"Barzani, referandumu çözüm sürecinin devam ettiği günlerde yapsaydı bu kadar rahatsız olmazdık"

"Barzani, referandumu çözüm sürecinin devam ettiği günlerde yapsaydı bu kadar rahatsız olmazdık"

Milliyet gazetesi yazarı Verda Özer, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin 25 Eylül'deki bağımsızlık referandumunun, çözüm süreci döneminde yapılsaydı "tepki çekmeyeceği" görüşünü dile getirerek, Düşünün, Barzani Kuzey Irak referandumunu bundan 5 yıl önce yapsaydı... Yani içeride çözüm sürecinin devam ettiği, Suriye’de PKK/YPG’nin henüz bu kadar palazlanmadığı o günlerde... Muhtemelen referandum konusu bizi bu derece rahatsız etmezdi" diye yazdı.

Verda Özer'in Milliyet'teki yazısı ( 18 Ekim 2017) şöyle:

Artık gün gibi açık. Bugün Irak ve Suriye politikamızı asıl belirleyen de, ABD ile aramızdaki krizin başlıca sebebi de PKK/YPG meselesi.  Düşünün, Barzani Kuzey Irak referandumunu bundan 5 yıl önce yapsaydı... Yani içeride çözüm sürecinin devam ettiği, Suriye’de PKK/YPG’nin henüz bu kadar palazlanmadığı o günlerde... Muhtemelen referandum konusu bizi bu derece rahatsız etmezdi. Keza Suriye meselesi de aynı şekilde. Fırat Kalkanı operasyonunun asıl hedefi, YPG/PYD’nin kuzeydeki kantonlarını birleştirmesini önlemekti. Şu an İdlib’deki amacımız da aynı.  ABD ile aramızda krize sebep olan asıl kırılma noktası da, bugün ABD’nin Ortadoğu’da çıkarlarını kollamak için asıl ortağı olarak Kürtleri görmesi. Oysaki ilişkimizin tutkalı, bu görevi uzun yıllar boyunca bizim görmemizdi. Türkiye-ABD ilişkisi Türkiye-ABD ilişkisi, asıl Soğuk Savaş döneminde stratejik boyut kazandı. Türkiye, ABD’nin “baş düşmanı” Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikasının ana unsurlardan biri oldu. Soğuk Savaş bittikten ve Sovyetler dağıldıktan sonra da aynı işlevi sürdürdü. Ancak bu sefer ABD’nin bölgedeki baş hedefi, müttefiki İsrail’i korumaktı. Bunun önündeki en büyük engel ise, Saddam’dı. Türkiye de (91 Körfez Savaşı’nda olduğu gibi) Washington’a bunun için destek verdi.  Ne var ki Saddam’ı deviren 2. Körfez Savaşı’ndan, yani 2003’ten itibaren bu ortaklık zedelenmeye başladı. Aslına bakarsanız, Irak ve Suriye’nin bölünme sürecinin başladığı bu dönemde, Türkiye’nin jeopolitik önemi ABD için hiç olmadığı kadar arttı. Ancak buna rağmen Türkiye ve ABD’nin Irak ve Suriye politikaları, 1 Mart tezkere krizi sonrasında yavaş yavaş birbirinden ayrıldı. Washington da PKK bağlantılı YPG’ye kara gücü olarak gitgide daha fazla sarıldı. Bugün geldiğimiz noktada, bu durumun artık değişmeyeceği aşikâr. Diğer yandan, kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürdistan, kuzey Suriye’de de özerk bir Kürt yapısı kurulduğu ortada. ‘Barışçı çözüm mümkün’ Eski MİT Müsteşarı ve Irak Büyükelçimiz Sönmez Köksal, evvelsi gün verdiği bir mülakatta mevcut politikamızı sürdürmenin şu sonuçları vereceğini söylüyor: Barzani’nin zayıflamasıyla PKK ve İran daha da güçlenecek. Türkiye-ABD ilişkilerini bekleyen en önemli sorun ise PYD/YPG olacak.  Bu nedenle, bölge Kürtlerine yönelik politikamızı değiştirmemiz gerektiğini söylüyor. “Önümüzde iki yol var: Ya çok kanlı bir hesaplaşma ya da aklın galip geleceği barışçı çözüm. Kanlı hesaplaşma, Türkiye’nin geleceğini karartır. Barışçı çözüm ise, Türkiye adına bir kabullenme anlamına gelmez” diyor. Ve açıyor:  “Sınırlarımız dışındaki oluşumlarla -barışçı olmaları koşuluyla- tarihsel beraberliğimiz kutsaldır. Güney’in petrolü ve Türkiye’nin iş dehasının birleşmesiyle oluşacak ‘cazibe merkezi’nin, sınırın her iki yakasında yaşayanlara refah getireceği bir senaryoyu pekâlâ hayal etmek mümkün.  Sınırlarımızın hemen ötesiyle düşmanlaşıp yabancı güçlerin etkisine bırakmamak, gücümüzü boşuna harcatmamak en önemli hedefimiz olmalı. Bunun için gerekli stratejileri geliştirmek ise, 2017 Türkiye’sinin elindedir ve bu yeteneği vardır.”