Başbakan: Kiracı olana al sana ev deme mecburiyetimiz yok

Başbakan: Kiracı olana al sana ev deme mecburiyetimiz yok

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşma nedeniyle salonu terk ederek tepkisini gösterdiği Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nu eleştirmeye devam etti. Feyzioğlu’nun 1960 darbesi ardından ODTÜ Rektörlüğü'ne atanan dedesi Turhan Feyzioğlu’na gönderme yapan Erdoğan, “Birileri kürsülere çıkıp konuşurken kendilerini Yassıada mahkemelerinin savcısı, bizi de Yassıada sanığı gibi görüyor” dedi.  

Erdoğan, Feyzioğlu’nun konuşmasında Van’da kirada yaşayan depremzedelere dair söyledikleri hakkında “Kiracı kiracıdır ama bir kısmına verebildik. Diğer kiracılar da almak istiyorsa, ya kiracı olarak bir yere yerleşecek, ya da TOKİ’ye girer oradan konut alır. Nasıl hukukçusun ya? Hak sahibi olan kişi neyse ona bizim önce çözüm bulmamızdır. Kiracı olana al sana ev deme mecburiyetimiz yok. 67 aile konteynır kenti boşaltmak istemiyor, burada direniyor” dedi.

Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerinde aldığı darbe nedeniyle 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ı ananları da eleştirdi. Erdoğan, "Ekmek almaya gidilirken maskeyle mi gidilir, sapanla mı gidilir, patlayıcılarla mı gidilir" diye sordu. Erdoğan, Feyzioğlu'nun konuşmasında Elvan'dan bahsedip 25 yaşında öldürülen Burak Can'ı anmamasını da söz konusu etti.   Erdoğan, "Neden bahsetmiyorsun? Çünkü o terör örgütlerine kılıf olmadı. Kapısının önünde kurban oldu. Çünkü Burak istismara elverişli değildi, diğerleri istismara elverişliydi" dedi.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Afyon Kampı’nda yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:

Cumhurbaşkanlığı seçimi, paralel örgüt, diğer örgütlerin yapılanmasıyla mücadele istişare toplantımızda ele aldığımız ağırlıklı konular oldu. Son 200 yıl boyunca bu toprakların asli unsurları, millet, yoksullar, okuyamamış olanlar, kendisini ifade edemeyenler, fırsatları imkanları olamayanlar, milli ve manevi değerlerine bağlı olanlar, sistematik bir tahrike aşağılanmaya maruz kaldılar.

Rahmetli Oğuz Atay, onları yani bizleri “tutunamayanlar” olarak tarif etmişti. Hiçbir ayrım yapmadılar. Elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi-Sünni demeden, halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti. Son yıllarda birçok konuşmamda bunların üzerinde durdum. Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz gerektiğini defalarca ifade ettim. Hani dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin 77 milyon ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu defalarca vurguladım.

 

‘Azınlıktalar, çoğunluğa tahakküm etmeye çalışıyorlar’

 

3 Kasım 2002 seçimleri esasen bu kibir abidelerinin milletten ağır bir cevap aldığı tarih olmuştur. O kibir abideleri defalarca yolumuza çıktılar. Mürebbiye edasıyla, bizlere ve millete parmaklarını sallayarak bizi terbiye etmeye kalkıştılar. Tepeden baktılar, konuştular. Ve hani ülkede çoğunluğun oyunu alamıyorlar ya, biz azınlıkta kaldık diyorlar. Dolayısıyla azınlık olarak çoğunluğa biz tahakküm etmeliyiz diyorlar. Kendilerini ülkenin asıl sahibi addettiler. Kararları onlar vermek istediler. Ülkeye onlar istikamet çizmek istediler. Kaynakları adil biçimde paylaşmak yerine, tüm kaynakları kendileri için kullanmak istediler. Bu kesimler kibirlerinden bir milim bile geri adım atmadılar.

 

’12 yıldır bu kibri kırmaya çalışıyoruz’

 

İşte 12 yıldır biz bu kibri kırmaya, milletimize tarihinde olduğu gibi yeniden özgüven kazandırmaya çalışıyoruz. Bu ülkenin, bu milletin neler yapabileceğini, başarabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Hamdolsun bunu da yaptık. 12 yıl içinde aziz milletimizin özgüven kazanabilmesi için gece gündüz çalıştık.

