"Balyoz gibi davalarda yargılanıp orduya dönenler, darbe endişesi taşımayı gerektirebilecek bir damar"

"Balyoz gibi davalarda yargılanıp orduya dönenler, darbe endişesi taşımayı gerektirebilecek bir damar"

Fehmi Koru*

Dostum, ”Hangi konuya el atsan, etraflıca inceliyor, eski-yeni örneklerle destekliyorsun… Sıra hüküm cümlesine geldiğinde… Ara ki bulasın…” dedi şikâyetçi bir edayla…

Hiç kuşku yok, doğru bir tespit bu.

‘Fehmi Koru’nun Günlüğü’ iki hafta sonra dördüncü ayını dolduracak. Hiç aksatmadan her gün burada karşınıza genişçe bir yazıyla çıkıyorum. Gazetelerde yazarken bana ayrılan yerin bir misline yakın bir genişlikte…

Sağolun sizler de okuyorsunuz.

Aksatmadan siteye girenleriniz yanında, müdavimlerin üçte biri ‘yeni ziyaretçi’…

Ne kadar önemli bu özellik, bilemezsiniz…

Reklâmlarımız, her ‘tık’ önemli…

‘Google’ tarafından sayfalarımıza yerleştirilen reklâmlar ilk günlerde bazılarınızın canını sıkıyordu; belki hâlâ ‘olmasa daha iyi olur’ diyenleriniz vardır. Ortalama okurunun, iş-güç sahibi, iyi eğitim almış, 35-45 yaş arası olduğu bilinen bir site bu; ‘reklâmverenler’ açısından ideal bir mecrayız.

‘Google’un bilgisayarları da bu profilin ilgi duyduğu alanlarda herkese ayrı reklâm sunma çabasında; bu sitenin tek gelir kaynağı tıklanmaya değer görülen reklâmlar… Gıdım gıdım da olsa her ay bir öncekinden biraz daha artan gelirimiz bu yolda mesafe alınabileceğine işaret ediyor…

Yazacak yeri kalmayan meslektaşları ‘Ben de kendi sitemi kurarım’ iştahına sürükleyecek bir başarıyı amaçlıyoruz bu siteyle…

Bilgisayar çağında internet üzerinden kurulan iletişim, sizler farkında olmasanız bile, hakkınızda makinalara bilgi sunuyor. O sayede okuyucularımızın nasıl insanlar olduğunu bilebiliyoruz. Okurlarımızın iyi eğitimli, iş-güç sahibi, durmuş-oturmuş olması bu site için bir imtiyaz…

‘Hüküm cümlesi’ eksikliği şikâyeti de bu özellikten kaynaklanıyor.

Seçenekler içerisinden en makulü seçebilecek insanlarsınız

Dünyada ve çevresiyle birlikte Türkiye’de her gün yeni bir şeyler oluyor. Hızlı değişimler yaşanıyor. Yarınla ilgili beklentileri büyüten değişimler… Ben de burada her gün farklı bir konuda neler biliyorsam onları sizlerle paylaşıyorum.

Sizlerle… Yani aklı-başında bir okur kitlesiyle…

Ve… ”Adil Öksüz çift taraflı ajandır, MİT elemanıdır, yurtiçinde saklanmaktadır, çoktan yurtdışına kaçmıştır” gibi kesin ifadeler yerine, geçmişte veya günümüzde benzeri olayların içerisinde yer almış kişilerden örnekler vermeyi ve orada durup susmayı yeğliyorum…

Her okur kendi sonucunu kendisi çıkarsın beklentisiyle…

Adil Öksüz ve Mahir Kaynak…

En son dün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ‘ın ”Ona ‘MİT ajanı’ diyenin kendisi FETÖ’dür” sözünü sarf ettiği Adil Öksüz konusu var…

MİT ajanı… Çift taraflı ajan… Yukarıdan birileri tarafından korunan kişi…

Adil Öksüz kim Allah aşkına?

Aslında her okur Mahir Kaynak adını bilir. 1971 askeri müdahalesi öncesinde oluşmuş cuntasal bir faaliyetin içerisinde ‘MİT ajanı’ olarak bulunmuştur Mahir Kaynak… Cunta mahkeme önüne çıkartıldığında yargılananlar arasında o da vardır; cuntanın lideri Cemal Madanoğlu‘nun en güvendiği genç bilim adamı olarak…

MİT o zamana kadar ve sonradan hiç yapmadığı bir şeyi yapmış ve mahkemeye ”Mahir Kaynak bizim adamımızdır” yazısı göndermiştir…

İstihbarat örgütleri ajanlarını ve elemanlarını deşifre etmezler…

Mahir Hoca, ”Beni deşifre etmeselerlerdi, muhtemelen şimdi bir sol partinin lideriydim” diye hep hayıflanmıştır.

