Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz'la Ankara'da bir araya gelen Başbakan Binali Yıldırım, "AB - Türkiye ilişkilerinin çok uzun bir geçmişi var ve geleceğinin bu kadar uzun sürmesini istemiyoruz. 60 yıl geride kaldıktan sonra bundan sonraki yol haritasını güzergâhı net bir şekilde Türk milleti görmek istiyor" dedi. Yıldırım, "Bu konuda 64. Hükümet döneminde başlatılan Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestisi ile ilgili yerine gelmeyen hususlar konusunda da görüş alışverişinde bulunduk. Bunlar içerisinde aşılamamış gibi görünen Terörle Mücadele Yasası’dır" diye konuştu.
Binali Yıldırım'ın açıklamaları şöyle:
Ülkemize 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ilk ziyaretini gerçekleştiyor, kendisine darbe sonrası AB’den beklediğimiz gür sesi duymadığımızı, en azından bazı üyelerin bu konuda gereken açıklamayı, gereken zamanda yapmadıklarını ifade ettim. Ancak, aradan geçen zaman içerisinde gerçekler ortaya çıkınca dostlarımızın bizzat ziyaretleri ve darbeden geriye kalan tahribatlar yıkıntılar birebir görüldükten sonra olayın kötülüğü ve bu örgütün ülkemizin için ne kadar büyük bir tehdit olduğunun anlaşılmış olduğunu görüyorum. Kendisi de teyit etti.
AB - Türkiye ilişkilerinin çok uzun bir geçmişi var ve geleceğinin bu kadar uzun sürmesini istemiyoruz. 60 yıl geride kaldıktan sonra bundan sonraki yol haritasını güzergâhı net bir şekilde Türk milleti görmek istiyor. Bu konuda 64. Hükümet döneminde başlatılan Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestisi ile ilgili yerine gelmeyen hususlar konusunda da görüş alışverişinde bulunduk. Bunlar içerisinde aşılamamış gibi görünen Terörle Mücadele Yasası’dır.
Terörle mücadelenin Türk halkının güvenliği için değil aynı zamanda bütün Avrupa’nın güvenliği ile ilgili olduğunu söylemek isterim. Bu kritik dönemde içinde bulunduğumuz şartlarda Terörle Mücadelesi Yasası’nda bir gevşeme yapmak asla ve asla bize terörle mücadele konusunda katkı sağlamayacağı gibi, tehdidin daha da büyüyeceği aşikardır. Bu konunun bir kez daha yeni gelişen şartlar altında ele alınmasının ve başka bir çözüm yolunun bulunmasının elzem olduğunu ifade ettik. Bunun dışındaki konularda Avrupa yolcuğunun Türkiye bakımından herhangi bir kafa karışıklığı olmadığını, zaman zaman Avrupa’daki yetkililerin açıklamalarından bazı hoşnutsuzluklar olduğunu ifade ettim. Bu konularda aracısız görüşüp sorunları daha gerçekçi bir düzlemde ele almanın bundan sonraki yolculuğumuza ciddi bir katkısı olacağı konusunda da fikir birliğine vardık.
Darbe girişimine sebep olan FETÖ hakikaten ilk bakışta anlaması zor bir örgüttür. Tehlikenin boyutunu anlamanız mümkün olmuyor. Kapalı bir örgüttür saydam değildir. Bunu 15 Temmuz gecesi yaşadığımız somut olaylarla ortaya çıktığını anlattım. Genelkurmay Başkanı’nın yanındaki insanlar tarafından etkisiz hale getirildiği gibi örnekler var. Bu örgüt küresel bir tehdittir. 160 ülkede faaliyeti vardır. Bugün Türkiye bu tehdidi görmüştür ve açık mücadelesini 15 Temmuz’da vermiştir kahraman Türk halkını göğsünü siper ederek 241 şehit 2094 gazi ile bu darbe girişimini etkisiz hale getirmiş, darbecilere darbe yapmayı başarmıştır.
