Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Gündemde uzun süre tartışılan Silahlı İnsansız Hava Araç'larıyla (SİHA) ilgili olarak, "Kamera görüntüyü görüyor, aktarıyor, aşağıdaki kıymetlendiriyor. Terörist mi? Çoban mı? Koyun mu otlatıyor? Yoksa hep çobanları vururuz biz. Her gördüğü canlıya her gördüğü hareketli cisme ateş etmek gibi bir şey olsa binlerce insan ölür öyle şey olur mu? Görüntü kıymetlendirilir müşterek bir karar verilir vur veya vurma talimatı ondan sonra verilir" dedi.
Akşam'dan Pınar Işık Ardor'un söyleşisi aynen şöyle:
Gündemdeki sıcak gelişmeyle başlayalım. ABD ile geldiğimiz son durumu siz nasıl okuyorsunuz? Daha önce teknolojik yasaklara şahitlik ettik. Şimdi de bu
Amerika ile Türkiye’nin çok derin köklü ilişkileri var. Alınan karar bir defa şık değil. NATO üyesiyiz, stratejik ortağız, çok sayıda savunma kontratımız var. Bir problem varsa bunlar görüşülerek, konuşularak halledilebilirdi. Ben bu durumun düzeleceği kanaatindeyim. Zira Amerikan Türk ilişkilerinin tarihi geçmişi çok derin. Türkiye’de dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde yer alıyor. Bu iki ülkenin masada oturarak problemlerini çözebileceği kanaatindeyim. Türkiye’den kaçan FETÖ’cüler Amerika’ya kaçtılar. Bunların Amerika’da yürüttüğü bir kampanya var. Bunlar Amerikan yetkililerini etkiliyorlar. Oradaki karar mekanizmalarını, savcıları, hâkimleri, hukuk sistemini etkiliyorlar ve Amerikalı yetkililerin kafalarını karıştırıyorlar.
Yani aslında bu bir FETÖ krizi mi?
Tabi FETÖ krizi. Amerikalı yetkilileri etkilemesinden kaynaklanan bir durum. Bakın Sn. Cumhurbaşkanının korumaları hakkında soruşturma açıldı. Zafer Çağlayan Bey ile ilgili bir tutuklama kararı verildi. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı tutuklandı. Bunlar durup dururken olan hadiseler değil. Bu vize krizi de bunun bir sonucu.
Türkiye yeni endüstri devrimini nasıl yakalayacak? Bilim ve teknoloji üretimini artırmak için programınızda neler var? Sanayide üreticiyi neler bekliyor?
Son 15 yılda çok sayıda liman, havaalanı, 24-25 bin km uzunluğunda bölünmüş yollar yaptık. Bütün bu alt yapının sonu bir sanayi bölgesine çıkmazsa bunların ekonomiye katkısı çok fazla olmaz. Bizim projemiz devam eden sürecin bir halkasını oluşturacak. Biz bu yolların sonuna sanayi bölgeleri kurmak istiyoruz. Bunu niye istiyoruz çünkü Türkiye bir sıçrama yapmalı. Türkiye’nin yanına bir Türkiye daha koymamız gerekir. Bunu çok istiyoruz. Ve Türkiye’nin büyüyeceği gelişeceği alanların da başında sanayi ve teknoloji gelmiyor. Türkiye’nin petrol kuyuları yok doğalgaz yatakları yok. Sattığımız belli aldığımız belli. Türkiye’nin ihracatı içerisinde yüksek katma değerli ürünlerin oranı yüzde 4’ler mertebesinde. Bu oran çok düşük bunu artırmamız daha yüksek katma değerli ürünler satmamız gerekiyor ki; Türkiye bir sıçrama yapabilsin. Geçen 15 yıllık performansımıza baktığınızda biz üçe katladık aslında. 236 milyar dolardan 860 milyar dolara çıkan bir GSMH’mız oldu. Belli sektörlere odaklanmamız gerekiyor
Mesela hangi sektörler?
Türkiye’nin öncelik vermesi gereken sektörlerin başında kimya ve ilaç sanayi geliyor. Türkiye’nin kimya ve petrokimya dediğimiz sektörde çok ciddi bir açığı var. İlaçta da böyle. Buna yönelik bir strateji belgesi hazırlıyoruz. Bunu hükümetimize arz edeceğiz. Bakın bunu bizim tek başımıza yapmamız mümkün değil. Bizim bakanlığımızın gücü yetmez.
Kimden yardım bekliyorsunuz?
Hükümet karar verecek. Bakın Ekonomi, Maliye, Ticaret ve Sağlık bakanlığı var. Sağlık Bakanlığı aslında bir çalışma da yürütüyor büyük bir gayret içerisindeler. Ama ne yaparsak yapalım isterseniz yüksek katma değer deyin isterseniz ithal ikamesi deyin isterseniz istihdam deyin ne derseniz deyin bütün bu analizlerde ilk ortaya çıkan sektör kimya ve ilaç sanayi. Buna ağırlık vereceğiz.
