Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin AB'den uzaklaşarak Şanghay İşbirliği Örgütü'ne yanaştığına dair eleştirileri kabul etmedi. AB ile 50 yıllık ilişkilerinin olduğunu belirten Yıldırım, "Türkiye makas değiştirmiyor bir kere bunu bilin. Türkiye olduğu yerde duruyor. Bölgede yaşanan olaylar karşısında bizim bir sorumluluğumuz var. İyi zamanları var, krizli zamanları var, şimdi de biraz gergin" dedi. Şanghay İşbiliği Örgütü'yle de Türkiye'nin ilişkilerini yeni olmadığını hatırlatan Yıldırım, "Onun için Şanghay 5’lisi AB’nin bir alternatifi değil. Biz onu AB’yi korkutmak için kullanıyor değiliz" açıklamasında bulundu.
Moskova gezisinde gazetecilere konuşan Binali Yıldırım'ın açıklamalarını aktaran Serpil Çevikcan'ın Milliyet gazetesinin bugünkü (8 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Avrupa Birliği ile şimdi biraz gergin olan ilişkilerin en kısa zamanda düzeleceğini ümit ettiğini söyleyen Başbakan Yıldırım, “Şanghay Birliği ile ilgili telaffuzumuz yeni değil. AB ile ilişkilerimiz normal giderken de yapıyoruz. Şanghay Birliği AB’nin bir alternatifi değil” dedi.
Rusya ve Tataristan gezisine eşlik etme olanağı bulduğumuz Başbakan Binali Yıldırım’ın yolculuğunun ilk durağı olan Moskova’daki temasları yoğundu. Yıldırım, Rusya’da hem Devlet Başkanı Putin, hem de mevkidaşı Medyedev’le bir araya geldi, Federasyon Konseyi’nde, üniversitede programlara katıldı.
Başbakan’a, önceki gün geç saatlerde, Putin’le yaptığı görüşmeden sonra sorularımızı yöneltme fırsatı bulduk.
Dün sabah saatlerinde Rusya’dan ayrılarak Tataristan’a birlikte gittiğimiz Yıldırım’ın, Suriye’den AB ve Şangay Birliği ile ilişkilere, OHAL’den Rusya ile normalleşmeye kadar uzanan yanıtlarını şöyle özetleyebilirim:
Biliyorsunuz biz (Şanghay 5’lisi ile) diyalog ortağıyız, yeni çıkmış bir mesele değil. Önümüzdeki yıl başbakanlar düzeyinde bir toplantı yapılacak. Oraya bizi de davet edecekler.
(Johnson mektubundan sonra, İnönü, ‘Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır’ demişti. Yeni bir dünya mı kuruluyor?) Tabii olayı o kadar küresel bir boyuta taşımaya lüzum yok. Bizim endişemiz şu, biz terörle ciddi mücadele veriyoruz. Suriye’de ve Irak’ta devlet olmamasının ya da zayıf yönetimler olmasının bedelini biz ödüyoruz. Fırat Kalkanı’nın başlamasının arkasındaki sebep de bu. Türkiye’nin bölgedeki belirleyici konumu güçlendi. Muhataplarımız nezdinde de bunu hissediyoruz. ‘Türkiye ile de konuşalım. Siz ne düşünüyorsunuz?’ Bunu hem ABD’lilerle, hem Ruslarla, İran’la yapıyoruz. Suudi Arabistan, Katar’la aynı doğrultuda hareket ediyoruz. Hedefimiz belli. Bir an önce Suriye’de akan kan dursun. Ama bu sürdürülebilir bir şey değil. Zannediyorum muhataplarımız bunu düne göre bugün daha iyi anlıyor. Şöyle bir riskten söz ediyorlar, ‘Libya gibi olmasın’ diyorlar. ‘Kaddafi gitti Libya düzeldi mi?’ Öyle bir argüman var. Oradaki vahşetin devam etmesi için makul bir düşünce olarak kabul edemeyiz.
Türkiye makas değiştirmiyor bir kere bunu bilin. Türkiye olduğu yerde duruyor. Bölgede yaşanan olaylar karşısında bizim bir sorumluluğumuz var. AB ile ilişkilerimizin 50 yıldan fazla bir geçmişi var. İyi zamanları var, krizli zamanları var, şimdi de biraz gergin. Ümit ederim ki bu da kısa zamanda düzelir. Önümüzdeki yıl 5 tane birlik ülkesinde seçim var. Bir belirsizlik devam edecek burada. Türkiye, Avrupa’da iç siyasetin de bir aracı olarak uzun bir süreden beri işin içine dahil ediliyor. İngiltere’nin birlikten çıkması kampanyasında Türkiye vardı. Avusturya, diğerlerinde benzer şeyler olabilir. Ancak Şanghay birliği ile ilgili telaffuzumuz yeni değil. AB ile ilişkilerimiz normal giderken de yapıyoruz. Benzer ortaklıklarımız var. KaradenizEkonomik İşbirliği, İslam İşbirliği Örgütü var. Türkiye coğrafi olarak da kültürel olarak da hem Asya’da hem Avrupa’da. Bu Rusya için de öyledir. Rusya da AB ile ilişkilerini sürdürmek istiyor, aynı zamanda Şanghay teşkilatının da aktif olarak içerisinde. Onun için Şanghay 5’lisi AB’nin bir alternatifi değil. Biz onu AB’yi korkutmak için kullanıyor değiliz.
