MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Çok yakın. Meclis'ten kısa sürede geçeceğine inanıyorum" dediği idam tartışmasına ilişkin olarak, "AKP hazırsa MHP dünden vardır. Sayın Başbakan'a diyorum ki gelin bu işi bitirelim, idam cezasını düzeleyen tasarı veya teklifin TBMM'ye gelmesi halinde MHP gereğini yapacaktır" dedi.
Bahçeli, Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyona destek çıkarak, "Adında cumhuriyet olup da, cumhuriyet değerlerine en çok zarar veren, Türkiye karşıtı oluşumları sevindirip umutlandıranların medya özgürlüğüne sığınmaları inandırıcı görülemeyecektir. Özgürlük demek millete küfretmek değildir" görüşünü savundu.
Bahçeli, 'FETÖ' soruşturmalarına ilişkin olarak, "Boyacıya, sıvacıya, hizmetliye, ebeye kadar inen ama hâlâ siyasi ayağa değmeyen, üst mevkilere dokunmayan FETÖ ile mücadelenin bu gidişle inandırıcılığını kaybedecektir" diye konuştu.
Bahçeli, Fırat Kalkanı Harekâtına ilişkin olarak, "Sayın Erdoğan'ın Sincar'ın yeni bir Kandil olmasına izin vermeyeceğini söylemesi bizce yerindedir. Sincar'a konuşlanmaya çalışan hainleri Irak topraklarında da olsa takip edip yok edecek direnç Türkiye'de vardır. Tehlikede olsak da olmasak da Kandil'e veya Sincar'a Türk bayrağı dikmek hakkımızdır" görüşünü dile getirdi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli'nin açıklamalarından satır başları şöyle:
Muhterem arkadaşlarım, bugün ne yaşıyorsak hangi sorunla boğuşuyorsak dünden bağımsız değildir. Çetrefilleşen meselelerimizin muhakkak ki tarihi bir arka planı vardır. Bu arka plan uzak ya da yakın bir geçmişe dayanabilecektir. Çözümü ertelenmiş problemler zaman içinde büyümektedir. İhmaller bir süre sonra yerini pişmanlıklara bırakmaktadır. Özellikle son yıllarda devlet, toplum ve siyaset hayatında bunun çok sayıda misalleri vardır. Türkiye önünü görmekten mahrumsa geçmişi anlamlandırma bunalımlarıyla sarsılıyorsa, önce sorumluluk sahibi olanlar özeleştiri yapmalıdır. "Ülkemizin bu içler acısı tuzağa nasıl düşürüldüğü, faillerin kimlerden oluştuğudur" Vereceğimiz doğru cevap en azından bundan sonrası için daha tedbirli, daha ihtiyatlı siyasi tutum ve tavırları doğuracaktır. Ülkemiz kaskatı kesilmiş uzun süreli bir cepheleşme sürecinden sonra 15 Temmuz akşamının vahşi kalkışması ile irkilmiştir. Türkiye 1 Kasım seçimlerinden önce aşırı gerilmiş, uzlaşma ve anlaşmanın dışlanmasıyla milletimiz yorgun düşmüştür.