‘Hedefimiz yerli otomobilin 2019 yılında yollarda olması' demiştiniz ve bu konuda eylül ayında açıklama yapmanız bekleniyordu. Gelişmeler ne yönde? Babayiğitler açıklanacak mı?
Biz çalışmalarımızı epey bir noktaya getirdik. Tamamlanma aşamasında. Açıklamayı Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmasını bekleyeceğiz.
Bir babayiğitle mi karşılaşacağız yoksa konsorsiyum mu var?
Konsorsiyum çünkü bir kişi risklidir. Çok ortaklıkta sorun çıkar, tek kişide de risk vardır. O bakımdan Türkiye’nin bu projesini bir konsorsiyumun yapmasını istiyoruz. Bakın aslında bu sadece bir otomobil yapmak değil yani biz sadece bir otomobil yapmak istemiyoruz. Türk sanayiinde ciddi bir dönüşüm, bir transformasyon gerçekleşmesi lazım.
Biz dördüncü sanayi devrimini otomobil yaparak mı başlatacağız?
Dördüncü sanayi devriminin uygulamasına ilişkin unsurlardan birisi yerli marka otomobil olacak. Artık otomobiller önümüzdeki dönemde adeta yürüyen yazılımlar olacak. Yüz bin liralık otomobilin elli bin liralık kısmı elektronik ve yazılım olacak. İnsansız otomobiller gündeme geldiğinde orada da yüzde 70’e kadar bir otomobilin elektronik olacağını söyleyebiliriz.
Bakın dünya nereye gidiyor? Dördüncü sanayi devrimi tamamlandığında evinizde oturuyorsunuz. Bir yere gideceksiniz. Cebinizden çağrıda bulunacaksınız ‘araç istiyorum’ diye. Bir insansız otomobil gelecek kapınıza. Otomobile bineceksiniz nereye gitmek istiyorsunuz bunu söyleyeceksiniz otomobil sizi oraya götürecek. İnerken mesafe hesaplanmıştır, kaç para ödeyeceksiniz onu cep telefonunuzdan kesecekler. Siz işinize gideceksiniz otomobil de bir diğer yere gidecek. Biz aynı otomobili yapmaya çalışıyoruz. Bu tabii ileriki safhası ama ilk aşamada şu anda dünyanın yakın gelecekte gittiği yer elektrikli otomobil. İçten yanmalı motorların artık sonuna geliyoruz. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde içten yanmalı motorlar değil elektrikli araçlar gündemde olacak. Elektrikli bir otomobilin motor ve yürüyen aksamlarını toplamak için bir işçi bir gün çalışıyor. İçten yanmalı motor için 7 işçi bir gün çalışıyor.
Bir işçi, yedi işçi. Elektrikli otomobilde motor ve aksamlarında 320 parça var içten yanmalı motorlu araçlarda 4 bin parça var. Adeta elektrikli otomobil arıza yapmayan otomobil. Egzoz emisyonları sıfır olan bir otomobil.
Dünyanın petrol devleri buna engel olmaya çalışmaz mı? Petrol savaşları yerini neye bırakır? Bir anda elektriğe dönmek kolay mı?
Bu dönüşüm çok kolay değil ama bir örnek vereyim. Türkiye’de elektrikli araç kullanan belediyelerimiz var. Elektrikli bir otobüs bir lira yakarken içten yanmalı motorlu bir otobüs 12 lira harcıyor. Yani 12 TL nerede bir lira nerede. Dolayısıyla bu dönüşüm kaçınılmaz. Peki, petrol ne olacak? Petrolün kullanacağı yerler mutlaka olacak. Esas sorun enerji depolama meselesi. Enerji depolama sistemlerini değiştirmemiz gerekiyor. Şu anda İstanbul’daki araçları elektrikli araca çevirsek on bin araç aynı anda fişi şarja taktığında İstanbul’un elektrik sistemi çöküyor.
O zaman işin içine Enerji Bakanlığıyla çalışmalarda giriyor. Bu sistemler üzerinde çalışılıyor. Gece elektrik tüketimi az. O zaman geceleri şarj istasyonları elektriği depolayacak ertesi gün gündüz otomobiller şarj etmek istediklerinde o istasyona uğrayıp şarj edecek
Bu enerji depolama yani batarya dediğimiz kısım araçlarda ciddi bir yer tutuyor. Araştırmalar devam ediyor. Amaç ileride cep telefonu büyüklüğünde bataryalar yapmak. Bir çarpıcı örnek daha vereyim.
Evimizde buzdolabı var. İçlerinde gıdalarımız var. Bunlar bitince birbiriyle konuşan nesneler, makineler olacak. Nasıl konuşacak? Sizin evinizdeki buzdolabında peynir koyduğunuz kısımda peynir bitiğinde haber gönderecek marketin linkine. Bunlar bilim kurgu değil. Robotlar hayatımıza çok girecek. Bildiğimiz mesleklerin yüzde 47’si ortadan kalkıyor önümüzdeki 25 yıl içerisinde.
Gazetecilik de kalkacak mı?
"Çok akıl gerektiren işler kalacak"
Artık internet gazeteciliği var. Sosyal medya diye bir şey yoktu bundan önce şimdi sosyal medya var. Şu anda bilinen mesleklerin yüzde 47’si kaybolacak önümüzdeki 25 yıl içerisinde. Çok alt meslekler yani yerleri süpürme işleri onlar da robotlara geçecek. Çok akıl gerektiren işler kalacak. Sanayi 4-0’ın birinci aşamada yıkıcı etkisi olacak. Yani insanların bir kısmı işsiz kalacak.
Bu aşamalı bir dönüşüm. İşsizlik artacak ama onu zamanla verimlilik artması nedeniyle kompanse edeceğiz. Yani önce bir yıkıcı etkisi ardından yapıcı etkisi olacak dördüncü sanayi devriminin.
2023 hedefimiz de yerli uçak projesi var. Bu hedefimizde neredeyiz?
Türkiye’nin bir savaş uçağı yapma projesi var bunu savunma Bakanlığı yürütüyor.
Pervaneli uçak yaptık değil mi?
Evet, onu yaptık ve seri üretime geçtik HÜRKUŞ. Şimdi savaş uçağı var ve bu uçak jet motorlu bir uçak. F-16 muadili veya bir üstü vasıflarda olan bir uçak olacak. Bakın Türkiye her zaman envanterinde iki tip uçak bulundurdu. F-16’larla birlikte F-4’ler vardı. F-4’ler ömrünü tamamladı. F-35’ler geliyor. Türkiye 116 uçak alacak. Ödeyeceğiz paranın yarısı kadar da iç payımız var yani alacağımız uçakların toplam bedeli 100 milyon ise bunun yarısıkadar oradan iç payı alıyoruz. F-16’larda ömrünü tamamlamak durumunda. 2030’larda onlar da envanterden çıkacak işte ondan sonra Türkiye’nin milli muharip uçağı kendi tasarımı kendi jeti ve bir de F-35 olacak yine envanterde iki tip uçak olacak.
S400’lerin teknolojisini alırsak bunu geliştirebilme imkânımız var mı? Nasıl yapabileceğiz üretimi?
Teknoloji transferi konusu açıklamaya muhtaç bir konu. Teknoloji transferi kapsamında ne var? Biz buna ne katacağız? Alacaklarımızı özümseyebilecek miyiz? Yapılacak anlaşmanın kapsamını görmeden bu konuda ‘S-400’leri alırız teknolojiyi özümseriz biz de bunu yaparız demek’ benim için afaki olur. Ama şunu söyleyeyim; Türkiye isterse S-400 muadili bir savunma sistemini önümüzdeki yıllarda geliştirebilir. S-400 hazır şu anda mevcut bir sistem. Şu an buna acil ihtiyaç var. Acil ihtiyaç olarak S400’ün alınması doğrudur. Ama uzun vadede hava savunma sistemini Türkiye yapabilir. Kendi tercihim bundan yana.
Antarktika Anlaşması nedir? Neden orada söz sahibi olmak istiyoruz?
Oraya bir bilim üstü kuracağız. Geçen sene Meclis’ten geçti. Bu görev Sn. Cumhurbaşkanımız tarafından verildi. Orada 53 bilim üssü kurmuş ülke var. Bunlardan 29’u danışman ülke statüsünde. Bu 29 ülke Antarktika’nın geleceği hakkında karar verici ülkeler. Türkiye 30. ülke olmak istiyor. Bunun için şartlar var. Bir, Bir bilim üssü kuracaksınız iki bilimsel araştırma yapmak için ulusal programınız olacak ki; şu anda o programı yazıyoruz.. Türkiye’nin ulusal araştırma programını hazırlıyoruz.
Deprem teknolojisini de orada geliştirmek mümkün olabilecek mi?
Tabi tabi jeolojik araştırmalar ve uzay araştırmaları. Mesela giden arkadaşlarımız çıplak gözle bile uzaydaki uyduların bir kısmını görebildiklerini ifade ettiler. O kadar berrak aydınlık. Antarktika anlaşmasında danışman ülke olmak için oraya 3 sefer yapmak gerekiyor. Bir seferi geçen sene yaptık ikinci seferi bu sene sonu planlıyoruz. Çünkü Kasım’dan Nisan’a kadar orada yaz mevsimi. Yaz mevsiminde eksi 20 derece ortalama sıcaklık var. Bu şartları tamamladığımızda biz de başvurumuzu yapacağız danışman ülke olmak için. Türkiye küresel bir oyuncu oluyor artık
Türkiye son teknoloji silahların üzerinde çalışmalara devam ediyor. İHA/SİHA’lar yaşanan olaylar CHP’nin eleştirileri. Nedir bu durum?
