MHP Başkanı Devlet Bahçeli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Osman Kavala kararına ilişkin olarak, "Bu sözde karar Türkiye'nin hukuk gücüne suikasttır, Avrupa Konseyi kendi işine bakmalıdır" dedi.
Bahçeli, partisinin Kızılcahamam kampındaki son gününde yaptığı açıklamada, "Kızılcahamam Patalya Otel’de “Milletvekillerimiz-Merkez Yönetim Kurulu ve Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimizin” ortak katılımlarıyla gerçekleşen üç günlük bilgilendirme ve istişare toplantılarımızın son günündeyiz.Bu kapsamda yapacağım basın toplantısına geçmeden evvel hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Yurdumun her köşesinde varlık ve birlik mücadelesi veren aziz vatandaşlarımıza en kalbi şükranlarımı sunuyorum. 4-5-6 Şubat 2022 tarihlerini kapsayan çalışmalarımızın çok şükür gayet başarılı, gayet verimli ve son derece de yararlı geçtiği kanaatindeyim." diye konuştu.
Bahçeli şu ifadeleri kullandı:
"Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin ana meselelerine bütünüyle hâkimdir, gündemi meşgul eden konu başlıklarına dört başı mamur şekilde hazırlıklıdır, haysiyetli mücadelesiyle öne çıkmaktadır. Sevda bayrağımız Türkiye’dir. Mensubiyet kaynağımız, medarı iftiharımız büyük Türk milletidir. Milletimizin her güzel insanı özbeöz kardeşimizdir, aramızdaki bağ ortak tarih, ortak kültür, ortak inanç, ortak medeniyet hazinesiyle güçlendirilmiştir. Karamsarlık aşılayanlara karşı umutlarımızla diriyiz. Kutuplaşmayı arkalayanlara ülkülerimizle duruş gösteriyoruz. Huzurumuzu karıştıranların, milli birliğimizin hukuk ve hudut hatlarını kurcalayanların tam karşı cephesinde dağ gibi, dev gibi duruyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin sözü senet, özü serdengeçtidir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyaseti dürüst, çizgisi duru ve dengelidir. Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’nın birlik ve beraberlik şuuru içinde Türkiye ve Türk milletine hizmetkârlık derdindedir. Yolumuz çetin, yükümüz ağır olsa da, inancımızın kudretiyle, irademizin kuvvetiyle tuzakları bozuyoruz, engelleri kaldırıyoruz, mütecaviz dayatmaları yerle yeksan ediyoruz.
Başarmanın haricinde bir seçeneğimiz olmadığını biliyoruz. Çünkü bizim başarımız milletimizin başarısıdır, ülkemizin bahtiyarlığıdır, istikbalimizin tam bağımsızlığıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi bir siyaset mektebi, bir irade mefkûresi, bir akıl methiyesi, millete duyulan engin ve ebedi sevginin markalaşmış bir merkez değeridir. Önümüzdeki hafta, yani 9 Şubat 2022 tarihinde partimizin kuruluşunun 53’üncü yıl dönümünü bu duygularla karşılayacağız.Şimdiden 53’üncü yıl dönümümüzün kutlu olmasını temenni ediyorum. Bugün değeri çok daha iyi anlaşılan bir mücadelenin kahramanı ve devletimizin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah ve dava arkadaşlarının muhterem hatırasını saygıyla anıyorum.
Tarih boyunca Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden aziz ecdadımızı; bugün şartlarda terörle mücadele ederken şehit düşen kahramanlarımızı rahmetle, Gazilerimizi minnetle yâd ediyorum.
Ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adamış Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e ve ebediyete irtihal etmiş bütün dava arkadaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum. Partimizin büyüme, gönüllere girme ve siyasi gelişme mücadelesinde emeği olan her ülkü arkadaşıma, her kardeşime teşekkür ediyor, basın toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
Kızılcahamam’da planlayıp oturumlar halinde yaptığımız toplantılarımızda takdir ve tebrik edilecek çalışmalar paylaşılmıştır. Aralarında Başkanlık Divanımızın üyeleriyle beraber alanlarında yetişmiş akademisyenlerin bulunduğu saygıdeğer arkadaşlarımız sırasıyla iç ve dış gelişmeler hakkında doyurucu bir sunum yapmışlardır. Yorumlar isabetli, analiz ve tespitler memnuniyet verici olmuştur.
Meclis faaliyetlerimizle ilgili bilgilendirme yapılmış, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ele alınmış, Seçim ve Siyasi Partiler Kanunu’ndaki değişiklikler aktarılmış, farklı alanlardaki parti çalışmalarımız değerli arkadaşlarımız tarafından anlatılmıştır.