7 Haziran'dan 1 Kasım'a geçen sürede demokrasinin ilke ve usulleri hırpalanmış, yalan ve algı oyunları hakimiyet kurmuştur. Bu süre zarfından siyaset dağınık, toplum karışık, iktidar bulanık bir görüntü çizmiştir. 20 Temmuz 2015 tarihinden itibaren terör Türkiye'ye saldırmıştır, toplumsal birlik suikasta uğramıştır. 7 Haziran'dan bi gün sonra milli iradenin yenilenmesi için koları sıvayanlar aylar süren samimiyetsiz koalisyon arayışıyla 1 Kasım'ın şartlarını oluşturmuştur. 1 Kasım kaygı ve korkularla çembere alınmıştır. 1 Kasım siyasi centilmenliğin yok saıylıp nezaket ve iyi niyet kanallarının tıkandığı sancılı bir dönemin altından vasat olmuştur. Üstelik 15 Temmuz felaketi, 1 Kasım'da oluşan huzursuzluğu kemikleştirmiştir. Öncelikle 7 Haziran'dan itibaren etkin olan yanlış siyaset dilini tedavi etmek şarttır. Türkiye'nin beka ve birliğini sağlamak için her siyaset adamının hanesine düşen sorumluluğu kabul etmesi gerekmektedir. Kavga ile mesafe alamayacağız malumdur, ideolojik ayrışmanın yıldırıcı hamleleriyle Türkiye'nin çıkarlarını savunmamız akla yatkın değildir. 7 Haziran'dan 1 Kasım'a yaşananları tarih yazacak, işte o zaman MHP'nin hakkı Allah'ın izniyle teslim edilecek, halktan yana duruşu teyit edilecektir. Bize "Hayır"cı diyenler, koalisyondan kaçtığımızı söyleyenler mahçup olacaklar, varsa vicdanları azap içinde kıvranacaktır. Tarih, yüzümüzü ak edecek, bize karşı nifak cephesini yerin dibine geçirecektir.
Hışım ve hırsla kuyumuzu kazmaya heves edenler milliyetçiliğin gönüllere girmesini hazmedemeyen iş birlikçilerdir. 7 Haziran'dan sonra önce ülkem ve milletim, sonra partim dedik yanlış mı yaptık? 7 Haziran'dan sonra yol ve yöntemler gösterdik, hata mı ettik? Siyasetin sorumluluk almasını, ülkenin hükümetsiz bırakılmamasını arzuladık, çok mu şey istedik? Gerekirse değil elimizi, gövdemizi taşı altına koyacağımızı söyledik, çok mu yanlış yaptık? "AKP ile CHP hükümet kursun ülkenin hayrınadır" dedik, istikşafiden inkişafi aşamayı bir türlü geçemediler. Bizi yüzde 60'lık bloğa mahkum etmeye çalıştılar. Bizi PKK'nın partisiyle ittifaka zorladılar. Ülkenin gerçekleriyle bağdaşmayan, böyle çirkin bir koalisyona sonumuz ölüm olsa da girmeyiz, giremeyiz. O masaya otursaydık bunu şehitlerimize nasıl açıklayacağımızı, milletimize nasıl açıklayacağımızı bilen var mı? Kandil-Pensilvanya ve türk düşmanları arasında kurulan ittifaka dahil olsaydık bunun hesabını nasıl verecektik? Dediler ki "MHP AKP'nin önünü açtı" Herhalde bu çürük iddia sahipleri milli iradenin neye karar verdiğinin hem yabancısı, hem hazımsızıdır. MHP'nin sandık sonuçlara saygısızlığı ne zaman görülmüştür. Millet ne derse o değil midir? Ne yapsaydık, sandıkta bulamadığımızı sokakta mı arasaydık, kaosla mı elde etseydik? Biz ancak Türkiye'nin önünü açar, düğümleri çözeriz. Başkaları bizi ilgilendirmez, ilgi sahamıza girmez. Biz yalnızca Türk milletinin yanında dururuz, bunu çekemeyen kim varsa bizim de onunla hesabımız vardır ve bu kesindir. MHP kulislerin, lobilerin, çıkarcıların, elit ve kaymak tabakanın değil Türk milletinin eseri, Türklüğün kutup başıdır. Türk siyaseti kısır çekişmelerden, anlamsız hizip ve bloklaşmalardan bir fayda bulamamıştır. Tam tersine umutlar heba edilmiş, milletimiz zarar görmüştür. Asılsız suçlamalar ve karalamalar siyasi dinamikleri köreltmiş, ülkemizi geriye düşürmüştür.
Siyasi mücadeleler sadece iktidar hedefiyle sınırlandırılamaz, ister iktidar olalım ister muhalefet. Demokratik ve dürüst arayışın kıvılcımlarıyla ülkemiz daha adil bir geleceğe ulaşacaktır. Siyaset erdem ve değer alanlarından koparsa kriz üretilen, demokrasi dışı emellere hizmet eden hastalıklı bir organizmaya evrilecektir. Türkiye bundan çok çekmiş, hala çekmektedir. 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışması yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu terörist girişimini 7 Haziran'dan bağımsız görmek mümkün değildir.
