"Barzani hayal kırıklığına uğrayacağını hesap etmeliydi"

"Barzani hayal kırıklığına uğrayacağını hesap etmeliydi"

Siyaset Bilimci ve P24 Bağımsız Gazetecilik Ağı yazarı Sezin Öney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani'nin görevini bırakmasını değerlendirdi. Öney, "Barzani, son kertede ABD’nin kendisini destekleyeceğini düşündüyse, hayal kırıklığına uğrayacağını hesap etmeliydi" ifadesini kullandı.

“Arada geçen sadece birkaç haftalık dönemde, ‘bağımsızlık zaferi psikolojisi’ birden ‘Kerkük hezimeti psikolojisine’ döndü" diyen Öneyi "Şimdi de Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimini referandum zaferine taşıyan lider değil, bölgenin kaosa sürüklenmesi ve Kerkük’ün kaybedilmesine yol açmış lider algısıyla ‘emekli’ oluyor" değerlendirmesinde bulundu. 

Evrensel'den Şerif Karataş'ın sorularını yanıtlayan Sezin Öney'in açıklamaları şöyle:

Mesud Barzani, bağımsızlık referandumu öncesinde, başkanlık seçimlerinde aday olmayacağı belirtmişti. Ve yaptığı açıklamayla başkanlık görevini bıraktı. Barzani’nin istifa etmesini nasıl yorumluyorsunuz? 

Mesud Barzani, zaten görevi bırakacağını referandum öncesinde de net biçimde açıklamıştı. Ancak, referandum sonrasında, ezici bir çoğunlukla Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) halkı tarafından bağımsızlığın büyük coşkuyla desteklenmesinden hemen sonra görevini bırakmış olsaydı, elbette bugünkünden çok daha farklı bir algı ile koltuğundan kalkmış olacaktı. Aradan geçen sadece birkaç haftalık dönemde, “bağımsızlık zaferi psikolojisi” birden “Kerkük hezimeti psikolojisine” döndü. Şimdi de Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimini referandum zaferine taşıyan lider değil, bölgenin kaosa sürüklenmesi ve Kerkük’ün kaybedilmesine yol açmış lider algısıyla “emekli” oluyor. Bahsettiklerim, algıların genelde nasıl şekillendiği; elbette Barzani’nin yakın çevresi ve Barzani’yi destekleyenler referandum sonuçlarının silinemeyeceğini ve Kerkük ile ilgili yaşananların kendi suçları olmadığını öne sürüyor ve Talabani ailesinden bazı kişilerin “arka kapı pazarlıklarının” sonucu gerçekleştiğini belirtiyorlar. Ne var ki, son kertede, kim ne düşünür ve savunursa savunsun; Mesud Barzani’nin, 2005’te özerk bölgenin “doğumundan beri” başında olduğu KBY liderliğinden hedeflediği gibi “görkemli bir veda” ile ayrıldığını söyleyemeyiz. Barzani’nin “son nefesine kadar peşmerge olarak kalacağı” yönündeki duygusal mesajları da bu durumu şu an için değiştirmiyor. Bugünden tarihe farklı bir okuma mı kalacak, bunu da zaman gösterecek.

"ABD'nin 'müttefiklere sadakat' yaklaşımı yok"

İstifa konuşmasında Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin ABD’nin gözü önünde ve ABD’nin silahlarıyla Kürdistan’a saldırdığını söyleyen Barzani, “ABD buna neden sessiz kaldı?” diye sordu. Barzani’nin yaptığı bu değerlendirmeye ilişkin neler diyeceksiniz? 

ABD’nin, KBY’nin bağımsızlık referandumu ertesi Kerkük başta olmak üzere, Kürtler için son derece sembolik, ekonomik ve stratejik önemi olan yerlerin Haşdi Şabi güçleri üzerinden İran’ın siyasi ve askeri etkisi altına girmesine neden göz yumduğu epey bir tartışıldı ve değişik görüşler ortaya sürüldü. Washington’un, referandumun ertelenmesi konusunda Barzani yönetimine inatla ricacı olmasına karşılık, Erbil’den olumsuz yanıt almalarının, “madem öyle, işte böyle” gibi bir intikamcı tavır almasına neden olduğunu öne sürenler var. ABD’den Barzani’nin istifasına yönelik, önceki gün gelen “takdirle karşılıyoruz” açıklaması da, bu yönde bir gönderme içeriyordu.