Ayrıca dış politikada ufuk açan bir değerlendirmede bulunan, milletvekillerimizin, MYK ve MDK üyelerimizin geniş bir şekilde bilgilenmesini sağlayan Dışişleri Bakan Yardımcımız Sayın Yavuz Selim Kıran’a da özellikle teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümüne muazzam ve muhtevalı bir hazırlık içindedir.
Heyecanımız ve hızımız günbegün artacaktır. Hatırlanacak olursa, 4 Eylül 2021 tarihinde Afyonkarahisar’da başlayan, müteakiben 9 ayrı ilimizde komşu illerin katılımıyla icra edilen bölge toplantılarımız milletimizden müstesna bir destek bulmuş, ziyadesiyle ilgi görmüştür. “Güçlü Siyaset, Lider Türkiye, Hedef 2023; Siyasette Yeni Dönem: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Stratejik Hedefler” konseptiyle vatanımızın her yerine ulaşılmış, gönül kapıları muhabbetle çalınmıştır.
Hamd olsun beklediğimiz sonuçlar alınmış, samimiyetle çıktığımız yol bizleri muhteşem bir kucaklaşmaya taşımıştır.
Ardından 30 Ekim 2021 tarihinden itibaren, “Adım Adım 2023; İl İl Anadolu” temasıyla 9 Aralık 2021 tarihine kadar 81 ilimizin tamamında vatandaşlarımızla birebir temas kurulmuştur.
Elbette durmayacağız, beklemeyeceğiz, yorgunluk emaresi göstermeyeceğiz. Devamlı bir adım önde olacağız. Devamlı daha iyisini yapmayı düşüneceğiz.
19 Şubat 2022 tarihinde başlamak suretiyle, en son seçimlerde CHP’nin sandıktan birinci çıktığı 6 il ve 125 ilçeyi kapsamına alan 131 ayrı seçim bölgesinde, bu partinin gerçek yüzünü, zillete nasıl düştüğünü, bölücülüğe nasıl teşne olduğunu, karanlık yönlerini birer birer anlatacağız, milletimizi aydınlatacağız. Bunun yanında bütün ilçelerimizde çalışmaları yoğunlaştıracağız.
Bu defa da temamızı, “Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma Toplantıları” olarak belirlemiş durumdayız.
CHP, tarihine sırt dönmüş, istikametinden şaşmış, Aziz Atatürk’le yollarını ayırmış, Türkiye’nin kuyusunu kazmak için kolları sıvamış siyaset yozlaşması, siyasi yıkım müteahhididir.
Kaldı ki eylem ve emelleriyle bunu defalarca ispat, hatta tescil etmiştir.
Kuvayı Milliye’yiz demelerine hiç kimse aldanmamalıdır, tam tersine CHP kuvayı militanlık, kuvayı miskinlik, kuvayı melanetliktir.
CHP, HDP ve zilletin diğer çıkar ortakları emperyalizmin mızrak ucudur. Zillet ittifakı Türkiye’ye doğrultulmuş kanlı silahın pas tutmuş tetiğidir. Zillet İttifakı küresel ve bölgesel nifak üretim lobilerinin içimize sızdırılmış Truva Atı, aramıza yerleştirilmiş saat ayarlı bombasıdır. Zillet İttifakı Türk demokrasi ve siyaset hayatına dış güçler tarafından döşenmiş mayın tarlası, imal edilmiş maymuncuk anahtarıdır.
Maalesef CHP’ye oy veren kardeşlerimiz aldatılmaktadır. Onların tertemiz iradeleri karalanmaktadır. Bugünkü CHP’nin, 1920’li yıllardaki CHP’yle uzaktan yakından alakası kalmamıştır. Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimi altındaki CHP tanınmaz halde, tarif edilemez kırattadır. Nerede bir bozgunculuk, hangi alanda bir buhran varsa CHP oradadır. Nerede bir tehdit varsa CHP ve yandaş partileri kıyısında veya köşesinde, eşiğinde veya tam ortasındadır. CHP, Türk milletinin hassasiyetleriyle alenen oynamaktadır.
Bunu siyaset zannedecek kadar da ateşle oyun halindedir. CHP Genel Başkanı’nın fotoğrafının ve imzasının bulunduğu bir afiş son günlerde billboardlarda gösterime sunulmuştur. Bu afişte ilamı yapılan ve vahameti iflah olmaz düzeylerde olan ibareler şu şekildedir: “Etnik köken, inanç, engellilik, cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacaktır.”
Türkiye’de dezavantajlı hiçbir kesim yoktur. Var diyenler, bunu ısrarla iddia ve ifade edenler, Türkiye düşmanlarının değirmenine altı delik kovalarıyla su taşıma gayretkeşliğinde olan bir avuç kiralık kalem, üç beş kibirli sözde aydın, kuklalaşmış siyaset artıklarıdır. Etnik kökenin dezavantaj olduğunu söylemek Türk milletine meydan okumak, milli kimliği yok saymaktır. Bunun adı bölücülüktür, Anayasa’nın 66’ıncı maddesini kasten çiğnemektir. İnanç konusunda dezavantajdan bahsetmek tepeden tırnağa iftiradır, izansız ve iffetsiz bir yalandır.
