Baransu: "Bavulu kimin getirdiğini Gül ve Erdoğan'a sorun" deyince Tuncay Opçin'i ortaya attılar

Baransu: "Bavulu kimin getirdiğini Gül ve Erdoğan'a sorun" deyince Tuncay Opçin'i ortaya attılar

Balyoz'da kumpas soruşturmasında “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin etme” ve “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, dışında kullanma, hile ile alma, çalma” suçlamasıyla 1 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski Taraf muhabiri ve yazarı Mehmet Baransu, bavulu kendisine kimin getirdiğine dair tartışmalarla ilgili olarak, "Polis sorgumda da benzer bir soruyla karşılaştım. Kendilerine, 'Bu soruyu bana değil, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’a sorun' dedim. Bu isimleri söylemem üzerine yaşadıkları paniği, bir gün sonra başka bir komployla kapatmaya çalıştılar. Tuncay Opçin ismi işte bu nedenle ortaya atıldı" dedi.

Mehmet Baransu: Bazı Balyoz belgeleri 1. Ordu'dan çalınıp Erdoğan ve Gül'e verildi!

"Doğan’ın kabul ettiği, çözümlerinde hiçbir eksiklik yok dediği kasetten tutuklandım" diyen Baransu, "Balyozu kapatan mahkeme, 'kasetler hukuka ve emirlere aykırı olarak yasa dışı kayıt altına alınmış, bu yüzden delil kabul etmiyoruz' diyor kararında ancak soruşturmanın ilk savcısı Gökalp Kökçü, mahkemenin 'hukuk dışı, delil olmaz' dediği kasetten beni tutuklatıyor. Deprem semineri 'devletin gizli belgesi' oluveriyor." ifadesini kullandı.

Baransu cezaevinden yazıyor: Heyet, Çetin Doğan için suçu suçla kapattı, olmayan gerekçeyle Balyoz aklandı

Mehmet Baransu'nun Haberdar'da yayımlanan ( 12 Mayıs 2016) yazı dizisinin dördüncü bölümü şöyle:

- Kitaptaki en dikkat çeken bölümlerden biri de Balyoz kasetlerinin 1. Ordu’dan seminerin hemen ardından çalındığı bilgisi. Kasetlerin verildiği adres de dikkat çekici.   

Seminerdeki plan ve konuşmalar, Çetin Doğan’ın emriyle, kayıt altına alınmıştı. Komutanlar sunum yapmak üzere kürsüye geliyor, bilgisayara CD’leri takıyor, projektörle CD’deki bilgiler tüm katılımcıların görmesi için perdeye yansıtılıyor, mikrofonla sunum yapıldığı için de sesler kayıt altına alınıyordu.

Kayıt, bildiğimiz eski teyp kasetlerine alınmıştı. Bu kasetlerde montaj, dublaj yapılması imkânsızdı. Seslerle ilgili “montaj-dublaj” iddiası ortaya atılamadı. Apoletli medya bir iki deneme yaptı ama sonra sessizliği tercih ettiler.   

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman, kitabının 14 farklı yerinde, seminerde kayıt altına alınan işte bu ses kasetlerinin, seminerden hemen sonra çalındığını söylüyor.  Kasetlerin ne zaman çalındığını, nasıl haberdar olduğunu, kime verildiğini anlatıyor.

Yalman, gözlemci olarak gönderdiği Tuğgeneral Özkılıç’tan, “seminerde sınır aşıldı” bilgisini aldıktan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’ndan da ilginç bir telefon almış. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, kendisini arayıp, çok önemli bir bilgi aktarmış.

Özkök, seminerde alınan ses kayıtlarının, seminerden birkaç gün sonra çalındığını, bunun da dönemin Başbakanına intikal ettirildiğini söylemiş.

