"Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti; ama bu, Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz"

"Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti; ama bu, Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz"

Gazete Duvar yazarı İrfan Aktan, IKBY lideri Mesud Barzani'nin Kürtlerin rüyasını suistimal ettiğini söyledi. Aktan, "ama" diyerek,  "Bu Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz" ifadesinin kullandı.

Aktan'ın "Barzani giderken ne götürüyor?" başlığıyla (30 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Barzani, kendi halkında bağımsızlık arzusu görmese, bu tarihi sınavı popülizminin, gücüne güç katma taktiğinin bir parçası haline getiremezdi. Keza Kürtlerin de Bağdat’tan sıdkı sıyrılmasa, bağımsızlık referandumunda en azından sandığa gitmezlerdi. Sonuç itibariyle, Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti ama bu, Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz.

Öncelikle bir meseleye açıklık getirelim: 25 Eylül’deki Kürdistan bağımsızlık referandumunun mevcut konjonktürden dolayı yapılmaması gerektiğini söyleyenler, 16 Ekim’de Kerkük başta olmak üzere Kürdistan’ın neredeyse üçte birinin işgal edilmesi üzerine haklı mı çıktı?

Barzani yönetiminin verdiği bağımsızlık referandumu kararına hasımlar zaten diş biliyordu, ama bazı “hısımlar” da bu kararı zamansız, yersiz bularak eleştirmişti. Yapılan dostane eleştiri ve itirazların temel üç sebebi vardı: Bir, Barzani kendi otoritesini sürdürmek için bu kararı aldı (ki bu doğruydu). İki, halklar bir arada yaşamalı (neden olmasın!). Üç, bağımsızlık iç savaşa neden olur (neden olsun?).

Kabul edelim ki, üç itiraz sebebinin de rasyonel dayanakları vardı. Bir kere evet, Barzani Kürtlerin hayalini gerçekleştirebilseydi, iktidarının ömrünü epey uzatırdı. Ama bu Kürtlerin hayalini haksız kılmazdı.

Ne var ki Barzani, kendi iktidarını güçlendirmek için çıktığı yolda, mevcut olanı da yitirdi ve bugün itibariyle Kürtlerin bağımsızlık umudunu da alıp “gidiyor.” Onun iktidar kumarı hem kendisine hem de Kürtlere kaybettirdi.

İkincisi, yani halkların bir arada yaşaması Irak örneğinde yarım asırdan fazladır zoraki evlilikten ibaret. 16 Ekim’deki Haşdi Şabi işgali de bu evliliğin zorakiliğinin taptaze bir örneğinden öteye gitmiyor. Irak’ta, Türkiye’dekinden farklı olarak, Kürtlerle Arapların fikren de fiilen de bir arada yaşamalarının koşulları bizzat Bağdat tarafından defalarca tüketildi. Ve şiddete dayalı bu zoraki evlilik sürdükçe husumet de şiddet de artacaktı, artacaktır. Bunun için yüzyıllık deneyimin kısa bir özetini referandumdan epey önce özetlemeye çalışmıştık. 

Üçüncü maddeye gelelim; eğer Kürtler, başta Kerkük olmak üzere, “ihtilaflı” bölgelerde Haşdi Şabi örgütüyle savaşsaydı, evet Irak’ta iç savaş resmen başlamış olacaktı.

Peki, iç savaşı başlatan Kürtler mi olacaktı, yoksa oraya silahlı örgüt gönderen İran destekli Bağdat mı? İbadi, Saddam’ın izini sürünce neden bağımsızlık iradesi gösteren Kürtler haksız oluyor da işgalci Bağdat rejimi olmuyor?

Yanlış olan referandum değil Barzani'ydi

Kürdistan’ın belli bölgelerinin Bağdat’a teslim edilmesi, Barzani’nin Kürtleri savunmasız bırakması referandumu veya bağımsızlığı yanlışlamıyor. Esas yanlış (ve hatta suç) bu kararı can veya iktidar havliyle verip sonra da arkasında durmayarak Kürtleri yeni bir baskı ve saldırıyla karşı karşıya bırakmak.

