17-25 Aralık operasyonları ve dört bakanla ilgili yolsuzluk iddialarıyla ilgili konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Ortaçağ kıyafetlerine bakıyorsunuz, birinde zırh var, korumaya dayalı. Öbürü akıncı kıyafeti, bir cepken bir kılıç. Hareket etmeye, yürümeye dayalı. Zırh koruyor görünüyor ama aslında hareket etmenizi engelliyor ve her an kollamanız gereken bir psikoloji var. Bu örneği vererek, siyasetteki arkadaşlarıma ‘Zırhınız, ağırlığınız olmayacak. Ağırlık olarak taşıdığınız her şey hareketinizi engeller’ diyorum" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski AB Bakanı Egemen Bağış ve eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yeniden yargılanmalarının yolunu açacak girişimleri değerlendirdi.
Davutoğlu, "Koalisyon aşamasında TBMM'ye bakanlarla ilgili Yüce Divan önergesi geldi. Koalisyonu kurmanızı etkiler mi" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Ben dahil hiç kimse layüsel değildir, eski tabirle yani hesap sorulamaz değildir. Kim benden hesap soracaksa ben buradayım. Biz bu makamları babamızdan almadık. Babam bana güzel şeyler bıraktı ama nihayet bizim mülkümüz değil buralar. Biz milletten aldığımız emaneti koruyarak hizmet etmeye çalışıyoruz. Benim bu konudaki tutumum son derece açıktır. Kimse hesap verilemez veya hesap vermeyecek konumda, layüsel değildir. Herkes hesap verir. Biz inananlar içinse iki hesap birden var. Herkes inanmak durumunda değil. Bir, burada vereceğimiz hesap, bir de ahirette vereceğimiz hesap. İkinci kısım herkesin kendi dünyasıyla ilgili. Ama en azından iki kere yanıyor yüreğim, şurada nerede ne var diye. Dolayısıyla, ben başta olmak üzere bu böyleyse benim partimle ilgili herkes de aynı durumdadır, hiç kimse bunun istisnası değildir."
NTV yayınında bakanlarla ilgili mahkemenin takipsizlik kararı verdiğini hatırlatan Davutoğlu, hukuki bir sürecin işlediğini ve mahkemenin kararını açıkladığını söyledi.
Davutoğlu, TBMM'deki Araştırma Komisyonu'nun da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde başlatıldığını hatırlattı. Bu komisyonun çalışmalarında bir yere gelindiğini, bunun da Meclis ile ilgili bir süreç olduğunu kaydeden Davutoğlu, şunları dile getirdi:
"Meclis mantığı içinde düşünülerek yol alınacak bir süreçtir. Ben bu anlamda bildiğim bir yanlış uygulamaya göz yummam. Burada mahkemede bir süreç işlemiş, bir karar vermiş, Meclis süreci işlemiş, bir tablo ortaya çıkmış, şimdi tekrar bu dosyaları açarak bir yol alınması bekleniyorsa burada şey olur. Ortam itibarıyla birinci gündem maddesinin bu olmaması gerekir. Birinci gündem maddesi bizim için hükümetin kurulup, Türkiye'nin hükümetsiz kalmamasıdır. Ama bu konularda herhangi bir arkadaşa soru tevcih edilip, herhangi bir arkadaşın açıklama yapma zorunluluğu varsa, o arkadaşların da yapması gerektiğini düşünüyorum. Kimse layüsel değildir. Ama önce bir düzene oturtmak lazım. Yani hükümet olup olmaması meselesi gündemdeyken, bir an önce hükümetin kurulması gibi çok acil bir konu gündemdeyken bu konuları gündeme getirmek, bir başka seçime hazırlık anlamına gelir benim için. Yani, hükümet konuşurken bunu gündeme getirdiğinizde demek ki zihninizde hükümeti hemen kurmak düşüncesinden daha çok 'bir sonraki seçimde Ak Parti'yi nereden sıkıştırırım' gibi bir gündem varsa, o doğru olmaz. Her şeyimiz açık, her şey sorulabilir."
Başbakan Davutoğlu, daha önce öğrencilerine, kıyafetten savaş stratejisine veya psikolojiye gidişi görmek için sorduğu "Orta Çağ kıyafetlerine bakarak, iki ordunun psikolojisi ve dayandıkları tavrı karşılaştırın" sorusunu siyasette de sorduğunu belirterek, "Kıyafetlere bakıyorsunuz, birinde zırh var, gözleri neredeyse görünen, korumaya dayalı. Öbürü akıncı kıyafeti, bir cepken bir kılıç. Hareket etmeye, yürümeye dayalı. Zırh koruyor görünüyor ama aslında hareket etmenizi engelliyor ve her an kollamanız gereken bir psikoloji var" ifadesini kullandı.
Bu örneği vererek, siyasetteki arkadaşlarına, "Zırhınız, ağırlığınız olmayacak. Ağırlık olarak taşıdığınız her şey hareketinizi engeller, düşünmeye başlarsınız, 'Neremden hangi darbeye karşı nasıl korunacağım' diye" dediğini aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Biz insanız, hata yaparız. Hiç kimse melek değil. Hata ile yerleşmiş ahlakı ayırt etmek lazım. Türkiye 90'lı yıllarda özellikle sonlarına doğru öylesine bu yolsuzluklarla yerleşmiş ahlaka dönüşmüştü ki, milletin kaynakları heba edilmişti, hortumlanmıştı. Doğru işleyen hiçbir ekonomik süreç yoktu. Yerleşmiş bir kültür olmuştu yolsuzluk kültürü. Ama, 13 yıl içinde AK Parti'nin yolsuzluklara, yasaklara karşı takındığı tutum, başarının arkasında hatalar olmuş olsa bile bunun bir kültüre dönüşmemesi dolayısıyla büyük bir kaynak tasarrufu oldu. Bize kimse Yunanistan'a verdiği gibi borç vermedi. Nereden geldi bu kaynak? Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız eleştiriliyor ama bütün 13 yıl içinde öylesine tasarruflu... Tek tek hatalar değişik yerlerde olmuş olsa dahi AK Parti'de bu hiçbir zaman bir kültür haline dönüşmemiştir. Bunda da Sayın Cumhurbaşkanımızın da doğru attığı temeller var. Buradan, şuraya geliyorum. Bir hata varsa bunun hesabını sorarız. Partide de sorarız, hukuki olarak da ne yapılması gerekiyorsa yaparız, buna göz yummamız diye bir şey söz konusu olamaz. Ama kimse AK Parti'ye, bir yolsuzluk kültürü veya alışkanlığı atfında bulunamaz. Bunu şiddetle reddederiz."
