Balyoz hakimleri selamlaşmayı kesti!

Balyoz hakimleri selamlaşmayı kesti!
T24 - ‘Balyoz davası’nda 162 sanığın tahliye taleplerini oy çokluğuyla reddeden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üyeleri yazdıkları muhalefet şerhi ve kararlarla birbirlerini sert üslupla eleştirdi. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, “Balyoz Planı” davası kapsamında 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11 Mart ve 25 Mart tarihlerinde verdiği 162 sanığın “tahliye taleplerinin reddi” kararına yapılan itirazları, Murat Ataç’ın 7 Nisan’da tutuklanmasına yapılan itirazı ve halen GATA’da tedavi olan Ergin Saygun hakkında çıkarılan yakalama kararının kaldırılması talebini değerlendirdi. Balyoz hâkimleri restleştiŞerhteki itirazlar Mahkeme Başkanı Şeref Akçay ve üye hakimler Metin Özçelik ve Birol Bilen’in yer aldığı heyet, aralarında emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına’nın da aralarında bulunduğu sanıkların tahliye taleplerini oy çokluğu ile reddetti. Özçelik ve Bilen, yazdıkları karar metninde daha önce de sanıkların tahliyesi yönünde oy kullanan ve sert bir muhalefet şerhi kaleme alan Akçay’ı da eleştirdi. Akçay’ın muhalefet şerhi ve iki üye hakimin, Akçay’a itirazları şöyle: * Mahkeme Başkanı: Sanıklar 5-7 Mart 2003 tarihindeki toplantıdan sonra eylemlerini devam ettirecek herhangi bir faaliyette bulunmuşlar mıdır? Üye Hakimler: Yargılama sırasında kamu davasının açıldığı mahkemece değerlendirilmesi yapılması gerekecek nitelikte olan “sanıklar yönünden 5-7 Mart 2003 tarihinden sonra atılı suça dair faaliyette bulunduklarına yönelik delil elde edilmemiş olması” gibi argümanla tutukluluk incelemesi yapılamaz. Böylesi bir yöntem benimsenmesi, bu görüşü savunan hakim bakımından ihsas-ı rey (oyunu belli etme) oluşturur, yani tutuk incelemesine konu kamu davasının esası hakkında görüşünün açıkça beyan edilmesi özelliği taşır. Diğer yandan tutukluluğun devamına karar verilen bir mahkemenin bu kararına yapılan itirazı incelemekte olan mahkeme de diğer mahkemenin yargılamakta olduğu kamu davası ile ilgili davanın esası hakkında görüşünü, yargılamayı yapan mahkemenin yetki sahasına girerek, onun yerine geçerek, netice hüküm olacak biçimde değerlendirme yayıp açıklayamaz.  * M.B: “Duruşmaların yapıldığı günden beri 29 duruşma yapılmış, dosyadaki mevcut delillerin dışında sanıkların suçlarının sübutuna ilişkin delil toplanması yönünde herhangi bir ara kararı verilmemiştir, aksine sanık vekillerinin bazı delillerin toplanmasına ilişkin taleplerinin tümünün reddedildiği görülmüştür. Ü.H.: Delillerin tamamen toplandığından söz edilemeyeceği gibi yeni delillerin elde edilip dosya içerisine dahil edildiği de, her iki soruşturma dosyalarının tarih ve içerikleri incelendiğinde açıkça anlaşılacaktır. Kaldı ki henüz devam eden kamu davasında tanıklar da dinlenmiş değildir. ‘Gerekçeler uygun değil’ * M.B: Siz her bir sanığın özel durumunu dikkate almadan ve hangi adli kontrol hükmünün hangi nedenle yetersiz kalacağını belirtmeden adli kontrol sisteminin yetersiz kalacağını söylerseniz bunu insan vicdanı kabul etmez. Açıklanan bu durum karşısında objektif olarak baktığımızda tutuklama gerekçelerinin hukuk ve dosya kapsamına uygun olmadığı açıkça görülmektedir.Ü.H.: Muhalefet görüşünü savunan Başkan Şeref Akçay tarafından sıralanan mahkememizin nöbetçi hakimliğince verilen tutuklulukla ilgili kararlarına itirazlarla ilgili öteden beri benimsenen uygulama sürdürülürken özellikle şüpheli Hanefi Avcı hakkında mahkememizin 29.03.2011 tarihli kararında ve Balyoz dava dosyalarında ihsas-ı rey oluşturma ihtimali taşıyabilecek şekilde muhalefet gerekçeleri yazılması hukuken anlaşılamamıştır. Başkan Şeref Akçay’ın ihsas-ı rey oluşturma ihtimali taşıyabilecek şekilde gerekçe yazmak için tercih ettiği bu uygulamadan yukarıda bahse konu edilen 14-20 Mart 