Herkes bilsin ki biz bu ülkede varız, biz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Dün de ayrıntılı şekilde ifade ettim, ihtilaller dönemi artık kapanmıştır. Seçkin bir zümrenin, parmağını sallayarak bize ya da aziz millete kibirle ders verme dönemleri artık kapanmıştır. Birileri kürsülere çıkıp konuşurken, kendilerini Yassıada mahkemelerinin savcısı, bizi de yassı ada mahkemelerinde sanık gibi görüyor. Dün söyledim, CHP genel başkanı, milli şef, diktatör, meclis kürsüsüne çıkıp “sizi ben bile kurtaramam” diyerek Meclis’i tehdit etmişti. Artık bu tehditlere boyun eğecek bir Meclis yok. Başbakanlara, hesap soracak, hukuk katili hukukçulara artık hiç kimsenin eyvallahı yok.

 

‘Karşınızda kısır başbakanlar yok'

 

Herkes haddini, konumunu sınırını bilecek. Siz babalarınızın dedelerinin çarpık istikametinde yürümek isteyebilirsiniz. Babalarınız dedeleriniz gibi siyasete parmak sallamak isteyebilirsiniz. Ama biz babalarımızın dedelerimizin kutlu ve şanlı izinden yürüyoruz. Hiç kusura bakmayın biz bu istikametimizi asla değiştirmeyeceğiz. Karşınızda artık boynu bükükler yok, yüzünü yere eğip öfkesini içine atacak mağdurlar yok. Evet geçti o günler. Yassıada günleri geçti. Sizin karşınızda Menderes’in akıbetiyle korkutulan, pısırık başbakanlar bakanlar da yok.

Bizi bu makamlara millet getirdi. Milletin imzası tüm imzaların üzerindedir. Hiçbir atanmış kalkıp da milletin temsilcilerine ders vermeye yeltenmesin.

 

'Bazı şeyler var ki, bunların milletçe bilinmesi lazım’

 

Dün Danıştay’ın malum kuruluş yıldönümündeydik. Devletin zirvesi orada. Dünkü konuşmamda, kapanış konuşmasında yapacağımı söylemiştim. Çünkü bazı şeyler var ki, bunların milletçe bilinmesi lazım. Ben şu anda sadece istişare toplantısındaki kardeşlerime değil, aynı zamanda ekranları başında bizi izleyen 77 milyon vatandaşıma sesleniyorum. Bu gerçeğin çok iyi bilinmesi lazım. Çünkü bizler, “korkma” diye başlayan bir istiklal marşına sahiplenmiş milletin evlatlarıyız. “Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum” diye tarif edilen bir asımın nesliyiz.

 

Feyzioğlu’na: Her türlü saygısızlığı hakareti yapacaksın

 

Dünkü toplantıda, malum sabah 10’da burada olacaktık. Fakat biz gerçekten sayın başkanın o nezaketli daveti sebebiyle buradaki konuşmamızı 14:00’e aldık. Danıştay’daki toplantıya katıldık. Sayın cumhurbaşkanımız da, genelkurmay başkanı orada. Bakanlar orada. Tabi tüm yargı camiasının mensupları orada. Danıştay’ın başkanı çıkıyor 25 dakikalık gerçekten herkesin saygı duyacağı bir konuşmayı yapıyor. Gerek yasama, yürütme gerekse yargıyla ilgili değerlendirmelerini geniş bir açıdan gayet güzel şekilde takdim ediyor. 25 dakika süren konuşma yapıyor. Kim bu? Ev sahibi.

Orada konuşma hakkı, yetkisi olmayan, araştırmasını da yaptırdım. Ne içtüzüğünde ne de tüzüğünde. Yasalarda zaten yok. Onu orada söyledim. Sonra incelettim ki iç tüzüğünde böyle bir şey yok. Bu gelenek olduğu için bunları da savunma makamı olarak kabul ettikleri için söz verirlermiş. Yargıtay’da da bu şekilde, orada da yıllar yılı buna benzer şeyler oldu. Daha sonra tabi gitmedik. Danıştay’da da bundan dolayı söz veriliyor.