Türkiye son yıllarda hiç ama hiç kimsenin hesap edemediği büyük bir tehlikeyi kendine has bir yöntemle bertaraf etmeyi başarmıştır. Burada en büyük pay şüphesiz milletine aşık olan ve milletinin emrinde olan Cumhurbaşkanımızdır, onun kararlılığıdır, dirayetidir. Bunun yanı sırada onun çağrısıyla sokakları dolduran milletimizdir. Alçakça bir darbe girişimi bertaraf edilmiş ve Türkiye’nin geleceği kurtarılmıştır. AB-Türkiye ilişkilerinin bundan sonra gerçekçi bir zeminde daha yapıcı bir anlayış içerisinde sürdürülmesi konusunda anlayış birliği mevcuttur. Konularımızı aracısız, tefecisiz doğrudan görüşerek AB’nin ve Türkiye’nin ortak beklentilerini, geleceğini kapsayacak şekilde çözüme bağlamak en önemli hedeflerimiz arasında olacaktır.
Terör olayları, Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaştan dolayı mülteci sorununu da konuştuk. Bütün Avrupa’nın tehdidi haline dönmemesi için yapılması gereken adımlar konusunu da değindik. Bütün bunları dikkate aldığımızda gerek NATO’da gerek AB yolunda gerek ekonomik ve ticari ilişkiler bakımından tarihsel geçmişi olan AB Türkiye ilişkileri eminim ki burada bir milattır.
Soru - cevap
Binali Yıldırım: Önce bu gazeteciler meselesi çok konuşuluyor. Bu bahsettiğimiz FETÖ örgütü hayatın bütün alanlarına sızmış durumda, polis asker, devlet dairelerinde ve medya sektöründe geniş varlığı var. Gazetecilerin, medya mensuplarının içeri alındığı yönünde sık sık AB’den tenkitler duyuyoruz. Hiçbir gazeteci terör örgütüne destek olmaz. Eğer bunları yapmıyorsa o gazetecidir, hiçbir endişeye kapılmasına gerek yok. Bizdekilerin durumu farklı. Gazetecilik, kağıdını alır bölücü terör örgütüne ve FETÖ’ye destek oluyor. Sadece övmüyor, lojistik hizmetlerini de yerine getiriyor. Terör örgütüyle iç içe olmuş kanlı bir örgütün mensubuna elinde gazeteci kimliği var diye “hoş geldin” mi diyeceksiniz? Kimse bizden beklemesin, gazetecilik saygın bir iştir. Gazetecilik kılığı altında terör faaliyetleri yapmak ayrı bir iştir.
Daha önce AB ve Türkiye kamuoyuna açıklanan bir şey var. Geri Kabul Anlaşması ve vize serbestisi beraber yürüyecek. Karşılıklı olarak bu sözlerin bir kısmı yerine geldi, bir kısmı gelmedi. Bizim de yerine getirmediğimiz var AB’nin de var. Bunları yerine getirmek için imkanımız var. Bir istisnası var. Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesi. Bunu bir kez daha söyledik, içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı Terörle Mücadele Yasası’nda iyileştirme yapamayız. Bu bizim ölüm kalım meselemiz. Bunu bir kenara bırakırsak diğer bütün konuların çözüme kavuşturulmasında bir sorun görmüyor.
Martin Schulz: Bu konuyu tartışmalı bir şekilde ele aldık. Yani, basın ve fikir özgürlüğü konusunda Türkiye ile bizim basın özgürlüğü altında anladığımız şeyde fark var. Türkiye perspektifiyle yola çıkarak böyle bir şey söyledi sayın Başbakan. Tam da bu nedenle ifade özgürlüğü konusunda çalışmamız gerekiyor. Ben, bir demokrasinin seviyesini ve kalitesini gösteren birincil faktörlerden birisinin basın ve ifade özgürlüğü olduğunu düşünüyorum. Türkiye, gazetecilerde söz konusu olduğunda her vakaya münferit olarak bakması gerekiyor. AİHS’nde belirlenmiş olan koşullara göre yargılanmalı. AP’nin üyesi olan Türkiye bunları biliyor. Zanlıların temel hakları gözetilerek yargılama yapılması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Her konuda anlaşamadığımızı söylemiştim.