Engelliğin dezavantaj olduğunu ileri sürmek saptırmadır, hiçbir temeli olmayan uydurmadır. Cinsel yönelim hususundaki dezavantajdan dem vurup bunun yasal güvenceye alınacağını vaat etmek ahlak ve maneviyatımıza sürülmüş kara bir lekedir. Kılıçdaroğlu böyle bir tarihi hatanın ve haya noksanlığının nasıl figüranı olabilmiştir?
CHP Müslüman Türk milletinin itibarıyla, irfanıyla, ihlasıyla, itikadıyla, manevi ihtişamıyla hesaplaşmaya nasıl cüret ve cesaret edebilmiştir? Bu nasıl bir küstahlıktır? Bu ne biçim bir siyaset küçüklüğüdür? Milletleri ayakta tutan en önemli unsur ahlaktır. O bozulmaya yüz tuttu mu, toplumda bir boğuşma başlayacak, haklılık kuvvete dayanacaktır. Neticede yıkım kaçınılmaz hale gelecektir. CHP, milli ahlaka el kaldırmıştır. CHP, milli birliğe kaş çatmış, yüz asmıştır. CHP, Türkiye’ye yumruk sallamış, bunun adına da demokrasi diyecek kadar zırvalamış, rezaletin dibine yuvarlanmıştır.
Cenab-ı Allah Enfal Suresi’nde bizlere şunu emretmişti: “Birbirinize girmeyin ki, maneviyatınız sarsılmasın, devletiniz gitmesin.”
CHP milleti birbirine düşürmek, milletin birbirine girmesini temin etmek için korkunç bir provokasyonun yüklenicisi ve siyaset temsilcisidir. Buna seyirci kalmayacağız. Bu zillete ve yakın tehlikeye asla müsaade etmeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı geçilmeden, başkent Ankara’yı geçmek hayal ürünüdür, Türkiye’nin başına musibetleri sarmak da hiç kimsenin, hiçbir siyaset kokuşmuşunun yapacağı bir şey olamayacaktır.
CHP’nin maskesini düşüreceğiz, ipliğini pazara çıkaracağız, kalelerine teker teker girip bu partiye oy veren kardeşlerimize gerçekleri tüm çarpıcılığıyla anlatacağız, inanıyorum ki hepsini de ikna edeceğiz.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz, dedik mi yaparız, hem insanımızı canımızdan aziz bilir, hem de yaptığımızı seve seve sahipleniriz.
Serok Ahmet’in, “oyunu Millet İttifakı’yla kuracağız” sözlerini sanıyorum her vicdan sahibi duymuştur.
Onlar oyun kurmakla uğraşa dursunlar, oyunu bozacak, oyunculara bedel ödetecek kutlu millet iradesi ayaktadır, sefer halindedir, zafer de elhak Allah’tandır.
Cumhur İttifakı, gizli kapaklı ilişkilere heveslenmeyen, işgüzarlığa tamah etmeyen, tavşan aday çıkarmanın peşinden gitmeyen, ahlak ve aidiyet krizine düşmeyen, ittifak ortaklarının birbirine çalım atmadığı; bunun yanında öngörülen, hedefleri bilinen, ilke ve esaslarının çatısı önce “ülkem ve milletim” anlayışıyla örülen bir fazilet ve fedakârlık meşalesidir.
Milliyetçi Hareket Partisi için Cumhur İttifakı bir vatan ittifakı, bir istiklal iradesidir. Bizim için Cumhur İttifakı’nın devamlılığı stratejik mahiyetli, aynı şekilde siyasi ikbal hesaplarının üstünde diriliş ve yükseliş muvaffakiyetidir. Cumhur İttifakı, cumhurun ruh kökünden doğup, yine cumhura ve onunla mündemiç Cumhuriyet’e hizmeti ihmal edilemez görev ve sorumluluk addeden bir ahlak, bir onur, bu erdem mukavelesidir. Çanakkale’yi geçilmez yapanların mirası bizimledir.
Kurtuluş Savaşı’nı yöneten kahramanlar kuşağının emaneti bizim baş tacımızdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, kurucu değerleri, istiklal ve istikbal defineleri göz nurumuz, gönül ufkumuzdur.
Cumhur İttifakı’nın geldiği yer belli, ulaşmak istediği menzil bellidir.
İttifakımızın ana fikri ecdadımızın imrenilecek duyuş ve hissiyatıyla müteselsil, siyaset ve hedeflerimizin sayfaları cumhurun muazzez vicdanıyla mühürlüdür. Cumhur İttifakı her konuda öncülük yapan halkın, haklının ve hakikat özleminin ittifakıdır. Bizimkisi bir demokrasi zenginliğidir.
