BAŞBAKAN ERDOĞAN ULUSA SESLENDİ ANKARA (A.A) 

-BAŞBAKAN ERDOĞAN ULUSA SESLENDİ ANKARA (A.A) - 29.09.2010 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün ödenilen her ağır bedelde en büyük payın, sorumsuz yönetim anlayışların da olduğunu belirterek, ''Eğer bugün çalışanlarımıza, emeklilerimize, gönlümüzden geçen daha yüksek miktarları veremiyorsak, geçmişte sosyal güvenlik sistemimizi tahrip eden o hesapsız kitapsız, popülist uygulamalar yüzünden veremiyoruz'' dedi. Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, Türkiye'nin geçirdiği büyük değişimin heyecanını vatandaşlarla  paylaşmaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti. Bu ay yine Türkiye'nin gelişme yolunda yoğun bir iç ve dış gündemi olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Türkiye, bir yandan yılların biriktirdiği problemleri birer birer çözerken, diğer yandan sağlıklı bir zeminde yükselişini sürdürüyor. Bu yoğun takvimleri bu güzel atılımın nişanesi, müjdecisi olarak görüyoruz. İnanıyorum ki Türkiye'nin gelecek nesilleri, çok daha aydınlık, çok daha umutla dolu, çok daha müreffeh bir ülkede yaşayacaklar. Gençlerimiz bu heyecanla geleceğe hazırlanıyor, bu bilinçle bilgi ve donanımlarını arttırıyorlar. Üniversitelerimiz hiç kuşku yok ki Türkiye'nin büyük değişiminin, gelişme ve kalkınma yolundaki büyük atılımının öncü güçleri olacaktır. Bu çerçevede her eğitim yılını Türkiye için bir kazanç, bir ileri adım olarak telakki ediyoruz. Ekim ayı boyunca bazı üniversitemizin 2010–2011 eğitim yılı açılışlarına bizzat katılarak, Türkiye'nin geleceği olan gençlerimizin heyecanını onlarla birlikte yaşadım. Özellikle, mezunu olmakla iftihar ettiğim Marmara Üniversitesi'nin açılışında bugünkü gençleri, bizim dönemimizle kıyaslanamayacak imkanlara kavuşturmuş olmaktan ötürü, çok anlamlı, çok duygulu anlar yaşadım. Türk denizciliğine büyük katkılar sağlayacak olan Piri Reis Üniversitesi'nin açılışında, bir deniz ülkesi olduğumuzun bilincine kavuştuğumuzu memnuniyetle müşahade ettim. Bu yıl eğitim ve öğretime başlayan İstanbul Şehir Üniversitesi'nin açılış töreninde üniversiteli gençlerimizin sadece bilgi ve donanım olarak değil, fikirlerini ifade etme ve haklarını savunma noktasında da ne büyük bir gelişim içinde olduklarını, ne denli bir özgüven içinde olduklarını gördüm. Bunlardan fevkalade mutlu oldum, gençlerimizle gurur duydum, ülkem adına, geleceğimiz adına umut tazeledim. Bu gençlerimizin önünü açabilirsek, hak ettikleri imkanları kendilerine sunabilirsek, şüpheniz olmasın ki millet olarak sırtımız asla yere gelmez. Onların yeşeren özgüvenlerini zedelememek, umutlarını kırmamak, onlara kendilerini ifade edebilecekleri zemini kayıtsız şartsız sağlamak hepimizin görevi, bunu başaracağız. Bu dinamik gençliğimizin potansiyelini ülkemizin gelişimi adına en büyük itici gücümüz haline getireceğiz. Üniversitelerimizin, bilimin, hür ifadenin, demokratik bilincin kaynağı ve merkezi haline gelmesi işte bunun için önemli.''  -''BÜTÇEDEN EĞİTİME AYRILAN KAYNAK, YÜZDE 278 ORANINDA ARTMIŞTIR''- Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son yıllarda her alanda elde ettiği kazanımların kalıcı hale gelmesi için çıtayı sürekli yükseltmek mecburiyetinde olduklarına dikkati çekerek, şöyle devam etti: ''Bunun için her yeni nesli bir öncekinden daha bilgili, daha donanımlı, değişen dünya şartlarına daha uyumlu olarak yetiştirmek zorundayız. Dünya her alanda bilgi çağının getirdiği yeniliklerle zenginleşirken, biz bu değişimin dışında kalamayız. Bu sebeple eğitimi çok önemsiyoruz. Eğitim sistemimizin, geleceğin ihtiyaçlarına cevap verecek ileri bir yapıya kavuşturulması için çok büyük gayretler gösteriyoruz. Biliyorsunuz, 2005 yılından bu yana, bütçeden en büyük pay eğitime ayrılıyor. 