Attığı bir tweet nedeniyle 56 gün tutuklu kaldıktan sonra önceki gün serbest bırakılan modacı Barbaros Şansal, Kıbrıs'tan sınır dışı edildikten sonra geldiği İstanbul'daki havaalanı apronunda bir grup tarafından linç girişimine uğramasına ilişkin olarak "Uluslararası organize bir suç örgütünün lincine maruz kaldım. Ayakkabılarım çıktı. Şu an dişlerim sallanıyor. Vücudumdaki yaralar yeni yeni iyileşmeye başladı. Bir hafta boyunca idrarımdan kan geldi. TGS ve Türk Hava Yolları (THY) ve TAV işletmeleri bunun hesabını verecek" dedi.
Barbaros Şansal'ın Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'a verdiği söyleşi şöyle:
- Paylaşımınızın bunlara neden olabileceği aklınıza gelir miydi?
80 yaşındaki Alzheimer hastası bir adam sosyal medya paylaşımları yüzünden tutukluyorlarsa bana da hayli hayli olabilir. Sosyal medyadan herkese bir şeyler yapılırken, bazılarına hiçbir şey yapılmıyor. Silahlı meydanlarda olan adamlara, tecavüzcülere ya da tacizcilere bir şey yapılmıyor. Burdaki mesele sosyal medya değil. Toplumda kanaatiniz varsa, eğer sizi beğenen, seven, takip eden insanlar varsa amaç onları korkutmaktır. Adalet biraz geç tecelli etse de, hukukun üstünlüğüne inanıyorum.
- Tutuklanınca neler hissettiniz?
Başkentçi isimli kullanıcı, ‘Barbaros Şansal tutuklanacak’ diye bir tweet attı. O yüzden tutuklanacağımı biliyordum. İnternetten dava açıldıysa, tutuklanacağınıza da internet karar verir. Mahkemede ‘Tutuklandın’ dediler. Normalde hukukta sizin suçunuzun ispat edilmesi lazım. Maalesef Tükiye’de suçsuzluğunuzu ispat etmekle mükellefsiniz. Aklımdan o an hiçbir şey geçmedi. Tutuklanan siz değilsiniz. Dışarda kalan hayatınız tutuklanıyor.
- Sık sık gidip geldiğiniz Kıbrıs’tan sınır dışı edildiniz. Kıbrıs hükümetinin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kıbrıs’a bir talimat gitti. Yasa dışı bir şekilde Kıbrıs’tan sınırdışı edildim. Bakanlar Kurulu kararı yok. İçişleri Bakanı’nın imzası yok. Bir kaç kişinin verdiği bir dilekçe ve birkaç saat içinde olan olaylar... Taşınabilir eşyalarıma el konuldu. Avukatlarıma, yakınlarıma haber vermeme izin verilmedi. Ergenekon, Balyoz gibi bir kumpas düzenlendi. Malımın, mülkümün, paramın olduğu bir ülkeden apar topar gönderildim. Havadayken, uçtuğum uçak ve koltuk numarası sosyal medyada paylaşılmıştı. Kıbrıs 1965’ten beri benim vatanım. İnsan insana kırılır. İnsan toprağa kırılmaz.
- Cezaevinde neler yaşadınız?
İlk iki gün nezarette kaldım. Görevlilerin bana yönelik davranışları hiç hoş değildi. ‘Adam olsaydın da kafanı kırmasalardı’ diyenler vardı. İlk gece bir sağlık görevlisi, ‘Bize cinsel hastalıklarını bulaştırmaya mı geldin’ dedi. Cezaevinde homofobi ve antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) çok fazlaydı... Sabancı suikasti faili İsmail Akkol ve vegan-anarşist Osman Evcan koğuş komşumdu. İlk gittiğimde avlumun tepesi açıktı. Ordan dergi, gazete vs. attılar. Kısa bir süre sonra gökyüzü de kafeslendi. Lağım kokan rogarlardan konuşabiliyorduk. En sondaki hücrede ve tecritte olduğum için hiç insan görmedim. Tecrit penceremin önünden insan da geçmiyordu. Bir kez avukat görüşüne giderken Musa Kart ile karşılaştım. ‘Selam Barbaros Bey’ dedi. Benim konuşmam yasak olduğu için ancak elimle Musa’ya bir sevgi işareti yapabildim... Ne kuş, ne böcek görebildim. Karınca dahi görmedim. Canlılık belirtisi olarak sadece duvarımdaki iki sivrisinek leşi ve tavanın köşesindeki kuru bir örümcek ağı vardı. Kaldığım süre boyunca, sadece beş tane mektup elime ulaştı. Cezaevinin yemeklerini yemeyi reddettim. Uluslararası bir havaalanında beni linç edenler, cezaevinde de kolaylıkla zehirleyebilirlerdi.