2011 tarihleri arasında nöbetçi hakimliğimizce hakkında tutuklama kararı verilen ve tutukluluklarının devamına karar verilen kararlara ilişkin itiraz eden şüpheli/sanıkların da faydalandırılması “hukukun herkese lazım olduğu” temel düsturundan hereketle bir zorunluluk taşıdığı açıktır. * M.B.: Sanıklardan bir kısmı halen ordunun üst düzeyinde görev yapan kişilerdir. Bir kısmı emeklidir. Bir kısmı yurt dışında devletin görevlisi olarak halen önemli görevlerde bulunmaktadır. Siz her sanığın özel durumunu dikkate almadan... ‘Kanunlar herkese eşit’ Ü.H.: Hukuk devletinde kanun önünde herkesin eşit olduğuna yönelik evrensel ilkeyi görmezden gelerek ve yine mahkememizin geçmişte benzeri hallerde suç tarihinin eski olmasına rağmen elde edilen deliller itibariyle değerlendirme yaparak (ki olması gereken de ceza usul yasası çerçevesinde budur) tutuklama kararları verdiğini de unutarak, sanıkların özel durum ve görevlerinden kaynaklanan “kendine özgü” hali dikkate alıp tutuklama kararı verilemeyeceğini ileri sürmek, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki mahkemelerde yargılanan diğer hakkında tutuklama kararı verilen sanıklar/şüphelilerin mahkemeler önünde eşit olmadıkları sonucunu akla getirebilir. Bu sonuç ise temel insan haklarından olan “kanunların herkese eşit uygulanması” ilkesine ve hukuk devletine inananlarca kabul edilemez. Bir şerh daha Üye hakimler Özçelik ve Bilen’in karar metninde kaleme aldıkları görüşlere, Akçay yine sert bir muhalefet şerhiyle cevap vererek özetle şöyle dedi: “Dava kamuoyuna mal olmuş ve şu anda halen askeriyenin önemli görevlerinde bulunan ve tutuklanması nedeniyle de Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ilgilendiren bir davadır. Bu nedenle hukukçu olarak bu tür dosyalarda önyargısız ve objektif davranmak zorundayız. Kişinin tutuklanması maddi olgular ile suçun sabit olduğu anlaşıldıktan sonra hakimin takdirine bağlıdır. Takdir olayının ise subjektif değil objektif olması gerekir. Yani siz neden tutukladığınızı dosyadaki maddi delillerle birlikte vicdanların da kabul edeceği şekilde izah etmek zorundasınız. İzah edemediğiniz taktirde ‘Ben böyle takdir ettim’ dediğiniz zaman bu takdir hakkının objektif değil keyfi kullanıldığını gösterir. Yanıtsız sorular Şu sorulara halen cevap verebiliyor musunuz: Sanıkların 5-7 Mart 2003 tarihinden sonra yapılan semimerler doğrultusunda başka bir eylemleri var mıdır? Gölcük’te ele geçen belgeler 5-7 Mart 2003 tarihinden sonra yeni bir eylem için yeni bir ihtilal için yapılan belgeler midir? Sanıkların ihtilalde görev alacak kişilerin listelerini hazırladıklarına göre bu listelerde ölen ve görev yerleri değişen insanların yerine, yeni isimler hazırlayıp gödevlendirme yapmışlar mıdır? Bu durumda iddianamede de belirtildiği ve yukarıda da izah edildiği gibi ihtiyari ile vazgeçme olgusunun hukuken tartışılması gerekir mi gerekmez mi? Keza TCK 171. maddesindeki suçun oluşup oluşmayacağının tartışılması gerekmez mi? Dosyada toplanacak hangi deliller var? Sanıklar hangi delilleri karartmaya çaba sarf etmişlerdir? Bu sorulara cevap vermeden bir takım mahkeme kararlarının içine girip eleştirisini de yapamadan sonuçlarını yazarak insanların tutukluluk halinin devamına karar verilmesi hukuken mümkün değildir. ‘Selam vermeyi kestiler’ Kamuoyuna mal olmuş bu davalar nedeniyle yazmış olduğum muhalefet şerhlerinden dolayı bulunduğumuz adliyede bir takım meslektaşlarımın selam vermeyi dahi kesmiş oldukları gibi yukarıda belirtilen yakalama kararlarının kaldırılmasına ilişkin karardan sonra ‘Sizin de dangalak bir kararınız gelecek’ diyen hakim mevcut olup, yine mahkememizin üyelerinin de nezaket kurallarını aşan tutum ve davranışlar içerisine girdikleri ve işi en son başkan ile konuşmama aşamasına getirdikleri görülmüş olup, bu hususların da kamuoyunca bilinmesinde yarar olduğu görüşündeyim.