2002 yılında sadece 7,5 milyar Türk Lirası olan Milli Eğitim Bakanlığı bütçesini, 2010 yılı itibariyle 28 milyar Türk Lirasının üzerine çıkarmış durumdayız. 7,5 milyardan, 28 milyara... Yani, 8 yıllık bu süreçte, bütçeden eğitime ayrılan kaynak, yüzde 278 oranında artmıştır. Yine bu 8 yıl içinde 150 bin yeni derslik inşa ederek, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan derslik sayısının yarısı kadar yeni dersliği eğitimimize kazandırdık. 2002 yılında 2,5 milyar TL olan yüksek öğretim bütçesini de 2010 yılı itibariyle 9,5 milyar Türk Lirası seviyesine kadar yükselttik. Evet, 2,5 milyardan,9,5 milyara... Bu süre zarfında, 49'u devlet, 29'u vakıf üniversitesi olmak üzere tam 78 yeni üniversite kurduk. Türkiye'nin üniversitesiz ili kalmayacak hedefiyle yola çıktık, kısa zamanda 81 ilimizin tamamını üniversiteye kavuşturduk. Bu üniversitelerden, bu okullardan pırıl pırıl aydınlık, mutlu ve müreffeh Türkiye'nin mimarları yetişecek.'' -''7 MİLYON CİVARINDA OLAN EMEKLİLERİMİZİ BAŞIMIZIN TACI OLARAK GÖRÜYORUZ''- Erdoğan, sadece gençlerin değil, bu ülkenin bütün insanlarının kendileri için çok değerli olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Her insanımıza, her yaş grubumuza hizmet için aynı aşk ve şevkle elimizden gelen en iyi hizmeti ortaya koymaya, onlara en iyi imkanları hazırlamaya çalışıyoruz. Gençlerimize, çalışanlarımıza, emeklilerimize, vatandaşlarımızın tamamına hep bu hassasiyetle çalışıyoruz ve böyle yaklaşıyoruz. Bu ülkeye her alanda çok önemli hizmetler vermiş olan ve sayıları 7 milyon civarında olan emeklilerimizi başımızın tacı olarak görüyoruz. Emeklilerimizi hayat pahalılığından korumak, enflasyona ezdirmemek için büyük gayret gösterdik, büyük gayret gösteriyoruz. Ekim ayı içinde bildiğiniz gibi emeklilerimizin maaşlarında önümüzdeki yıl yapılacak artış oranlarını belirledik. Yani 1 Ocak 2011'en geçerli olmak üzere en düşük aylıklara en az 60 Türk Lirası olmak üzere yüzde 4 oranında artış yapıyoruz. Temmuz ayında ilk 6 ayın enflasyon oranlarına hiç bakmadan emekli maaşlarını yine yüzde 4 arttırıyoruz. Bu tabloya göre, emeklilerimizin maaşları 2011 yılının tamamı düşünüldüğünde yüzde 21,7 ile  yüzde 14 arasında artmış oluyor. Bunun rakamsal ifadesi en düşük emekli aylıklarına 80 Türk Lirası ile 91 Türk Lirası arasında bir artış sağlanacaktır. En düşük aylıklı Bağ-Kur tarım emeklimizin maaşı Ocak ayı itibariyle 371 TL'den 434 TL'ye, Temmuz ayında 451 TL'ye yükseliyor. En düşük aylıklı SSK tarım emeklimizin 492 TL olan maaşı, Ocak ayında 555 TL'ye, Temmuz ayında da 577 TL'ye yükseliyor. Bağ-Kur esnaf emeklisinin 511 TL olan maaşı Ocak'ta 574 TL'ye, Temmuz'da da 597 TL'ye ulaşıyor. SSK işçi emeklisinin en düşük aylığı da Ocak ayında 648 TL'den 710 TL'ye, Temmuz ayında da 739 TL seviyesine yükseliyor. Bu rakamlar, bütçe gerçeklerimizle ve orta vadeli programımızla uyumlu, bütçe dengeleri ve imkanları hesaplanarak belirlenmiş rakamlar.'' -''BİZ SİZLERE POPÜLİZME TEVESSÜL ETMEYECEĞİMİZE DAİR SÖZ VERDİK''- ''Gönül elbette daha fazlasını verebilmeyi istiyor, emeklilerimiz, çalışanlarımız elbette çok daha fazlasını hak ediyor'' diyen Erdoğan,şöyle konuştu: ''Ancak Hükümet olarak biz, sadece bugünleri değil, yarınları da düşünmek zorundayız. Bugün gerçekçi olmaz, ayağımızı yorganımıza göre uzatmazsak, yarın elimizdekinden de olabiliriz. Biz sizlere, popülizme tevessül etmeyeceğimize dair söz verdik, biz sizleri aldatamayız, yarın maaşını veremeyen veyahut da cebindeki paranın satın alma gücü tamamen yok olmuş bir ücret politikası istemiyoruz. Bu ülkenin yarınlarını zora sokacak sorumsuzca yaklaşımlara asla kapılmayacağız. Bu millet, kendi siyasi menfaatleri için, vatandaşlarına sahte mutluluklar vaat edenleri, karşılıksız para basarak ülkenin geleceğine ipotek koyanları da gördü. Bugün ödediğimiz her ağır bedelde en büyük pay bu sorumsuz yönetim anlayışlarınındır. Eğer bugün çalışanlarımıza, emeklilerimize, gönlümüzden geçen daha yüksek miktarları veremiyorsak, geçmişte sosyal güvenlik sistemimizi tahrip eden o hesapsız kitapsız, popülist uygulamalar yüzünden veremiyoruz. Akşam yatıp sabah kalktığında 1'in yanına '0' koyanlardan olmadık, olmayacağız ve 1'in yanına 6 tane '0' koyanlar bu ülkede ne yazık ki paranın alım gücünü de adeta sıfırladılar. Ama biz 6 sıfırı atmak suretiyle paranın alım gücünü farklı bir şekilde artırdık. Biz gerekirse ağır ağır gideceğiz ama sağlam gideceğiz. Gerekirse fedakarlığı hep birlikte yapacağız ama imkanlarımız elverdiğinde de bu ülkenin kazanımlarını en güzel, en adil şekliyle paylaşacağız. Emeklilerimiz, çalışanlarımız zaten bunu gayet iyi biliyorlar. Bizim göreve geldiğimiz günden beri anlayışımız, hassasiyetimiz budur; rakamlar da zaten bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. 2002 sonunda göreve geldiğimizde ilk yaptığımız işlerden biri SSK ve Bağ-Kur emeklilerimizin aylıklarına seyyanen 75 ve 100 TL artış yapmak oldu. 2010 yılı içinde belirlenen enflasyon hedefi yüzde 8,38 olmasına rağmen, emekli maaşlarına yüzde 14 ile yüzde 25 arasında zam yaptık. 2002 yılından bugüne en düşük Bağ-Kur emekli aylığına yüzde 493 oranında artış yaptık. Reel artış oranı yüzde 184. Aynı dönemde esnaf emeklimizin aylığına yüzde 284 oranında artış yaptık. Reel artış yüzde 84. Bu 8 yıllık dönemde SSK tarım emeklimizin aylığı yüzde 185 oranında arttı. Bunun da reel karşılığı yüzde 36. Yine aynı dönemde SSK işçi emeklimizin aylığı da yüzde 174 oranında, yani reel olarak yüzde 31 oranında artış kaydetmiş. Bu rakamlar da gösteriyor ki Hükümetimiz döneminde emeklilerimiz enflasyona ezdirilmemiş, geçmişten gelen kayıplar imkanlar ölçüsünde telafi edilmeye çalışılmıştır. Türkiye büyüdükçe, geliştikçe, zenginleştikçe çok daha güzel, çok daha müreffeh günler yaşayacağız. Bütün gayretimiz bunun içindir, ülkemizin selameti, milletimizin aydınlık yarınları içindir.'' -''TÜMÜYLE GERİDE BIRAKTIK''- Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, Türkiye'nin kaybedecek tek bir dakikası bile olmadığını belirterek, şunları kaydetti: ''Çok çalışmalı, çok üretmeli, sadece bugünün meselelerini çözmekle kalmayıp yarınlara da hazırlanmalıyız. Şükürler olsun ki her alanda büyük bir ataletin yaşandığı kısır çekişme yıllarını artık tümüyle geride bıraktık. Türkiye 8 yıldır kazandığı özgüvenle bütün dünyayı şaşırtan devasa projelere imza atıyor. Bu ay içinde özellikle savunma sanayimizdeki gelişmelere örnek teşkil eden çok gurur duyduğumuz bir ilke imza attık. