Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ile selefi Faruk Çelik arasında başlayan "yolsuzluk" polemiğinin "sone erdiğini" aktardı. Zeyrek, "Fakıbaba, Çelik’in yanlış anladığını, bu nedenle hassasiyet gösterdiğini söyledi. Zaten, sonra konuşmuşlar ve meseleyi tatlıya bağlamışlar" ifadesini kullandı.
Ahmet Eşref Fakıbaba'nın "Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın, göreyim bakayım" ifadesine AKP Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik, “Sorumlu siyasetçi ne konuştuğunu bilir ya da varsa bir şey gereğini yapar” diye tepki göstermişti.
Deniz Zeyrek'in "Bakanlar görüştü, konu tatlıya bağlandı..." başlığıyla yayımlanan (7 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Geçen Salı günü CNNTürk’te yayınlanan Parametre programında CNNTürk Ekonomi Müdürü Ebru Baki, sözü kadın erkek eşitliğine getirdi. Ebru ile Ekonomi Müdürümüz Sefer Levent konuşurken ben de söze girip, “Cinsiyetçi dilden de kurtulmalıyız. Mesela bugün Tarım ve Hayvancılık Bakanı Fakıbaba ‘Erkek olan şimdi yolsuzluk yapsın’ ifadesini kullanmış, neden erkek?” dedim.
O sabah birçok gazetenin birinci sayfasında Bakan Fakıbaba’nın o sözleri vardı.
Dün Sayın Fakıbaba ile görüştük. Programı izlememiş ama eşi izleyip kendisine anlatmış. Kadın erkek eşitliği konusundaki hassasiyetini özellikle vurguladı. Sonra da neden “erkek olan” dediğini anlattı:
“Aslında ‘mertseniz şimdi yapın’ diyebilirdim. Ancak o kadar sinirliydim ki sinirimden öyle dedim. Adamlar naylon faturayla hem çiftçiyi hem devleti dolandırıp ortadan kayboluyorlar.”
“Biraz açabilir misiniz” diye sordum.
Şöyle devam etti:
“Naylon bir şirket kuruyorlar. Naylon fatura kesip, gübre, mazot ve teşvik primlerini alıyorlar. Ödemeleri gereken stopajı da taksitlendiriyorlar. Birinci taksiti ödedikten sonra ortadan kayboluyorlar. Gariban çiftçinin alması gereken teşviki de bunlar alıyorlar. Vergi ödemedikleri için de ayrıca kazanıyorlar.”
Bunları dinledikten sonra “Devlet bunu engelleyemiyor mu?” demek farz oldu.
Bakan Fakıbaba sözlerini sürdürdü:
“Engelliyoruz, peşlerine düşüyoruz. Dava açıyoruz. Başka naylon şirketler kuruyorlar.”
Anladığım kadarıyla sorun şuradan kaynaklanıyor.
Çiftçilere teşvik primi, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı üzerinden veriliyor. Ancak vergi işleri Maliye Bakanlığı üzerinden yürüyor. Maliye, şirketin ekip biçtiğine değil, faturasına bakıyor. Üçkağıtçılar da iki bakanlık arasındaki bu boşluğu fırsata çeviriyor.
Sizin de aklınıza “Buna bir çözüm bulunamaz mı” sorusu gelmiştir. Fakıbaba, çözümün sistem değişikliği olduğuna dikkat çekti: “Stopajı da biz alıp Maliye’ye aktarırsak yapamazlar.”
Peki Fakıbaba, bu kadar net bir soruna dikkat çekmişken, selefi Faruk Çelik neden Twitter hesabına “Sorumlu siyasetçi ne konuştuğunu bilir ya da varsa bir şey gereğini yapar” mesajını yazdı.
Fakıbaba, Çelik’in yanlış anladığını, bu nedenle hassasiyet gösterdiğini söyledi. Zaten, sonra konuşmuşlar ve meseleyi tatlıya bağlamışlar.
Biliyorsunuz, günlük tükettiğimiz gıdalarla ilgili bir anormallik varsa, herkes için akan sular durur. Almanya ve Hollanda’daki “zehirli yumurta” haberini okuyan bir vatandaş olarak, hem de hekim olan Tarım ve Hayvancılık Bakanı’nı bulmuşken, yumurta meselesini sormamak olmazdı.
“Sayın Bakanım, zehirli yumurta riski bizde var mı?”
“Hayır, bugün Müsteşarımdan bilgi aldım, biz yumurta ithal etmiyoruz. Türkiye’de de denetimlerimizde Fipronil maddesine hiç rastlanmadı.”
O sırada Bakan Fakıbaba’nın yanında olan Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş, konuyu biraz daha detaylandırdı:
“Biz yumurta ithalatı yapmıyoruz, sadece damızlık civciv ithal ediyoruz. Fipronil, ileriki aşamalarda kullanıldığı için ithal civcivlerde böyle bir risk bulunmuyor.”
Sabah kahvaltılarının, menemenin, pasta ve börekleri vazgeçilmezi olan yumurtayı gönül rahatlığıyla tüketebilir miyiz?
Bu konulardaki en üst otorite olan Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na göre “Evet”.