'Kılıçdaroğlu Ortadoğu'ya bataklık diyor, sanki kendisi Paris'te doğdu'

'Kılıçdaroğlu Ortadoğu'ya bataklık diyor, sanki kendisi Paris'te doğdu'

Başbakan Tayyip Erdoğan, Musul’da IŞİD tarafından kaçırılan Türk rehinelere ilişkin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine yanıt vererek, "Ortadoğu’ya milyonlarca insanın yaşadığı, vatanlarının olduğu bir bölgeye bataklık demek ırkçılıktır, ayrımcılıktır, faşizmin ortaya çıkmasıdır. Zannedersiniz ki CHP’nin genel müdürü Paris’te Londra’da doğdu. Tunceli’de doğacak, orada büyüyecek, sonra Ortadoğu’ya bataklık diyeceksin. Bu hem ırkçılıktır, hem de aslını özünü inkardır" dedi.

IŞİD'in Türk görevlileri kaçırmasına ilişkin Libya'yı referans gösteren Erdoğan'ın "En son ABD’nin Libya’daki büyükelçisi de feci şekilde katledildi" ifadesini kullanması dikkat çekti.

Erdoğan, muhalefetin ortak olarak gösterdiği Köşk adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında hiçbir yorumda bulunmadı.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Erdoğan'ın açıklamasının satırbaşları şöyle:

Konuşmamın hemen başında dün hakka uğurladığımız sinemamızın önemli isimlerinden senarist yazar Ayşe Şasa'ya rabbimden rahmet diliyorum. Mekanı inşallah cennet olsun diyorum. Bölgemizde bir kez daha çok önemli gelişmeler yaşıyor. Türkiye doğrudan-dolaylı olarak bu gelişmelerden etkileniyor. En son Musul’a, IŞİD adı verilen örgüt tarafından saldırı düzenlendi. Kent örgüt elemanlarının kontrolüne geçti. Konsolosluktakilere kapıları açma çağrısı yapıldı. Irak Kuvvetleri şehri terk ettiği için, can güvenliği bakımından çatışmaya girmemekten başka seçeneği bulunmuyordu. Başkonsolos, ailesi ve personelden oluşan 49 vatandaşımız başka bir yere götürüldüler. Ayrıca o bölgede çalışmakta olan 31 TIR şoförümüz de IŞİD tarafımızdan alı konuluyor. Çok yoğun bir gayret içerisindeyiz. Dışişleri’nde bir kriz masası oluşturuldu. Gelişmeler an be an kontrol ediliyor.

 

Başka ülkelerin de başına geldi

 

Vatandaşlarımızın kurtarılması için her türlü imkan kullanılıyor. Tabi burada şu noktanın altını çizmek isterim.  Başka ülkelerin de başına geldi. ABD’nin Libya büyükelçisi katledildi. İnşallah personelimiz ve vatandaşımız sağ salim Türkiye’ye döneceklerdir. Bunu temin etmek için ne gerekiyorsa yapıyor, yoğun biçimde çalışmaları sürdürüyoruz. İç politika malzemesi yapılmak istendi. Bu fırsatçı tavır da devam ediyor. Bizim oradaki 80 vatandaşımızın can güvenliğini ildilendiren bir meselenin, iç politika meselesi yapılması sorumsuzluk örneğidir.

Biz orada canlarımızı kurtarmaya çalışırken, biz can derdindeyken, CHP’nin kasap gibi et derdinde olması bir fırsatçılıktır. Şu anda bölgemizde yaşanan hadiseleri tarihi bağlamından kopararak anlamak asla mümkün değildir.

CHP’nin genel müdürü son zamanlarda çok sık olarak Ortadoğu’dan bataklık olarak bahsediyor. Bu apaçık cehalettir. Ortadoğu’ya milyonlarca insanın yaşadığı, vatanlarının olduğu bir bölgeye bataklık demek ırkçılıktır, ayrımcılıktır, faşizmin ortaya çıkmasıdır. Zannedersiniz ki CHP’nin genel müdürü Paris’te Londra’da doğdu. Tunceli’de doğacak, orada büyüyecek, sonra Ortadoğu’ya bataklık diyeceksin. Bu hem ırkçılıktır, hem de aslını özünü inkardır.

Dünyanın neresi olursa olsun insafı ve vicdanı olan bir kişi bataklık diye tarif edemez. Hele hele etnik dini irtibatlarımızın olduğu bölgeye bataklık demek sorunları büyütmekten başka hiçbir gayeye hizmet etmez. Türkler 1071’de Malazgirt’ten başlayarak, bugün Ortadoğu denilen bölgede etkin oldular. Kudüs’e yönelik haçlı seferlerinin durdurulşmasında Selçuklular ön safta yer aldılar. Birbiriyle sürekli savaşan kesimlerin bir arada tutulmasında Selçuklular etkin oldular. Selahaddin Eyyubi komutasında Küdus’un yeniden feth edilmesinde Türkler en ön safta oldular. Osmanlı cihan devleti döneminde, güç birliği yapabilmesi mümkün hale geldi. Osmanlı idaresinde bu bölge tarihinin en sakin ve huzurlu dönemlerini yaşadı.