Kitapta bu ayrıntı sıkça anlatılıyor. Ses kasetlerinin çalındığı, Başbakan’a sızdırıldığı detaylandırılıyor. Konuyla ilgili Yalman’ın yazdığı bir bölümünü aktarayım;

 

“Org. Hilmi Özkök bana, aynı gün tatbikatta yapılan konuşmaların emirlere aykırı olarak kayda alındığını ve bu kayıtların bir şekilde Ordu Karargâhı’ndan sızdırılarak, Başbakan’a intikal ettirildiğini bildirdi. Kayıtlarda geçen konulardan ve yapılan konuşmalardan bahsetmedi. Sadece seminer bantlarının dışarı çıktığını bildirdi. Özkök’le sekiz ya da 9 Mart günü konuştum.”

 

Yalman emir komuta dışına çıkanları uyarıyor

 

Özkök’ün bu bilgisini emir telakki etmiş Yalman. “Kuşkusuz bana verdiği bilgi tarafından emir telakki edilmiş olabilir” diyerek, İstanbul’daki emir-komuta dışına çıkan faaliyetlerle ilgili çalışmalara başlamış.

Burada yine araya girip, bir hatırlatma yapayım. Seminer 3-5 Mart tarihlerinde yapılmıştı. Kasetlerin çalınması Yalman’ın iddiasına göre 8-9 Mart tarihleri arasında. O dönemki Başbakan Abdullah Gül. Hatırlarsanız, Siirt seçimleri yenilenmiş ve Tayyip Erdoğan, buradan vekil seçilmişti. Vekil olunca 14 Mart’a Başbakanlık koltuğunu Gül’den devraldı.

 

Kasetlerin Başbakan olarak Gül’e gönderildiği söyleniyor. Erdoğan’ın da “aynı anda, aynı yerde, Gül’le birlikte” konudan haberdar olduğu da biliniyor. Taraf’ın haberinden sonra her iki ismin de Balyoz’dan o dönem haberdar olduklarını açıklamaları da “ses kasetleri” iddiasına farklı bir boyut getiriyor.

 

Bavula kasetleri kim koydu?

 

Burada tekrar araya girip şu önemli detayı sizlerle paylaşayım. Bavulu bana kimin getirdiği hep tartışıldı. Bu soru bana hep soruldu. Bilmediğimi açıkladım. Polis sorgumda da benzer bir soruyla karşılaştım. Kendilerine, “Bu soruyu bana değil, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’a sorun” dedim. Polisler şaşırdılar. İfademi yazmak yerine bilgisayar bozuldu, sorular karışmış gibi bir açıklamayla, sorularda düzeltme yoluna gittiler.

Bir de Şubat ve Ocak ayını karıştırdıkları için bir soru daha sordular. İfadem Ocak’ta değil, Şubat ayında ayları karıştırırsanız, böyle komplo kurarsınız dediğim anda da tekrar bilgisayarın bozulduğunu, soruların karıştığını söylediler.

 

Gül ve Erdoğan'ın adını verince Tuncay Opçin'i ortaya attılar

 

Bu detayı neden mi yazdım? Bu soruşturmayı yürütenler, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan ismini söylemem üzerine yaşadıkları paniği, bir gün sonra başka bir komployla kapatmaya çalıştılar. Tuncay Opçin ismi işte bu nedenle ortaya atıldı. Detaylarını avukatlarımla mahkemeye sakladığımız için şimdilik bu kadar açıklamayla yetineyim.

Tekrar çalınan ve Başbakana verilen kaset konusuna döneyim. 

Seminerden hemen sonra kasetler 1. Ordu’dan çalınıp, Başbakan’a götürülüyor. Çalınan kasetlerin, 2003 yılından beri bulunduğu adres belli. Yedi yıl saklanıyor ve sonra her nasıl oluyorsa bana verilen bavulun içinden çıkıyor.

 

Kaseti çalan ve Başbakan'a götüren kim?

 

Soru şu; Ses kasetleri çalınıp, Başbakana götürüldüğüne göre, kaseti çalan ve götüren kişi kim ya da kimler? Çalan ve götüren kişi farklı ise, kaseti Başbakana götüren ve çalan kişi birbirlerini tanıyor. Kasetleri başbakana kim verdi? Başbakan’daki kasetler bavula konduğuna göre, bavulu da bana iftira attıkları gibi Tuncay Opçin vermediğine göre, bavulla Başbakan(lık) arasında nasıl bir irtibat var?

