Balbay: Geçmiş olsun Başbakan

Balbay: Geçmiş olsun Başbakan

T24 - Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, Başbakan Erdoğan'a geçmiş olsun dileklerini iletti. Balbay, "Eskiler, “Sorun hasta olmak değil, hastayken çalışmak zorunda kalmaktır” derler. Siz de bu durumdan fazlasıyla payınızı alıyorsunuz" dedi.

Mustafa Balbay'ın Cumhuriyet'te "Başbakan’a Mektup - 8" başlığıyla yayımlanan (24 Aralık 2011) yazısı şöyle:

Başbakan’a Mektup - 8

Sayın Başbakan,

Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Eskiler, “Sorun hasta olmak değil, hastayken çalışmak zorunda kalmaktır” derler. Siz de bu durumdan fazlasıyla payınızı alıyorsunuz.

İnsan biraz kendisini dinleyince sağlığın da çok boyutlu olduğunu görüyor. Beden, zihin, gönül ve ruh boyutu var.

Olabilecek ilk fırsatta işe koyulduğunuza göre, sağlığı demokrasi ile karşılaştırmakta bir yersizlik olmaz. İnsanın sadece bir organında sorun olsa, öteki organlarının tümü mükemmel çalışsa, o kişinin gücü en zayıf organı kadardır. Sorunlu organ iyileşmeden, mükemmel olanlar da işlevini tam olarak yerine getiremez.

Demokrasinin kurumları da bir anlamda insan bedenindeki organlar bütünü. Biri de olmayıversin, diyemezsiniz.

Ya da bir organa ötekinin işlevini yükleyemezsiniz.

***

Sayın Başbakan,

Türkiye’de cumhurbaşkanı seçimlerinin çoğu tartışmalı oldu. Bu tartışmalar mevcut cumhurbaşkanı görevdeyken, hatta görev süresinin dolmasına uzunca bir zaman varken başladı.

Bugün de böyle bir dönemin içindeyiz.

Görünen o ki, kendi kafanızda bir yol haritası çizdiniz. Türkiye’yi o yola getirmeye çalışacaksınız. Bugüne kadar böylesi konularda aldığınız mesafe, bundan sonrası için size büyük bir özgüven vermiş olabilir.

Bugünkü konumuyla baktığımızda, siyasetten gelen bir kişi için Çankaya Köşkü’nün bahçesi geniş, yetkisi dardır.

Siyasetten gelmeyen, örneğin hukuk kökenli bir kişi için, perde gerisinde de olsa her şeyin titizlikle kontrol edilmesini gerektiren, devletin en üst noktasıdır.

İşaretler öyle gösteriyor ki siz, bahçe geniş kalsın ama yetki biraz daha geniş olsun, arkamda kalan yapıyı da ben biçimlendireyim, benden sonrasına da yön vereyim, diye düşünüyorsunuz.

Roma tarihi, İslam tarihi dahil, geçmişte pek çok kişi bunu istedi, denedi ama, başaramadı.

Bu, hem gemi olmayı hem de rüzgâr olmayı istemek gibi bir şey.

***

Sayın Başbakan,

Kafanızdaki yolun taşlarını döşerken, bunun hukukunu da kendiniz oluşturmaktasınız. Tabii buna hukuk denirse!

Bu öyle bir hukuk ki; dün, kafanızdaki açılımların unsuru olacak kadar önemli saydığınız bir düşünce, bugün en tehlikeli terör faaliyeti sayılacak kadar ağır bir suçlamayla karşı karşıya kalabiliyor.

Sahip olduğunuz medya gücü her iki anlatımın da hakkını veriyor.

Şöyle bir anlayışı ileri demokrasi olarak kabul ettirmeye girişmektesiniz: “Muhalefetin işlevi iktidara yardımcı olmaktır. Bu çerçevenin dışındaki her türlü muhalefet terör faaliyetidir.”

Böyle bir demokrasi örneği dünyada yok. Bu anlayışın birlik-beraberlik getireceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Türkiye’de oluşan sosyal iklimin en somut örneği Time dergisinin “yılın insanı” anketidir.

En istenen kişi sıralamasında 122 bin 932 oyla siz birincisiniz. En istenmeyen kişi sıralamasında da 180 bin 564 oyla yine siz birincisiniz.

Rakamları karşılaştırınca sonuç eksi 57 bin 632 çıkıyor.

Bu anket tek başına bir şey ifade etmeyebilir. Ancak yapılabilecek çıkarımlardan biri şu:

Sıfır muhalefet diye bir şey olamaz.

Türkiye içindeki her yeri sustursanız, yurtdışından bir yerlerden çıkar.

Bir siyasetçinin büyüklük ölçüsü, kendisi gibi düşünenlerin değil, kendisi gibi düşünmeyenlerin elindedir. Bu evrensel bir kuraldır.

Türkiye’nin dünyanın ilk 10 ülkesi arasına gireceğini iddia ediyorsunuz.

Güzel bir hedef. Kim istemez.

Ancak hâkim ve savcısının bile kendisini ruhen tutuklu hissettiği bir ülke girse girse birbirine girer!

Kaygılarımla...