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın etkinliğini ve caydırıcılığını artıracak olan Süratli Amfibi Gemi Projesi kapsamında inşası tamamlanan ilk gemimizi törenle suya indirdik. Tamamıyla kendi mühendislerimiz tarafından tasarlanan bu gemilerin silah atış kontrol sistemleri de ASELSAN tarafından geliştirilerek gemilere entegre edildi. Bunlar Türkiye'nin askeri gemi inşa sanayinde nereden nereye geldiğini açıkça ortaya koyan çok güzel örneklerdir, inşallah devamı da gelecek. Bu gemi, tersanelerimizde 7 ay gibi çok kısa bir süre içinde inşa edilerek denize indirildi. Bu proje kapsamında yapılan çalışmalarla, yerli katkı oranını, yüzde 75'lere taşıma kararlılığındayız. Gururla ifade etmek isterim ki savunma sanayimizdeki gelişmeler bununla da sınırlı değil.'' -''TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİMİZİN İHTİYAÇLARI''- Başbakan Erdoğan, birkaç örnekle bu alanda nasıl bir atılım içinde olunduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''2002 yılında savunma sanayimiz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarının sadece yüzde 25'ini karşılayabilecek bir seviyedeydi. O günden bu yana yapılan çalışmalarla, 2009 sonu itibarıyla bu oran nerede biliyor musunuz, yüzde 46. Bu yılın sonu için hedefimiz yüzde 50 seviyesini yakalamaktır. Bunun anlamı şudur; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yarısı artık yerli üretimden karşılanacak. 2002 yılında milli savunma sanayimizin cirosu sadece 1 milyar Dolar seviyesindeyken, 2009 sonunda bu rakamı yaklaşık 2,5 milyar Dolara kadar yükselttik. 2010 sonunda 3 milyar Dolar hedefini de inşallah yakalayacağız. Savunma sanayi ihracatımız bu süre zarfında 240 milyon Dolardan 832 milyon Dolara çıktı, 2011 için hedefimiz 1 milyar Dolar seviyesini yakalamak, fazlası olacak inşallah, bunun, altı, aşağısı olmayacak. Tarihimizde ilk kez kendi milli piyade tüfeğimizi yine bu dönemde tasarladık, 2011'de de seri üretime geçiyoruz. Artık Mehmetçikler, kendi ürettiğimiz silahları taşıyacaklar. Bütün alt sistemleri ile birlikte ilk defa kendi tankımızı üretmeye de başladık. Altay adını verdiğimiz bu tankların prototip üretimi şu anda gerçekleştiriliyor. Bunun yanında Anka adını verdiğimiz insansız hava aracının prototip üretimine de başlamış durumdayız. Yine Atak adıyla üretilen ilk milli helikopterlerimizin test uçuşları da bu yıl yapılıyor. Türk mühendislerinin eseri olan Göktürk adlı istihbarat uydumuzun çalışmaları da devam ediyor, inşallah 2012'de uzaya fırlatmayı planlıyoruz. Bütün bu projeler ülkemizin, savunma sanayimizin imzasını taşıyor. Savunma sanayimizin bu büyük atılımı ülkemizin yarınları açısından hayati derecede önemli bir kazanımdır, inşallah devamı da gelecek.'' -''TÜRKİYE'NİN YENİDEN ENGİNLERE YELKEN AÇTIĞININ İŞARETLERİ''- Bu ay Türkiye'nin geleceği açısından her biri umut vesilesi olan başka açılışlar da gerçekleştirdiklerini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Türkiye denizlerinin ne büyük bir nimet olduğunun artık farkına varıyor. Hem devlet olarak, hem de özel sektörümüzle denizcilik alanında yeni ufuklara yelken açmış durumdayız. Bu güzel gelişmenin bir nişanesi olarak 2 Ekim'de de özel sektör tersanelerimizde üretilen en büyük kuru yük gemisinin teslim törenini gerçekleştirdik. Bir yandan deniz ticaret filomuz, bir yandan tersanelerimiz büyük bir süratle gelişiyor. Önümüzdeki dönemde denizciliğimizin aldığı bu mesafelerin ekonomimiz için ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacağız. Bunlar, deyim yerindeyse, Türkiye'nin yeniden enginlere yelken açtığının işaretleridir. Her alanda bu dinamizmi, bu atılımı yaşıyoruz. Bakınız iki örnek daha vereyim. 