Bankaların tek celladı CEO’lar değil

ABD'nin dev bankaları krizle birlikte birbiri ardına kapanınca ya da başka bankalara satılınca bunun tek sorumlusu CEO'lar gösterildi. Oysa en az CEO'lar kadar hatalı kurumsal yönetim uygulamaları da bu süreçte etkili oldu. ABD'de 2007'nin ortalarında patlak veren subprime mortgage krizi bir yıl içinde büyüyerek önce Avrupa'ya oradan da Asya'ya sıçrayınca küresel kredi krizine dönüştü. Elbette bankacılık ve finans sektöründe kuralların yeniden yazılmasına neden olan, dünyanın dev ekonomilerinin bankalara el koyması ya da ortak olmasıyla kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisinin tüm dünyada sorgulanmasını beraberinde getiren böylesine büyük boyutlu bir krizde doğal olarak kurbanlar ve hataları olacaktı. Ancak bütün yük bir anda batan, satılan ya da kamulaştırılan, büyük zararlar açıklayan bankaların CEO'larının ve yönetim kadrolarının sırtına yüklendi. Özellikle CEO'ların aldıkları yüz milyonlarca dolarlık primler sorgulanmaya başlandı, yönetim kurulu ve şirket hisedarlarının büyük umutlar bağladıkları kendileri gibi etten kemikten insanlar her şeyin sorumlusu olarak gösterildi ve yerden yere vuruldu. Tabii ki bankaları batma noktasında geldiği halde kurumlarını kurtarma planları yapmakla uğraşmayıp briç partilerine katılan, Hindistan'da turistik gezi yapan CEO'lar sütten çıkmış ak kaşık değildi. 'CEO üzerinde kâr baskısı çok büyük' Ancak özellikle ABD'de yerleşmiş olan kurumsal yönetim sisteminin, yönetim kurullarının denetleme mekanizmasında yaşanan aksaklıkların, hesap sorma ve verme mekanizmasının sağlıklı işlememesinin ve "Kâr edeyim de nasıl olursa olsun" zihniyetindeki hissedarların da bu yaşanan çöküşte en az CEO'lar kadar payı vardı. Uzmanlar da bu yönde görüş belirtiyor. Harvard Business School öğretim üyesi Prof. John Kotter, ABD'de yaşananların sadece CEO'ların hatası olmadığını, sistemin de hatalı olduğunu savundu. "Finans kurumlarında borsa kısa süreli olaylara son derece hassas. Şirketleri yöneten insanların üzerinde kârlılık elde etmeleri yönündeki baskı da son derece büyük. Eğer beklentileri karşılayan kâr rakamları elde edemezlerse avukatlar işi o şirketleri dava etmeye kadar götürebiliyor" diyen Kotter bunun yöneticiler üzerinde daha fazla baskı oluşturduğunun, hisse karşılığı primler önerilen CEO'ların ve yöneticilerin de doğal olarak işi ayakta tutma konusunda değil para kaybetmeme konusunda endişelendiklerinin altını çizdi. CEO'LAR MİLYONLARCA DOLAR KAZANDI 

