MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır. Erdoğan’ın makam tutkusu hakikaten sorumsuzluk örneğidir. Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın görev paylaşımının yeni bir düzenlemeyi gerekli kıldığı ifade edilmektedir" dedi.
Bahçeli, "Devleti kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir. Düşündürücü tarafı ise her gittiği ülkenin yönetim modeline hayranlık duymasıdır. ABD’ye gidip ABD’yi övmüştür, Fransa’ya gidip Fransa modelini konuşmaya başlamıştır. Allah’tan şu sıralar Kuzey Kore’ye gitmemiştir. Kabileler arası savaşlar yaşayan Afrika’ya yolu düşmemiştir" diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.
Bahçeli'nin konuşmasından satırbaşları şöyle:
Türkiye’nin yaşadığı onca mesele ortadayken kişisel hedeflerin peşinden koşmak, bencilliğin ve egoizmin peşine düşmek kimseye yarar sağlamayacaktır. Bu siyaset de değildir, devlet adamlığı hiç değildir. Bu yüzden iç ve dış politikada yaşanmadık mesele kalmamışken, hala sistem değişikliğine kafa yormak; yeni unvanların peşinde koşmak manasızdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır. Erdoğan’ın makam tutkusu hakikaten sorumsuzluk örneğidir. Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın görev paylaşımının yeni bir düzenlemeyi gerekli kıldığı ifade edilmektedir.
Elbette AKP’nin kendi görüşü sanal gündemdir. Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetki ve görev sahaları anayasada belirtilmiş, flu bir husus bırakılmamıştır. Erdoğan ve Davutoğlu, anayasayı açıp okudukları takdirde her şeyi öğrenebilecektir.
Gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın başkanlık talebi tedavisi olmayacak kadar kronikleşmiştir. Erdoğan başkan olursa, cumhuriyetin kuruluş esasları yıkılırsa, her şey güllük gülistanlık olacak buna da Yeni Türkiye denecektir. Alttan alta işlenen budur. Medya ve devlet gücüyle kabullendirmek istenen budur.
Elbette bu iddiaların hiçbir yanı yoktur. Mesele Türkiye’yi değil, Erdoğan’ın geleceğini güvence altına almaktır. Mesele, Erdoğan’ın kişisel tatminin doyurulmasıdır.
Davutoğlu geçtiğimiz ay katıldığı programda başkanlık tartışmalarına ilişkin olarak parlamenter sistem mi başkanlık sistemi mi tercihini ortaya koyamamıştır. Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında problem çıkarmaya yönelik bir sistem var demiştir. Davutoğlu yüzde 49,5 oy almış bir partinin genel başkanıdır. Başbakan hangi sistemle yönetildiğimiz bilmiyor ve idrak edemiyorsa bu vahim bir kırılmadır.
Davutoğlu Erdoğan ile hangi problemleri yaşamaktadır. Bakanlar Kurulu listesi oluştururken fikri alınmamışsa çıkıp bunu Türk milletiyle paylaşacak cesareti göstermelidir. Tokmağın Saray’da olmasına nasıl izin vermektedir.
1 Kasım’dan bu yana Davutoğlu bütün olaylarda gecikmeli ortaya çıkmış, önce Erdoğan’ın konuşmasını beklemek durumunda kalmıştır. Davutoğlu’na Türkiye’yi yönetmesi konusunda yetki verilmiştir. Erdoğan’ın aldığı destek başka taraflara çekilmemelidir. Halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı sözleriyle başkanlık sistemini dayatmak işgüzarlık olarak görülecektir. Buna kimsenin hakkı yoktur.
Ülkemizin birinci gündem maddesinin başkanlık olmadığını söylemek isabetli bir yaklaşımdır. Sistemin fiilen değiştiğini Rize’de ilan eden Erdoğan, bu gerçeği hazmetmeli, hassasiyetle oynamamalıdır.
Elbette devleti yönetenlerin başka tellerden çalması doğru değildir. Ancak kimin neyi ne zaman çaldığı bir yana hukuk devletinde herkesin sorumluluğu açık seçik belirlenmiştir. Erdoğan’ın rahatsızlık duymasına gerek yoktur. Erdoğan yeri ve zamanı geldiğinde 13 yıldır Türkiye’nin ilkleri yaşadığını söylemektedir. Bu ilkler yaşanırken, devletle arasında hangi sorunlar yaşanmıştır da yeni bir sistemin temelleri kazılmaktadır? Bu kadar kandırmaca nerede görülmüştür? Aklının ambarında ne varsa uçakta gazetecilere dökmüştür.
Erdoğan ileri giderek çift başlılığı ortadan kaldırmak lazım aksi takdirde birbirinizi ne kadar sevseniz de sıkıntılar olabilir demiştir. Çift başlılıktan yakınmaktadır Erdoğan.