10 Ekim'de Aydın'da yaptığımız toplu törenle, Çine Barajı'yla birlikte 9 büyük yatırımı daha hizmete açtık. Türkiye için, özellikle de Ege bölgemiz için Çine Barajı çok büyük, çok önemli bir yatırım. Kendi sınıfında Avrupa'nın birinci; Dünyanın da beşinci en yüksek barajı. Sevgili vatandaşlarım, bu baraj aynı zamanda bulunduğu yer itibarıyla merhum Adnan Menderes’in de hayaliydi dolayısıyla o gün o açılışla birlikte Çine barajının adını da koyduk, 'Çine Adnan Menderes Barajı' dedik. Ve bu barajla birlikte 22 bin hektar arazi suya kavuşacak, 9 bin hektar arazi taşkından korunacak. Yine bu barajla yılda 118 milyon kilovat saat elektrik üretilecek. Diğer örnek kara taşımacılığından. 15 Ekimde Ankara Kazan'da 389 bin metrekare alanda 2 bin 500 TIR ve kamyonun ihtiyacına cevap verecek dev bir lojistik üssünü hizmete açtık. 4 bin insanımıza istihdam sağlıyor. Dünyada kriz şartları hüküm sürerken Türk girişimcisi 100 milyon Dolarlık bir yatırımla bu lojistik üssü kuruyor. Yine geçtiğimiz hafta Bandırma'da özel sektöre ait bir enerji santralini hizmete açtık. Yılda 7 milyar kilovat/saat elektrik üretecek bu tesisin maliyeti de lütfen dikkat; 550 milyon Avro. Pek çok gelişmiş ülkenin ekonomisi küçülürken Türk ekonomisi büyüyor, güçleniyor diyoruz, işte en güzel örnekler bunlar.'' -DEPREM RİSKLERİ- Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, Türkiye'nin bir yandan geçmişten gelen problemlerini çözüme kavuştururken, bir yandan da geçmişten aldığı derslerle mutlu ve müreffeh geleceğini inşa ettiğini ifade ederek, şunları söyledi: ''Yakın geçmişte yaşadığımız pek çok acı tecrübeden de biliyoruz ki bazen beklenmedik kırılmalar, yaşanan doğal afet ve felaketler, şartları bir anda değiştirebiliyor. İşte Pakistan bugün bunu yaşıyor. Bizler de biliyorsunuz; yakın geçmişte çok büyük deprem felaketleri yaşadık, bunun acısıyla sarsıldık. Allah o günleri hiçbir millete bir daha yaşatmasın. Ancak bu gerçekle yaşamayı da öğrenmemiz, bu beklenmedik durumlara da önceden hazırlanmamız gerekiyor. Hükümet olarak, muhtemel afet ve felaketlere hazırlanmak konusunda son derece hassas davranıyor, çalışmalarımızı düzenli olarak sürdürüyor, alınacak tedbirleri sürekli olarak değerlendiriyoruz. Bunun en son örneği 24 Ekim günü İstanbul'da toplanan 'İstanbul Merkezli Afet Hazırlık Çalışmaları Toplantısı' oldu. Bu toplantıya, konuyla doğrudan ilgili bakanlarımızla birlikte, üniversiteler başta olmak üzere sorumlu bütün kurum ve kuruluşlarımızın yöneticileri de katıldılar. Yapılan bu toplantıda, muhtemel bir Marmara Depremi başta olmak üzere, ülkemizin karşı karşıya olduğu doğal afet riskleri tek tek değerlendirilerek, alınan ve alınması gereken tedbirler ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıldı. Bu çerçevede, mevcut risk verilerinin derlenmesi, buna uygun risk haritalarının çıkartılması çalışmalarını gözden geçirdik. Bu veriler ışığında, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve somut tedbirlerin alınması ve çalışmaların hızlandırılması