hacminin düzeyi, büyüme seviyesindeki akıbetin ne olacağı, dış ticaretteki büyüyen gediğin nasıl kapatılacağı ve cari açığın aşağı çekilip çekilmeyeceği noktasında düğümlendiğini söyledi.
''Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti ne kadar görmezden gelse de bugün Türkiye, yoksulluğun giderek yaygınlaştığı bir ülke haline geldi'' diyen Bahçeli, şöyle konuştu:
''Türkiye, açlık sınırı altında yaşayan insanımızın arttığı, yolsuzluk ve usulsüzlük sarmalanın kuvvetlendiği, hayat pahalılığının şiddetlendiği, işsizliğin sosyal yapıya yerleştiği, gelir dağılımındaki adaletin devamlı bozulduğu, ekonomik güvenliğin ve adaletin alabora olduğu bir ülke haline gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sakat ve hatalı ekonomi politikaları yoksulu ezmekte, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızı zora sokmaktadır. Bu dönemde zenginlerin ve milli gelirden pay alan zümrelerin etkinliği ve hakimiyeti daha da hissedilir olmuştur. Türkiye'de sayıları 100'ü bulan zenginlerin kişisel serveti 110 milyar doları aşmıştır.''