Davutoğlu, ayrıca şu mesajları verdi:
“Yapılması gereken şu anda 10 Haziran itibarıyla var olan sistemi en iyi şekilde işletmek. Yani parlamenter sistem demedim. Şu anki sistemin gerçek bir parlamenter sistemi olmadığını da ben hep söyleyegeldim. Şu anki sistemi ben beğenmiyorum, keşke değiştirebilseydik, başkanlık sistemini yapabilseydik. Bu da olmadığına göre şu anda bize düşen görev, bu sistemin meşruiyet sınırları içinde olabilecek en iyiyi yapabilmek.
Seçimlerden sonra bir hükümet boşluğu hissedilmedi. Başka bir konjonktürde olsa veya 1 ay önce, 3 ay önce birisi deseydi ki ‘Seçimlerde, hükümet, AK Parti tek başına iktidar olamayacak, ne şekilde koalisyon çıkacağı da belirsiz’ herhalde hepimizin ilk düşündüğü şey ‘Ekonomide müthiş bir kriz yaşanır, dolar alır başını gider’ olurdu. Koalisyon görüşmelerinde CHP ile ilk temasımız sonrası dolar en düşük seviyesine indi. Bu, Türkiye’de her şeyin yolunda gittiği izleniminin hâkim olmasından kaynaklandı.
Hükümet kurma aşamasına geldiğimizde benim düşünce tarzım; hangi işe kalkışırsam kalkışayım en son hamlemi düşünüp geriye doğru gelirim. ‘Baştan şöyle rastgele hamleler yapayım da bakalım nereye doğru gider. Saldım çayıra mevlam kayıra’ demem. Bu tablonun bir hükümet ortaklığı tablosu çıkardığını gördüğümden itibaren bu konuda ciddiyetim herhalde tutumumdan ortaya çıktı. Seçime gitmek isteseydik daha ikircikli bir dil kullanır, daha gerilimi arttırır, bu işin olamayacağını gösterirdik. Böyle bir şey benim ağzımdan çıktı mı ya da yüzümden böyle bir ifade yansıdı mı? Benim oyunun sonu itibarıyla gördüğüm bir hükümet ortaklığı. Ha o olamadığı zaman oyunun parametreleri değişir. Bizim şu andaki meselemiz samimiyetle bir hükümet ortaklığı kurmak, samimiyetle bu yönde çalışmaktır.
(CHP’nin 14 maddesi) Kılıçdaroğlu’na da aktardım. Bu maddelerden 8-9 tanesi, ilkesel, soyut, kavramlar itibarıyla anlaşacağımız hususlar, 2-3 tanesi üzerinde müzakere edeceğimiz hususular. Bir, iki tanesi de sıkıntı doğurabilecek hususlar.”
(HDP ile ortaklık hakkında) Kendi açısından stratejik, yol ayrımı bir karardır. HDP’nin bunu netleştirmesi lazım. Türkiye’nin içinde demokratik bir siyaset yaparken hiçbir silahlı güce dayanmadan bunu yapma iradesi her türlü silahlanmaya... Şunu sordum Sayın Demirtaş’a ‘Seçimde oyunuzu takriben ikiye katlamış olabilirsiniz’ öyle dedikleri için söyledim. ‘Başarı da kazandığınızı düşünüyorsunuz, bizim üçte birimiz olmakla birlikte oyunuz tamam ama bunu Kalaşnikoflarla kutlamak gerekir mi? Diyarbakır sokaklarında, Batman sokaklarında, bunu silah sesleriyle kutlamak gerekir mi? Hani sevmem ben havai fişeği, etrafı kirletir ama havai fişekle ya da bir şenlik içinde kutlayamazlar mıydı? Net bir tavır alın. Kimin evinde silah varsa teslim etsin. ‘Türkiye’de artık silahsız bir dönem başlıyor’ densin. 2013’ün Mayıs ayında verilen söz yerine gelsin.
Ben bir partiyle yapacağım koalisyonun benim tabanımdaki karşılığını da görmek isterim. O anlamda HDP’ye dönük olarak tabandan gelen istişarelerde bir şey olmadı. Bunu dürüstçe ortaya koymak durumundayım. Buna rağmen biz HDP’ye dönük olarak 40 küsür gün oldu, hiçbir partiye dönük olumsuz bir açıklama yapmadık, onların bütün olumsuz açıklamalarına rağmen. Yeni bir seçimde MHP ve CHP’nin gündeminde yine koalisyon olacak ancak AK Parti için tek başına iktidar olma şansı bulunuyor. MHP’ye daha fazla temayül vardı. Ama ‘CHP olmasın’ diye de özel bir tepki yoktu. HDP ile ilgili pek temayül olmadı. Bütün bunları görerek, tabanın, teşkilatlarımızın hissiyatını birlikte değerlendirip en doğru yolu bulmaya çalışacağız.