Edirne Cezaevi’nde beş yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, Adalet Bakanlığı'na görüş haklarının eski haline dönüştürülmesi için çağrı yaptı. Başak Demirtaş "Selahattin’le yaklaşık 19 aydır açık görüş yapamıyoruz, artık keyfiyete dönüştü" dedi.
Başak Demirtaş, FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Çalar Saat programına katıldı. Demirtaş, "Bizi izleyen tüm Fox izleyicilerine ve cezaevlerindeki tüm tutuklu ve hükümlülere selam söylemek istiyorum. Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Selçuk Mızraklı, Selçuk Kozağaçlı şahsında hepsine selam söylüyorum. Ayrıca Aysel Tuğluk ağır hasta, kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hasta tutsakların cezaevinden çıkarak dışarıda tedavi görebilmelerini diliyorum." diye konuştu.
Demirtaş şu ifadeleri kullandı:
Selahattin çok kitap okuyor, okuduğu kitaplardan beğendiklerini bizlere gönderiyor, kızlarla birlikte biz de okuyoruz.
Pandemiden önce ayda üç defa kapalı, bir defa açık görüş yapabiliyorduk ama 19 aydır açık görüş yapamıyoruz. Kızlarımız babalarına 19 aydır sarılamadılar. Ayda sadece iki kez kapalı görüş yapabiliyoruz. Bunu anlamak mümkün değil. Üzülerek söylüyorum, durum bir keyfiyete dönüştü. Selahattin ile ikimiz de iki aşılıyız. Açık görüş yapabilecek durumdayız ama kapalı görüş bile ayda sadece iki defa. Bunun hiçbir açıklaması olamaz. Adalet Bakanı’na seslenmek istiyorum, neden görüş hakkımız halen kısıtlanıyor?
Selahattin kişisel bir mesele yüzünden içeride değil. Derdimiz Türkiye. Türkiye’ye demokrasi ve barış gelmesi için mücadele ediyor, ediyoruz. Selahattin ile pazartesi görüştük, gayet iyiydi. Morali yüksek ve umutlu. Umutsuz olmak için hiçbir neden yok bence de. Özgür bir Türkiye için bu bedele değer diye düşünüyorum. Sadece bizim değil, cezaevlerindeki tüm siyasi tutsakların ödedikleri bedele değer.
Selahattin hiç öfkeli değil. Çocuklara mektuplarında da hep yazıyor, onlar genç ve bu haksızlıkları bizlere yapanlara karşı duyguları daha yoğun olabilir ama Selahattin, öfkelensek bile kindar olmayalım diye kızlara öğüt veriyor.
Ben iki doz aşı oldum, büyük kızımız Delal iki doz aşısını oldu, Dılda henüz birinci dozu oldu, ikinci dozunun zamanı gelmedi.
Çarşı pazarda fiyatlar çok yüksek. Eskiden 3 kilo biber 1 lirayken şimdi pazarlarda fiyatlar yarım kilo üzerinden. Eskiden pazarcıdan 1 kilo biber isterken biraz çekinirdim, şimdi yarım kilo biber aldığımda pazarcı seviniyor. Kiralar yine öyle. Gençleri evlenemiyorlar. Kış için turşu yapıyorum. Sirke kullanmıyorum, sonbaharda Diyarbakır’da çıkan şire üzümüyle kuruyorum turşuyu. Şire üzümün kilosu 10 lira olmuş. Kornişon 10 lira olmuş. Kıti dediğimiz bir salatalık türü var, 8 lira. Havuç 5 lira olmuştu.
Efsun, üç kuşağı anlatan bir roman. Çok renkli karakterler var. Hayatın içinden insanları anlatıyor. Değişmesi gereken ama her şeye rağmen değişmeyen bir hayat hikayesini anlatıyor. Hakikatin farklı kişiler tartafından anlatıldığı bir roman.
Efsun Selahattin’in 4. kitabı. Hapsedilmeye karşı bir irade savaşı yürütüyor. Dört duvarın dışına çıkıyor, yazarak. Cezaevinde kitap yazmak çok zor. Selahattin sanat ve edebiyatla da siyaset yapıyor. Hayatı ve mücadeleyi bir bütün olarak ele alıyor.
Selahattin Efsun’u pandemi döneminde yazdı. Aslında önce Delal ile Dılda’ya yazdığı mektuplarda anılarını hikaye gibi yazıp gönderdi. Sonra Efsun’u yazmaya başladı. Bize gönderdi, biz de bilgisayarda yazıp ona geri gönderiyorduk. Selahattin ile çalışmak çok keyifli ama bir açıdan da çok zor çünkü Selahattin çok özenli.
Bir de romanda gelen mekânlarla ilgili bizden araştırma yapmamızı istedi. Tabii oralara gidemedik ama internetten araştırarak, Google Maps’ten araştırarak kendisine aktardık. Birlikte Edremit’e gittik gibi, Beyrut’a gittik gibi oldu bizim için. Beraber yazdık kitabı adeta.
Selahattin hiçbir zaman, dışarıda olsaydım daha iyiydi demedi. Biz de hiç demedik. Kürt iseniz ve biraz da muhalifseniz bunun bedeli oluyor maalesef.
Selvi Kılıçdaroğlu ve Dilek İmamoğlu ile konuşuyoruz. Özel günlerde, zor zamanlarda birbirimize dayanışma duygularımızı iletiyoruz. Son olarak dün konuştum her ikisiyle de.
Selahattin’in suçsuz olduğu ve derhal serbest bırakılması kararı var. Ancak bu karara uyulmadı. Bu inanılır gibi değil. Ülkeyi yönetenler istedi diye Selahattin içeride, bir suçu olduğu için değil. AİHM kararları bağlayıcıdır. Anayasamızın 90. maddesinde bu açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla kararın derhal uygulanması gerekiyor ama Türkiye’de yargı bağımsız değil.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Büyük Daire kararının nasıl uygulanacağını takip ediyor. Türkiye’ye birtakım ödevler verdi. Kararın uygulanması için bir eylem planı, bir yol haritası istedi. Süre 22 Haziran 2021’de doldu, Bakanlar Komitesi bir ek süre verdi, 30 Eylül. Dedi ki, ben sana ödev verdim, ödeviniz yapmadın, ek süre veriyorum. 30 Eylül 2021, o ek süreydi.
HDP’nin tutum belgesini büyük bir takdirle karşıladım. HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük çaba sarf ediyor. Ben Diyarbakır Liceli bir Kürt kadınıyım. Bütün kimliklerimle barışık yaşamak istiyorum. Evet, Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir ama onu ancak demokrasiyle yüceltebilirsek birlikte eşitçe ve kardeşçe yaşayabiliriz. Herkes kendi dili ve kültürüyle barış içinde yaşama hakkı var. Umuyorum HDP’nin tutum belgesi de buna katkı sağlar.
O kadar çok ötekileştirildik, kutuplaştırıldık ki. Tüm önyargıları kırmanın en etkili yolu konuşmak, tanışmak, birbirimizle temas kurmak. Efsun’u sosyal medyada paylaşan herkese çok teşekkür ediyorum."