Yıldırım: Türkiye, bir hukuk devleti. Türkiye’deki yargı ile ilgili işler hukuk devleti ilkesi çerçevesinde kuvvetler ayrılığı prensibine göre yürümektedir. Savcı, basın mensubu, terör zanlısını mahkemeye sevk ederken bizden izin almadığı gibi yargılanmasını engellemek gibi bir görev ve yetkimiz yok. Bu konudaki anlayış farkı olabilir ama önemli olan algıdan ziyade olgu nedir onun üzerinde çalışmamız lazım. AB fasıllarla ilgili konular görüşülürken basın faslında ele alınır, fikir farklılığı varsa bunları da gidermek mümkündür. Karanlığa taş atarak bu işin üstesinden gelemeyiz.
Schulz: Bahsettiğiniz beyefendinin AP’de olduğu bilgisini burada aldım. Şahsi bir ziyarettir, parlamentonun bir temsilcisi, bir üyesi bu beyfendiyi davet etmiş, herhangi bir şekilde benim çalıştığım kurumu bağlayıcı nitelikte değildir. Hiçbir şeye mecbur bırakmaz AP’yi. Ben şaşırdım, kendisini davet etmezdim ben. AP’de ifade ettiği görüşleri de kendi özel görüşleridir. Beni temsil ettiğini düşünmüyorum.
Schulz: Bir sorum var demiştiniz. Öyle anladım başta ama üç soru sordunuz. Ben, darbenin boyutlarını göremedik, bilmiyorduk demedik. Gördük, biliyoruz. Burada tutuklamaların ve darbeyi desteklemiş sözde desteklediği ileri sürülen insanların bu kadar çabuk tespit edildiği bizi düşündürdü. Şiddetle dolu darbe denemesinin üzerinden 48 saat geçtiğinde binlerce insanın tutuklandığını bizleri şaşırttı. Bu kadar büyük bir ülkede gazeteciler, valiler, savcılar, hakimler nasıl oldu da bu darbeyi desteklediler gibi sorular sordu. O zamandan daha iyi cevaplandırıldı bugün. Darbenin boyutuna gelirsek, ben ve birçok meslektaşım en katı biçimde kınadık. Bunu da tekrarlamak istiyorum, kendi halkına ateş eden bir orduyu sadece aşağılayabilirsiniz.
Bunu izleyen günlerde son derece katı ve organize bir şekilde bir soruşturma başlatılması bizim kafamızda soru işaretleri oluşturdu. Ona cevaplar aradık, yeniden sordum ve belli oranda cevaplarını aldım.
Türkiye ile AB arasında göçmen sorununun halledilmesi için anlaşma imzalandı. AB’nin yapması gereken destekler yapılıyor. 3 milyar Euro’dan 720 milyon Euro’luk bir kısmın aktarıldığını ifade etti ve Türkiye’de göçmenlerle ilgili çalışma yapan kurumların son derece koordine bir şekilde çalıştığını görüyorum.
Schulz: Şu anda Türkiye ile AB arasındaki farklılıklar nedeniyle bu konuda karşılıklı olarak ne yapabiliriz ki yeniden bu süreç harekete geçirilsin. Çok temel bir kriter, terörle mücadele yasasının reformu gerçekleştirilmediği için bir adım atılamıyor ama son söz bu olmak zorunda değil.
Yıldırım: Bir kez daha net görüşümüzü beyan ettik. Terörle mücadele konusunda herhangi bir esneme, geri adım içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı söz konusu değildir. Ancak AB Türkiye ilişkilerinin tıkanması için görmek de bir sebep de değildir. AB’li dostlarımızın anladığını düşünüyoruz.