CHP’nin muhalefeti bilgiye dayanmayan bir muhalefet. Yani CHP’li milletvekili bu konuyu gündeme getirdi ve Genel Başkanları da sahip çıktı ama doğru bilgiye dayanmayan bir söylem geliştirdiler. Bakın insansız hava araçlarında dost- düşman tanıma sistemi vardır. Yine insansız hava araçlarında kamera vardır. Yine insansız hava araçlarında veri linki vardır. Kameraların gördüğü görüntüyü veri linki aşağıdaki yer kontrol istasyonuna aktarı. IFF de bize gördüğü görüntünün dost veya düşman olduğunu söyler. Karambole atış yapmıyoruz. Kontrol istasyonu şefi gelen görüntüyü kıymetlendirir. Gelen görüntüler nedir? Bunu söyleyen CHP milletvekili bunları bilseydi herhalde bu konuyu gündeme getirip madara olmazdı.
Düşman olduğunu oradaki SİHA anladı diyorsunuz.
Kamera görüntüyü görüyor, aktarıyor, aşağıdaki kıymetlendiriyor. Terörist mi? Çoban mı? Koyun mu otlatıyor? Yoksa hep çobanları vururuz biz. Her gördüğü canlıya her gördüğü hareketli cisme ateş etmek gibi bir şey olsa binlerce insan ölür öyle şey olur mu? Görüntü kıymetlendirilir müşterek bir karar verilir vur veya vurma talimatı ondan sonra verilir.
2000’li yıllardan bu yana teknoloji, dijitalleşme ve girişim denince akla ilk gelen “Silikon Vadisi”. Ama artık yeni bir örnek gerekiyor mu? Asya’dan farklı adımlar bekleyelim mi?
Dünya ticaretinin ağırlık merkezi batıdan doğuya kayıyor. Çin’de müthiş bir hamle var. Malezya’da ciddi bir reaksiyon var. Biz en son Vietnam’a gittik orada da çok ciddi bir kıpırdanma var. Yani doğu üretimi öğrendi. Dünya ticaret dengesinin doğuya kaydığını fark eden batılı endüstriler sanayi 4-0’ı ortaya attılar. Yani ellerindeki teknolojik üstünlüğünü kaybetmemek için. Şimdi bu sanayi 4-0 robotlarla üretimi öngörüyor. Karanlık fabrikaları öngörüyor. Sanayi 4-0 bakın stoka hiç çalışmayacak yani stok maliyeti sıfır olan bir endüstri düşünün. Robotlar çalışıyor insan yok. Neticede ürün çıkıyor. Batı markayı yaratıyor. Yani ürün yaratıyor.
Biz tarım ülkesiydik ama dışarıya bağımlılığımız arttı ama biz bir taraftan sanayi toplumu olmaya çalışıyoruz. Tarımla birlikte yol almak mümkün olamaz mı?
Bırakın mümkünü öyle yapmak lazım. Tarımla sanayiyi barıştırmamız lazım. Tarımın da teknolojiye ihtiyacı var. Biri diğerinin alternatifi değil tarımdan vazgeçip sanayiye gitmek sanayiden vazgeçip tarıma geçmek değil bunlar birbirini tamamlayıcı iki alan. Biz sanayimizi geliştireceğiz, geliştireceğiz ki sanayimiz teknoloji üretsin Türkiye daha yüksek katma değerli ürünlerle ekonomisini güçlendirsin yani istihdam oluşturalım toplumun refahı artsın. Bakın İngiltere, Fransa, Almanya’ya ya bir tane kirli akan nehir görebilir misiniz? Tertemiz pırıl pırıl. Artık arıtma sistemleri içme suyuna yakın mertebede arıtma yapabiliyor. Hava filtre sistemleri neredeyse sıfır karbon monoksit gazı bırakıyor. Dolayısıyla bunu nasıl yapıyoruz bunu teknolojiyi kullanarak yapıyoruz. Hollanda’ya gidin bir fabrika görüyorsunuz fabrikanın hemen yanında otlak orada inekler otlar markete gidersiniz bin bir çeşit peyniri vardır. Bizim tarım ürünleri ihracatımız 12 milyar Euro, Hollanda’nın 85 milyar Euro, dolayısıyla tarımla teknolojiyi tarımla sanayiyi barıştırmak birleştirmek bunları beraber yürütmek zorundayız