Hilmi Özkök’e “kasetler elimizde” diye bilgi veren kimdi? Özkök niçin hemen Aytaç Yalman’ı arayıp, “kasetler çalınmış ve Başbakana verilmiş” dedi?

 

'Kullanışlı aptal'ı kullananlarla kasetleri elinde bulunduran adres ve isimler aynı mıydı?

 

“Kullanışlı aptalı” kullananlarla, kasetleri elinde bulunduran adres ve isimler aynı mıydı? Kasetler Başbakandaydı ifademden sonra, bir anda Opçin iftirası neden ortaya atıldı?

 

Tutuklanma gerekçemden biri de bu kasetler

Bu bölümü şimdilik bu sorularla kapatayım. Tutuklanma gerekçemden biri de işte bu 10 tane ses kaseti arasında bulunan 6 No’lu kasetmiş. Savcılığa teslim ettiğim 9 kaset üzerinde 1/1, 2/1… diye yazıyormuş. Ancak, 6 No’lu kasette sadece 6 rakamı varmış. Yanında 1 rakamı yokmuş. Bu kasette de Ahmet Mete Işıkara’nın askerlere verdiği deprem konferansı kaydı bulunuyormuş.

 

Kasetleri teslim etmeme rağmen hiç dikkatimi çekmemişti bu ayrıntı. Kasette 6/1 yazmadığı sadece 6 rakamı olduğu için, “Devletin gizli belgesini tahrif suçu işlemişim.” Yanlış okumadınız, devletin gizli belgesini tahrif dedikleri ve tutuklanmama neden olan olay işte bu. Sizlere çok komik geldiğini biliyorum ama tahrifat dedikleri konu bu.

Görevden alınan savcı Gökalp Kökçü beni tutuklatmak için “tahrifatla ilgili” bula bula bunu buldu ama kasetler ve 6 No’lu kasetle ilgili Çetin Doğan sizce mahkemede neler açıklamıştı?

Kasetlerin, çözümlerinin tamamının gerçek olduğunu, kendilerine ait olduğunu söyledi. 6 No’lu kasetle ilgili ise 2010 yılında çıktığı Habertürk TV'de bakın neler söylemişti; “Yaptığımız seminer darbe toplantısı değildi. Doğal afetleri, depremi de konu alıyordu. Ahmet Mete Işıkara da kısa bir süre önce 1. Ordu’ya gelip seminer vermişti. Ses kasetlerindeki insanları stadyumlarda toplayacağız kısmı da doğal afet sonrası insanların stadyumda toplanmasıyla ilgiliydi.”

Benzer açıklamaları mahkemede de yaptı.

Habertürk'te bunu söyleyen Doğan’a kimse de çıkıp şunu sormadı? “Madem doğal afetleri konuştunuz. İnsanları stadyumlarda toplamanızın nedeni bu diyorsunuz. Konuşmanın devamında niçin ‘250 bin kişiyi stadyumda toplayıp, sorgulayıp, sonra cezaevine göndereceğiz’ diye devam ediyorsunuz? Doğal afetle tutuklamanın ne ilgisi var?

 

"Doğan'ın kabul ettiği "Hiçbir eksik yok" dediği kasetten tutuklandım"

 

Doğan’ın kabul ettiği, çözümlerinde hiçbir eksiklik yok dediği işte bu kasetten tutuklandım. Balyozu kapatan mahkeme, "kasetler hukuka ve emirlere aykırı olarak yasa dışı kayıt altına alınmış, bu yüzden delil kabul etmiyoruz" diyor kararında ancak soruşturmanın ilk savcısı Gökalp Kökçü, mahkemenin “hukuk dışı, delil olmaz” dediği kasetten beni tutuklatıyor. Deprem semineri “devletin gizli belgesi” oluveriyor.

