MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, koalisyon için diğer seçeneklerin tükenmesi durumunda "partisinin sorumluluktan kaçmayacağını" belirterek, AKP ile ortak hükümet kurma konusunda ilk kez koşullarını açıkladı. Bahçeli, AKP ile koalisyon için "çözüm sürecinin bitmesi, Yüce Divan ve yolsuzluk soruşturmalarının tekrar açılması ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın anayasal sınırlara çekilerek Çankaya'ya dönmesi" koşullarını öne sürdü.
MHP lideri, "Türkiye, MHP'ye ana muhalefet görevi vermiştir. Bize verilen ana muhalefet görevi koalisyon arayışlarına kapalı durmak demek değildir. Eğer ki tüm alternatifler tüketilirse, Türkiye’nin Allah’ın izniyle namerde muhtaç etmeyiz, sorumluluktan kaçmayız fakat, 3 haftadır dile getirdiğimiz şartlarımızdan vazgeçmeyiz" dedi.
"HDP destek verirse Baykal'a oy vermeyiz" açıklaması ile tartışmaya yol açan Bahçeli, bugün yapılacak olan Meclis Başkanlığı seçimi öncesi CHP'ye kendi adayları Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu desteklemeleri için çağrı yaptı. İhsanoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP'nin ortak adayları olduğunu hatırlatan Bahçeli, "CHP’nin, TBMM Başkanı seçiminde tutarlılık imtihanından geçeceği çok açıktır" diye konuştu.
MHP lideri Bahçeli, 7 Haziran seçiminden sonra ilke kez toplanan MHP TBMM Grubu'nda şu konuşmayı yaptı:
Türkiye seçim akşamından itibaren farklı bir siyasi yola girmiştir. Çatışmadan beslenen odak ve çevreler 7 Haziran'da milli irade tarafından açık bir şekilde ikaz edilmiştir.
Türkiye, MHP'ye ana muhalefet görevi vermiştir. Bize verilen ana muhalefet görevi koalisyon arayışlarına kapalı durmak demek değildir. Biz Türkiye ve Türk milleti için fedakarlık yaptık, gerekirse yeniden yaparız. Ama 46 yıllık mazimizi hiçe sayarsak, ülkülerimize ruh veren milli duruşumuzdan taviz verirsek bunu ne tarihe ne de bize gönül veren milyonlara anlatabiliriz.
Türkiye hükümetsiz kalmayacaktır. Aziz milletimizin sosyal ve ekonomik sorunları çözüm beklemektedir. MHP siyasi mücadelesini önce ülkem sonra partim ve ben inancıyla yürütmeye kararlıdır. Taşıdığımız sorumluluğun bilincindeyiz. Türk İslam davasının bugünki neferleri olarak taşıdığımız emaneti gelecek nesillere teslim etmek bizim boynumuzun borcudur.
Küresel güçlerin Türkiye üzerindeki emellerini iyi biliyoruz. Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye'yi hedefine alan karanlık siyaset mühendisliğini, sizler ve partimiz elinin tersiyle itmiştir. Ok yaydan 46 yıl önce çıkmıştır.
Milletin verdiği mesajları iyi değerlendirmek durumunda olduğumuzun farkındayız. Biz MHP'nin bugünlere kolay gelmediğini yaşayarak biliyoruz. Verilen mücadelenin en canlı tanığıyız. Seçim sonuçlarıyla Türkiye'nin sahipsiz olmadığı dünyaya ilan edildi. MHP'yi var kılan vatan sevdasıdır. Koltuk merakıyla ilkelerimizden caymayız.
Türkiye AK Parti’nin neden olduğu tahribatın sancılarını yaşamaktadır. MHP’nin tutumunu gizli niyetleri için fırsat zannedenlerin bu eğilimlerini bir kez daha gözden geçirmelerini istiyorum. MHP’nin uzlaşmacı tavrı üzerinden yıkıcı faaliyetlere meşruiyet kazandırılması durumunda en sert cevabı yine MHP verecektir.
Cumhuriyetin kuruluş ilke ve yapısını tartışmaya açmanın, etnik köken tartışmaları başlatmanın bize göre adı ihanettir.
