Bahçelievler katliamı; Çatlı yönetti militanları öldürdü

Bahçelievler katliamı; Çatlı yönetti militanları öldürdü

T24- Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu, 1978'de Ankara'da işlenen Bahçelievler ve Balgat katliamlarını, Dedektif Naim Tatar’ın anlatımlarına yer vererek yazdı.Bahçelievler Katliamı

Çatlı yönetti militanları öldürdü

9 Ekim 1978 gecesi, Ankara’nın Bahçelievler semti, 15. Sokak 56 numaralı apartmanın 2 numaralı dairesinde kalmakta olan Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 üniversite öğrencisi, Abdullah Çatlı’nın (Susurluk’taki kazada ölen, “Reis” diye tanımlanan ve birçok katliamdan sorumlu olduğu halde derin devlet tarafından korunan ülkücü lider) yönettiği ülkücü militanlar tarafından öldürüldü. Çatlı’nın yanında, Duran Demirkıran, Ahmet Ercüment Gedikli, Ömer Özcan, Kürşat Poyraz ile yargılandıktan sonra serbest kalan Haluk Kırcı da vardı.

• Dedektif Naim Tatar’ın anlatımıyla Bahçelievler katliamı soruşturması:

- Bahçelievler katliamı ile ilgili bir kadın tanık vardı. Yakınlarda rahmetli oldu. O tanık, pazar dönüşü sokağın köşesine alçak bir bahçe duvarının üzerine oturuyor. Dinlenirken, 2 gencin bir başka şahsa “5-6-2 tam teşhis ettik buradalar” dediğini duyuyor. Şahısları da bire bir görüyor. Daha sonra katliamın bu sokağın 56/2 No’lu dairesinde gerçekleştiğini öğreniyor. Bu sokakta cinayet oldu ve bu şahıslar “5-6-2” demişti diyerek kafasında bağlantı kuruyor. Bir yakını Polis Koleji’nde görevli. Onun aracılığıyla bize bilgi geldi. Kadın tanık olarak ifade vermeye korkuyor tabii. Biz kadınla konuştuk, “Tutanakta isim ve adresini yazmayacağız” dedik. Şahıslar yakalandı. Bir tanesi Duran Demirkıran idi. Sorgulamada tam olarak anlattılar. O olayda yaralı olarak kurtulan TİP üyesi Serdar Alten, Hacettepe’de yatıyordu. Ona bizde kayıtları bulunan eski sabıkalı şahısların fotoğraflarını gösterdik. Yüzlerce fotoğraf gösterdik, “Kesinlikle hiçbirisi değil” dedi. En sonunda robot resim çizdirmeye karar verdik. Ekibimizde yer alan bir arkadaşımızın resim yapma yeteneği vardı. (Şimdilerde sokak ressamlığı yapıyormuş; I.K.). Serdar Alten o ağır yaralı haliyle tarif ettikçe, belki 10-15 tane robot resim çizildi. En sonunda tam benzerlik sağlanınca Serdar, “İşte bu” dedi. Kendisini vuran şahıs olarak “İki kişi ateş etti. Bir tanesi de buydu” dedi. Robot resmi çizdirdikten 5-6 saat sonra da rahmetli oldu. Robot resimdeki şahsın Haluk Kırcı olduğunu, teşkilat içerisinde de “İdi Amin” olarak çağrıldığını belirledik. Olayda kullanılan Nova marka araç içerisinde “Reis” olarak tanıtılan bir kişiden söz ediliyordu. MHP Genel Merkezi’nden öğrendik ki, Nova’nın bir tanesi MHP Genel Merkezi’nde Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Mit tarafından kullanılıyor, bir tanesi de Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne verilmiş. 2 arkadaş, o dönemde Demirtepe’de olan Ülkü Ocakları Genel Merkezi’ne gittik. Yetkili birisiyle görüşmek istediğimizi, polis olduğumuzu söyledik. Sonradan, bizi karşılayan şahsın Abdullah Çatlı olduğunu öğrendik. Sanırım Başkan Muhsin Yazıcıoğlu, ya askerdeydi ya da cezaevindeydi o günlerde. Çatlı, ikinci başkandı. “Ben arabayı araştırayım, siz bir çay için” dedi. Odasına girdi. 3-5 dakika bekledik. Kimse yok. Anladık ki, kaçtı. Odasına girdik kimse yok. Aşağıda bekleyen görevli arkadaşları uyardık, ama anladık ki, siyah bir Renault marka araçla genel merkezden kaçmış. Tabii kaçtıktan sonra biz peşinden araştırmalar yaptık. İstanbul’da bir kuyumcu dükkânı açtığını öğrendik. Ama bir türlü biz Çatlı’ya ulaşamadık. Bahçelievler katliamı ile ilgili davanın yargılama safhasında Ahmet Ercüment Gedikli’nin -babası Özel Harp Dairesi’nde albaydı- evinde arama yapmak istedik. Babasıyla aramızda tartışmalar geçti. Gedikli, bizim saptamalarımıza göre, katliamı Çatlı ile birlikte yönetenlerdendi. Ona da “Reis” diyorlar. Gedikli, birkaç duruşma sonra serbest kaldı. Serbest kaldıktan sonra görgü tanığı kadınla görüştük tekrar. “Yine kimliğin açıklanmayacak” dedik. Kadın razı oldu. Gizli oturumda ifadesi dinlendi ve aynı gün yapılan açık duruşmada da Ahmet Ercüment Gedikli’nin olaydan önce gördüğü kişilerden olduğunu söyledi. Gedikli tekrar tutuklandı. Diğerleri ile birlikte de ceza aldı.BALGAT KATLİAMI