Adımız bilinmektedir, adayımız berraktır, aklımız milli ve yerli kavrayışla billurlaşmıştır. Buna karşılık zillet ittifakı belirsizliklerle, bilinmezliklerle, uyumsuzluklarla, uygunsuz siyasi taktik ve tavırlarla doludur. Meçhule yelkensiz, dümensiz, motorsuz açılan metruk tekne neyse zillet ittifakı aynısıdır. Cumhurbaşkanı adayları henüz karanlıktadır.
Aday adayları arasında insafsız ve merhametsiz bir rekabet günden güne kamçılanmaktadır. Bunların birbirine hayrı yokken millete hayırları nasıl dokunacaktır? Serok Ahmet, ittifakın yeniden yapılanması, yeni bir perspektifle yeni baştan kurulması düşüncesindedir. İttifak içindeki partilerin eşit olarak temsili görüşünü seslendirdiği anlaşılmaktadır. Yani marjinalleşmiş küsurat partileri CHP ile aynı temsil noktasında olduklarına inanacak kadar gemi azıya almışlar, siyaseten de azıtmışlardır.
Kuşkusuz bu şaibeli tablo bizim sorunumuz ve ilgi alanımız dahilinde değildir. Zillet ittifakında her koyun kendi bacağından asıla asıla ortada bacak falan da kalmamıştır.
Serok Ahmet’in cumhurbaşkanı aday tarifi ise tamamen Kılıçdaroğlu’nu dışlama üzerine bina edilmiştir. Birbirlerine kulp takan bu komplo mucitlerine bundan sonra aldırış edecek ve aldanacak bize göre hiç kimse olmayacaktır.
Zillet ittifakının cumhurbaşkanı adayını belirleme süreci her sarsıntıya, her sakatlığa meyyaldir, müsaittir; yedi parti için de bir kader ve kavşak mevkiidir.
HDP’ye ısmarlanan sol ve bölücü bileşenlerden teşekkül edecek üçüncü ittifak çalışması ise sütre gerisindeki ucuz pazarlık ve uçuk mutabakatı perdeleme münafıklığıdır.
Zillet ittifakı ağır hasarlıdır, kurumuştur, hastadadır. Henüz bir masa etrafında nasıl oturacaklarına bile karar verememişlerdir. Ağyarını mani, efradını cami bir şekilde ifade edecek olursak, zillet ittifakı samanlıkta olmayan iğneyi, karanlık odada bulunmayan kara kediyi araya araya tükenecek ve dibi boylayacaktır.
Elbette bu da kendi bilecekleri bir şeydir. Kılıçdaroğlu geçtiğimiz Cuma günü televizyon kanallarından birinde yapmış olduğu değerlendirmede iktidarı eleştireyim derken kazaen serok Ahmet’e vurmuş, sonra da bu şahsın dönemin başbakanı olduğu hatırlatılınca kem küm etmiş, velakin iş işten çoktan geçmiştir.
Demiştir ki: “Kendi topraklarından Süleyman Şah Türbesini kaçırdılar. Sanki bir kahramanlık yapmış gibi. Kendi toprağından korkarak kaçan, bayrağını indiren bir iktidar düşünün.”
Sayın Kılıçdaroğlu bunu televizyon ekranında mırıldanacağına ciğerin varsa, gözün kesiyorsa Davutoğlu’na sormalısın, bu korkaklığı, bu kaçaklığı, bu acziyeti onun yüzüne yüzüne haykırmalısın.
Aziz ecdadımızın kemiklerini önce sandukaya, sonra da bu sandukanın kamyon kasalarına koyulup nasıl kaçırıldığını, topraklarımızın terör örgütüne nasıl peşkeş çekildiğini ilk ağızdan duyacağın isim serok Ahmet’ten başkası değildir.
Kılıçdaroğlu saymakla ve anlatmakla bitmeyecek tenakuz dehlizinde bir o yana bir buyana sallanmaktadır.
Kafası karışık, kararsızlığı katı, kubbesi göçüktür.
Yine mezkur televizyon programında İstanbul Belediye Başkanı’nın Birleşik Krallığın Ankara Büyükelçisiyle karın kışın tam ortasında yediği balıktan haberdar olduğunu açıklamıştır.
Ancak İmamoğlu’nun konuyla alakalı itiraf ve ifşası ise Kılıçdaroğlu’nun hilafına, yani tam aksi yöndedir.
İstanbul Belediye Başkanı ile CHP Genel Başkanı arasındaki gerilimin ana arteri cumhurbaşkanı adaylığı hususunda temerküz etmektedir. İkisi de birbirini açığını kollamaktadır. İkisi de dışarıdan medet ummaktadır. İkisi de sivrilmek, birbirini rakip gördüğünden mütevellit tesirsiz hale getirmek için çırpınmaktadır. CHP, kulislerin ve kumpasların partisidir.