- Cezaevinde sizi üzen herhangi bir olay oldu mu?
Bir babanın, üvey oğlunun kafasına sopayla vurup, kuyuya atması ve hamile olan eşi. Bu toplumun bir fotoğrafıydı. Bu kadar mı sevgisiziz? Bütün gün bu habere üzüldüm. Vakıflardaki çocuk istismar haberleri beni çok etkiledi. Birde Varlık Fonu meselesine çok üzüldüm. Gazetenizdeki, ‘İçeriye Mektuplar’ kısmını ise beni bol bol güldürdü.
- Şu an can güvenliği kaygısı yaşıyor musunuz?
Gözaltında etrafımda yedi, sekiz polis varken linç edildim. Uçaktan bakınca apronda sol tarafta birikmiş güvenlik görevlisi olduğunu görünce bir şeyler olduğunu düşündüm. Ama böyle birşey olacağı aklıma gelmezdi. Uluslararası organize bir şuç örgütünün lincine maruz kaldım. Ayakkabılarım çıktı. Şu an dişlerim sallanıyor. Vücudumdaki yaralar yeni yeni iyileşmeye başladı. Bir hafta boyunca idrarımdan kan geldi. TGS ve Türk Hava Yolları (THY) ve TAV işletmeleri bunun hesabını verecek. En çok üzüldüğüm nokta bu görüntülerin servis edilmesi. Üzüldüm çünkü bütün dünya bu görüntüleri barbar Türkler diyerek kullandı. Türk halkı aşağılandı. Yunanistan mahkemelerinde Türkiye’de işkence var diyen askerler benim görüntülerimi kullandı. Maddi, fiziki ve manevi hasar gördüm. Bize kurşun değmez. Demirin içinden çıktım. 3 adıma 3 adım güneş görmeden, insan görmeden, tecritte olduğum bir hücreden çıktım. Korkar mıyım?
- Çok sayıda gazeteci, yazar, aydın hükümeti eleştirdikleri için tutuklu. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Bir parti başkanının kellesini isteyen adam serbest. Atatürk, Türk’e benzemiyor diyen adam serbest. Oluk oluk kan akıtacağız diyenler serbest. Okul kantininde öğrenciyi bıçaklayan kişi serbest. Kuran kurslarında çocukları istismar edenler serbest... Bir takım insanlar tarafından diğer insanların hedef gösterilmesi, toplum mühendisliği yapılması, tetikçilik yapılması dehşet verici... Bu bir dönem, bugünlerde geçecek. En önemli şey Türkiye Cumhuriyet’inin itibarsızlaştırılması. Hukuk içi boş bir çuvaldır. Ne doldurursanız, onu geri alırsınız.
- Referanduma dair neler söylersiniz?
Türkiye rejim değişikliğine gitmiyor. Türkiye’nin nereye gittiğini görmek için Azerbaycan’a bakın. Türkiye geriye gidiyor. Ama referandumun yapılacağına inanmıyorum. Kör ve topal olabilir ama parlementer sistemi ortadan kaldırmak ne demek?
Modayı bıraktım... Türkiye artık giyinmiyor. Ya soyunuyor ya da kapanıyor. Olgunlaşma enstütüleri kapatıldı. Terzilik meslek liselerindeki erkek bölümleri kapatalı beş yıl oldu. Vakıf üniversitelerinde moda tasarımı bölümü adı altında aptirik guptirik işler yapılıyor. Türkiye şu an pamuklu kefen bezi bulamıyor. İnsanlar polyester kefen ile çöp gibi gömülüyor. Kadınlar pamuklu iç çamaşırı giyemediği için rahim ağzı kanseriyle boğuşuyor. Bundan sonra Türkiye’de dikiş tutmanın bir anlamı yok.