Cumhuriyet gazetesinin 19 Ağustos 2014 tarihli nüshasında yayımlanan “Medyada Neler Oluyor” başlıklı yazısında, “İktidar gücünü böylesine acımasız kullanan bir yapıya karşı geleneksel yayın organlarının kendini korumasının sayısız güçlüğü var. Burada en çok hedefte olan ve direnme gücü en fazla olan yayın organı Cumhuriyet” diyen Mustafa Balbay, Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı’nın kendisine yaptığı bir eleştiriyi bugünkü köşesine taşıdı.
Taşçı’nın, “Kargaya yavrusu şahin görünür; bu sahiplenme anlaşılabilir. Ama Balbay Cumhuriyet’in sahip olduğu imkânların onda birine dahi sahip olmadan, Cumhuriyet’in sahip olduğu ‘meşruiyet(!)’e sahip olmadan, ‘öteki’ olarak dışlana dışlana, çifte standartlarla boğuşa boğuşa, akla hayale gelmez imkânsızlıklar içinde yine de direnen, yılmadan direnen gazetelere haksızlık etmemiş mi sizce de!” sözlerini aktaran Mustafa Balbay, “Kendisinin de vurguladığı gibi benimki içten, doğal, karşılıksız bir sahiplenmeydi” dedi.
Balbay, yazısında, “Çünkü böylesi dönemlerde insanlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumlu olurlar. Genel gidişe karşı öncelikle, uğruna hapis yattığım bir yayın organının kimliğini, varlığını koruması için bütün sorumluluğu yerine getirmek gerekir diye düşünüyorum. Bundan rahatsız olanlar da “Cumhuriyet senin babanın malı mı” diyor. Tabii ki değil... Cumhuriyet kimsenin babasının malı değil!” ifadelerine yer verdi.
Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (27 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan, “Medya Operasyonları!” başlıklı yazısı şöyle:
Bir strateji uzmanı yakın gelecekteki uluslararası müdahaleleri şöyle özetliyordu: ...
“Bundan böyle ülkelere konvansiyonel silahlarla, yani tankla tüfekle girilmeyecek. Çağın getirdiği öteki araçlar kullanılacak. Bunların başında da medya geliyor. Medya operasyonu gibi yeni tanımlara hazırlıklı olun...”
Hiç de yabana atılacak bir değerlendirme değil.
Böylesi yaklaşımları okuyunca benim aklıma ilk Cumhuriyet’in konumu gelir. Biraz hayıflanırım, ama gazetenin yayın çizgisinden ödün vermemeye büyük özen göstererek yaşamını sürdürdüğünü düşününce, hayıflanmanın yerini “özgüvenini koru”dan “sorumluluğu elden bırakma”ya kadar bir dizi duygu alır.
Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin yakın gelecekte nasıl şekilleneceği sorusu biraz da medyanın oluşumunda ve yeni duruma göre alacağı tutumda yanıt buluyor. Hal böyle olunca bizi de yukarıda vurguladığımız duygu yelpazesi sarıyor.
Medyaya yönelik bu “kullanım” saldırısının yanı sıra ülkelerin içine düştüğü çalkantılardan ilk etkilenenin fikir gazeteleri olduğu da bir gerçek.
***
19 Ağustos Salı günü bu köşede “Medyada Neler Oluyor” başlığıyla konuya ilişkin düşüncelerimizi paylaşmıştık. Genel değerlendirmeyi içeren yazının son bölümünde de Cumhuriyet’e yönelik hassasiyetimizi vurgulamıştık.
Yazının bu bölümüne Silivri adıyla sembolleşen hukuksuzluklara karşı kalemini en etkili şekilde kullanan meslektaşlarımızdan Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı’dan bir dokundurma geldi.
Bunu aynen paylaşmak isterim. Şöyle diyor 20 Ağustos tarihli gazetenin 5. sayfasında:
“Mustafa Balbay yeni medya düzenini analiz ettiği dünkü köşesinde ‘İktidar gücünü böylesine acımasız kullanan bir yapıya karşı geleneksel yayın organlarının kendini korumasının sayısız güçlüğü var.
Burada en çok hedefte olan ve direnme gücü en fazla olan yayın organı Cumhuriyet’ demiş.
Kargaya yavrusu şahin görünür; bu sahiplenme anlaşılabilir. Ama Balbay Cumhuriyet’in sahip olduğu imkânların onda birine dahi sahip olmadan, Cumhuriyet’in sahip olduğu ‘meşruiyet(!)’e sahip olmadan, ‘öteki’ olarak dışlana dışlana, çifte standartlarla boğuşa boğuşa, akla hayale gelmez imkânsızlıklar içinde yine de direnen, yılmadan direnen gazetelere haksızlık etmemiş mi sizce de!
O gazeteler ki; ilk tutuklandığı dönemde Balbay’a Cumhuriyet’ten bile daha fazla sahip çıkmışlardı!”
***
Sevgili Taşçı’nın bütün değerlendirmelerine katılıyorum. Yaptığım haksızlığı da aldım, kabul ettim. Bunları, kendisini de arayıp söyledim. İleride bugünler yazıldığında medyadan da geriye AKP’nin 12 yıllık faşizan dönemine direnen yayın organları ve gazeteciler kalacak. Onları unutmak ne mümkün.
Kendisinin de vurguladığı gibi benimki içten, doğal, karşılıksız bir sahiplenmeydi. Çünkü böylesi dönemlerde insanlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumlu olurlar. Genel gidişe karşı öncelikle, uğruna hapis yattığım bir yayın organının kimliğini, varlığını koruması için bütün sorumluluğu yerine getirmek gerekir diye düşünüyorum.
Bundan rahatsız olanlar da “Cumhuriyet senin babanın malı mı” diyor.
Tabii ki değil...
Cumhuriyet kimsenin babasının malı değil!