CHP, tuzakların ve tertiplerin kutup başıdır. Bu CHP’ye aklı başında kim güven duyabilecektir? Ruh sağlığı yerinde hangi vatan evladı bu CHP’ye geleceğini teslim edebilecektir? Belli başlı cümle kalıpları zillet ittifakının paydaşları vasıtasıyla sürekli tekrarlanmaktadır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyorlar. Ne var ki içeriğini kendileri de bilmiyorlar. Sonbaharda erken seçim var diyorlar. Bu spekülasyona, bu hayal mahsulü ezbere kendileri de inanmıyorlar, ihtimal bile vermiyorlar.
Türkiye’nin yönetilmediğini iddia ediyorlar. Ancak ezkaza iktidara gelseler ne yapacaklarını, nasıl yöneteceklerini, hangi politikaları takip edeceklerini dahi söylemekten aciz kalıyorlar. Zillet ittifakı dişlileri kırık çark gibidir, devamlı boşa dönmektedir. Bunlar su kaynatmış, kayış koparmış, dingil kırmıştır. Zillet ittifakında hayır yoktur, hasenat yoktur, hamiyet yoktur, halaskarlık yoktur, hakseverlik yoktur; buna karşılık hayal çoktur, halüsinasyon çoktur, hantallık pek çoktur.
Altını çizerek ifade ediyorum ki, Türkiye’nin parlak geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Milli yükselişin mimarbaşı Cumhur İttifakı’dır.
Erken seçim Türkiye’nin gündeminde yer almamaktadır.
Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri 2023 yılının Haziran ayında yapılacaktır. Kılıçdaroğlu ve yandaş korosu bunu aklından çıkarmamalıdır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem gayesi zaman kaybıdır, emek israfıdır, boşuna meşguliyettir, nitekim aziz Türk milleti kararını vermiş, gelecek ümitlerini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne bağlamıştır. Bilinmelidir ki, bundan geriye dönüş ne mümkün ne de muhtemeldir. Bizim nezdimizde taviz veya tereddüt hali söz konusu bile olmayacaktır.
Milletin sözü üstüne söz söylemek, egemenliğini baltalamaya teşebbüs etmek en hafif tabirle demokrasi inkârcılığı, milli irade dolandırıcılığıdır.
Cumhur İttifakı, Türkiye’nin medeniyet ve muasır yüzüdür. Cumhur İttifakı maşeri vicdanın tecessüm etmiş hükmü şahsiyeti, yaşanmış Türk-İslam asırlarının çağımızdaki şah damarı, söken şafağıdır. Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’nın vatan ve millet sevgisiyle pekişmiş ahlaki ilkelerine bağlı ve sadık kalacaktır.
Bu bizim birinci stratejik hedefimizdir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün kurum ve kurallarıyla işlerliği ve ilerleyip güçlenmesi için insanüstü bir çaba gösterecektir.
Bu bizim ikinci stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, 2023 yılının Haziran ayında TBMM’nde milletvekili sayısını azami düzeye çıkarıp Cumhur İttifakı’nın Anayasa’yı değiştirme çoğunluğuna ulaşması, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrardan ve açık ara farkla Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için olağanüstü bir mücadele azmi sergileyecektir.
Bu bizim üçüncü stratejik hedefimizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, terörün kökünü kazıma, bölücülüğün kafasını koparma seferberliğinde her fedakârlığı seve seve yapacak, desteğini önşartsız verecek, bilahare milli ve yerli bir ekonominin tesisi ve temini için üzerine düşen sorumlulukları gecikmeksizin icra edecektir.
Bu bizim dördüncü stratejik hedefimizdir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle uyumlu, en geniş demokratik katılımın sağlandığı, toplumun her kesiminin önerilerinin dikkate alındığı, Başkanlık Sistemi’ni kurumsallaştıran yeni bir anayasanın hazırlanması konusunda çalışacak ve bu uğurda siyasi faaliyetlerini yoğunlaştıracaktır.
Bu bizim beşinci stratejik hedefimizdir. Ne arzuluyorsak, neyi istiyorsak, neyi hedefliyorsak milletimizin yararına, ülkemizin çıkarınadır. Stratejilerimiz etaplar halinde anbean takip edilecek yol haritamızdır. Zillet ittifakı dağınıktır, vurgun yemiştir.
Cumhur İttifakı ise zindedir, ilk günkü heyecanıyla milli gönüllerde yer etmiştir. Bizi bir hayli düşündüren, esasen kaygıya sevk eden can sıkıcı çarpıklık, zillet ittifakının yabancılardan beklediği ayıplı ilgi, işbirlikçiliği demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla telif etme aymazlığıdır.
