BirGün yazarı Aziz Çelik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 29 Ocak 2017'de yayımlanan sendikalaşma istatistikleri sorunlu olduğunu savundu. "Ocak 2013’te 1 milyon 2 bin olan sendikalı işçi sayısı dört yılda yaklaşık 545 bin artmış oldu. Artış oranı yüzde 54’e karşılık geliyor" açıklamasında bulunan Çelik, "Bakanlığın sendikalaşmaya esas aldığı işçi sayısı sorunludur. Bakanlığın işçi sayısı sigortalı işçilerin tümünü kapsamıyor. Dahası kayıtsız işçileri esas almıyor. Bu sayı ne SGK ne de TÜİK verileriyle uyumlu" diye yazdı.
Aziz Çelik'in BirGün gazetesinin bugünkü (2 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Sendikalaşma istatistiklerinin tuhaflıkları' başlıklı yazısı şöyle:
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sendikalaşma istatistikleri ile ilgili tebliği 29 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bakanlığa göre toplam işçi sayısı 12 milyon 700 bin, sendikalı işçi sayısı ise 1 milyon 547 bin oldu. Resmi sendikalaşma oranı ise yüzde 12,18 olarak açıklandı. Böylece Ocak 2013’te 1 milyon 2 bin olan sendikalı işçi sayısı dört yılda yaklaşık 545 bin artmış oldu. Artış oranı yüzde 54’e karşılık geliyor.
Dört yılda 545 bin yeni sendikalı, ciddi bir artış anlamına geliyor ve beraberinde bu verilerin ne kadar sağlıklı olduğu tartışmasını getiriyor. 2012 yılında 6356 sayılı yasa ile sendikalaşma istatistikleri için yeni bir yöntem belirlendi. Bir yandan e-devlet üyeliği öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) veri tabanıyla eşleştirme yöntemi benimsendi. Böylece önceki dönemlerde ortaya çıkan hayali-sahte üyeliklerin önüne geçilmiş olacaktı. Yeni yöntemin daha sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek mümkün. 2012 öncesi yüzde 59 gibi gerçek dışı oranlara ulaşan sendikalaşma oranı, Ocak 2019’da yüzde 8 seviyesine geriledi. Daha sağlıklı bir sistem söz konusuydu. Ancak yeni sistemin sonuçları da sendikalaşmayı gerçek boyutlarıyla ortaya koymuyor. Tuhaflıklar devam ediyor.
Bakanlığın sendikalaşmaya esas aldığı işçi sayısı sorunludur. Bakanlığın işçi sayısı sigortalı işçilerin tümünü kapsamıyor. Dahası kayıtsız işçileri esas almıyor. Bakanlığın sendikalaşmaya esas aldığı işçi sayısı ne SGK ne de TÜİK verileriyle uyumlu. SGK’ye göre Kasım 2016 itibariyle 4-a kapsamındaki sigortalı işçi sayısı 14 milyon 731 bindir. Bunların 423 bini çıraklar ve 25 bini yurtdışı topluluk sigortasından oluşmaktadır. Geriye 14 milyon 282 bin sigortalı işçi kalmaktadır. SGK işçi sayısı ile Çalışma Bakanlığı işçi sayısı arasında 1 milyon 612 bin fark vardır. Bu farkın nedeni izaha muhtaçtır. Neden bu işçiler sendikalaşabilir işçi olarak Bakanlık tarafından esas alınmıyor?
Bakanlık kayıt dışı çalışan işçileri de sendikalaşma hesabına dahil etmiyor. Oysa ILO tarafından benimsenen sendikalaşma hesaplama yöntemlerinde kayıtlı-kayıtsız işçi ayrımı söz konusu değil. TÜİK verilerine göre, kamu görevlileri hariç, ücretle çalışanların sayısı 15 milyon 341 bindir. Bu sayı esas alındığında sendikalaşma oranı yüzde 10’a düşmektedir.
