İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bir kez daha AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde partisinin belediye başkan adaylarını açıkladı.
Erdoğan'ın açıklamalarına göre AKP'li belediye başkan adayları şöyle:
İstanbul: Kadir Topbaş
Bursa: Recep Altepe
Kocaeli: İbrahim Karaosmanoğlu
Balıkesir: Ahmet Edip Uğur
Sakarya: Zeki Toçoğlu
Tekirdağ: Musrafa Yel
Mardin: Mehmet Vejdi Kahraman
Bayburt: Mete Memiş
Sinop: Hamza İnce
Yalova: Yakup Bilgin Koçal
Nevşehir: Hasan Ünver
Kırıkkale: Mehmet Saygılı
Siirt: Ali İlbaş
Niğde: Faruk Akdoğan
Kırklareli: Selahattin Minsolmaz
Edirne: Ahmet Günşen
Muş: Feyat Asya
Yozgat: Kazım Arslan
Çanakkale: Mehmet Daniş
Çorum: Muzaffer Külcü
Sloganlarla girdi
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş salona yoğun alkış arasında girerken, salonda ‘Her yer Tayyip her yer Erdoğan’ sloganları atıldı. ‘Kalkın uşaklar kalkın’ şarkısıyla herkes yerinde halay çekti. Saat 13.35 olduğunda Başbakan Erdoğan salona girdi.
Başbakan Erdoğan, salona girişinin ardından adayları açıklamak üzere konuşma yaptı.
Başbakan’ın konuşmasının satırbaşları şöyle:
AK Parti, demokrasinin yerelde başladığına inanmış, bunu ilke edinmiş, yerelden yola çıkarak 780 bin km2’nin tamamını, hatta yeryüzünü, insanlığı kucaklayan bir anlayış sergileyerek yoluna devam etmiştir.
AK Parti 1994’te İstanbul’da başlayan belediyecilik sürecini önemli bir tecrübe olarak almış, bunun üzerine geneli, ulusalı ve küreseli bina etmiştir.
Çoğu şehrimizde, çoğu ilçemizde iki dönem, üç dönem hatta dört dönem hizmet veren, her seçimde memnuniyeti artıran başarılı başkanımız var.
Her bir başkanımız şahsi tecrübelerini kullandıkları kadar, AK Parti çatısı altındaki tecrübeden de istifade ediyor.
AK Parti’nin belediyecilik anlayışıyla, hiç kimse yarışamaz.
Sorunlara çözüm üretmek, hızlı neticeler almak, projeler geliştirme, şehirlerimize vizyon sunmak konusunda hiçbir parti AK Parti’yle yarışamaz.
Belediyecilik, diğerlerinin nazarında bir rant kapısı olabilir. Bizim nazarımızda sadece millete hizmet kapısıdır.
Belediyecilik diğerlerinin nazarında makam vesilesi olabilir, bizim nazarımızda sadece millete hizmetkarlıktır, temel olan aşktır ve sevdadır.
Tıpkı hükümet etme anlayışımızda olduğu gibi belediyecilikte de bizim anlayışımız, kendi cebini, eşinin, dostunun, akrabalarının cebini doldurmak değil milletin hazinesini doldurmak ve yaşanabilir şehirler inşa etmektir.
Burayı iyi dinleyin, çünkü bunları duymayanlara duyurmamız lazım. Eğer, diz yöneticiliği, yönetimi cepleri doldurmak olarak telakki etseydik, bugüne kadar devraldığımız okullar ve derslik sayısı bir kat artırabilir miydik?
Kitabı bile bulamayan yavrularımıza, her eğitim öğretim yılında ücretsiz olarak sıralarına kitaplarını koyabilir miydik?
45 liracık burs alan gençlerimize, 280 artı 200, 480 burs veya kredi verebilir miydik? Acaba biz bu noktada devleti, yerel yönetimleri bir rant kapısı olarak görmüş olsaydık, eğitim ve öğretimde FATİH projesine geçebilir miydik?