Cilt ameliyatı yapacaklar notu

Ankara Balgat’ta 10 Ağustos 1978’de dört kahvehane tarandı, beş kişi öldü, çok kişi yaralandı. Olayla ilgili olarak yargılanan ülkücü eylemciler İsa Armağan ve Mustafa Pehlivanoğlu idam cezasına çarptırıldılar. Cezanın onaylanmasından 10 gün sonra her ikisi de Mamak Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. Pehlivanoğlu yakalandı ve 1980’de asıldı. İsa Armağan ise Türkiye’ye döndükten sonra bir süre cezaevinde yattı, ardından serbest kaldı.

• Dedektif Naim Tatar ve arkadaşları Balgat katliamı sanıklarının peşinde...

Balgat katliamının ilk soruşturmasını biz yapmadık. İsa Armağan ile Mustafa Pehlivanoğlu Mamak Askeri Cezaevi’nden firar ettikten sonra onları yakalama görevini bize verdiler. Araştırmalarımız sonunda Mamak Askeri Cezaevi İç Güvenlik Amiri Yüzbaşı Hasan Mesçi ile bir askerin firara yardım ettiklerini öğrendik. Yüzbaşının evinde arama yaptık. İsa Armağan’a özel işlemler yaptığını, birilerinden paralar aldığını tespit ettik. Hatta evinde de bir miktar para çıktı. Para için kaçırmıştı onları. İsa Armağan ile Mustafa Pehlivanoğlu’nun cezaevinden asker elbisesiyle çıktıklarını, daha sonra Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nde hukuk bürosundaki sorumlunun bunları Eskişehir’e, Yediler Parkı civarında bir yere götürdüğünü öğrendik. Evi bastık. Şahsı sorguladık. Mustafa Pehlivanoğlu’nun Kütahya’ya götürüldüğünü öğrendik. Bize Genelkurmay’dan verilen talimatta, Kütahya Emniyet Müdürlüğü’ne kesinlikle güvenmememiz gerektiğini söylediler o zaman. Jandarma Alay Komutanı’na da kısmi bilgiler verebileceğimizi söylediler. Kütahya’da birtakım operasyonlar yaptık. Orada yakaladığımız şahıslar konusunda ne emniyete, ne de jandarmaya bilgi verdik. Sorguladık, Afyon’da nezarete koyduk. O götüren şoförü bulduk. Şoför kendisini olaydan muaf tutmamız karşılığında bize Mustafa Pehlivanoğlu’nu götürdüğü yeri söyleyeceğini bildirdi. Pehlivanoğlu’nun saklandığı Çal köyüydü. Jandarmaya köyün ismini söylemedik. Emniyete de hedef şaşırtmak için tam ters istikamette bir yere gideceğimizi söyledik. Bir kılavuz er bize yardım etti, 3-4 saat yürüyüşten sonra köyü bulduk. Pehlivanoğlu’nun saklandığı yüksek duvarlı bir evdi. Gece, karanlık. Kapıyı çalarsak mutlaka çatışmaya gireceğimizden emindik. Bir arkadaşımızı merdiven yaptık, bahçeye atladık, kapıyı açtık, sessizce içeri girdik. Giriş kapısında aptes almak için kullanılan bir ibrik görünce, evdekilerin namaza kalkacaklarını hesapladık. İçeriden ev sahibi aptes almak için dışarı çıkınca yakaladık gürültü yapmadan. Çoluk çocuğun zarar görmemesi için ses çıkarmamasını söyledik. Adam, Pehlivanoğlu’nun üst katta olduğunu söyledi. Üst kata çıktık. Kapıyı kırdık. İçeride Mustafa ile birlikte 5 kişi vardı ve hepsi de silahlıydı. En ufak bir çatışmaya meydan vermeden yakaladık silahlarıyla birlikte. Mustafa şok yaşadı. Kendisini öldürmeye gelen, ülkücü teşkilattan insanlar olduğumuzu düşünmüş önce. Polis olduğumuzu anlayınca rahatladı. Ankara’ya getirdik. Balgat katliamı soruşturmasında kafamıza yatmayan bir şey vardı. Olayda kullanılan aracın içinden dışarıya doğru, ön sağ koltuğun üst tarafında bir mermi deliği vardı. Onu sorduk, Mustafa, “Birinci kahveyi taradığımızda ben ateş etmedim” dedi. “İsa Armağan arkada oturuyordu. O bana doğru, ‘Ulan o... çocuğu sen niye ateş etmiyorsun. Ateş et, yoksa kafanı patlatırım’ diyerek bir el sıktı” dedi. “Diğer kahvelerde ben havaya ateş açtım, kimseye ateş etmedim” dedi. Ölüme giden insanlar yalan söylemezler. Çocuğun yalan söylemediğine biz kesin kanaat getirdik. Sıkıyönetim Başsavcısı Albay Nurettin Soyer’e durumu aktardık ve “Bu çocuk bu olayda asli fail değil” dedik. İdamının çok ağır bir ceza olacağını belirttik. Sıkıyönetim Komutanı ile görüşmeler oldu. Yeniden yargılanması için girişimler oldu. Bizim grup amirimiz Dürüst Oktay çok çabaladı idamdan kurtarmak için Mustafa’yı, hepimiz çok çabaladık. Hak etmeyen bir gencin idam edilmesi çok acı bir şey. Bir sabah idam edildiğini öğrendik.