Her vekile düşen görev, milli meselelerde yanlış adım atmaktan kaçınmak olmalıdır.
Bu iki parti çözüm isimli ihanet sürecinde aynı kareye girmişlerdir. Oslo’dan İmralı’ya uzanan terörle müzakerelere birlikte omuz vermişlerdir.
Çözüm isimli ihanet sürecinin amaç, kapsam ve uygulamasını aşama aşama görmek bizim ve aziz milletimizin en doğal hakkıdır. Madem çözülme süreci her şeyin önündedir, madem Erdoğan başını bu işe koymuştur; AKP’yle HDP’ye sesleniyorum. Söz ve beyanatlarınızın arkasında duracak kadar yürekliyseniz, işte size fırsat, işte size imkan. Çözüm koalisyonunu kurun da görelim.
Eğer ki tüm alternatifler tüketilirse, Türkiye’nin Allah’ın izniyle namerde muhtaç etmeyiz, sorumluluktan kaçmayız fakat, 3 haftadır dile getirdiğimiz şartlarımızdan vazgeçmeyiz.
Birincisi çözülme süreci tamamen askıya alınmalıdır. İkinci olarak 17/25 Aralık rüşvet karanlığının üzerine tavizsiz olarak gidilmelidir. Soruşturma tekrar açılmalı, ucu kime dayanırsa dayansın tam bir mıntıka temizliği yapılmalıdır. Edep noksanı konuşmalar, kaçak mitingler yapan Erdoğan anayasa sınırlarına çekilmeli, Çankaya'ya dönmelidir.
Cumhurbaşkanı’nın huzurunda İranlı kaçakçı Zarrab’a mücevherat alanında ihracat şampiyonu ödülü hayasızca verilmiştir. Başbakan yardımcısının bir kanun kaçağına ödül vermesi utanç vericidir.
Sayın Kurtulmuş’un bilmiyordum demesi, özrün kabahatinden daha büyük olması demektir. Hiç kimse bizden hırsızları aklama tezgahına düşmemizi beklememelidir. Üçüncü olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan kesinlikle anayasa sınırlarına çekilmelidir. Kaçak ve korsan mitinglerle milli iradeyi körelten, şimdi de iftar sofralarını siyasete boğan Erdoğan, 1071 rakımlı tepeye dönüşün yollarını aramalıdır. Siyasette rol kapmaya çalışması Cumhurbaşkanlığı makamına hakarettir.
MHP hiçbir çıkar ve karanlık odak tarafından yönlendirilemeyecek ve güdülemeyecek kadar ilkeli iradeli ve kimlikli bir partidir. Partimizi istismar etmeye, ayar vermeye, TBMM’de başkanlık seçiminde kullanmaya çalışan, hiçbir bedbahta eyvallahımız yoktur. Başkalarını bilemem ama biz inanç ve ilkelerimiz neyi gerektiriyorsa onun yanında olacağız.
MHP, tüm oylamalarda Meclis'te bulunarak değerli adayımız Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu sonuna kadar destekleyecektir. CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak adayımız olan İhsanoğlu için TBMM Başkanı seçiminde tutarlılık imtihanından geçeceği çok açıktır. İnanıyorum ki gazi Meclis’in muhterem üyeleri tecrübeye oy verecek ve sayın İhsanoğlu’nu TBMM’nin 26’ncı başkanı olarak seçilecektir.
MGK'da konuşulduğu iddia edilen "kırmızı çizgileri" Yeni Şafak Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi de köşesine taşıdı. Selvi, MGK'da ağırlıklı olarak Suriye konusunun konuşulduğunu ifade ettikten sonra, "Suriye dosyasına başından beri çok hakim olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, geniş kapsamlı bir sunum yapıyor. Suriye'nin içini avuç içi gibi anlatıyor. Terör örgütlerinin arazideki durumu, muhtemel tehditler, beklenen göç hareketleri gibi" dedi.