Öte yandan “referandumdan sonra Bağdat bir işgal girişiminde bulunursa Barzani direnmeyecek” veya “Kerkük’ü satacak” gibi bir öngörüde bulunmak için çok az neden vardı. Barzani de referandum propaganda sürecinde ölümüne direneceklerini ısrarla vurguluyordu. İcraatıyla kendisini yalanlaması onu ve otoriter Kürdistan yönetimini bağlar, Kürtlerin bağımsızlık arzusu ve iradesini değil.

ABD ve bölge devletlerinin aleyhte tutumuna karşı özgürlükçü her birey ve topluluğun durması gereken nokta Kürdistan halkının yanında olmak ve Bağdat’a da “işgal etme, iç savaş çıkarma” çağrısı yapmaktı. Bu tutum kimseyi Barzani’yle aynı safa çekmez, çekmezdi. Bağımsızlık iradesini ortaya koyan halkın yanında olmak, o halkı referanduma götüren, ama gelecek saldırılara hazırlık yapmayan, gelen saldırıya göğüs germeyen ve sonrasında halkını yüzüstü bırakan KDP ve YNK’nin yanında olmak anlamına gelmez.

Bugün Kürtler tekrar bir referanduma gitse, ulusların kaderini tayin hakkını destekleyenler çeşitli çekinceler ortaya koysalar bile, bu karara saygı duymak durumundalar. Tıpkı Katalanların bağımsızlık iradesine saygı duymaları gerektiği gibi.

İşgalci yönetimlerin tehditleri ayrılmak isteyen halka değil, onları ayrılmaya zorlayan koşullara tepki göstermeyi gerektirir. Tepkinin hedefi Erbil veya Barcelona değil, Katalanları Madrid’le, Kürtleri Bağdat’la yaşayamaz noktaya getiren yönetimler olmalıdır.

Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti

Barzani, kendi halkında bağımsızlık arzusu görmese, bu tarihi sınavı popülizminin, gücüne güç katma taktiğinin bir parçası haline getiremezdi. Keza Kürtlerin de Bağdat’tan sıdkı sıyrılmasa, bağımsızlık referandumunda en azından sandığa gitmezlerdi. Sonuç itibariyle, Barzani Kürtlerin rüyasını suistimal etti ama bu, Kürtlerin rüyasını haksız kılmaz.

Kürtlerin bağımsızlık için referanduma gitme, bağımsızlık ilan etme hakları hâlâ bâki. Yani Bağdat’ın Kürdistan’ı işgali referandumu haksız çıkarmaz. Bilakis, hem Bağdat bağımsızlık referandumuna işgalle yanıt verdiği hem de Barzani kendi halkını savunmasız bırakarak onları yeni saldırı ve katliamlarla burun buruna getirdiği için de zaten meşruiyeti tartışılamayacak olan ayrılma hakkı daha da meşrulaştı.

Kürtler açısından hazin olan şu ki, Barzani’yi kendileri seçimle koltuktan indirmedi. Barzani’yi Ankara ve Tahran’ın desteğiyle Bağdat, iktidardan uzaklaştırdı. Ve bunu Kürtler değil, bölge devletleri yaptığı, yapabildiği için, Kürdistan’ın daha fazla kolonileştirilmesi bölgesel güçler açısından iyiden iyiye mümkün hale geldi, gelecek. Dolayısıyla anti-emperyalizm, daha önce hiç olmadığı kadar Kürtlerle dayanışmayı gerektiriyor.

Bugün itibariyle yetkilerini Kürdistan parlamentosuna devreden Barzani, aslında bir bedel de ödemeden çekilmiş, üstlenmesi gereken sorumluluğu, suçu, cefayı Kürdistan parlamentosunun sırtına yükleyerek sıyrılmış oldu. Fakat daha önce hep uluslararası güçler tarafından “kandırılmış” olan Kürtler, bu sefer kendi yönetimleri tarafından, hayalleri suistimal edilmiş olarak savunmasız bırakılmanın hayal kırıklığıyla baş etmek zorunda kalacak. Dolayısıyla yakıcı hakikat Barzani’nin bugün gidiyor olması değil, Kürtlerin bir süre daha baskıcı Bağdat rejiminin sultası altında kalmaya devam edecek olmasıdır. Öte yandan bildiğimiz Barzani, resmen gitse bile perde arkasından Kürdistan’ı “yönetmeye” devam etmek isteyecektir ki, bunu da önümüzdeki günlerde daha net görebileceğiz.