Peki MİT Mahir Kaynak konusunda neden onu deşifre etme yoluna gitmiştir?

2007’de çıkan bir kitapta (Uğur Yıldırım, ‘Misliyle Mukabele, Direnen Bir Devletin Öyküsü’, Truva Yayınları, İstanbul, s. 256) bu sorunun cevabını buluyoruz:

”Aslını ararsanız, 9 Mart Hareketi’ne sızan, ‘Esas Oğlan’ Mahir Kaynak değil, bir subaydı. Onu korumak için Mahir Kaynak’ın kimliği deşifre edildi.”

Kulağıma makul geliyor, ama bu cevabın doğruluğundan nasıl emin olabilirim ki?

Ben de burada bu tür örnekleri sizlerle paylaşmayla yetiniyorum işte…

İkinci darbe konusu: FETÖ mü, ‘Balyoz tarzı’ mı?

En başta ”Hangi konuya el atsan etraflıca inceliyor, eski-yeni örneklerle destekliyorsun… Sıra hüküm cümlesine geldiğinde… Ara ki bulasın…” şikâyetini aktardığım dostum ‘2. darbe’ konusuna değindiğim dünkü yazıma atıfta bulunuyordu.

Orada da ”Evet, ikinci bir darbe kaçınılmaz” veya ”Aptalca bir iddia bu” gibi keskin ifadelerle hüküm vermiyordum.

Nasıl verebilirim ki…

Şimdilerde ‘FETÖ’ diye adlandırılan örgütün sivil-asker devlet bürokrasisi içerisine fena halde sızmış olduğu ortada. ‘FETÖ’ ile irtibatlandırılarak, son açıklamaya göre, tam 32 bin kişi tutuklandı; o rakamın en az üç misli kişinin devletle ilişkisi kesildi. Kolu-bacağının kırılmış olması gerekir bu tedbirlerden sonra FETÖ’nün…

Acaba?

FETÖ ile mücadele hükümet tarafından —Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın önderliğinde– büyük bir ciddiyetle sürdürülüyor. Daha önce yaşanılan darbeler sonrasında askerlerin cesaret edemediği çapta tedbirlerle…

Uzun yılların bürokratlarının devletle ilişkisi bir günde kesiliyor, özlük haklarından da mahrum bırakılıyorlar… Genç bürokratlar bir daha devlet memuru olamayacak biçimde sokağa terk ediliyor… İşadamlarının mallarına-mülklerine el konuluyor, işyerlerine kayyım atanıyor… Arananlardan bazılarının aile fertleri tutuklanıyor; sırf esas aranan gelip teslim olsun diye…

Bu arada, daha önce ‘Ergenekon’ adlı derin devlet örgütüne üye oldukları, AK Parti hükümetine karşı biri‘Balyoz’ olmak üzere çeşitli isimler taşıyan darbe planları yaptıkları gerekçesiyle yargılanmış bir kadro içerisinde yer alanlara, ”İsterseniz, eski görevlerinize dönebilirsiniz” çağrısında bulunuluyor…

Anladığım kadarıyla ilişiği kesilmiş subaylardan yoğun dönüşler oldu.

Evet, yargılandılar, bazısının mahkûmiyeti Yargıtay tarafından bile onandıktan sonra ”Meğer kumpasmış”denilerek mahkûmiyetleri bozuldu… Ama işte…

Sonuçta ‘darbe yapabilirler’ endişesi taşımayı gerektirebilecek bir damar olarak varlar ordu içerisinde…

Bir yandan FETÖ denilen örgüt, bir yandan ülkemizin ‘darbeci’ geçmişi…

İkilem içerisinde kalmayayım da ne yapayım? Nasıl olur da ”Darbe mi, güldürmeyin beni” diyebilirim…

Gerçek tek yönlü değil; bir de 15 Temmuz gerçeği var. ‘Darbe’ girişimini haber alır almaz sokaklara dökülen, tankların önüne yatmayı, kurşunlara hedef olacağını bile bile direnmeyi seçmiş, 250’ye yakın insanın şehit olduğu gerçeği…

Böyle bir ortamda ”Darbe ihtimali her zaman var” kesinliğinde konuşulabilir mi?

Hüküm sizin

Ne yaptım bugün burada ben? Bütün ihtimalleri birbiri ardına sıraladım. Hükmü kendiniz verebilesiniz diye…

Verdiğinizi de sanıyorum.

Dostum haklı olmasına haklı, ama galiba ben de haksız değilim.

* Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır