Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas, ABD'de yaşayan Fethullah Gülen'e seslenerek, "Doğru olan Gülen'in 'Ben Türkiye'ye dönüyorum, benim polislerimi, imamlarımı değil beni yargılayın' demesi ve uçağa atlayıp Türkiye'ye dönmesidir" dedi.
Mehmet Barlas'ın Sabah'ta "Gülen için doğru hareket Türkiye'ye geri dönmesidir" başlığıyla yayımlanan (25 Temmuz 2014) yazısı şöyle:
Kendilerini "Hizmet"e adamış bir Cemaat olarak saygı görürlerken yargı önünde "Suç örgütü" konumuna düşen Gülenciler, nerede hata yaptıklarını anlamalarını sağlayacak bir özeleştiri mekanizmasını acaba çalıştırabiliyorlar mı?
Bu noktada herhalde öncelikle "Liderin sorumluluğu" konusu ele alınmalıdır...
Gerçi bazılarına göre olup bitenlerden Fethullah Gülen değil onu yanlış yönlendiren çevresi sorumludur. Bu gibi durumlarda "Kendisi mükemmeldi, ama çevresi iyi değildi" savı başarısız örgütlerin ve şirketlerin mensupları tarafından hep kullanılmak istenir, ama hiç kabul görmez.
Ayrıca Fethullah Gülen'in liderlik sınavı da şu günlerde geçer not almasına yetmeyecek davranışlarla devam etmekte... Gülen'i tartışılmaz lider olarak kabul etmiş ve hem yaşamlarını hem de kariyerlerini onun talimatları doğrultusunda yönlendirmiş olanların, bu günlerde Türkiye'de çeşitli sıkıntılarla yüz yüze olduklarını, Mısır'daki sağır sultan bile duymuştur.
Kaderlerini kendisine bağlayan insanların başlarına gelenleri Pensilvanya'daki sığınağında uzaktan sessizce izlemek, gerçek bir lidere uyan davranış biçimi olabilir mi? Doğru olan Gülen'in "Ben Türkiye'ye dönüyorum, benim polislerimi, imamlarımı değil beni yargılayın" demesi ve uçağa atlayıp Türkiye'ye dönmesidir.
Aslında 2012 Haziranında Başbakan Erdoğan cemaatin düzenlediği Türkçe olimpiyatlarında "Bu hasret bitsin" diye çağrı yaptığında Gülen bu çağrıya uyup Türkiye'ye dönseydi, şimdi yaşananlar belki hiç yaşanmamış olacaktı... Devlete hâkim olmayı amaçlayan örgütlenmeyi tamamlamak için zaman kazanacaklardı... Gülen cemaatinin AK Parti'den daha güçlü olduğu yanılgısı kendi hayal dünyalarında sürdürülecekti. Başbakan şöyle demişti bu ilk çağrısında:
- Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz
Ama Gülen bu çağrıya şöyle cevap vermişti:
- Fakirin bileceği şey gittiğimde oraya birileri, işin rövanşı peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareyi zor durumda yüzde bir ihtimalle bırakacaklarsa şayet, Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalmayı ülkeme, milletime, ülkemde olan o şeylere zarar vermemek için daussıla deyip sıla sevdasıyla kahve içtiğim kahveleri bile böyle hatırlayarak ve sonra ondan kaçarak burnumun kemikleri sızladığı anda ondan uzaklaşarak burada kalacak, yaşayacağım.
Daha sonra olanları, MİT'i ve Hakan Fidan'ı hedef alan girişimleri, paralel yargının ve emniyetin 17-24 Aralık darbe teşebbüslerini, bedduaları, düzmece kasetleri falan düşününce, Gülen'in dönmek için başka şeyler beklediği tahmin edilebiliyor.
Sonuçta ilk çağrıdan iki yıl sonra 2014 Haziranında Başbakan Erdoğan Konya mitinginde Gülen'e yine "Geri dön" çağrısı yaptı.
Ama bu çağrı ilk çağrıdan çok farklıydı. Şöyle diyordu Başbakan Erdoğan:
- Pensilvanya'daki zat, eğer samimiysen, eğer herhangi bir sıkıntın yoksa... İnzivaya çekildim diyor. İnziva için Konya'dan, Erzurum'dan, Bursa'dan daha güzel olabilir mi? Hadi o zaman çık Türkiye'ye gel. Niye Türkiye'ye gelmiyorsun? Pensilvanya'da ne işin var? Çık Türkiye'ye gel. Oradan tezgâh kurma. Tezgâhların üstünde bir tezgâh vardır. O tezgâh bir gün seni de vuracaktır.
Özetle Gülen eğer gerçek bir liderse çağrı veya celp beklemeden hemen "Dönüyorum" der ve kendisine sadık insanları burada kaderlerine terk etmez.