Gül’ün 2012 yapılan kutlamalarda polis barikatların kaldırılması istemesine alınmış, bu ülkeyi çift başlı yönetmiyoruz diyerek kardeşini eleştiri yağmuruna tutmuştur.
Erdoğan, tek adam, tek bilen, tek karar veren olmak için yanıp tutuşmaktadır. Sözünün üstüne söz koyulmasına sinirlenmekte, saldırmaktadır. 2012 yılında Cumhuriyet Bayramı’nın olaysız ve sorunsuz kutlanması sonucunda, devreye giren Erdoğan’ın tavrı kardeşlikle bağdaşık bir tavır şüphesiz değildir.
Devleti kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir. Düşündürücü tarafı ise her gittiği ülkenin yönetim modeline hayranlık duymasıdır. ABD’ye gidip ABD’yi övmüştür, Fransa’ya gidip Fransa modelini konuşmaya başlamıştır.
Allah’tan şu sıralar Kuzey Kore’ye gitmemiştir. Kabileler arası savaşlar yaşayan Afrika’ya yolu düşmemiştir.
Bize göre kuvvetler ayrılığı ilkesi demokratik hukuk devletini sigortasıdır. Yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin en rasyonel şekilde dengelenmesi ve uyumlu şekilde icra edilmesi önem taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin yeni sisteme değil, düzeltilmesi gereken tarafların ele alınması gerekmektedir.
Erdoğan ve AKP’li yöneticilerin önerisi trajik bir kısımdır. Türkiye, partili Cumhurbaşkanı modelini 1960’dan önce yaşamıştır, ne getirdiği de hafızada kayıtlıdır. Türkiye , geriye mi gidecektir? Yeni Türkiye, eskinin makyajlanmış hali mi olacaktır?
Hangi konforuna, hangi açgözlülüğüne yetmemektir. Bu milletin derdi, Erdoğan’a koltuk mu üretmektir? Hani Erdoğan başkan veya partili cumhurbaşkanı oldu, bundan sonra krallık talep etmeyeceğini nereden bileceğiz?
Damadı bakan olduktan sonra oğlunun tahta geçmesi nasıl engellenecektir? Türkiye çukurdadır, çorak ve çölleşmiş siyasetin çemberindedir. Fırsat bulmuşken Erdoğan her şeyi isteyecek, her şeyi eline alarak demokrasiyi havaya uçuracaktır.
Tahir Elçi'ye ziyarette bulunan Kılıçdaroğlu, "barikatları kuran arkadaşlar" sözüyle teröriste sahip çıkmıştır. PKK örgüte destek vermeyen, tavır almayan kim varsa kitlesel göçe zorlamıştır. Erdoğan ve AKP zihniyeti her türlü tavizi verme konumuna gelmiştir. Doğu ve Güneydoğu'dan vazgeçme, özerklik geç olaman gündeme alınabilecektir. Türkiye'nin bölünmesi için tam bir mutabakat olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlar baktıkça MHP ile neden uğraşılıyor? MHP'siz siyaset Türk'süz devlet demektir. MHP'siz siyaset batmış Türkiye demektir. MHP'siz siyaset Türkiye Cumhuriyeti'nin kefenlenmesi demektir. Bu can bu tende oldukça Türk düşmanlarına ve MHP üzerinde hesap yapanlara izin vermeyecek, imkan tanımayacağız. Onların hevesini kursaklarında bırakacağız. MHP Türk milleti uğruna her şeyi göze almaya hazırdır. Türk tarihi biz evlatlarına büyük bir miras devretmiştir. Karamsarlığa kapılmak kitabımızda yazmamaktır. Cellatlara bırakacak ne bir bayrak, devlet, millet vardır. Atılmayı bekleyen oklarımız, söylenmemiş sözlerimiz, çıkmamış canlarımız vardır. Mücadelemiz son nefere kadar sürecektir.
Türkiye'nin küresel batağa çekmeye karşı adres ve toplanma merkezi MHP'dir. Biz yeni anayasa yoluyla Türkiye'yi yağmalamaya çalışanlara, milleti dağıtmaya umanlara, yerli ve yabancı odaklara karşı dimdik duracağız, milletvekili sayımızı küçümseyenleri şaşkına çevireceğiz.
Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, annelere başsağlığı talep ediyorum. Şehitlerin acıları, acımız, geri de bıraktıkları da namusumuzdur. Alınan canları tek tek bedeli ödetilmeden, çiğnenen ümitlerin karşılığı alınmadan, yetim bırakılan çocukların, dul kalmış kadınların faturası canilere çıkarılmadan bu iktidara her şey haramdır.