Kendi içimizde çözemediğimiz her meseleye Türkiye'ye husumet besleyen dış odaklar müdahil olmak istemişlerdir. Türkiye söküğü varsa bizzat dikebilecek kabiliyettedir. Bu itibarla Türk siyaseti yapısal sorunlarından arınıp yeni bir mutabakat anlayışıyla beliren yeni şartlara uyum sağlamalıdır. Gördük ki Türkiye adı konmamış, ikinci bir Mondros-Sevr süreciyle karşı karşıya kalmıştır. Türk askeri, postal ve kamuflaj içine saklanmış teröristler dehşet ve şiddet saçmıştır. Türkiye bağımsızlıktan olacaktır. Kozmik odalara girilmesi, Türkiye'nin gizli bilgilerinin sarıp sarmalanması boşuna değildir. 1919'lu yıllardan sonra ilk kez bir işgal girişimi gerçekleşmiştir, Türkiye kefenini yırttıysa bunun şerefi Türk milletine aittir. Milletimiz egemenlik haklarını muhafaza etmiştir. Fethullahçı terör örgütünün 15 Temmuz darbe girişimi siyasi dengeleri etkilemek şöyle dursun, toplumsal dinamikleri de derinden sarsmıştır. 29 Ekim'de yayınlanan KHK'larla 10 bin 159 memur ihraç edilmiştir, memuriyete iade edilenlerin sayısı ise oldukça az düzeydedir. İhanet edenler ayıklanmalı, bağlantısı olanlar kovalanmalıdır ama eften püften nedenlerle cılız suçlamalarla iktidar gücünü kötüye kullanmaktan da uzak durulmalıdır. Kripto FETÖ'cülerin hala görevde bulunduğunu sürdürülen mücadelei savsaklamakta oldukları dile getirilmektedir. Bu iddialar açığa kavuşturulmalıdır. Meslekten edilenlerin feryat ve figanları iktidar için büyük bir risktir. Hükümet gittikçe ağırlaşan FETÖ ile mücadele sürecinde hukukun temel ilkelerinden ayrılmamalıdır. Boyacıya, sıvacıya, hizmetliye, ebeye kadar inen ama hala siyasi ayağa değmeyen, üst mevkilere dokunmayan FETÖ ile mücadelenin bu gidişle inandırıcılığını kaybedecektir.
ByLock ile ilgili gazetelerde röportajı yayınlanan, ismini değiştirip ABD'ye kaçan ajan ve alçakların manipülasyonları da FETÖ ile mücadeleyi sulandırmaya çalışmaktadır. Bunların sıfat ve görevleri ne olursa olsun siyasetin zorunluluğudur. Pensilvanya'daki terörist başının Türkiye'ye getirilmesi hükümetin en önemli vazifesidir. Yurtta Sulh Konseyi başta olmak üzere FETÖ tüm organ ve unsurlarıyla ortaya çıkarılıp cezalandırılmalıdır. MHP tüm terör örgütlerinin karşısındadır.
