Murat Türker
İsrail devletinin kurucusu ve ilk başbakanı David Ben-Gurion hayatının olgunluk döneminde yapılmış bir mülakatta "Barışla toprak arasında seçim yapmam gerekse tercihim barıştır" demişti. Günümüzde İsrail artan işgallerle dünyada aksi yönde bir imaj oluşturduğundan mı ne, Ben-Gurion, Epilogue adlı belgeseldeki baskın duygu, ülkenin kuruluş aşamasındaki ideallere yönelik inceden inceye nostalji. Yönetmenliğini Yariv Mozer'in üstlendiği dingin eser, seneler boyunca unutulmuş bir röportaja dayandırılıyor.
Bir zamanlar Osmanlı toprağı olan Filistin'e Rusya İmparatorluğu boyunduruğundaki Polonya'dan göç etmiş olan Ben-Gurion, Selanik'te Türkçe öğrenmiş, İstanbul Üniversitesinin hukuk fakültesinde öğrencilik yapmıştı. Hayatının sonuna kadar mütevazı ve sade bir hayat sürdüren liderin imajı, çığırından iyice çıkmış politik ortamdaki günümüz siyasetçilerinden fersah fersah uzakta. İsrail agresif politikasıyla tüm gezegende eleştiri toplarken, ülkedeki muhaliflerin belgesel aracılığıyla seslerini mümkün mertebe duyurmaya çalıştığı söylenebilir mi?
Uluslararası Kudüs Film Festivalinde geçtiğimiz aylarda görücüye çıkmış olan İsrail/Fransa ortak yapımı belgeselin ABD'deki gösterim tarihi 3 Mart 2017 olarak belirlenmiş. Siyaseten emekliye ayrılıp Necef çölündeki bir kibutzta hayatının son senelerini geçirmekte olan alçakgönüllü liderle röportaj Clinton Bailey tarafından 1968'de gerçekleştirilmiş. Kudüs Steven Spielberg Film Arşivinde yıllar sonra bulunmuş görüntüler Ben-Gurion'un yarım kalmış, ülkesinin kuruluşu hakkındaki kitabın da sonsözü mahiyetinde: İcraatı ve kendiyle bir hesaplaşma, İsrail'in dünyaya örnek olacak yüksek meziyetlerin temsilcisi bir diyar haline gelme yolunda, daha işin başında olduğuna dair samimi bir itiraf.
Kendini laik olarak betimleyen Panteist liderin, teokratik olmaması öngörülen bir ülkede din temsilcilerine verdiği ödünlerin coğrafyada açtığı yaralar günümüzde ne yazık ki tazeleğini koruyor.
Ben-Gurion'un, eşi Paula'nın yoga eğitmeniyle dalga geçtiği söylense de Budizm'e olan ilgisi de biliniyor. Kendini kısa ve öz cümlelerle ifade eden lider, Buda öğretisinden farklı bir yorumla da olsa, belgeselde meditasyonun değerinden bahsediyor. Vietnam lideri Ho Chi Minh'le olan dostlukları da biyografisinden küçümsenmeyecek bir ayrıntı.
ABD'de tanıştığı eşi Paula Munweis siyonist değildi ve anarşist aktivist Emma Goldman'a hayranlık duyuyordu. İsrail devletinin varlığı ve İsrail'e yerleşme konusunda Ben-Gurion'la aynı fikirde olmasa da Paula çöldeki emeklilik yıllarına kadar eşini yalnız bırakmamış, desteğini asla esirgememişti.
Yaşadıkları yere yakın, ikisinin yan yana gömüldüğü gösterişsiz mezar sadeliğiyle dikkat çekiyor.
Kıyafetinden gündelik faaliyetlere, sosyalist ilkelerin ön plana çıktığı kibutztaki çekimlerde Ben-Gurion'un geleceği öngörerek metropolleri "insanlığa yaramaz" diyerek kötülediğine şahit oluyoruz; lider, nüfusun yoğunlaştığı büyük şehirler yerine, birçok ufak yerleşim merkezinin kurulması yönünde tercihini ifade ediyor. Son yıllarını geçirdiği çölde, çiftçilerle birlikte tarım faaliyetlerinde bulunuyor, diktiği ağaçları büyürken görmenin zevkine varıyor.
İktidarda olduğu dönemde Almanya başbakanı Adenauer'den alınan tazminatın da İsrail'de eleştirilere uğraması belgeselde önemli yer tutuyor. Soykırım kurbanlarının bunu anlamamasının doğal olduğunu, fakat tüm Almanların Nazi olduğunu iddia etmenin de haksızlık sayılacağını belirtiyor Ben-Gurion.
Bu arada sağcı lider Begin'i meydanlarda Ben-Gurion'a muhalefet ederken görüyoruz: "Naziler 6 milyon kişiyi katletmekle kalmadı, paralarımızı, yüz binlerce milyar dolarlarımızı çaldılar". Protestocular ise öfkelerini "Soykırımın fiyatı yoktur!" sözleriyle ifade ediyor.
Kararını röportaj sırasında savunmaya devam eden Ben-Gurion, Hitler'le savaş halinde olan Batı ülkeleri liderlerinin, zamanında müdahale ederek birçok Yahudi'yi kurtarabileceklerini de sözlerine eklemeyi ihmal etmiyor.
Siyasi ve silahlı mücadele konusunda tartışılabilecek icraatı dışında, belgeselde Ben-Gurion'u Albert Einstein, Yehudi Menuhin ve Ray Charles gibi ünlü simalarla hoşça vakit geçirirken veya beden sağlığı için yüzmesi tavsiye edildiğinden mayoyla sportif figürler gerçekleştirirken görüyoruz. Ziyaret ettiği ülkeler arasındaki Burma'nın ilk başbakanı U Nu ile meditasyonun faydaları ve "ben, ben, ben diye şişinmek" hakkındaki tartışması evlere şenlik.
Filmde Filistinli siyasetçi Musa Alami, bölgenin barış potansiyeli taşıdığına dair sözleriyle gelecek hakkında pek de isabetli olmayan bir tahminde bulunuyor ne yazık ki.
Ben-Gurion'un siyasi bir liderin tek başına dünyayı değiştirebileceğine inanmadığına, başarıların bir ekip işi olduğuna ve ancak halkın desteğiyle gerçekleşebileceğine dair sözleri de manidar. Adil ve dürüst olmak, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek ve diğer insanları kendin kadar sevmek gibi faziletlere İsrail'in o zamana kadar sahip olamadığını belirtiyor.
Yapımcı Yael Perlov ve yönetmen Yariv Mozer günümüz dünyasındaki İsrail için, günahları ve sevaplarıyla Ben-Gurion'a ayna tutup hafıza tazeliyor. Geçmişle hesaplaşıp ilerlenmekte olan yön konusunda uyarıda bulunuyor, aynı zamanda gelecekle ilgili ümitleri de canlı tutmak istiyor. Kangrene dönüşmüş ve günden güne ağırlaşan Filistin meselesi hakkında muhalefet etmenin imkânsızlaştığı, işgallerin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı bir düzende, şiddet ve korku sarmalında adeta çılgına dönmüş İsrail halkını sağduyuya davet ediyor.
Gittikçe fanatikleşmiş, dinci, milliyetçi ve ırkçı kesimlerin boyunduruğu sürerken, eskiden önemsenen birçok erdemin ayaklar altına alındığı bugünlerde Ben-Gurion Epilogue adlı belgesel bölgedeki ülkelerden çok farklı olan İsrail'i ve kurucusunu daha yakından tanımak için kaçırılmaz bir fırsat…