Bu akıl tutulması gerekçeleri tarih elbet yazacak. İlk savcı Gökalp Kökçü’yü, bu soruşturmanın arkasındaki isimleri.

Tekrar Yalman'ın yazdığı kitaba döneyim.

Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün "kasetler çalınmış ve Başbakana iletilmiş" telefonundan sonra, Yalman hemen harekete geçiyor. “Bu bilgiler ışığında olayı incelemem gerektiğini düşündüm” diyor ve ilk iş olarak bakın ne yapıyor. 

 

"Kasetler Başbakan'da, yaptığını beğendin mi Çetin?"

 

“Yapılan bu seminer benim verdiğim emre aykırı bir içerik ve kapsamda yapılmıştı. Bu gelişmeler üzerine hemen İstanbul’a telefon ederek 1. Ordu Komutanı’na (Çetin Doğan) söz konusu tatbikatın amaçlarının genişletilerek ve yorumlanmak suretiyle icra edilmesinin uygun olmadığını söyledim. Tatbikatın kayıt altına alınmasının da emirlere aykırı bir davranış olduğu yolunda kendisini ikaz ettim. Bu ses kayıtlarının tatbikattan sonra bazı makamlara, başbakana ulaştığını da kendisine söyledim. Bundan kısa bir süre sonra kendisi hastaneye yattı ve By-pass ameliyatı oldu.”

Kasetlerin Başbakan’a iletilmesiyle ilgili ayrıntılar veren Yalman, bunların karargâhtan nasıl çıktığının, içindeki bilgilerin kiminle paylaşıldığının tartışılmasının da önemli olduğunu söylüyor.

Yalman, Çetin Doğan’la o gün yaptığı konuşmaya de yer veriyor kitabında: “Doğan'a, ‘kasetler Başbakan’a intikal ettirilmiş, yaptığını beğendin mi’ dedim.” 

Yalman, tıpkı kasetler gibi bavuldaki diğer CD'lerin ve belgelerin de "kontrolsüz bir şekilde muhafaza edilirken tarihini bilmediği bir zamanda Ordu karargâhından dışarı sızdırıldığını" söylüyor.

 

Cuntaya uyarı! "Ne demek istediğimi anladılar"

 

Bugünlerde “ne darbesi, kumpastı Balyoz” diyenler kusura bakmasın, Yalman bakın o günlerde Çetin Doğan’ın ardından nasıl bir çalışma içerisine girmiş.

Çetin Doğan’la birlikte hareket eden ve “emir komuta dışına çıkan” isimlerle görüşmüş. Yüz yüze yapılan bu görüşmede kendilerini ikaz etmiş. Bu satırlar Yalman’ın kaleminden;  

 

“2003 yılı içinde yurtdışına gitmek üzere İstanbul havalimanına geldiğimde, 1. Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Nejat Bek ile bu konuları konuştuk. Emrin uygulama tarzının askerliğin mutlak itaat ve emir komuta anlayışına aykırı olduğunu, ast birlikler içinde kötü bir örnek teşkil edeceğini söyledim. Onu da ikaz ettim. Bunun üzerine kendisi üzgün ve mahcup bir eda ile ‘haklısınız’ dedi."

 

ERGİN SAYGUN’U İKAZ ETTİM, KOMUTANLARI UYARDIM

 

Yalman, yurtdışı dönüşünde bu kez havaalanında Garnizon Komutanı Korgeneral Ergin Saygun’la görüşmüş. Onun da dikkatini çekip, ikaz etmiş. Kitabına “Zor Yıllar” ismini koyan Yalman, bununla da yetinmemiş. “Emir konuta zinciri dışına çıkanlarla” ilgili neler yaptığını şöyle anlatıyor kitabında:

 

“Daha sonra bütün Kolordu Komutanlarını, İzmit’teki 15. Kolordu Karargâhı’nda topladım. Kendilerine askerliğin temelinin mutlak itaat olduğunu, emir komuta birliği ile birlik beraberlik ve moral motivasyon konularında açıklamalarda bulundum. Gerekli mesajları verdim. Seminerden bahsetmedim. Ancak, kendileri ne demek istediğimi anladılar.”