Mustafa Pehlivanoğlu, yakalandıktan hemen sonra verdiği ifadesinde, Ülkü Ocakları Derneği’nin Balgat sorumlusu olan diğer firari İsa Armağan’ın Kayseri Yahyalı’ya kaçırıldığını söylemişti. Peşine düştük, ama bizim oraya varmamızdan birkaç saat önce siyah Renault marka bir aracın onu götürdüğünü öğrendik. Bu siyah Renault araç, Ülkü Ocakları Derneği’ne gittiğimizde Abdullah Çatlı’yı elimizden kaçıran aracın aynısıydı...

Masada bulunan not

12 Eylül sonrasında MHP Genel Merkezi’nde Ankara Sıkıyönetim Savcılığı’nca yapılan aramada MHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Mustafa Mit’in masasında bir belge bulunmuştu. Belgede özetle şunlar yazıyordu:

“İsa Armağan 2000, adresini Niğde Yurdu Başkanı Ali Işıklar biliyor. Kayseri, Orhan Hamza 16.8.1980... 15.8.1980: Amcalar yola çıktı, Hamza ile 1’i alacaklar. Haber salındı. Ortada yoklar durum sakin: 16.8.1980. Arabayla Yahyalı’ya gittiler. Mevlüt Mercan. Cilt ameliyatı yapacaklar İsa’ya.”

Bizim İsa’yı yakalamak için yola çıktığımız güne denk geliyordu 15 Ağustos 1980. “1’i alacaklar”dan kasıt da İsa’nın alınmasıydı. İsa’nın suratında yanık izi vardı, ona cilt ameliyatı yaptıracakları da ileti ile duyurulmuş oluyordu. Bu nottan da anlaşılacağı üzere, cezaevinden kaçırılan katliam sanıklarına yardımcı olunuyordu. Hem de devletin istihbarat teşkilatı kullanılarak.

Böylece olayın asli faili İsa kaçırıldı, Mustafa ise asıldı, kurban edildi. İsa yıllar sonra da serbest kaldı, tıpkı Bahçelievler sanığı Haluk Kırcı gibi.

YARIN: PİYANGOTEPE KATLİAMI VE SİLAH KAÇAKÇILIĞI