Bundan 100 yıl önce 1914 yılında birinci dünya savaşı başladı. Bölgenin sakin huzurlu dönemi sona erdi. Osmanlı devletinin büyük başarıyla idare ettiği topraklar, cetvelle çizilen sınırlarla birbirinden ayrıldı. Bölgenin hassasiyetini bilmeyenler, geldiler asırlar boyunca bitmeyecek çatışmaların nifakın tohumlarını ektiler ve gittiler. Giderken petrolü aldılar, petrolün yerine de gözyaşı bıraktılar, acı bıraktılar, kan bıraktılar. Gençlerimize defalarca kitap tavsiyesinde bulundum. Gençlerimize bir kez daha buradan tavsiye ediyorum. Osmanlı’nın son dönemlerini anlatan Zeytindağı isimli kitabı gençlerimiz okusunlar. Bizim nasıl bir millet olduğumuzu anlatan safahatı gençlerimiz mutlaka okusunlar. Yakup Kadri, Zeytindağı isimli eserin ön sözünde, “Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman düşman delegeleri Niş kasabasını istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak, “ne hacet bari İstanbul’u da size verelim” demişti.”

 

Ankara neyse Halep oydu

 

Babalarımız için Niş İstanbul’a o kadar yakındı. Çocuklarımızın Avrupası ise Marmara ve Meriç’te bitiyor. Evet 100 yıl önce dedelerimiz için İstanbul neyse Medine oydu. İzmir neyse Beyrut oydu. Ankara neyse Halep oydu.

Bugün ise ana muhalefetin genel müdürü bu coğrafyaya bataklık diyor. Bataklık denilen o coğrafyaya dünyanın her yerinden geldiler. Yatırım ticaret yaptılar. Ama bizim hükümetlerimiz bataklık diyerek sırtlarını döndüler. Güneydoğu’ya öyle baktılar, Karadeniz’e öyle baktılar. Varsa yoksa Akdeniz dediler, Batı dediler, Marmara dediler. Ak Parti iktidarıyla vatan toprakları hamd olsun artık modern dünyanın bütün ilgisini çeker hale geldi.

Bizim eski dış politikamız Ortadoğu’ya bataklık diyerek sırt döndü. Selçuklular Osmanlılar ve bugün Türkiye cumhuriyeti bu coğrafyada var olduğu süre içinde, coğrafyanın kronik sorunlarına dahil olmamış, çatışmalarda taraf olmamıştır. Ecdad bölgedeki tüm meselelere üstten bakmayı başarmış, her zaman hakkın adaletin yanında tavır takılmıştır.

Evli çiftlerin isimlerinin Ayşe Ali olduğuna Türkiye dışında rastlayamazsınız. Çocukların isimlerinin Mehmet Ali Osman Bekir olduğuna Türkiye dışında rastlayamazsınız. Bakın şunu iftiharla ifade etmek durumundayız. Kerbela hadisesinden alınması gereken ibretlik dersi alanlar en başta Türkler olmuştur. Biz rahmet peygamberinin torunu, efendimiz Hazreti Hüseyin’in şahadeti üzerinden tefrika çıkaran bir millet asla olmadık.

Mezhep aidiyetimiz her ne olursa olsun biz “la ilahe illallah” diyen herkes Müslüman mümin olarak gördük, aynı kıbleye dönenleri kardeşimiz olarak gördük, bağrımıza bastık. Biz bu görüşlerimizi ilk kez dile getirmiyoruz. Bölgede her çatışmada anlaşmada biz aklı itidali tavsiye ettik. Öyle bir mezhep anlayışı ki, Ömer dediğiniz zaman çılgına dönüyor. Bizim için Ali bizi asla çılgına döndürmüyor. Tam aksine biz kucaklıyoruz.

Biz de Ali de var, Ömer de var, Hasan da var, Hüseyin de var. Hepsi bizim ailemizin içerisinde bizi bütünleştiren isimler, biz buyuz.

Asırlar boyunca biz bu coğrafyada bunu yapıyoruz. Allah aşkına, bu coğrafyada yaşayan herkes bir baksın, canlı bomba olup, bir camiye girip, o bombayı orada patlatmak, namaz kılan insanların ölümüne sebep olmak, herhangi bir mezheple, semavi dinle izah edilebilir mi? Canlı bomba olup kendisini patlatan da kelime-i şahadet getiriyor, namaz kılan da şehadet getiriyor. Aman yarabbi… Bu ne menem iştir? Bundan daha acı bir manzara olabilir mi? Biz böyle bir yanlışın içinde asla olmadık. Filistin’in hakkını savunurken, onlar şii diye değil. onlar insan diye mazlum diye mağdur diye savunduk.