Tabi oraya konuşmaya çıkan kişi, karşısındaki insanların herhangi bir savunma hakkı var mı? Hukukçusun, konuşmanı yapacaksın. Ama karşına gelenlere, orada her türlü saygısızlığı hakaretleri yapacaksın.

 

‘İnsanda en başta bir nezaket olur’

 

Baro Başkanı çıkıyor, Sayın Danıştay başkanının 25 dakika konuşma yaptığı yerde, ki kendisine de 15-20 dakika konuşması söylenmiş. 1 saat konuşma yapıyor. Sen misafir olarak geliyorsun, konuşma hakkın yok. Çıkıyorsun orada zehir zemberek bir konuşma yapıyorsun. Seçilmişlere, işte o hücrelerine sinmiş kibirle parmak sallamaya yelteniyor. İnsanda en başta bir nezaket olur.

 

‘CHP Kurultayı mı Danıştay kürsüsü mü?’

 

Devlet protokolünün karşısında nasıl konuşulacağını, ne konuşulacağını insan bir kendisine dert eder ve bunu düşünür. CHP kurultayının kürsüsünden değil Danıştay kürsüsünden konuşuyor yahu. İnanın Danıştay salonunda mıyız, yoksa CHP kurultayında mıyız şaşırdım. Şu hale bakın. Bir yüksek mahkemenin kuruluş yıl dönümünde, memleketin son yüz yıldaki tüm gündem konularını tek tek hatırlatıyor, siyasete siyasetçiye hiza vermeye çalışıyor.

 

‘Baba dedesi de yapmadı’

 

Engelliler konusundan başlıyor. Ki anlattığı şeylerden görüyorum ki, engellilerle ilgili ne yaptığımızdan adamın haberi yok. Cumhuriyet tarihinde Ak Parti iktidarının engelli vatandaşlarımıza yaptıklarını bugüne kadar hiçbir iktidar yapmadı. Baba dedesi de yapmadı. Onun iktidar olduğu partiler yapmadı. Biz yaptık, haberi yok. Oradan geçiyor basın özgürlüğüne, çevre meselesine çıkıyor sokak olaylarına. Van depreminden de bahsediyor. Van’da bir şey yapılmadığından bahsediyor.

 

‘Sen kim ASELSAN kim?’

 

Şimdi orada insan nasıl olacak da buna tahammül edecek. Avrupa birliğinden de bahsediyor. ASELSAN Roketsan’dan bahsediyor. Yahu sen kim Aselsan kim? Kimsin sen ya. HSYK yasasına da değiniyor, sanat hakkında da görüşlerini aktarıyor. Tövbe tövbe… Van’da deprem oldu, ben ve arkadaşlarım süratle Van’a hareket ettik. Ankara’dan Kızılay, AFAD ilgili kurumlarımız Van’a yola çıktılar.

 

‘Toplamda 23 bin 691 konut inşa ettik’

 

Öyle bir yığılma oldu ki Van’da, biz araçlarımızla Van’da Erciş’te dolaşamadık. Orada ekiplerimizi kurduk. Bakan arkadaşlarımızı görevlendirdik. Siz şuraya komite edeceksiniz, buradan ayrılmak yok. Başlarına da Beşir Bey’i getirdik. Çalışmaları koordine ettik. Toplam 29 bin 486 konteynırı depremzedelere sunduk. 175 bin 70 afetzede barındı. Türkiye’nin genelinde, nerede devletin sosyal tesisleri varsa, bu tesislere biz Van’daki depremzedelerimizden arzu edenleri otobüslerle taşıdık. Kalıcı konutların temelini depremden 39 gün sonra attık. İlk yıl bunların çoğu tamamlandı. Van, Edremit Erciş’te 17 bin 489 konut inşa ettik. Evini yapana yardım yöntemiyle köylerde 6202 konut inşa edildi. Toplamda inşa edilen konut sayısı 23 bin 691’e ulaştık. Bunlar bir yılda oluyor.