noktasında mutabık kalındı. Mart ayında yapacağımız toplantıda, alınan bu kararların gerçekleşme durumunu ayrıca takip edeceğiz. Ayrıca yine bu toplantıda, kamuoyumuzun muhtemel deprem riskleri konusunda bilinçlendirilmesi ve doğru bilgilendirilmesi için daha etkin çalışmalar yapma kararı da aldık. Bu vesileyle sizlerden ricam; başta İstanbul'la ilgili olmak üzere, zaman zaman gündeme getirilen muhtemel deprem senaryolarına itibar etmeyip, yetkili resmi kaynaklardan yapılacak açıklamalara kulak vermenizdir.'' -''EKİM AYI, DIŞ POLİTİKA AÇISINDAN HAREKETLİ BİR AY OLDU''- Başbakan Erdoğan, konuşmasında dış politika temaslarına da değindi. Ekim ayının dış politika açısından da oldukça yoğun ve hareketli bir ay olduğunu anlataran Erdoğan, şöyle devam etti: ''Hem bizim çıktığımız dış ziyaretlerin, hem de ülkemize gelen yabancı misafirlerimizle yaptığımız görüşmelerin, ülkemiz açısından çok yararlı ve verimli sonuçlar doğuracağı umudunu taşıyoruz. Bu ay ilk dış ziyaretimizi 4 Ekim'de Başbakan Sayın Boyko Borisov'un davetlisi olarak komşumuz Bulgaristan'a yaptık. Sayın Borisov'la yaptığımız görüşmede iki ülke ilişkilerinin çok yönlü olarak geliştirilmesi konusunda mutabık kaldık. Kendileriyle Balkanlarda yaşanan sıkıntıların çözümü başta olmak üzere, çeşitli dünya meseleleri hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Bu arada Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli Bulgar vatandaşlarının ve bu ülkeden transit geçiş yapan Türk vatandaşlarının çeşitli sorunlarını da bu vesileyle gündeme getirdik. Ayın 8'inde, hem A Milli Futbol Takımımızın Almanya ile oynayacağı milli maçı izlemek, hem de Almanya Başbakanı Sayın Merkel’le bir görüşme yapmak üzere Almanya'ya gittik. Sayın Merkel’le görüşmemizde her geçen gün ivme kazanan iki ülke ilişkilerini, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecindeki gelişmeleri ve Almanya'da yaşayan Türklerin sorunlarını detaylı olarak konuşma imkanı bulduk. Ayrıca, yine bu görüşme sırasında, iki ülkeyi de yakından ilgilendiren çeşitli bölgesel ve uluslararası konularda da görüş alışverişinde bulunduk. 11 Ekim'de bir heyetle birlikte bu defa Suriye'ye giderek Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esad ve Başbakan Sayın Naci Otri ile bir araya geldik. Bu buluşmada, iki ülke arasındaki güçlü ilişkileri daha da ileri seviyelere taşımak, çeşitli alanlardaki ortak projeleri hızlandırmak üzere görüşmelerde bulunduk. Yine bu temaslarımız sırasında başta Ortadoğu barışı olmak üzere bölge meselelerini de bir kere daha masaya yatırdık.  Hemen ardından, yaşanan büyük sel felaketinin boyutlarını ve mevcut durumu yerinde müşahede etmek üzere Pakistan'a geçtik. Pakistan Cumhurbaşkanı Sayın Zardari ve Başbakan Sayın Gilani ve görüştüğümüz diğer yetkililere milletimiz adına bir kere daha geçmiş olsun dileklerimizi yineledik ve birlikte felaket bölgelerinin bir kısmını gezdik, millet olarak yanlarında olduğumuzu ifade ettik. Başta Kızılay'ımız ve İstanbul Belediyemiz olmak üzere tüm hayırsever derneklere özellikle şahsım, milletim adına gerçekten teşekkür ediyorum. Allah kendilerinden razı olsun diyorum ve bütün bu yapılan çalışmaları da böylece yerinde görme imkanını bulduk. Pakistan, yaralarını yavaş yavaş sarıyor; biz de oradaki yatırımlarımızı, alt yapı, üst yapı, devam ettireceğiz ancak hala yardıma ve desteğe büyük ihtiyaç var. Milletimizin her ferdinin, yaklaşmakta olan Kurban Bayramı'nı da vesile ederek imkanları nispetinde kardeş Pakistan halkına desteğini sürdüreceğine gönülden inanıyorum.''  