Genelkurmay’ın tartışılan ‘darbe’ açıklamasıyla ilgili ilk kez konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Genelkurmay’ın görüşlerini ifade etmesi, benimle istişare edilmiş bir husustur. Dolayısıyla herhangi bir şekilde demokratik teamüllere aykırı da görmüyorum, aynı görüşleri ben de belirtiyorum. Silahlı Kuvvetler, meşruiyetini halktan alan demokratik hükümetin emrindedir” dedi. Davutoğlu, "Bir paralel yapılanma olursa, TSK'nın bunu kendi içinde temizleyeceğine güvenim tam" diye konuştu.
Genelkurmay Başkanlığı, perşembe günü bir açıklama yaparak, basında yer alan “TSK içindeki paralel yapı mensuplarının darbe hazırlığı içinde olduğu” iddialarını yalanlamıştı. TSK’nın açıklamasında, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nde disiplin, mutlak itaat ve tek emirkomuta esastır. Hiçbir yasadışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir” ifadeleri yer almıştı.
Başbakan Davutoğlu, Diyarbakır ziyaretinde aralarında Habertürk Gazetesi Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir’in de olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
Genelkurmay Başkanı ile haftalık görüşmemizi bu hafta yapamadık, kendisi yurtdışındaydı. Ama pazartesi günü bir görüşmemiz oldu. Bu konuları konuştuk, ele aldık. Genelkurmay Başkanı’mızın yaptığı açıklama hem benim iznimle yapılmıştır hem de ben bu açıklamanın arkasındayım. Hiçbir şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin demokratik sistemin dışındaymış, başka bir yerindeymiş gibi takdim edilmesini kabul etmem. Genelkurmay Başkanı’mızın bu konudaki görüşlerini ifade etmesi, benimle istişare edilmiş bir husustur. Dolayısıyla herhangi bir şekilde demokratik teamüllere aykırı da görmüyorum. O bakımdan aynı görüşleri ben de belirtiyorum. Bu tür söylentilerin odağı ya da aracı gibi kullanılmasına izin vermeyiz.
Genelkurmay Başkanı’mız, daha önce Kara Kuvvetleri Komutanı’ydı, Genelkurmay İkinci Başkanı’ydı. Demokratik değerlere saygı noktasında herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından farkı olmadığı gibi, entelektüel birikimi ve profesyonel yaklaşımı, askeri gelenekteki teamüllere uyumu noktasında da örnek bir davranış içerisinde görmüşümdür.
Silahlı Kuvvetler içerisinde herkesin, özenle bu konuya yaklaşması lazım. Eski Türkiye çok gerilerde kaldı. Artık kimse, Türkiye’de meşru demokratik sistem içinde, Silahlı Kuvvetler üzerinden güç sahibi olacağını düşünemez. Silahlı Kuvvetler, halkın oylarıyla iktidara gelmiş ve meşruiyetini halktan alan demokratik hükümetin emrindedir. Bu anlamda, Başbakanlığım döneminde, şu ana kadar buna aykırı hiçbir şey görmedim. Verdiğimiz her talimat harfiyen uygulandı.
Bu çerçevede yapılan açıklama doğrudur, yerindedir. Herhangi bir paralel yapılanmanın söz konusu olması halinde, Silahlı Kuvvetler’imizin bunu kendi içinde en iyi şekilde tasfiye edeceğine dair inancım, güvenim tamdır.
Kimse, kurum üzerinden siyasi iradeyi kuşatacağı vehmine kapılmasın veya kimse bu tür söylentiler üzerinden Silahlı Kuvvetler’in asli fonksiyonu dışında bir değerlendirmeye tabi tutulabileceği kanaatine kapılmasın. Bunlara izin vermeyiz. Silahlı Kuvvetler, özellikle terörle mücadelede büyük fedakârlıklar yaptı. Verilen tüm talimatları yerine getiriyorlar. Silahlı Kuvvetler’imize ve Emniyet Teşkilatı’mıza, milletim adına şükranlarımı ve takdirlerimi iletiyorum.
Çözüm sürecini biz bitirmedik. Barikat kuranlar, çukur kazanlar, iç savaş çığırtkanlığı yapanlar bitirdi. Onlar şehirleri bu şekilde silahlandırma ya da kamu düzenini neredeyse tümüyle yok etme yönünde çabalara girmemiş olsalardı, spesifik olarak Ceylanpınar’da 2 polisimizi gece yarısı evinde şehit etmemiş olsalardı çözüm süreci bitmezdi. Operasyon başlatma gibi bir derdimiz yoktu. 6-7 Ekim olayları bir dönüm noktası oldu. Onların niyetlerinin iyi olmadığını, o olaylarda açık bir şekilde gördük. 2-3 günlük anarşi hali, özellikle Suriye sınırına yakın bölgelerdeki ilçelerimizi daha kalıcı bir şekilde kontrol edebilecekleri yönünde bir vehme götürdü onları. Suriye’de “kazanım” diye düşündükleri şeyleri, Türkiye’de destabilize etmek için kullanmaya kalktılar. Tabii daha sonra, Türkiye ile hesabı olan dış aktörlerin de devreye girmesiyle (onların kim olduğunu tahmin edersiniz), son aylarda Türkiye’de terörün artmasında kimlerle ilişkilerimizin bozulduğunu görürseniz, onları da çıkarabilirsiniz.
Halkın çözüm sürecinden beklediği şey, silahların tümüyle terk edilmesi. Böyle bir şey olursa, 2013 Mayıs’ına dönülürse, o zamanki gibi PKK tüm silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarıp ülke içinde tek bir silahlı unsur kalmazsa, her şey konuşulabilir. PKK silahı bırakacak, bunun başka yolu yok. Silah bırakıldıktan sonra, niye konuşulmasın barışın şartları içinde? O zaman siyasetin kanalı açılır. Silah konuşmaya başlayınca siyaset hissizleşiyor.
Silahın ilçelerimizi esir almasına izin vermeyeceğiz. Bu tür bir mücadeleyi sürdürürken, bir taraftan da demokrasiyi yaşanılır kılmaktan vazgeçmememiz, hak ve özgürlükler alanında bir daralma olmaması gerekiyor. Bu konuda hiçbir şeyi eksik bırakmamak lazım. Diyarbakır’da, Silopi’de, Cizre’de insanları hayata bağlamak lazım.
Başbakan Davutoğlu, gittiği yerlerde, insanların yaşadıkları şehirlere aidiyet hissetmelerinin önemini vurguladığını belirtirken, “Bu, bir ütopya değil. Ben inşallah Diyarbakır’da bir ev kurma niyetindeyim. Vallahi bir Diyarbakır evi yapılsın, ben kesinlikle buraya gelirim” dedi. Davutoğlu, AK Parti’ye oy verme oranında Konya’yı geçmesi durumunda bir dahaki seçimde Diyarbakır’dan milletvekili adayı olabileceğini ima ederken, “Şimdi bir şey söyleyeceğim yarın manşet olur, söylemeyeyim. Bazen diyorum ki: ‘Kim oy oranında Konya’yı geçerse, oradan milletvekili adayı olacağım.’ Gerçekten Diyarbekir’e büyük bir aidiyet bağı ile bağlıyım” diye konuştu.