 

Yalman’ın “seminerden bahsetmedim ancak kendileri ne demek istediğimi anladılar” dediği kolordu komutanları, ses kayıtlarındaki o korkunç planları yapan isimlerden başkaları değil.

    

Bugünlerde “ne darbesi, harp planı oynadılar. Zaten olay da kumpastı” lafları havada uçuşsa da herkes "neyin ne olduğunu" biliyordu. Olayın ciddiyetinin farkında olan Aytaç Yalman, Kolordu Komutanlarının ardından bakın ikinci kez kimi uyarma ihtiyacı hissetmiş.

 

“SAYGUN’U DA UYARDIM. NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLADI”

 

Kolordu Komutanları ile görüştükten sonra, akşam Kalender Orduevi’ne dönen Yalman, 3. Kolordu Komutanı ve İstanbul Garnizon Komutanı Korgeneral Ergin Saygun’u çağırtmış. Bir süre kendisine, İzmit’te yaptığı konuşmaları tekrarlamış. Devamında neler olduğunu kitaptan okuyalım;

 

“Korgeneral Ergin Saygun’u çağırdım. Ordunun temelinin disiplin olduğunu, bunun da mutlak itaat olduğunu, ayrıca emir komuta yapısının korunmasının silahlı kuvvetlerin bütünlüğü için esas olduğunu söyledim. General Ergin Saygun benim ne demek istediğimi anladı ve hemen kendisinin mutlak bir disiplin ve itaat duygusu içinde olduğunu ve her zaman sistemin içinde kaldığını tekrarladı.”

 

"Sistemin içerisinde" cümlesi dikkatinizi çekmiştir sanırım. Askerde sistemin dışıyla neyin kastedildiğini sanırım hepimiz biliyoruz. Darbe tarihimiz sistem dışına çıkan olaylarla dolu.

 

Bugün, “Balyoz'un darbe ve cuntayla ilgisi yok” diye yeri göğü inletenlerin, Yalman'ın bu yazdıklarını nasıl yorumladıklarını da insan merak etmiyor değil. Apoletli medyaya ve CHP yönetimine tek bir soru sormak istiyorum; Ortada darbe tehlikesi yok ise, Yalman’ın bu çabası sizce ne anlama geliyor?

 

Yalman’ın 1. Ordu’daki seminer adı altında “emir komuta zinciri dışına çıkılma” tehlikesiyle ilgili yaptıkları bununla sınırlı kalmamış. Belli ki "Zor Yıllar", kolay atlatılmamış. Üst düzey komutanlarla görüşüp onları uyarmasının ardından, bu kez diğer ordular bölgelerine gitmiş. Söz konusu konuları kapsayan bir dizi seri toplantı yapmış. Ege Ordusu dâhil, küçük orduları gezmiş. Gereken bilgileri kendileri ile paylaşıp, onlara da uyarılarını yapmış. Kitapta bu ziyaretlerle ilgili de ayrıntılar vermiş.   

 

Tüm bu anlattıklarından ortaya çıkan sonuç ise; 1. Ordu’da hukuk dışına çıkan bir ekibin olduğu, Yalman’ın da bunu önlemek ve engellemek için yoğun çaba sarf ettiği.

 

Kitabında “cunta ve darbe” kelimelerini kullanmaktan özenle kaçınmış. Bazı noktalarda ise susmayı tercih etmiş.

 

Askerin suskunluğunun nedeni malum; Emekli generallerce linç edilme endişesi, mahalle baskısı. Kasaptaki ete bu yüzden soğan doğramıyorlar. Bir de konuşmaları durumunda hukuken zor duruma düşme korkusu. “Bu hukuksuzlukları niçin yargı önüne çıkartmadınız?” sorusuna muhatap olmamak için susuyorlar. Satır arasında mesaj vermeyi tercih ediyorlar.