Selvi, "kırmızı çizgileri" iki madde değerlendirerek, şunları söyledi:
1-PYD, Kobani'den Cerablus'a doğru genişleyip Fırat'ın batısına geçmesi durumunda. Cerablus'u ele geçirerek Kobani ile Afrin arasındaki 33 kilometre derinliğinde 110 kilometre uzunluğundaki bir alanı kontrolü altına alan PYD'nin bir adım sonra Lazkiye limanına ulaşması mümkün olacak.
2-IŞİD bölgede büyük bir katliama girişip sınırımıza doğru büyük bir göç dalgasına neden olursa. Bir üçüncüyü de notlarımdan ben çıkardım.
Selvi'nin Yeni Şafak'ta "MGK’da konuşulan Kırmızı çizgiler" başlığıyla yayımlanan (1 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ağırlıklı olarak Suriye konusu ele alınıyor. Özellikle de ilan edilmesi düşünülen, “Güvenli Bölge” üzerinde duruluyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yürüttüğü diplomatik temaslarla ilgili ayrıntılı bilgi veriyor. Suriye dosyasına başından beri çok hakim olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, geniş kapsamlı bir sunum yapıyor. Suriye'nin içini avuç içi gibi anlatıyor. Terör örgütlerinin arazideki durumu, muhtemel tehditler, beklenen göç hareketleri gibi. Sıra askerlere geliyor. Suriye'de Güvenli Bölge kurulması kararı üst üste yapılan iki Güvenlik Zirvesi'nden sonra alındı. Türkiye'nin Ulusal Güvenliğine yönelik tehdidin ulaştığı boyut Türkiye'yi Güvenli Bölge konusunda adım atmak zorunda bıraktı. Aslında Türkiye, Suriye'den göç dalgalarının yüzbinleri aşmaya başladığı aşamada ABD'nin liderliğini yaptığı Batılı koalisyona, Suriye içlerinde “tampon bölge” kurulması teklifini götürmüştü. Havadan uçuşa yasak bölge ile desteklenecek olan “Tampon Bölge” 1.Körfez savaşından sonra Irak'ta uygulanmıştı. 32 paralelin üstü ve 36'nca paralelin altı olmak üzere. Saddam'ın Halepçe Katliamı haricinde de sınırlarımıza bir mülteci akını olmamıştı. Ama her nedense ABD, Irak'ta uyguladığı bu modeli Suriye'de uygulamadı. Ateşin Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerine sıçraması için elinden gelen her şeyi yaptı. Müttefiklerimizle “Tampon Bölge” kurulamayınca Türkiye tek yanlı ”Güvenli Bölge” kurulması kararı aldı. Asker, daha önce Suriye tezkeresi kapsamında hükümet tarafından verilen yazılı emrin, yeni durumu karşılamadığını belirterek hükümetten yeni direktif istedi. Asker o zaman Suriye devletine karşı verilen talimatın bu kez IŞİD, PYD ve El Nusra gibi terör örgütlerinin faaliyetlerine göre yenilenmesini istemişti. Başbakan Davutoğlu anında yazılı bir emir vererek, kurulacak güvenli bölge için TSK'nın hazırlıklarını yapmasını istedi. Asker, yeni bir emirname istemeyecek. Hükümetten alınan talimat üzerine Genelkurmay, Güvenli Bölgeye yönelik Harekat Planlarını güncelledi. MGK'da asker güncellenen Harekat Planları üzerinden ayrıntılı bir sunum yapıyor. Biz, TSK Suriye'ye ha girdi ha girecek diye heyecanla beklerken MGK'dan daha soğukkanlı bir açıklama çıktı. Türkiye büyük bir ülke. Bir çadır devleti değil. Anlık heyecanlarla hareket etmesi beklenemez. Soğukkanlı olarak hareket etmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir sürecin içinden geçiyoruz. O nedenle ben MGK bildirisindeki ihtiyatlı havayı görünce sevindim. Ayrıca bunda Türkiye'nin kararlılığı karşısında, Suriye'de tespit edilen gelişmelerin de etkisi var. Türkiye kararlılığını gösterince Şam rejimi, İdlib'e saldırıyı durdurdu. Onun yerine Lazkiye'ye tahkimat yapıyor. Esed rejimi açısından Lazkiye, en son sığınılacak vatan toprağı. Türkiye'nin kararlılık gösterisinin PYD üzerinde de etkili olduğu yönündeki bilgiler MGK'da paylaşılıyor. Askerlerin güncellenmiş Harekat Planları üzerinden yaptığı sunumda Suriye'nin içine ne kadar girileceğine göre alternatifli sunum yapıyor. 