Erdoğan, bu ay içinde ziyaret ettiği ülkelerden birinin de Finlandiya olduğunu anımsarak, sözlerini şöyle sürdü: ''20 Ekim'de gerçekleştirdiğimiz bu ziyaret 32 yıl aradan sonra Başbakanlık seviyesinde bu ülkeye yapılan ilk ziyaret olma özelliğini taşıyordu. Ziyaretimiz sırasında Başbakan Sayın Kiviniemi’nin kendisiyle yaptığımız gerek ikili gerekse heyetler arası görüşmede, ilişkilerimizi daha ileri seviyelere nasıl taşıyabiliriz bunları görüşme fırsatını bulduk. Finlandiya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği desteğin devamına dair beklentilerimizi de kendilerine ifade ettik. Yine orada olduğumuz zaman içinde Cumhurbaşkanı Sayın Halonen, Parlamento Başkanı Sayın Niinistö ve Dışişleri Bakanı Sayın Stubb ile de görüşme imkanı bulduk. Helsinki'de, Tatar Türk İslam Cemiyeti'ni de ziyaret ederek, soydaşlarımızla hasret giderdik. Bütün bu görüşmelerimiz sırasında Finlandiyalı dostlarımızdan gördüğümüz sıcak yaklaşımdan büyük bir memnuniyet duyarak ülkemize döndük.  Son olarak 22 Ekim'de 'Akdeniz İklim Değişikliği Girişimi' konulu konferansa katılmak üzere Başbakan Sayın Papandreu'nun davetlisi olarak komşumuz Yunanistan'a gittik. Konferansa Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler, Balkan devletleri, AB Dönem Başkanı Belçika ve ilgili uluslararası örgüt ve kuruluşların temsilcileri katıldı. Atina'da gerçekleştirilen bu toplantıda, Akdeniz'deki çevre kirliliği ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle mücadele edilmesi kapsamında alınabilecek önlemler ve izlenecek politikalar masaya yatırıldı. Bu ziyaret sırasında Yunanistan Başbakanı Sayın Papandreu ile de bir araya gelerek iki ülke ilişkileri ve diğer dünya meseleleriyle ilgili görüş alışverişinde bulunduk.'' -''TÜRKİYE BUGÜN YAPMASI GEREKENLERİ İÇERİDE VE DIŞARIDA YAPIYOR''- Erdoğan, bütün bu dış gezilerin dışında çeşitli ülkelerden pek çok yabancı misafiri de Türkiye'de ağırladıklarını anlatarak,  sözlerini şöyle tamamladı: ''Belarus Cumhurbaşkanı Sayın Lukaşenka, Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Wulff ve NATO Genel Sekreteri Sayın Rasmussen bu ay içinde ülkemizi ziyaret ettiler. Yine bu ay içinde Çin Başbakanı Sayın Ven Ciabao, Avusturya Dışişleri Bakanı Sayın Spindelegger, Fransa Dışişleri Bakanı Sayın Kuşner ve Irak Başbakanı Sayın Maliki'yi de misafir ettik. Türkiye her geçen gün bölgesinde ve dünyada ağırlığını arttıran bir lider ülke haline geliyor. Bütün bu yoğun diplomatik trafik de bunun en güzel göstergesidir. Önümüzdeki dönemde bu yoğunluğun daha da artacağı bugünden görülebiliyor. Türkiye bugün yapması gerekenleri içeride ve dışarıda yapıyor, büyüklüğünün, gücünün, tarihi misyonunun hakkını veriyor. Ülkemizin önümüzdeki yıllarda dünyada hak ettiği yeri alacağından asla şüphe duymuyoruz, bunun için çalışıyor, bunun için gayret gösteriyoruz. Tarihimizde yeni bir altın sayfa açılmaktadır. Bunu milletçe yaşayacak ve çocuklarımıza inşallah çok daha güçlü, çok daha müreffeh, çok daha mutlu bir Türkiye bırakacağız. Bizi aydınlık geleceğimize taşıyan bu inançla, Cumhuriyetimizin 87. kuruluş yıldönümünü ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı kutluyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.''