Bu konuda zillet ittifakının ortakları birbiriyle adeta yarış halindedir. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda milli iradenin dışında ruhsat ve icazet arayışı teslimiyetçilik vakası, talimat ve tembihli bir siyaset vesikasıdır. Bildiğiniz gibi, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Flake 7 Ocak 2022 tarihinde Türkiye’ye gelmiştir. Bu kişi aslında Cumhuriyetçi Parti’den Arizona Senatörlüğü görevini üstlenmiş olsa da, ne hikmetse Demokratların iktidarında büyükelçilik unvanıyla taltif edilmiştir.
Flake, 26 Ocak 2022 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı’na güven mektubunu sunmuştur. Hitamında 31 Ocak 2022 Pazartesi günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı Saraçhane’deki makamında ziyaret etmiştir. Bu ziyaret garip bir tasarruf, sorgulamaya açık bir tercihtir.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin ayağının tozuyla, henüz çiçeği burnundayken, koşa koşa İmamoğlu’na gitmesi zarfsız bir mesajdır.
Güya, “Askıda Fatura Projesi”yle ilgili bilgi almak istiyormuş. Be hey büyükelçi sen kendini ne sanıyorsun? Sen kim oluyorsun? Kimi kandırıyorsun? Ters diplomasiyle nereye varmayı aklından geçiriyorsun? Bizim de yıllar evvel planlayıp hayata geçirdiğimiz “Askıda Ekmek Projemiz” var, haberin oldu mu? Kulağına geldi mi?
ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin, diplomatik nezaket ve teamülleri çiğneyerek soluğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde alması bir defa kasti ve programlanmış bir tahriktir.
Ankara’da ziyaret edilecek makamlar bitti de, geriye kala kala bir tek İstanbul Belediyesi mi kaldı?
Bu büyükelçi, Türkiye’nin iç siyasetine müdahil olmaya kalkışmıştır.
Bu yanlıştır, Türkiye’ye bir nevi müstemleke ülke muamelesidir.
Büyükelçi ziyaret edecek başka birisini bulamadı mı? Belediye Başkanı’nın Genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu’nu da mı evvelemirde ziyaret etmeyi aklına getiremedi? Bu ne aceledir? Bu ne telaştır? Bu neyin işaret fişeğidir?
Anlaşılan bu büyükelçi Ankara’ya heybesi epey dolu gelmiş, okyanus ötesinde itinayla hazırlanmış uzun bir talimat listesini kademe kademe tatbik etmeye koyulmuştur.
Türkiye’de iktidarın yolu yabancı başkentlerden geçmez, geçmeyecektir, yanılıp yenilip geçirmeye çalışanları da Türk milleti asla affetmeyecek, asla hoş görmeyecektir.
Herkes haddini bilsin, hududunu bilsin, yerini yurdunu bilsin.
Türkiye Cumhuriyeti güdümlü bir ülke değildir, uzaktan kumanda edilen taşeron devlet değildir, aksine hizmet edenlerle görülecek hesabımız vardır, kuşkusuz muhatapları da buna pişman olacaktır.
Uyarıyorum, geçmişte sözde Ermeni soykırım iddiasını da dillendiren bu büyükelçi görevinin sınırlarını aşmamalı ve taşıdığı misyonun saygınlığına gölge düşürmekten dikkatle kaçınmalıdır.
Dış baskı mekanizmalarına alet olup siyaseten sonuç almaya heves edenler, gündüz aydınlığında kanat açan yarasalardan, vakitsiz öten horozlardan farklı değildir.
Demokrasi; dengesizliğin, denetimsizliğin ve densizliğin paratoneri olarak takdim ve tarif edilemez.
Türkiye’yi, yön verilecek, kontrol altında tutulacak, iradesine pranga vurulacak bir ülke görenler yaş tahtaya basan ve mutlaka yenilecek odaklardır.
Aynı şeyi Sorosçu Osman Kavala davasıyla ilgili söylemek de kaçınılmaz bir tutarlılıktır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Şubat 2022 tarihinde toplanmış, Kavala’nın serbest bırakılmasını dayatan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye aleyhine ihlal süreci başlatmıştır.
Asıl bu sözde karar Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmektir. Aslen bu sözde karar Türkiye’nin hukuk gücüne ve demokrasi güvenliğine suikasttır. Hukuk demek devlet demektir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bir başka anlatımla hukukumuza ve devlet umurumuza zehir saçmıştır. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır.
Hukuk karşısında hiç kimse ayrıcalıklı veya imtiyazlı olamayacaktır.
Türk yargısı bağımsızdır, tarafsızdır, kararları objektiftir.
