Banu Güven'i üzen haber

Banu Güven'i üzen haber

Gazeteci Banu Güven’in Bodrum'da yaşayan ağabeyi olduğu belirtilen Mehmet Kerim Güven, evinin bahçesindeki çardağa asılı halde bulundu. 

Bitez beldesi 1146 Sokak’taki evinde yalnız yaşayan Mehmet Kerim Güven (47), arkadaşı Ayşenur Güvenir tarafından, evinin bahçesindeki çardağa iple asılı halde bulundu. 

Haber verilmesi üzerine olay yerine giden sağlık ekipleri, Güven’in öldüğünü belirledi. Ceset, savcı ve olay yeri inceleme ekiplerinin kontrollerinin ardından Bodrum Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Güven’in kesin ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla cesedin, İzmir Adli Tıp Kurumu’na gönderileceği bildirildi.

Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

 

Babasını 34 yaşındayken kaybetmişti

 

1969 doğumlu olan Banu Güven, 6 yaşındayken, talihsiz bir olay sonunda o sırada 34 yaşında olan babasını kaybetmişti. Banu Güven babasının kaybını, abisi ve annesiyle ilişkisini 22 Mart 2009'da Milliyet'te yayımlanan söyleşisinde şöyle anlatmıştı:

 

- Çocukken futbol oynuyormuşsunuz, öyle mi?

Abim olduğu için oynuyordum. Kaleci oluyordum genelde. O biraz sıkıntılı bir dönemdi benim için. Kalede uçuş yapmak gerekiyor topu kurtarmak için, yere düştüğümde canım acır diye korkuyordum. Abim de bazen beni çok sıkıştırırdı. Mesela apartmanın kapısında bana şut çekiyor. E kapı cam. Gol atmak için şut çekiyor ama "Top cama gelirse kırılır, o zaman bize kızarlar, kurtaracaksın" diyor... Ama futbolu severim çok. Zaten annemin dedesi Beşiktaş futbol kulübünün kurucularından, dedem de öyleymiş, Abdülkadir Karamürsel, Beşiktaş'ın babası diye anılıyor, hatta Baba Efendi diye sokağı var Akaretler'de.

- Kız oyunları oynamadınız mı hiç?

Barbie'lerimiz vardı, Mehveş'le (Evin) çok oynardık. Sonra hep beraber dört kuzen Hisar'da buluşurduk, kovboyculuk filan oynardık. Ben hep Kızılderili kadın kahraman olmak isterdim. Ezilenin yanındaymışım o zaman da.

- Başka ne gibi hayalleriniz vardı küçükken?

Çok bale yapardım evde. Teyzem, piyanist Arın Karamürsel, o sıralar Sovyetler Birliği'ne konservatuvara gitmişti, ben de acaba onun yanına gidebilir miyim diye düşünmüştüm. Babamı kaybetmiştik, ben tam anne kuzusuydum ama gene de gitmeyi düşünmüştüm. Hâlâ da güzel bir dans izlediğimde gözlerim dolar.

- Babanızı çok küçük yaşta mı kaybettiniz?

Evet, ben 6 yaşındaydım. O sadece 34'tü. Ben ondan büyüğüm artık. Onun yaşını geçtiğim, şu yeryüzünde ondan daha fazla zaman geçirmeye başladığımı hissettiğim ilk an çok garipti. Güzel bir partinin ortasında çöktüm. Çok güzel hatırlıyorum babamı, ona benziyorum.

- Anneniz ne iş yapıyor?

Heykeltıraş aslında ama sanat tarihi doktorası yaptı. Dört Osmanlı başkentinde 13'üncü ve 14'üncü yüzyıl mezar taşlarının tanımını yapan bir tez yazdı. O tezi için çalışırken onunla beraber gezerdim, mezar taşlarının üzerini tebeşirle boyardım, kitabe çıksın ortaya diye.

- Çocukluğunuzun geçtiği yalı nasıldı?

O benim en güzel anılarımın olduğu yer. Anadolu Hisarı'nda, Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'nın eteklerinde bir vakıf arazisi, Köprülü Vakfı'na ait. Babaannemden gelen ve vezire kadar giden bir bağ var. Evlatların orada yaşama hakkı olduğu ortaya çıktı. Biz yazları orada dedemin yaptığı evde bir araya gelirdik. Dört çocuk, uzaktan hep imrenilerek bakılırdı bizim aileye. "Dede Okulu Olimpiyatları" yapardı dedem; üç adım atlama, uzun atlama, yüzme... Piknikler yapardık, yürürdük, şarkılar söylerdik, sonra pat pat pat aile döküldü işte.