Son günlerde alevlenen idam tartışmasını da bu kapsamda değerlendirmekteyiz. Gördüğümüz kadarıyla Cumhurbaşkanı idam cezasında gönüllüdür, Başbakan da idam cezasının toplumsal bir talep olduğunu ifade ederek Meclis'te uzlaşma olması halinde bunun mümkün olacağını söylemiştir. Geçmişte idam cezasını kaldıranların bugün bu talepleri, topluma sessiz kalamadıklarını gösterir. MHP İmralı canisinin asılması konusunda mücadelesini gösterirken karşımızda oluşan gökyüzü koalisyonu bizi yıllarca suçlamıştır. Bizim duruşumuz aynıdır, aynı olmayan bizi dün eleştirenlerin bizim çizgimize gelmeleridir. AKP hükümeti 7 Mayıs 2004 tarihinde 4771 sayılı kanundan da ilgili cümleyi kaldırmıştır. Madem milletimiz bunu istemektedir, kaçak dövüşmeye gerek yoktur. AKP hazırsa MHP dünden vardır. Sayın Başbakan'a diyorum ki gelin bu işi bitirelim, idam cezasını düzeleyen tasarı veya teklifin TBMM'ye gelmesi halinde MHP gereğini yapacaktır. İdam cezasına karşı gelen AB komiserliği kendi işine baksın, bizim dinleyeceğimiz tek yer Türk milletidir. Türkiye Brüksel'den değil Ankara'dan yönetilmektedir. Bunun dışında ne bir güç tanır ne de boyun eğeriz. Şimdi söz sırası AKP'dedir, getirin tasarıyı, gösterelim hainlere dünyanın kaç bucak olduğunu.
Evlatlarımız şehit olsa da, ciğerlerimiz bir uçmağa varsa da Türkiye'nin varlık mücadelesinden geri dönmesi olmayacak şeydir. Ya bu beka mücadelesini milletçe kazanacağız ya da kayıplarımıza yenilerini ekleyeceğiz. Ya devlet, ihanetin başını koparacak ya da birliğimiz, dirliğimiz bozulacaktır. PKK kanlı ikizi FETÖ'nün açığını kapatmak ve diğer terör örgütlerinin hedeflerini gerçekleştirmek için kurşun atmayı şerefsizce sürdürmektedir. Dün Hakkari'de teröristlerle çıkan çatışmada 3 evladımız şehit olmuştur. Geçtiğimiz hafta biri yıldırım düşmesi sonucu olmak üzere 10 evladımız şehit olmuştur. Türk milleti kahramanlarını her hafta acıyla ağlayarak şehitlerimizi son yolculuğuna uğurlamaktadır. Yaralılarımıza da şifalar diliyorum, diyorum ki "PKK'nın son teröristi gömülmeden, son kanlı silah alınıp kırılmadan mücadeleden dönmek devlete haram". MHP, hanesine ne düşer fırsatçılığını gözetmeden güvenlik güçlerimizin yanında, hükümetimizin arkasındayız. Cumhurbaşkanının sık sık dile getiridği yeni güvenlik stratejisi bize göre anlamlıdır, hainler neredeyse Türk devleti orada olmalı, kudretini göstermelidir. Sayın Erdoğan'ın Sincar'ın yeni bir Kandil olmasına izin vermeyeceğini söylemesi bizce yerindedir. Sincar'a konuşlanmaya çalışan hainleri Irak topraklarında da olsa takip edip yok edecek direnç Türkiye'de vardır. Tehlikede olsak da olmasak da Kandil'e veya Sincar'a Türk bayrağı dikmek hakkımızdır. Musul'a girmemiz halinde zeka özürlüler bilmelidir ki, Musul ve Kerkük'ün kaderini Ankara'dan ayrı düşünmek teslimiyetçiliktir. Musul Türkmenlerin yurdudur, Türkiye'nin varlığı kaçınılmazdır.
Terör örgütleri sınırlarımızın dibinde kendilerine alan açıp devletleşme yolu ararken Türkiye'nin kenarda beklemesi olacak şey değildir. Bizim için Musul Türkiye'nin tarihi meselesidir, Türkiye dışarıda tutulamayacaktır. İp inceldiği yerden kopacaktır, Türkiye'yi tartışmaya açmaya çalışanlar terörle aynı karede duranlardır. Hükümet bu oyuna gelmemeli, iş birlikçilerin kim olduğunu görmelidir. Dışımızda bunlar oluyorken HDP'lilerin terörist cenazelerine pişkince katılmaları devam etmektedir. Bunlarda ne utanma ne arlanma vardır. PKK kan dökerken HDP alkışlamaktadır. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ile birlikte 2 bölücünün tutuklanması gecikmiş bir karar olmakla birlikte milletimizi rahatlatmıştır. Bölücü hevesleri okşayan, suç ve cinayetlere kılıf arayan, teröristleri mağdur göstermeye kalkan kim varsa vatana ihanet etmiş sayılacaktır.