İlkokullarda yavrularımızın, kız ve erkek onlara dahi, adeta kredi, burs gibi parasal destek, yardım verebilir miydik?
İşte bunlar hazineyi ne kadar güçlendirdiğimizin işaretidir.
Sağlıkta acaba hazine boş olsaydı, bizler kalkıp da ülkenin 81 vilayetine bu dev hastaneleri inşa edebilir miydik?
Çiftçisinden köylüsüne, işçisinden memuruna, bütün hastaneleri, özelde ve devlette halkımın emrine acaba nasıl verdik?
Vatandaşım istediği hastaneye gidebiliyor mu? Nasıl oluyor bunlar?
Göreve geldiğimizde hastanede doktorun verdiği ilacı alamayan vatandaşım şimdi ilacını almamak gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor mu?
Şu anda yeri geldiği zaman hastasını yurtdışına dahi gönderebilen bir Türkiye var ve 17 tane ambulans, helikopterle, bunun yanında 4 tane jet ambulansla hizmet veren bir sağlık anlayışı var.
İnsanları köpeklerin çektiği bir kızakla hastaneye yetiştiren bir Türkiye’den, paletli dört çekerli ambulanslarla taşıyan bir sağlık anlayışı var.
Bakın burada, baharda yaz mevsiminde bu salonda boş yer bulmak mümkün değil. Buraya böyle durup dururken gelmedik. Bu bir aşkın sevdanın ürünüdür. Ama bunlar yeterli değil. İnşallah daha da güzelleri olacak. 76 üniversite ile devraldık, şu anda 171 üniversite ile 81 vilayette hizmet veriyoruz. Bununla birlikte göçü engelledik. Öğrenci koşturuyordu bir ilden bir başka ile. Eskiden Hakkâri’deki bir genç üniversite için ne düşünürdü? Üniversite ne olacak, fakir fukara garip gureba. Ama şimdi ben Hakkâri’deki üniversitemde de okuyabilirim diyor.
Değerli aday arkadaşlarım şunu özellikle bilmenizi istiyorum. Biz sadece bugüne karşı sorumlu değiliz. Bizler bugünden yarını inşa etmenin, imar etmenin sorumluluğunu omuzlarımızda taşıyoruz. Bugünden öyle adımlar atmalıyız ki yarınlar aydınlansın. Yani 30 Mart bir milat olmalıdır, Türkiye için.
Yakın tarihte bir büyük mütefekkir Said-i Nursi son derece anlamlı ilkeyi ortaya koyuyor. “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından zevk ve lezzet alır” Hayat kadar, hayata bakışımız kadar şehirlerimize bakış da bu anlam üzerinde yükselmelidir. Hem vücut hem de gönül gözüyle baktığımızda huzurumuzu artıran, yaşama aşkımızı şevkimizi çoğaltan bir çevre inşa etmek en önemli hedefimiz olmak zorundadır.
Çocuklarımız sokağa çıktıklarında, ruhlarını incitecek en küçük bir şeye şahip olmasınlar. Kadınlar güvenlerini zedeleyecek bir olumsuzlukla karşılaşmasınlar. Yaşlılarımız evlerindeymiş gibi huzur içinde hissetsinler. Yaşlılarımız için ne getirdik, dedik ki belediye otobüslerine yaşlılarımız ücretsiz binecek. Niye? Saygımızın gereği bu… Engelli kardeşlerimiz sokağa çıktıklarında, hiçbir engelle karşılaşmasınlar, asla hüzünlenmesinler. Süleymaniye Camii’nin penceresinden dünyaya bakan çocuğun tasavvuru ile gecekondu penceresinden dünyaya bakan çocuğun tasavvuru aynı değildir. Sokakları caddeleri şehirleri dönüştürürken sadece şekli düzenlemeler yapmıyor, insanımızın, çocuklarımızın tasavvurunu değiştiriyoruz.