CEO

Banka

Gelir-Milyon $

1. Richard Fuld

Lehman Brothers

256.4

2. Kenneth Lewis

Bank of America

133.4

3. James Dimon

JPMorgan Chase

108.7

4. Lloyd Blankfein

Goldman Sachs

102.7

5. Philip Purcell

Morgan Stanley

95.2

6. James Cayne

Bear Stearns

82.5

7. Stanley O'Neal

Merril Lynch

81.0

8. William B. Harrison

JP morgan Chase

71.2

9. Charles Prince III

Citigroup

65.5

Kaynak: The New York Times gazetesi, 2003-2007 arası toplam CEO gelirleri UZMANLAR KURUMSAL YÖNETİM HATALARINI DEĞERLENDİRDİ Prof. JOHN KOTTER-Harvard Business School CEO'LAR İLK 100 MİLYON DOLARDAN SONRA DEĞİŞİR ABD'de kurumsal yönetim için oluşturulmuş olan düzen işlemiyor. Yönetim kurulunda aslında şirket hakkında çok fazla bilgisi olmayan, yılın her çeyreğinde bir kez bir araya gelen ve tamamen üst düzey yönetime güvenen kişiler yer alıyor. CEO'lar ise maalesef bu gereksiz yönetim kurulu ile birlikte olmak zorundadır. Elbette bazı şirketlerde kendilerini gerçekten kuruma adamış yöneticiler bulunabilir ama çoğu şirkette durum böyle değildir. Başarılı kurumsal yönetim uygulamalarına en yakın şey ise zeki ve ahlaklı CEO'lara sahip olmaktır. Ama CEO'lar da ilk 100 milyon dolarlarını kazandıktan sonra değişir. Herkes sistemden nefret ediyor Tüm bunlar bittiğinde finans sistemi hastaneden çıkacak ve daha mantıklı bir şekilde kurgulanacak. İnsanın en temel içgüdülerinden biri olan "hırs"a değil ekonominin gerçek ihtiyaçlarına hizmet edecek. Finans sektörü dışında tanıdığım tüm yöneticiler var olan sistemden, her çeyrekte rakamlar açıklanmasından nefret ediyor. Finans sektörü ise bu sistemden servet kazandığı için nefret etmiyor. Sektör dışındaki zeki yöneticiler, yönetim kurullarının sisteme katkı sağlamadığının ve yönetemediğinin farkında. Ben de tüm bunlar bittiğinde daha iyi bir mali sistemin oluşacağını düşünüyorum. Sağlıklı şirket zarar görecek Bugün yaşadığımız kriz bir süre sonra tersine dönecek. İyi ürün yapan, iyi hizmet sunan, harika işler çıkaran çalışanlara sahip sağlıklı şirketler bu krizden zarar görecek, en azından kısa vadede. Piyasalarda yaşananların sonuçlarının görünenden çok daha kötü olduğu bir sürece gideceğiz ve bunun sıkıntısını yaşayacağız. Şu anda hisse fiyatları anlamsız bir şekilde düşmüş olan çok sayıda şirketler var. Gidebilecekleri hiçbir yer yok çünkü şu anda piyasalardaki herkes ölümüne korkuyor ve panik var. Finans sektöründe yer almayan sağlıklı şirketlerin hisseleri de değer kaybetmeye başladığında çok daha büyük sıkıntılar ortaya çıkacak. MURAT YEŞİLDERE-Egon Zehnder Türkiye Yönetici Ortağı BEKLENTİ BÜYÜK, OLMAYAN YARATILIYOR Bu sıkıntıların yaşandığı ülkelerde ve pazarlarda bundan 10-15 sene önce bizlerin gıptayla baktığı çalışan sistemler vardı. Sermaye piyasalarının gelişmiş olması hesap sorma mekanizmasını ön plana çıkarıyor. Özellikle Anglo-Sakson kültüründe CEO'lar ve yönetim kadroları sermaye piyasalarına her 3 ayda bir hesap vermek zorunda. Bunun sonucunda agresif beklentiler ve hesap verme güdüsünün güçlenmesiyle birlikte siz zaman zaman olmayanı yaratmaya başlıyorsunuz. Hesap sorma bu kadar şiddetlenince hesap vermeye çalışanlar da sınırları zorlamaya başlıyor. Ayrıca yine doğru bir şekilde gelişmiş ya da yerleşmiş iş felsefesiyle çalışan ekonomilerde performansa dayalı ödüllendirme ve ücretlendirme sistemleri getiriyorsunuz. Bu kişiler hesap verirken elde ettikleri performanstan da faydalanarak gelirlerini, getirilerini, faydalarını artırmaya başlıyor. Bazı şeylere göz yumuluyor Kurumsal yönetimde hesap sorma, verme