İhanet karşılıksız bırakılırsa milli vicdan çökecek, devlete duyulan güven çözülecektir. Bölücü hevesleri okşayan, suç ve cinayetlere kılıf arayan, teröristleri özgürlük savaşçısı, hakkı yenmiş mazlumlar şeklinde göstermeye kalkan kim varsa vatana ihanet etmiş sayılacaktır.
Maalesef bunların kadroları geniş ve sayıları kalabalıktır. Özgürlük ve demokrasi paravanının arkasına gizlenmek muhataplarını kurtarmaya, aklamaya temize çıkarmaya yetmeyecektir. Yayınlarıyla teröre destek veren dergi gazete ve televizyonlar da tahammül ve sabrın bir sınırı olduğunu görmeli bilmelidir.
Her alanda FETÖ ve PKK’nın ayıklanmasıyla ilgili faaliyetler devam ederken, medya ayağına dokunulması neden birilerini rahatsız etmektedir?
Adında cumhuriyet olup da, cumhuriyet değerlerine en çok zarar veren, Türkiye karşıtı oluşumları sevindirip umutlandıranların medya özgürlüğüne sığınmaları inandırıcı görülemeyecektir. Özgürlük demek millete küfretmek değildir.
Özgürlük demek maneviyata sataşmak, mukadderata saldırmak hiç değildir. Şehitlerimize bir kere olsun Fatiha okumayıp milletimizin acılarını paylaşmayanların gündemdeki operasyonlardan hemen sonra mağduriyet kartını ileri sürmeleri bize göre gerçekçi ve geçerli bir durum değildir.
Partimize yönelik yalan haberlerim merkezi olanlar, Türk milletinin safında durmayanlar, önce zihniyetlerini gözden geçirmeli, sonra da özeleştiri yapacak cesareti gösterebilmelidir. Terörizmle mücadelede herkese az ya da çok görevler düşmektedir.
Değerli arkadaşlarım, iktidar partisinin anayasa hazırlık süreci ile ilgili çalışmalarında sona yaklaştığı anlaşılmaktadır. AKP'nin bizim duyarlılıklarımıza nasıl yaklaşacağını bilmemiz mümkün değildir. Türkiye'nin sorunlarının çözülmesini, hükümet sorunlarının sona ermesini umuyoruz.
Hazırlanan teklifi önce göreceğiz sonra değerlendireceğiz sonra karara varacağız. Bizi anlaşılmaz bulanlar, şifrelerimizi çözmeye çalışanlar biraz daha sabrederlerse muratlarına erecektir. Fiili açmaz ve çatlağın aşılmasını ön görüyoruz. Aksi taktide daha şiddetli kaos dalgasının ülkemize çarpacağını düşünüyoruz. Biz demokrasiye bağlıyız, milletimizin tercihlerine de sadığız. Beklentimiz ve ümidimiz partimizin yeni anayasa hazırlığı kapsamında yaptığı çağrıların karşılık bulması, Türkiye'nin bir kamburundan daha kurtulmasıdır.
330'u bulamayacak gibi olursak getirmeyiz dedi, bu ne anlama geliyor?
Bu bir anayasa değişikliğinin referandum yoluyla 267'yi aşarak kesinleşmesi yoluyla yapılacak bir uygulamadır. Onun için 300'u görmeleri gerekiyor, onu da düşünmeleri lazım. 330'u önceden neyle görecek acaba? Meclis önemlidir efendim. AK Parti ile görüşmemiz olmadı.
Meclis'te kabul görmezse başkanlık sistemi tamamen rafa kalkmış değildir deniyor?
330'u geçmezse de biz yine de devam edeceğiz. Sorunun bitmesi için çaba göstermek lazım, bitmiyorsa onu Türkiye'nin beka meselesi haline getirmek doğru olmaz