 

 ‘Sana bilgiyi şaklabanların veriyor’

 

Van’a depremden sonra bütün bu süre içerisinde yaptığımız yatırım 5 milyar. Eski rakamla 5 katrilyon. Bundan haberin var mı senin ya? Neymiş ona öyle bilgi verilmiş. Sen bilginin kaynağına inmemişsin ki. senin gibi düşünenler, senin şaklabanların geliyor sana bu bilgiyi veriyor. Sen bu işin asıl sahibi karşısında bu doğru olmayan sözleri konuşuyorsun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar ya. Sana yalan konuşmak yakışır mı? Güya önünde de profesör var.

Şimdi bir konteynır kent istismarıdır gidiyor. Şu anda sadece 67 aile kalıyor. Bunlar da hak sahibi olan afetzedeler değil. Bizler orada hak sahibi olanlara yaptığımız konutlardan verirken, artakalan konutlardan da kiracı olanlara kura çekmek suretiyle verdik. Kiracı kiracıdır. Ama bir kısmına verebildik. Eğer diğer kiracılar da almak istiyorsa, ya kiracı olarak yerleşecek ya da Toplu konut idaresi olarak, illa konut almak istiyorsa konuta girer alır.

 

‘Kiracılara al sana ev deme mecburiyetimiz yok’

 

E sen nasıl hukukçusun ya? Hak sahibi olan kişi neyse, ona bizim önce çözüm bulmamızdır. Kiracı olana bizim al sana da ev deme mecburiyetimiz yok. Ama ona kiraya yer bulduğumuz gibi konteynırları bulduk. Bunların dışında da devletin tüm sosyal tesislerinde onları misafir ettik. Artık konteynır kentler kaldırılıyor. Fakat 67 aile buraları boşaltmak istemiyor. BDP, CHP, MHP zihniyetindeki istismarcılar, fotoğrafın bütününü bir kenara bırakıyor bu 67 aileyi istismar ediyor.

 

‘Yatıyorlar, kalkıyorlar Berkin Elvan’

 

Bu beyefendi Danıştay kürsüsünden yakın zamanda gösterilerde hayatını kaybedenlerin isimlerini sayıyor, istismar yapmaya çalışıyor. İstanbul’daki olayı anlatıyor. İsim vermeme gerek yok. İstanbul’da yatıyorlar kalkıyorlar Berkin Elvan. Yüzündeki maskesi, sapanı, cebinde patlayıcılar. Ama kalkıyor bakıyorsun, malum medya ekmek almaya giderken… Maskeyle mi gidilir, patlayıcılarla mı gidilir? Her şey ortada. Ama aynı o olayların olduğu gün de kalkıp da terör örgütü Okmeydanı’nda gelip, Burakcan’ı orada şehit ederken o Burakcan’ı bu baro başkanı zikretmiyor. Burakcan’dan niye bahsetmiyorsun? Çünkü o teröre kılıf bulmamıştı, o evinin kapısının önünde, gelen kalabalıkların gelişinde kurban olmuştu.

Sıkıntı burada. Çünkü burak istismara elverişli değildi. Ama diğerleri istismara elverişliydi. Burak için belki her yıl anma töreni yapılacaktır ama bunlar istismara açık yapacakları kutlamalarla oy devşireceklerini zannedeceklerdir.

 

‘Bütün bu acıları çektiren CHP’dir’

 

Burada şimdi bir şey söyleyeceğim. Bir çok arkadaşım belki bilmiyor. Bütün bu acıları çektiren kim biliyor musunuz? Bu idam kararlarını veren kim? Bu konuşanın dede-babası da bu imzayı atanların içinde. O üç tane idamla ilgili Turan Feyzioğlu’nun da orada ismi var. O zaman ki heyetin içinde o da var.  sen önce bunun hesabını ver ya. Türkiye’ye bu acıları yaşatan, genel başkanlığına özendiğin parti işte CHP’dir. Bu CHP zihniyetidir, pişkinliktir.

Merhum Ahmet Kaya için söylemiştim. 27 Mayıs olurken bunlar zihinleriyle oradaydılar. Menderes idam edilirken bunlar zihniyetleriyle, partileriyle, dede-babalarıyla oradaydılar. Sivas, maraş olurken, terör  30 yıl bu ülkede can alırken bunlar zihniyetleriyle iktidardı. Danıştay’ın faturasını kime kesmek istediler hatırlayın, sonra altından ne çıktı?