Erdoğan, başkanlığı bıraksın, partili cumhurbaşkanlığıyla avunmayı terk etsin de Türkiye’nin haline yansın. İşte Nusaybin, Cizre, Yüksekova.. Her gün katliam, her gün kayıp. Ortada ne devlet ne de haysiyetli bir hükümet bulunmaktadır.
Türk milleti çile üstüne çile yaşıyor, ıstırap sanki saltanat kuruyor fakat Davutoğlu bana mısın demiyor. Milletin tercihlerine saygı duyuyorum ama oy verdikleri partilerin istediklerini anlamalarını istiyorum.
Doğu ve Güneydoğu'da her yer hendek, her yer barikattır. Fatih Paşa Camii yakılmış, iş artık bu raddeye gelmiştir.
Soğuk savaş sonrası ortaya çıkan süreç, dış politikada köklü değişikliklere yol açmıştır. Her ülkenin konumu ve gücü ölçüsünde iddiaları farklılaşmaktadır. Hava sahamızı 17 saniye ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinden sonra başlayan kriz, dış politikayı yeniden şekillendirmektedir. Rus yetkililerden gerilimi artırmaya yönelik açıklamalar gelmektedir. Putin ve adamlarının dili sivri ve zehirlidir. Türkiye'yi zora sokacak tedbirlerin gündeme alınmasıyla soğuk rüzgarları artırmıştır. Erdoğan'ın sözleri kuru gürültüdür. "Ateşe körükle gitmek kimsenin yararına değildir" diyen de Erdoğan. Rusya önde gelen doğalgaz tedarikçimizdir. Akışta bir aksaklık olursa, Türk milleti Rusya'ya el açacak değildir ama bu tezek yakacak anlamında da değildir. Doğalgazı hayat boyu kullanmadık ama doğal olmayan gaza kimsenin gelmesi de mümkün değildir.
Türk milleti elbette egemenlik hakları için başka şeylere tamah etmeyecek kadar büyüktür. Tezek yakmak isteyenlere engel olan yoktur, bu işe saraydan başlanmalıdır. Enerji Rusya için gelir kapısıdır, bundan vazgeçmeyecektir. Rusya'nın domatesimizi, soğanımızı almayacak olması, vize kararının değiştirilmesi duygusal kararlardır. Rus gemisinden füze gösterilmesi sorumsuz ve ahlaksız bir teşebbüstür. Putin'in Erdoğan'ın telefonlarına çıkmaması, görüşme taleplerini geri çevirmesi planlıdır. Erdoğan'ın da gel gitler yaşaması aslında telaşın sonucudur.
Rusya Savunma Bakanlığı, IŞİD militanlarının gelir kaynağını açıklamıştır. Erdoğan ve ailesinin petrol ticaretiyle ilişkili olduğu iddia edilmiştir. Türkiye topraklarında IŞİD ve Nusra saflarına katılım olduğu Rusya tarafından söylenmiştir. IŞİD petrollerinin İskenderun'a geldiği Rusya'nın tezidir. ABD ise bu iddiaları reddetmiş, Türkiye'nin yanında durmuştur.
Her ne kadar tasvip etmesek de, Rusya devlet başkanın sözlerine bakarak, Erdoğan ve ailesini petrol kaçakçısı olarak görmemiz eşyanın tabiatına aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın bu kadar aşağılanması devletimizin saygınlığını zedelemiş, gururumuzu incitmiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden şahsın IŞİD'le adının anılması üzücüdür. Muhtemelen Rusya paralel yapının eline geçmiştir, bu yalanı ortaya atmıştır. MHP, Moskova'dan seslendirilen vahim iddialara bel bağlamayacaktır, delil ve ispat olmadıkça bunları konuşmayacaktır.
Suriye sınırı
ABD Savunma Bakanı, Türkiye'nin sınırlarını geçirgen görmekte, Türkiye'ye evödevi vermektedir. "Suriye sınırını kapatıyoruz" demek milli egemenlik haklarımıza saldırıdır. Bu nasıl bir iştir. Namus olarak gördüğümüz vatan sınırlarını korumaktan aciz isek, Türkmen kardeşlerimize nasıl yardım edeceğiz, Türkmenler yalnız bırakılmamalıdır. Dostumuz kalmamışken, çözülme ne zaman görülecektir. Hükümet neyle meşguldür. Dış politika cehalet kaldırmaz.
Davutoğlu'na çağrı yapıyorum: Hükümet sizsiniz, yetki sizde. Cumhurbaşkanı ile görüşmenizde ülke gündemini istişare edin. Dış polikanın Erdoğan'ın günü birlik sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması ciddi tehlikedir. Sayın Başbakan dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı'nın sınırlarında kalmasını siz sağlayanız.