ve performans kritik sac ayaklarıdır. Sistem bu üç ayakta da sınırların zorlandığını görüyor. Yetkinlik ve tecrübe de önemli elbette. İyi çalışan bir mekanizmanın başına o işi yapmayı bilen, tecrübeli insanları koymak gerekiyor. Tek suçlu CEO'lar değil ama bu sistemin ve çöküşün arkasında yöneticiler ve insanlar var. Bu sistemi yaratan bizleriz. Sistem çöküyorsa CEO 4 yılda 500 milyon dolar almış ama yine de yönettiği şirket batmış ve suç onundur demek adil değil. Ama bu yukarıdan aşağıya inen bir durum. Yönetim kurulunun elbette burada da hatası var. Bu insanlar sabit ücret almıyor. Şirket ne kadar değer kazanırsa onlar da bundan nemalanıyor. Dolayısıyla bazı şeylere göz yumuluyor. YEŞİM TODUK AKİŞ-Amrop International Türkiye Genel Müdürü YÖNETİM KURULU KÂRA BAKAR, YÖNTEME DEĞİL Liberal ekonomide neyi feda ederek bu kârı elde etmeye yöneliniyor, bence bu sorunun yanıtı verilmeli önce. ABD'de yaşanan kriz aslında bireylerin hatasından kaynaklanıyor. Örneğin ev kredisi almak isteyen düşük gelirli göçmene koşullar satış görevlisi ya da bankacı tarafından daha doğru aktarılsaydı o da zaten almazdı bence. Yönetim kurulu yapılan işlemlerin sonucundaki kâra bakıyor, işlemlerin doğru olup olmadığına değil. Burada gerçeği saptıran CEO ve ekibi. Tamamen yönetim hatası. CEO beklentileri veriyor, hissedar da onlara bakıyor. Siz sürekli bozuk mal satsanız yönetim kurulu ya da hissedar bunun bozuk olduğunu bilmez ki. Bildiği tek şey o malın satıldığı ve para kazanıldığıdır. Dolayısıyla yönetim kurulunun hatası yok bence, ne pahasına yaparsanız yapın dediğini sanmıyorum. CEO'lar ve yönetim ekibi belki de işin gerçeğinden koptu. Ama bu normal değildi ve bence bilerek, daha çok kazanmak için pazarı bu kaosa ittiler. Örneğin Almanya'da bu yok çünkü orada bankacılar gidip herkese kredi vermek istemiyor, riski var. ABD'de kredi riski doğru ölçülemedi ve kural bozuldu. Yaşanan çöküş çok doğaldı. Kurumsal yönetim ise alınan riskleri daha doğru sorgulayıp denetim komitesinin altında bir risk komitesi kurabilirdi örneğin. Ben krizde hatanın CEO'larda ve yönetim ekibinde olduğunu düşünüyorum. ŞERİF KAYNAR-K Partners Yönetici Ortağı ASIL SUÇLU VAHŞİ SİSTEMİN KENDİSİ Dünyadaki halka açık şirket düzeninde son 10 senede tüm CEO'lar üzerinde müthiş baskı oluştu, hepsinden her çeyrekte daha fazla getiri ve daha fazla satış beklendi. Bu sistem içerisinde CEO'lar ve onların tepe yöneticileri de uzun vadeli sağlam yatırımlar yerine her dönem kârı artıracak veya hisse senedini yükseltecek oyunları tercih ettiler. Mesela çok iyi satış yapan fakat müşteri memnuniyeti az olan yöneticiler yükseltildi. CEO'ların muhteşem gelirleri ancak bu sayede oluşuyordu, daha fazla satış, daha fazla kâr, büyüme ve yüksek hisse senedi fiyatı. Bazen büyüme için gereksiz şirketler satın alındı. Kurumsal yönetim işlemedi ve CEO'ları kimse durduramadı. Asıl suçlu bu vahşi sistemin kendisiydi. Eminim ben de CEO olsaydım ayni hırsla bu sistemde devam ederdim ve belki bir şirketi batırmış olurdum. Şimdi yeni bir sistem oluşacak. Türkiye bu riskleri almadı Türkiye'de halka açık şirketlerin sadece iki tanesinin hisse kontrolü yüzde elliden fazlası halka ait. Hâlâ yüzde 99'u aileler tarafından kontrol edildiğinden bu riskler burada alınmadı. Yeni oluşacak olan sistemi bilseydim, ABD Hazine Bakanı Henry Paulson'ın koltuğunda oturuyor olurdum. Ama bu yeni sistemi ancak zaman oluşturacak. Denetimler artacak ve şirketler daha az esnek olacak. Primler kesinlikle azalacak, belki senelik maaşın üç mislini geçemeyecek.