Üç genç idam edilirken, 12 eylül idam yapılırken, huıkuk çiğnenirken, bunlar ve bunların zihniyeti hep oradaydı. 1 Mayıs 77’de işçiler ölürken de oradaydılar. Biz gelene kadar bir mayıs işçi bayramı emeğin bayramı olarak ilan edilebildi mi? Edilemedi. Çıkmış yine sıkılmadan şunu söylüyor. 2010-11’de taksim’de en ufak olay olmadı. Orada da kollar kırıldı. Hatta onları konuşturmadılar bile.

Türk-İş, ikinci sırada Hak-iş onlar konuşma fırsatı bile bulamadılar. Zor alanı terk ettiler. Sanki alan kendilerine tahsis edilmiyormuş gibi kalkıp konuşma yapıyor.

 

‘Buna bir yere kadar tahammül edilir’

 

Meydanı boş buldu konuşuyor, e bir yere kadar buna tahammül edilir. Bunlar hukuk siyasallaşırken de oradaydılar. Pişkince sıyrılmaya çalışıyorlar. Dede-babalarıyla zihniyetleriyle değişmez CHP ruhuyla hep oradaydılar. İşte şimdi tarih arşivler konuşuyor.

Şu ifadeye bakar mısınız “seçmenin seçimler yoluyla iktidarın değişmeyeceğini düşünmeye sevk edilmesi demokrasiye büyük zarar verirmiş” bunu kim söylüyor? Bu adam söylüyor. CHP hiç seçim kazanamıyor. Ne yapalım? Alın siz yönetin mi diyelim? İhtilal gerekçeniz bu mu?

 

‘Siz kimsiniz ya, siz kimsiniz?’

 

Arkadaşlar bazı köşe yazarları bunları göreve davet ediyorlar. Dün yapılan bu saygısızlık, tek bir şahsın değil, bir zihniyetin değişmez ruh halidir. Her yıl dönümlerinde biz nezaketle kutlamalara katılıyoruz. Birileri bunu fırsat olarak görüp, fırça çekebileceği imkan olarak görüyor. Siz kimsiniz ya, siz kimsiniz? Siyasete ayar verme cüretini kendinizde görüyorsunuz.

 

‘Ne adli yıl açılışına ne diğerlerine katılmam’

 

Biz beş yılda bir milletin huzuruna çıkacağız. Hatalarımızın hesaplarını millete vereceğiz. Biz bu ülkede siyasete itibar kazandırdık. Bu itibarın zedelenmesine, çiğnenmesine asla izin vermeyeceğiz. Siyasetin alanının daraltılması özlemi içinde olanlara fırsat tanımayız. Bu makamda olduğum sürece bundan böyle bunların konuşacağı yere hiçbir zaman katılmam. Ne adli yıl açılışına ne diğerlerine. Bunların burada konuşma hakkı olmadığı halde bunlara söz veriyor. Bunların orada konuşma hakkı yok.

O zat, CHP kurultayında yapacağı konuşmayla Danıştay konuşmasını karıştırmış. Nerenin çatısı olacaksa olsun. Bilsin ki cüppesine sığınanların bizi hizaya çekmelerine asla pabuç bırakmayız, bırakmayacağız.

Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğim gibi 30 Mart’ta milletimiz bize paralel yapıyla mücadele talimatı verdi.

 

‘Bu yapı sütün içine karışmış pis suya benziyor’

 

Bu konuda bizler hep birlikte görevlendirildik. 30 Mart öncesinde yeni bir istikbal mücadelesi olarak isimlendirmiştik. Ülkemize birliğimize bağımsızlığımıza yönelik çok alçakça haince, aynı zamanda unutulması, üstünün örtülmesi affedilmesi mümkün olmayan bir saldırı yapıldı. Karşımızda mertçe ortaya çıkan, iddialarını ortaya koyan bir yapı yok. Bu öyle bir yapı ki, sütün içine karışmış pis suya benziyor. 35 süre boyunca o ak sütün içine sızmışlar, orada her türlü hileyi kullanarak gizlenmişler.