Toplu sözleşmesiz yarım milyon sendikalı işçi
Sendikalı işçi sayısı 1 milyon 546 bin olarak görünmesine karşın toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı 1 milyon civarındadır. Sendika üyesi olan yarım milyondan fazla sendikalı işçi toplu sözleşme kapsamında değildir. Sendikalı her üç işçiden birinin toplu sözleşmesi yoktur. Bu büyük bir garabettir. Neden 500 bin sendikalı işçinin toplu iş sözleşmesi yok? Bunun nedeni sendikal barajlar ve sendikalaşmadaki hormonlu büyümedir.
Resmi sendikalaşma verileri değil, fiili toplu iş sözleşmesi verileri esas alınırsa, toplu sözleşme kapsamındaki işçi oranı yüzde 6,5, özel sektördeki toplu sözleşmeli işçi sayısı yüzde 4,3’tür. Sendikalaşmanın gerçek tablosu budur (Grafik 1).
Sendikalaşma oranlarının ortaya koyduğu bir başka çarpıcı sonuç, Türk-İş’in sendikalı işçi temsil oranlarındaki gerilemesi ve Hak-İş’teki olağanüstü artıştır. Son 4 yılda sendikalara üye olan 545 bin işçinin 322 bini Hak-İş üyesi sendikalara üye olmuştur. 2013-2017 arası Türk-İş’in sendikalı işçiler arasındaki temsil oranı yüzde 71’den yüzde 57,5’e gerilerken, Hak-İş’in temsil oranı yüzde 16,6’dan yüzde 31,6’ya yükselmiştir. DİSK’in temsil oranı ise yüzde 10’dan 9,2’ye gerilemiştir. Hak-İş’in üye sayısı dört yılda yüzde 193 oranında artmıştır (Tablo 1).
Hak-İş’in yükselişinde, hükümet ile olan yakın ilişkileri sonucu kamu taşeron işçilerin Hak-İş’te örgütlenmesinin ve AKP’li belediyelerin payı belirleyici olmuştur. Hak-İş hızla Türk-İş’e yaklaşmakta ve aralarındaki makas kapanmaktadır. Bu durum Türk-İş’in başında Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır.
Sendikalaşma istatistiklerinin ortaya koyduğu bir başka çarpıcı sonuç, 2017’de ILO Genel Konferansında Türkiye çalışanlarını kimin temsil edeceği sorunudur. Türk-İş’in üye sayısı 890 bin civarında kalırken, Temmuz 2016’da açıklanan kamu görevlileri sendikaları istatistiklerine göre Memur-Sen’in üyesi sayısı (bir başka mucize de budur!) 956 bindir. Böylece ilk kez bir ILO konferansı öncesinde Türk-İş ikinci konfederasyon durumuna düşmüştür. Bu durum neredeyse kuruluşundan bu yana Türkiye’den çalışan kesimin temsilcisi olarak ILO’ya katılan Türk-İş’in durumunu tartışmalı hale getiriyor.
Bir ülkenin çalışan ve işveren tarafını temsil edecek örgüt bakanlığın en çok üyeye sahip çalışan örgütüne danışması sonucu belirleniyor. ILO açısından işçi veya kamu görevlisi örgütü olmak arasında fark yok. Bu durumda Memur-Sen en çok üyeye sahip konfederasyon olarak temsil yetkisinin kendisine verilmesini isteyebilir.
Eğer ILO’da temsil yetkisi Memur-Sen’e verilirse bu sadece Türk-İş’in kaybı anlamına gelmeyecek. Uluslararası sendikal örgütlere üyeliği kabul edilmeyen, uluslararası alanda bağımsız bir sendikal örgüt olmadığı için sendikal bir örgüt olarak tanınmayan Memur-Sen Türkiye çalışanlarını ILO’da temsil edecektir. ILO’da çalışan grubunun başını Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) çekmektedir. ITUC’un üyeliğe kabul etmediği bir örgüt çalışan grubunda yer almış olacaktır.
Bu garabeti aşmak için Türkiye’den uluslararası alanda tanınan sendikal örgütler (TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK ve KESK) ortak hareket ederek ILO’da kendi aralarında dönüşümlü temsili gündeme getirebilirler.