Buna karşılık, ABD’nin bölgede gücünü ve ağırlığını kaybettiğini, Irak Ordusunun da hem Pentagon hem de Haşdi Şabi desteği ile zaten hesap edilenden de güçlenmesinin bir ‘stratejik körlük’ sonucu gerçekleştiğini iddia edenler var. Peki gerçek nedir?

Her şeyden önce, ABD’de dış siyasetten bahsederken, tek bir odaktan bahsedemeyeceğimizi, bunun hep böyle olduğunu ama Donald Trump yönetimi zamanında karmaşaya varan bir “farklılıklar ortamı” olduğunu unutmayalım. Diğer bir deyişle Washington, Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklemek zorunda, çünkü farklı bir politika veya vizyon ileri sürebilecek ve bunun da yüzde yüz ardında durabilecek yekpare bir siyasi güç konumunda değil şu an zaten. Trump yönetimi altında çok etkin ve yetkin biçimde çalışabilen bir Dışişleri Bakanlığı olduğunu söyleyemeyiz. Bir kere, Obama zamanında yapılan en önemli dış politika hamlelerinden olan İran’la nükleer anlaşmayı çöpe atan bir Trump var, öte yandan Washington’da buna çok da niyetli olmayan diğer aktör ve kurumlar. ABD’nin İran politikası nedir şu an? Bir kere bu bile muğlak...

Bu nedenle, Barzani’ye yönelik “İstifanı takdirle karşılıyoruz” söylemi, Washington’un kendi içinde yaşadığı dış politika kaosunu perdelemek ve “Bizi dinlemedin, başına bu geldi” gibi gerçekten olduğundan güçlü ve tepeden bakan bir izlenim vermek için de olabilir. 

Barzani, son kertede ABD’nin kendisini destekleyeceğini düşündüyse, hayal kırıklığına uğrayacağını hesap etmeliydi. Hem ABD’nin Trump döneminde kendi içinde yaşanan yönetim karmaşasından, hem de özellikle bu dönemde, “ittifaklara saygı, müttefiklere sadakat” gibi yaklaşımı yok ABD yönetiminin...

"Kürt siyaseti de yeniden şekillenecek"

Barzani’nin görevi bırakma açıklamasının ardından KDP ile YNK ve Goran Hareketi arasındaki tarihsel olarak da var olan gerilimin yeniden bir çatışmaya doğru gidebileceğine dair gelişmeler yaşandı. Bu süreç nasıl devam edecektir?

KBY’deki farklı siyasi gruplar, zaten Barzani’nin istifası sonrası, parlamentoyu bastı ve bazı milletvekilleri odalarından çıkamadı. Şimdi, Barzani’nin çekilmesiyle beraber, hem Barzani ailesi içinde, hem de KBY’deki diğer siyasi gruplar arasında kozların yeniden paylaşıldığı bir zaman olacak kaçınılmaz olarak. Boşluğu kim dolduracak, kim değişen dengelerden güçlenerek çıkacak; tüm bunların yaşandığı bir hesaplaşma zamanı. Bana kalırsa, KBY’de referandum sürecinde rüzgarın bir anda tersten esmesinde asıl etkili olan Bağdat veya Tahran’ın tavrı ve “Şapkadan tavşan çıkaran” stratejileri kadar, KBY içi siyasi kutuplaşmaların, güç oyunlarının keskinliği. Eğer ki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi referandum sonrası tek ses olmayı sürdürse ve savaş tehdidine karşı da “Birlikte bir siyasi tavır” ortaya koysa, gene aynı sonuç söz konusu olur muydu? “Kaçın kurası” diyebileceğimiz devletlere karşı, Kürdistan’ın da “devlet politikası” yürütmesi ve ne olursa olsun kazanan taraf olmakta ısrarcı olması gerekiyordu ki, devlet olarak rüştünü ispat etsin. Derebeylikler gibi, farklı ailelerin farklı tavırlar sergilemesi, bir “devlet bütünlüğü” görüntüsü vermiyor. Ki bu mesele de, bugün veya referandumla ortaya çıkmış bir mesele değil. Aslında, bu darboğazlar da, Kürt politikasının devletleşme sürecinde yaşaması kaçınılmaz durumlardı. Taban ve siyasi aktörler arasında, yeni etkileşimler yaşanacak ve Kürt siyaseti de yeniden şekillenecek...Devletleşme sınavı böyle bir şey işte...