Dışardan baktığınızda o pis su anlaşılamazsa, bu yapı da maalesef bakmakla görülemiyor. Amaçları için her yol bunlara meşru. Yalanla, takiyeyle, kendisine sinsice gizlemek suretiyle olduğundan farklı görünerek, inandığının tersini yaparak bu yapı hücrelere sirayet etmiş. Eğer karşımızda mert bir düşman olsaydı, şerefli bir düşman gibi yenilgiyi kabul edip kenara çekilirdi. Ama hasımlarımız en asgari insani vasıflardan, şeref belirtilerinden dahi yoksunlar.

Tabi düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla, bu yapının Türkiye’den de destek olunduğuna şahit olduk. CHP bu yapıyla işbirliğine gittik. Seçim sonrası kendi aralarında ne hale geldiler gördünüz. MHP, istismar ettiği milliyetçiliği çiğneyerek bu yapının arkasında vagon oldular. Hiç ummadığımız, makamlar tarafından bu yapı desteklendi. Desteklenmese bile bu yapıya karşı sessiz kalındı. İşte biz böyle zor bir yapıyla mücadele ediyoruz. Hem mertçe kendisini göstermeyen, rakiplerimiz tarafından kullanılan bir yapıya karşı mücadele veriyoruz. Şundan emin olunuz ki bu yapının ayakta kalması, Türkiye’ye yeni zararlar vermesi artık mümkün değildir. Bu yapının ana kaynakları köreltildi.

 

‘Şu anda okullar henüz kapatılmadı’

 

Anadolu’da Trakya’da bir hizmet örgütü olduğunu zannederek destekleyen vatandaşlarımız bu yapıyla aralarına mesafe koymaya başladılar. Çocuklarını okullarından dershanelerinden almaya başladılar.

Şu anda tabi okullar henüz kapatılmadı, herkes kesin kararını veremiyor. Bunlar tabi aileleri birbirine düşürdüler. Bunlar evde karı kocayı birbirine düşürdüler. Böyle bir noktaya böyle bir aşırılığa işi getirdiler. Bu yapının dini değerlerimizi, milli değerlerimizi, Hazreti Kuranı, Peygamberi, Said-i Nursi’yi nasıl istismar ettiğini herkes gördü.

 

‘Suçluluk psikolojisi içerisinde Pensilvanya’da duruyor’

 

Bugün buradan yine söylüyorum. Eğer samimiysen, dürüstsen Pensilvanya’da ne işin var? Çık kendi ülkene gel. Madem suçun filan da yok gel ülkene. Niye gelemiyorsun? Gel. Demek ki vatansever değil. inzivaya çekilmiş. Nasıl oluyor da Pensilvanya inziva yeri oluyor ya. Gel Afyon’da Emirdağ’da, gel Bursa’da, memleketin Erzurum’da çekil. Buralar güzel yerler. Ama gelemez. O suçluluk psikolojisi içerisinde orada duruyor. Ama ne olursa olsun takipçisiyiz. Uluslararası platformlarda bu yapının gerçek yüzü görülmeye başlandı. Adana’da İstanbul’da Ankara’da yürekli savcılar hakimler mesleklerinin gerektirdiği vicdani sorumluluğu üstlendiler vatanseverce adımlar atıyorlar. 1999’da Türkiye’den çıkış 15 yıl niye gelemiyorsun, gel.

 

‘Biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin’

 

Paralel yapıyla mücadelenin bir cadı avına dönüşmesini ikide bir konuşuyorlar. Bu ülkeye ihanet edenlerin görevlerini değiştirmek cadı avıysa, biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin. Oturdukları makamda her türlü, provokatif eylemleri sinsice yapanları bulup çıkardıkça gereğini yapacağız. Bu işin mücadelesi sıradan bir mücadele değil. bu konuda nerede kim neler yapıyorsa bunları bize bildireceksiniz. Bütün vatandaşlarıma söylüyorum bildireceksiniz gereğini yapalım.

