Milletvekili seçilen tutuklu 8 isim arasında, KCK ve Balyoz davalarından cezaevinde bulunanların, üçüncü yargı reformunda getirilen yeni adli kontrol sistemi değişikliği kapsamındaki tahliye taleplerinin tümü istisnasız reddedildi. Ergenekon kapsamında üç buçuk yıldır tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın talepleri ise bugün karara bağlanacak.
HSYK 1. Daire Başkanvekili İbrahim Okur, bir süre önce Cumhuriyet’te yayımlanan demecinde özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) hâkim ve savcılarının tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarına yönelik ciddi eleştirilerde bulunmuştu. Aradan geçen süre zarfında, bu mahkemeler kaldırıldı, savcıları başka mahkemelerde görevlendirildi. Baktıkları davalar sona erene kadar görevde kalacak ÖYM’ler ise değişikliğe rağmen tahliye taleplerini reddetti.
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre; tutuklu vekiller konusunda hâkimlerin son dönemdeki ret kararlarını anımsattığımda, Okur’un değerlendirmesi şöyle oldu:
“Biliyorsunuz ben bir yıl önce bu konudaki görüşümü açıklamış ve ‘Ben olsam tahliye kararı verirdim. Konu hâkimin takdirinde’ demiştim. Hatta bu demecim nedeniyle eleştirildim de. Üçüncü yargı paketi sonrasında konu yine hâkim takdirindedir. Ancak hâkimlerin önüne daha geniş bir alternatif konmuştur; kararlarını verirken istifade edebilecekleri. Ancak aradan geçen süreçte çıkan kararlara baktığınızda, kamuoyundaki algı kararlarda toptancı bir tutum izlendiği, herkesin peşin hükümle aynı potada değerlendirildiği şeklindedir.”
Toplumdaki bu algıya ilişkin değerlendirmesini de Okur şöyle aktardı:
“Oysa ki hukukçuda toptancı bakış olamaz. Yargıçlar her olayı kendi içinde değerlendirmek zorundalar. Benim suçum ile yanımdakinin suçu farklıysa onu gözetmek zorundalar. Hepimizi aynı kefeye koyarsa kamu vicdanı yaralanır. Birinin delil karartma imkânı vardır, diğerinin yoktur. Hepsini kendi içinde ayrı ayrı değerlendirmek lazım. Şu anda kamuoyunda oluşmuş görüntü ise sanki bu ayrımın hiç gözetilmediği şeklinde. Eğer bu algı yanlışsa, durum öyle değilse hâkimler kararlarıyla bunu göstermelidir. Bunun kararlara kamu vicdanını tatmin edecek şekilde yansıması lazım. Yeni gerekçelere baktığımızda biz kamuoyu olarak bu ayrımın gözetildiğini göremiyoruz. Oysa ki kararlar böyle bir algıya yol açmamalıdır.”
İbrahim Okur’a HSYK ile ilintili olduğu ileri sürülen güncel bir konuyu da sordum. Milliyet’te Tolga Şardan, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun hayali ihracat suçlamasıyla tutuklanan çete reisiyle bağlantılı isimlerle görüştüğünü belgeleriyle ortaya koydu. Hürriyet yazarı Yalçın Doğan da Karakullukçu konusunda HSYK’nin ne yapacağını sorgulayan bir yazı kaleme aldı. Okur bu konuda yetkinin kendilerinde olmadığını şöyle izah etti:
“Danıştay üyeleri, daire başkanları ve birinci başkanları ile ilgili disiplin ve ceza kovuşturmaları Danıştay Kanunu’ndaki özel hüküm gereği HSYK’nin görev alanı kapsamına giren bir konu değildir. Danıştay Birinci Daire Başkanlar Kurulu yetkili o tür haller için.”
Söz konusu kişi Danıştay Başkanı Karakullukçu değil de kendi yetki alanlarındaki bir hâkim ya da savcı olsaydı HSYK nasıl davranırdı acaba? Okur’un yanıtı şöyle oldu:
“Danıştay Başkanı’nın açıklamaları oldu, ‘Çok kişiyle görüşüyoruz’ diye. Sırf görüştü diye işlem yapılması yanlış bence. Sizler de bizler de, hepimiz gün içinde çok kişiyle görüşüyoruz. Kapımız açık. İşadamı da geliyor, avukat da geliyor. Çoğu zaman ne için geldiklerini bile bilemiyoruz. ‘Şikâyetim var’ deyip geliyor. O yüzden sadece ‘görüştü’ diye başkan hakkında işlem yapılmasına gerek yok. Ancak görüşmenin içeriğinde sıkıntılı bir durum varsa o zaman durum farklı. Yetki alanımız içindeki bir isim konusunda böyle bir bulgu olsaydı, yani sadece görüşme değil ama içeriğinde, konuşmalarda sıkıntılı bir durum olduğu bulgusu olsaydı hemen soruşturma başlatırdık. Burada böyle bir durum söz konusu olur mu bilemiyorum...”
Üçüncü yargı paketi kapsamında yeni görevlendirilen ‘özgürlük hâkimleri’nin verdikleri ilk kararlar, tutuklulukların devamı yönünde çıktığı için kamuoyunda tepki topladı. Okur bu kararlara yönelik eleştirileri ise şöyle değerlendirdi:
“Verilmiş kararlar yeni tutukluluk kararları değil. Daha önce verilen tutukluluk kararlarına itirazlara yapılan değerlendirmeler. Oradaki hâkimlerin doğrudan tutukluları salıvereceği, cezaevlerini boşaltacağı gibi bir beklenti içine girilmemeli. Delil durumlarına, tutukluluk gerekçesinde haklılık olup olmadığına bakarak karar verecekler. Bizim bu hâkimleri özel olarak ayırmamızın sebebi, özel yetkili mahkemelerin terör örgütü davalarına bakarken bireylerin durumlarını tek tek değil, örgütün genel eylemleri çerçevesinde değerlendirmelerinden duyduğumz rahatsızlıktı. Yani ana dosyadan etkileniyorlardı. Şimdi sulh ceza hâkimlerinden oluşturduğumuz bu yeni yapıda, kamuoyunda ‘özgürlük hâkimi’ olarak anılan hâkimler ana dosyadan bağımsız biçimde önlerine gelen delillere bakarak karar verecek. Bunun birey hak ve özgürlükleri için güvence olacağını düşünüyoruz.”
‘Özgürlük hâkimleri’nin kararlarının insan hakları ve özgürlüklerin çerçevesini genişletici bir etki yaratmasını beklediklerini belirten Okur, “Bu arkadaşlarımızı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM’nin Türkiye ile ilgili ihlal kararları konusunda eylül ayında hızla eğitime alacağız” dedi.