5 Kilometre girilecekse ne kadar zırhlı birlik konuşlandırılacak, 15 kilometrelik bir derinliğe kadar ilerlenecekse ne kadar asker konuşlandırılacak bunlar hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor. Birliklerimizin konuşlandırılacağı mıntıkalar, birlikler arasında irtibatı sağlayacak zırhlı araçlar, arazi derinliğini gösteren kabartmalı haritalar üzerinden anlatılıyor. Güvenli Bölgede konuşlandırılacak olan birliklerimiz, sınırımızın içine yerleştirilen ve menzili 40 kilometre olan Fırtına Obüsleri ile bir şemsiye altına alınacak. Güvenli Bölgedeki birliklerimiz hem gözetleme hem ateş gücü olacak. Birliklerimize bir saldırı vuku bulursa ya da bir tehdit hissedilirse müdahale etme gereği duyulursa, Hava kuvvetlerimiz devreye girecek. Havadan uçaklar bombalayacak, karadan ise zırhlı birlikler müdahale edecek. Güvenli Bölge Kobani ile Afrin arasında IŞİD'in kontrol ettiği 110 kilometrelik Cerablus Bölgesine kurulacak. 33 Kilometrelik derinliği olan bu hattan içeriye 15 kilometre kadar girilmesi planlanıyor. MGK'da “Kırmızı Çizgiler” de konuşuluyor. Türkiye'nin iki kırmızı çizgisi var. 1-PYD, Kobani'den Cerablus'a doğru genişleyip Fırat'ın batısına geçmesi durumunda. Cerablus'u ele geçirerek Kobani ile Afrin arasındaki 33 kilometre derinliğinde 110 kilometre uzunluğundaki bir alanı kontrolü altına alan PYD'nin bir adım sonra Lazkiye limanına ulaşması mümkün olacak. 2-IŞİD bölgede büyük bir katliama girişip sınırımıza doğru büyük bir göç dalgasına neden olursa. Bir üçüncüyü de notlarımdan ben çıkardım. Cerablus Bölgesi PYD'nin eline geçtiği taktirde Türkiye'nin Suriye içlerine oradan da Ortadoğu'ya yönelik ticaret hattı kesilmiş olacak. Burada iç savaşa rağmen faaliyetini sürdürmeye çalışan iki sınır kapımız var. Karkamış ve Çobanbey. Bu hatta sadece ticari bir bağ olarak bakılmıyor, aynı zamanda Türkmenlerle olan bağımızın devamı açısından önemseniyor. Türkiye, bir yandan Kobani ile Afrin arasındaki bölgenin PYD'nin kontrolüne geçmesini önlemeye çalışıyor. Çünkü bölgede Suriye rejimi, IŞID ve PYD arasında tehlikeli oyunlar oynanıyor. Rejimle, IŞID'in Haseke'de buluşması istihbarat birimlerimiz tarafından tespit edilmişti. Bu görüşmelerden sonra Suriye'deki iç savaşın seyrinde önemli değişiklikler olmuştu. MGK'da Güvenli Bölgeye ilişkin güncellenmiş Harekat Planları görüşüldü. Kırmızı Çizgilerimiz netleştirildi. Şimdi büyük bir diplomatik atak ve askeri hazırlık sürecine girildi. Tehdit değerlendirmesine göre sıra birliklerimizin konuşlandırılmasına gelecek. Zor bir süreç. Tekrar günün en önemli sorusuna dönecek olursak, Suriye ile savaşa girmiyoruz. Türkiye'nin kararlılığı caydırıcı etkisini göstermeye başladı. “Hazır ol cenge sulh-u salah istiyorsan”durumu. Türkiye'ye yönelik bir tehdit olmadığı durumda, sıcak bir çatışmaya girilmesi söz konusu değil. Savaşa girmek mi? Asla, asla, asla…