Açık söylüyorum, belediye başkanlarıma, il başkanlarıma hepsine söyledim. Kurucu arkadaşlarıma, hukukun demokrasinin dışına çıkmadık çıkmayacağız. Çıkılmasına da müsaade etmeyeceğiz. İnançlı kesimlerin, cemaatlarin, dayanışma ruhunun yıpratılmasına da asla meydan vermeyeceğiz. Sütün içine karışmış bu pis suyu, gerek kaynatarak gerekirse moleküllerine ayırarak sterilize edeceğiz.

 

‘Bayrağınıza, şerefinize saldırıldı’

 

Sessiz kalan tepkisiz kalan şantaja boyun eğen de milletimizin nazarı dikkatinden kaçmaz, tarihe de o şekilde kaydolur. Şunu tekrar hatırlatmak isterim. Şahsıma çok ağır saldırılar yapıldı. Aileme çocuklarıma saldırdılar. Arkadaşlarıma da saldırdılar. Partimize hükümetimize ekonomiye kardeşliğimize saldırdılar. Filistin davamıza, Mısır’daki demokrasi davasına, suriye2deki insanlık davasına saldırdılar. Eğer tüm bunlar yeterli değilse, hatırlatmalıyım ki bunlar MİT TIR’ları üzerinden, gizli toplantı üzerinden bayrağımıza, toprağımıza saldırdılar. Bana ailemize davamıza saldırıldığında susabilirler, ama onlara diyorum ki bayrağınıza şerefinize saldırıldı, en azından bunun için susmayın diyorum.

 

 ‘Unutmayacak ve affetmeyeceğim’

 

Susanı tarih affetmeyecek. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.  Nefes aldığım sürece unutmayacak ve affetmeyeceğim. Çünkü bir çoklarıyla bunu çok yaşadım, çok iyi tanıyorum bunları. Artık çok iyi öğrendim. Ama ben bunların bu kadar yalancı, bu kadar müfteri olacaklarına inanmıyordum. Ama yaşayınca bunları öğrendik. 2010 bize çok şey öğrettik. Ondan sonraki süreçte işte her şeyi açık açık görmeye başladık. Bunu şahsım için değil, neferi olmaktan gurur duyduğum davam için unutmayacağım, affetmeyeceğim.

 

‘Şimdi bu dönemde de yine tuzluklar çıktı’

 

Adayımız kim olursa olsun, kim cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin. Davamızın seyrinde en küçük bir sapma olmayacaktır. Gerek cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, partimiz içinde fitne çıkartmak isteyenler mutlaka olacaktır. Allah’a şükür biz bunlara karşı şerbetliyiz. Nice girişimler gördük. Hepsini boşa çıkardık. Partimizden ayrılıp parti kuranlar olmadı mı? Şimdi neredeler? İsimlerini sayın desem hatırlamazsınız. İşte şimdi bu dönemde de yine tuzluklar çıktı. Şimdi bu tuzlukların markasını da unutacaksınız. Niye? Çünkü ihanet edenleri hiçbir zaman tarih tutup da böyle anıtlaştırmaz, onları gömer. Hep söylüyoruz Menderes’i idam edenler, kararını verenler konuşuluyor mu? Ancak tarihçiler bunu konuşur. Ama halk Menderes’i unutmuyor, Hasan Polatkan’ı unutmuyor. Ama o kararı verenleri unutmuyor. Bizim çok sağlam çatımız var.

 

‘Adaylarını merakla bekliyoruz’

 

Birileri çıkmış çatı aday diyor. 30 Mart’ta milletin estirdiği rüzgar bunların çatılarını uçurdu. Şimdi yeni çatı kurmaya çalışıyorlar. CHP genel müdürü ne diyor? Adayımız MHP’nin desteğini alacak diyor, Kürtlerin desteğini alacak diyor, sosyalistlerin desteğini alacak diyor. E haliyle, hem ulusalcı, hem milliyetçi, hem sosyalist, hem kucaklayıcı, hem faşist olacak. Gerek bozkurt işareti, gerektiğinde zafer işareti yapacak. Aslında Pensilvanya’daki hocaları bu tanıma uyuyor ama onun da üniversite mezuniyeti yok sıkıntı burada. Biz de bunların adaylarını merakla bekliyoruz.

Ödünç oyla, taşıma suyla çatı kurulmaz. 10 Ağustos’ta millet bir kez daha onlara öğretecek.