İran’ın sorunlarını ele alırken, mezhep kriterine değil, komşu kriterine insan kriterine baktım. İran’ın dünyada yalnız bırakıldığı dönemde, İran’ın yanında yer alarak inandıklarımızdan taviz vermedik. Irak’ta arkasında binlerce masum insanın cansız bedeni bırakan çatışmalarda hakkın yanında yerimizi aldık. Irak’a yaptığımız son ziyarette Bağdat Necef ve Erbil’de tüm taraflarla samimiyet içinde görüştük. Dört yıl önce Suriye ile iyi ilişkiler kurmaya çalışırken mezhep taassubu içinde olmadık.

Bin yıldır bu coğrafyada hakkı ve sabrı tavsiye ettik. İnşallah ebediyen de hakkı ve sabrı tavsiye eden bir ülke olarak kalacağız. Bizim bu tavrımız yanlış anlaşılmasın. Biz tarafsızlıktan asla bahsetmiyoruz. Biz şunu biliyoruz ki, bitaraf olan bertaraf olur. Her zaman hakkın tarafında durmaktan bahsediyoruz. Coğrafyamızda oluk oluk kan akarken biz bu kanı durdurmanın onurlu mücadelesini veriyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti on yıllar boyunca doğuya ve güneye sırtını döndü. Yurtta sulh cihanda sulh sözü doğru anlaşılmadı. Setler çekildi, mayınlar döşendi. Bunun aynısını bizler de yapabilirdik. Mısır’da Irak’ta Suriye’de susabilirdik. Onların acısını hissetmeyebilirdik. Ama şurası son derece önemli. Gözünüzü kapatsanız da kulağınızı kapatsanız da komşuda yangın varken siz evinizde huzur ve emniyet içinde olamazsınız.

Doğudan batıdan onlarca devlet yatırım ticaret yaparken, siz aman hadise çıkmasın diyerek komşularınıza uzak duramazsınız. Kafasını kuma gömen ülke büyük ülke olamaz. İddia hedef sahibi ülke olamaz.

Musul’da yaşanmakta olan alı konma meselesinin ardından, CHP’nin bir kez daha takındığı sorumsuz tavrı haddi aşmıştır, sınırları aşmıştır. Suriye meselesine insani bakmayan CHP, Musul’daki meseleye aynı saiklerle yaklaşmaktadır. CHP Suriye ve Irak meselesinde ateşe körükle gidiyor. Biz CHP’nin, CHP genel müdürünün Ortadoğu politikasında hangi kriterleri esas aldığını çok iyi biliyoruz.

Bakın CHP bir yandan genel müdürünün açıklamalarıyla, bir yandan da yandaş medyasının haber ve yorumlarıyla bizim vatandaşlarımızın hayatlarını tehlikeye atıyor. Böyle sorumsuzluk olmaz. Hükümeti genelkurmayı diyaneti hatta ailemi yalan ve iftiralar üzerinden teröre destek vermekle itham ettiler. Bizzat CHP genel müdürü yapıyor. Çevresine uyum sağlamaya çalışan, mezhep çatışmalarına körükle giden milletvekilleri. Pensilvanya hala bunların eline yalan yanlış malzeme veriyor. CHP bu genel müdür yönetiminde, en zavallı en sefil dönemini yaşıyor.

Biz MHP’ye yavru muhalefet diyorduk, artık yavru sıfatını bile hak etmiyor. MHP CHP ve Pensilvanya’nın vagonu haline geldi. Biz şu anda IŞİD’in elindeki vatandaşlarımızı sağ salim Türkiye getirmenin mücadelesini verirken, CHP ve MHP genel başkanın çıkıp iftiralar üretmesini hiç kimse sorumluluk kavramıyla itham edemez. Aslında söyleyecek çok sözümüz var, ama biz onlar gibi sorumsuz olamayız.

Diyarbakır’da bayrağımıza yönelik alçakça saldırıdan sonra CHP MHP aynı tavrı takındılar. Terör örgütü, ellerine bir senaryo vermişti. Şimdi o rolü, senaryoyu kusursuz oynamaya çalışıyorlar. Geçmişte de bunun aynısını yapmadılar mı? Türkiye ne zaman çözüme yaklaşsa, terör örgütü CHP MHP BDP ortak senaryoyu devreye aldılar. Bu ülkede başkentimizde bayrağımızı yakanlarla bu CHP onlarla hareket etmedi mi? Polisimize küfür etmedi mi? Kamera kayıtları var ve televizyondan izlediniz. Bunlar bu ülkede yaşandı bu CHP bu. Bunların görmediği anlamadığı bir şey var. milletim artık bu ucuz numaraları yutmuyor. Neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Sürekli yenilen her seçimde kaybeden bu partiler gözleri dönmüş biçimde ellerine geçen her fırsatı kullanıyorlar, ve kullanacaklar. Tıpkı Pensilvanya örgütü gibi, CHP ve MHP için sınır yok, helal haram ayrımı yok.