Görülen bir davayla ilgili görüş bildirmek, mahkemeleri tesir altına almaya niyetlenmek kabul edemeyeceğimiz bir çirkinliktir, hukuksuzluğun da müdafaasıdır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kendi işine bakmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendi önünden yemelidir. Bu mahkemenin, 1 Şubat 2022 tarihinde, HDP’li 40 milletvekilinin 2016 yılında kaldırılan dokunulmazlıklarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilmesiyle ilişkilendirmesi bizim nazarımızda yok hükmündedir.
İnsan hakları çığlığı atanlar, Yunanistan’ın göçmenlere aklın ve vicdanın almadığı zulümleri, işlediği seri cinayetleri ne zaman görüp gerekli müdahaleyi yapacaklardır?
İpsala sınırında 19 masum donarak hayatını kaybetmiştir.
Yunanistan insanlık suçu işlemiştir. Bir umutla sınırlara dayanan göçmenler soyulup, eziyet ve işkence görüp ölüme bırakılmıştır. Bu küresel vicdan nerededir? Bu küresel adalet nereye gitmiştir? 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre, bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.
Her insanın yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır. Suç makinesi olan, terör yöntemleri kullanan Yunanistan’ın barbarlıkta eline su dökmek imkansızdır. Soruyorum, insan hakları savunucuları nereye saklandınız?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu konuda da diyeceği, alacağı bir ihlal kararı olacak mıdır? Yunanistan’ın İpsala’ya geri itip ölümüne neden olduğu mazlumlar, eğer Fransız olsaydı, eğer Alman olsaydı, eğer İngiliz olsaydı, eğer ABD’li olsaydı kıyamet kopmaz mıydı? Yer yerinden oynamaz mıydı?
Bu çifte standart zalimliktir, zulme sessiz kalanlar da zalimdir. Yunanistan denizde, karada, hemen her yerde kan dökmektedir, fitne çıkarmaktadır, tahrik rüzgârı estirmektedir, sabır taşını çatlatmaktadır. Yunanistan hükümetinin insanlık dışı muamelelerini lanetliyorum.
Zulme seyirci kalan sözde uygar ve hür dünyayı kınıyorum. Bizim amacımız her insanı yaşatmak, onların amacı kendilerinden olmayan her yaşayanı katletmektir.
Hiç kimse bize özgürlük dersi vermeye kalkışmasın. Hiç kimse karşımıza geçip de insan hakları bilirkişiliğine soyunmasın. Biz, alayının ederini de, giderini de, çapını da, çalımını da biliriz. Tarih bize bir görev yüklemiştir: Dün mazlumların sığınaydık, bugün de kucağımız açıktır. Dün tek dişi kalmış canavara hasımdık, bugün de hasımız.
Dün haksızlık karşısında susmanın dilsiz şeytanlık olduğuna inanıyorduk, bugün de aynı noktadayız.
Bizim ne Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden duyacağımız ve öğreneceğimiz hiçbir şey yoktur.
Önce kendi söküklerini diksinler.n Öncelikle yama tutmayan yırtıklarını tamir etsinler. Sonra da yüzleri kalırsa, utanmaları kaldıysa, takatleri yeterse bize laf yetiştirmeye, bizi ikna etmeye çalışsınlar. Bu hafta başında Irak’ın kuzeyindeki Sincar ve Karacak ile Suriye’nin kuzeyindeki Derik bölgesi “Kış Kartalı Hava Harekâtı”yla şükürler olsun ki vurulmuştur.
1 Şubat gecesi 6 farklı hava üssünden havalanan uçaklarımız 4,5 saat süren operasyonda bölücü terör örgütü PKK’ya ait 80’e yakın hedefi eşzamanlı imha etmişlerdir.
Sınırlarımızdan 165 km derinlikte bulunan Karacak hainlerin Kandil’den sonra ikinci barınağıdır. Teröristlerin kaçacak ve sığınacak yeri artık kalmamıştır. Çember iyice daralmıştır. Kader ağlarını örmüştür, bu şerefsizlerin sonu gelmiştir. Sincar terör örgütünün lojistik merkezi, Derik ise ABD’nin Irak üzerinden PKK’ya taşıdığı silah ve mühimmatın ilk durağıdır.
Kana susamış canilerin hem yurt topraklarından, hem de mücavir bölgelerdeki kamplardan ve terör üretim alanlarından temizlenmesi muhakkak surette sağlanacaktır. Bunların başına saklandıkları her mağara, her çatı yıkılacaktır. Teröristlerin siyaset uzantılarının yakalarından da hukuk sınırları içinde tutulacaktır.
HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 2 Şubat 2022 tarihinde yayımladığı alçak bildiri, HDP-PKK birlikteliğini, HDP-PKK ilişkisini iyice gözler önüne sermiştir.
Bu HDP’nin kapatılması vatan ve hukuk namusudur. Bölücülüğün ana yuvası olan HDP, Kış Kartalı Harekatını kınamıştır. Biz de bunların hepsini şiddetle kınıyoruz. Kürt kökenli kardeşlerimizin hedef alındığı namertçe iddia edilmiştir. HDP, düşmana hizmetkardır, Türkiye’nin azgınlaşmış muhalif odağıdır. HDP, PKK’nın gözetleme kulesi, gündüz külahlı gece silahlı siyaset koludur. Terörle mücadelemizi kınayanlar resmen, belgeli, tescilli vatan hainidir. Bunlarla ittifak kuranlar ihanete ortaktır. Geçtiğimiz günlerde Cizre’de şehit verdiğimiz Tarık Tarcan evladımızın katilleriyle bir ve beraber olanlar zillettedir, günahkarlığın zirvesindedir.
Aziz şehidimize Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine ve silah arkadaşlarına sabır ve başsağlığı temennilerimi iletiyorum.
Bir CHP’li bu şehidimizin asker üniformalı fotoğrafını paylaşarak “barışamadık” notunu düşmüştür. Kiminle barışamadınız? Kimlerle barışı düşlüyordunuz? Şehidimizin katili terör örgütüyle barışmak demek devletin teslim olması, şehitlerimizin aziz hatıralarına hakaret ve hıyanet demektir.
Ne barışı, neyin barışı, CHP’liler ne söylemeye çalışıyorlar? Terörist Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olmasını isteyecek kadar zıvanadan çıkan CHP’liler, şayet vaki durumlarından müştekilerse derhal ya Kandil’e gitsinler, ya da HDP’nin safına girip bölücülük nikahı kıysınlar. HDP’li bir eşbaşkan diyor ki: “Muhalefete güçlü demokrasi, kalıcı barış ve gerçek adalet şeklinde üç başlık halinde bir müzakere önerisinde bulunuyoruz. Mutabakat olursa ortak aday fikrine açığız.”
Anlaşılmaktadır ki, kavramlar ortak, ağız birdir. İttifak zaten vücut bulmuştur, sorun sadece aday profilinin kimliğinde düğümlenmektedir. HDP demek PKK demek olduğu kadar, CHP demek de HDP’yle eşanlamlıdır. HDP’ye bakan CHP’yi, CHP’ye bakan PKK ile FETÖ’yü gözünden tanıyacaktır. Türk milleti sahnelenen maskaralıkları görmekte, melun faillerini tanımaktadır.
İnanıyor ve milletime güveniyorum ki, zillet ittifakı girdiği yoğun bakımdan çıkamayacak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelik tariz ve tacizleri yanına ve yarına bırakılmayacaktır. Bu demokratik hesap kesinlikle sorulacaktır. Barış adı altında PKK’ya güzellemeler yapanlar; demokrasi, adalet ve özgürlük kavramlarını istismar edenler milletin gözünde üç kuruşluk değere sahip olmadıklarını yakında göreceklerdir.
Türkiye sırtlan hesaplarına, çakal planlarına, küresel emperyalizmin doymaz kursağına asla bırakılmayacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin şah damarı, kurtuluşunun şahikası, Meclisimizin ilk başkanı, ilk Cumhurbaşkanımızdır.
Atatürk’e saldırmak, aziz hatırasına düşmanlık yapmak, tahammülsüz göstermek şerefli bir tavır ve davranış değildir.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığı yerde bulunan Onur Anıtı’na musallat olan, halat bağlayıp yıkmaya çalışan müptezellerin bu milletin gerçek bir evladı olması düşünülemeyecektir.
Atatürk bir fanidir, ama kutlu mücadelesi ve kahramanlıkla perçinli devlet ve siyaset adamlığıyla askeri dehası her zaman milli yüreklerde mahfuz tutulacaktır.
O bizim ortak değerimizdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin banisidir. Gençliğe Hitabesinin son kısmında dediği gibi; “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Biz de aynen onun gibi sesleniyoruz: Ne Mutlu Türküm Diyene.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son vermeden evvel, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ukrayna ziyaretinden, bu ülkenin Rusya’yla süren gerginliğini yatıştırmak, barışı tesis etmek maksadıyla aktif ve arabulucu diplomaside mesafe kaydetmiş olmasından memnuniyet duyuyor, süreci bilhassa destekliyor, hükümetimizin yanında olduğumuzu buradan tekraren açıklıyorum.
Biz gelecekten umutluyuz, iyi niyetle mücadelemizi sürdüreceğiz. Türkiye’yi hak ettiği gelişmişlik seviyesine Allah’ın izniyle çıkaracağız. Ruhlarımıza ve kalplerimize ümitsizlik aşılamak amacında olan çevrelerin içyüzünü biliyor, emellerini tanıyor, yerli ve yabancı uzantılarını da ademe mahkum ediyoruz.
Ümitsizlik yoktur, iman varsa ümit vardır, imkan her daim olacaktır. Ve Türkiye’nin önü Allah’ın inayetiyle sonuna kadar açıktır.