(Bir eksen kayması mı var?) Bu doğal bir şey değil mi? Türkiye, bölgede karşı karşıya bulunduğu tehditleri, fırsatları ıskalayamaz. Bunu böyle görmek lazım. Bizim ‘tek seçenek AB’dir. AB’nin ne zaman gönlü olursa’ diyecek halimiz yok. AB’den şunu istiyoruz, samimi olsunlar, çifte standart yapmasınlar, Türkiye’nin yanında dursunlar. Türkiye’yi bölmek isteyen, başını ağrıtanlarla iş tutmasınlar. Bu kadar net.
Rusya ile tatsız olaydan sonra normalleşme süreci başladı. Bunun mimarı sayın Cumhurbaşkanımız ve Putin’dir. 15 Temmuz’dan sonra Rusya çok net duruş sergiledi. Normalleşme süreci hızla devam etti. Ancak uygulamada bunu doğrulayacak hızda sonuç alamadık. Bunu ifade ettik. Gerek gümrük kapılarından, havaalanlarından girişler, gerekse vizeyle ilgili durum, karşılıklı kısıtlamaların kaldırılması. Tarım ürünlerine, tekstil ürünlerine taşımacılık fiilen yapılmıyor mesela. Üçüncü ülkeler taşımacılığı yapıyor. Buralarda biraz daha yoğunlaşacaklarını zannediyorum. Bunun yakından takip edilmesi konusunda mutabakata vardık. Vizelerin kalkması lazım geldiğini açık bir şekilde söyledik. Biz 24 Kasım öncesine döneceksek, enerji alanında karşılıklı yatırımların artırılması... 100 milyar hedef vardı, yüzde 40 gerilemişiz, 30 milyardan 12.5 milyara düşmüşüz. Uçak krizi öncesinden daha ileri götürelim diyor. E tamam götürelim. Ama onun tedbirlerini almak lazım. Kısıtlamaların, malların insanların gidiş gelirlerindeki zorlukların kaldırılması lazım. Turizmle ilgili ciddi anlamda, biraz daha hızlı gelişecek gibi gözüküyor... Biraz kademe kademe gidelim tarzında bir yaklaşımları var. (Kasıtlı bir ağırdan alma mı?) Ben öyle bir şey hissetmedim. Terör her ülke için tehdittir, güvenli bir ülke yok. Tabii ki tedbirler alınacak, istihbarat paylaşımı yapılacak. Operasyonların yapılması noktasında Türkiye ciddi bir konsept değişikliğine gitti. Olayların arkasından değil, önünden gidiyor. Taarruz yapıyoruz. Bazı gelişmeler olacağını düşünüyorum.
(Doğal gaz indirimi) O konu şu anda biraz ihtilaflı ama şöyle konuştuk. Bunu da dostane bir şekilde çözelim şeklinde. Bir yandan ilişkileri geliştirelim, sınırlamaları kaldıralım derken diğer yandan ihtilaf olması çok doğru bir şey değil. O bağlamda birlikte çalışıp dostane şekilde çözelim.
İkisinde (Putin ve Medvedev görüşmeleri) de bazı konular ortak konular, bazıları ayrı. Suriye ve diplomasi, ekonomik ilişkileri sayın Putin’le konuştuk. Sayın Medvedev’le de konuştuk. Yerli parayla da ticaret yapılması, onda da ilgililer. En azından kısa vadeli ticaretin yerel parayla yapılması konusunda bir fikir birliği var. Biz genel hatlarıyla konuları ortaya koyduk. Asıl siyasi iradenin kararları geçerli olacak. Onu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Çok yoğun bir program geçirdik. Genel olarak FETÖ yapılanmasından bahsettik. Örgütün küresel anlamda da ciddi bir tehdit olduğunu anlattık. Sık sorulan bir soru var. ‘Bu kadar tehlikeli bir örgüt nasıl fark edilmedi?’ Sormadan ben anlattım. O çok ilgisini çekti. Burası FETÖ’ye karşı mücadelede sağlam duruyor. Ayrıca Çanakkale’de onların da bir şehitliği var. O şehitliğe bir anıt yapmak istiyorlar.
Suriye’yi konuştuk. Suriye konusunda sayın Cumhurbaşkanımızla, Putin çok sık görüşüyor. Suriye’de biz şu anda çözüm üretme konusunda daha etkin konumdayız. Bu da ağırlıklı olarak Fırat Kalkanı ile başladı. Halep konusundaki kaygılarımızı anlattık. Onlar da şunu teyit etmek istediler. Bizim sanki Fırat Kalkanı’nda El Bab’a yönelik faaliyetlerimizin Halep’i de kapsadığı şeklinde bir algı var. Öyle olmadığını Cumhurbaşkanımız da söylemişti ama tekrar konuyu açtılar. Bizim derdimiz orada günahsız hayatını kaybedenler, akan kanın durdurulması, insani yardımların Halep’e ulaşması. Bunun için ne gerekiyorsa o çalışmayı yapıyoruz. Bu konuda özellikle Rusya’nın rejim üzerinde daha fazla inisiyatifini hissettirmesini beklediğimizi ifade ettik. Bizim oradaki duruşumuz, DEAŞ’a karşı, YPG’ye karşı Türkiye’nin güvenliğini sağlamak, PYD’nin koridor oluşturmasına mani olmak. Güney’de ineceğimiz nokta El Bab’la sınırlı. Onun ötesinde bir planımız olmadığını bilmek istiyorlar. Bizim böyle bir planımız yok. Onlar da rejimin bu konuya müdahil olmaması yönünde gayret gösterecekler. Biz bunu (PYD’yi...) çok net ifade ettik. Onlar da YPG, PYD, PKK’dan farklıdır diye bir yorum getirmediler.
(TÜSİAD Başkanı’nın ‘OHAL kaldırılsın, idam tartışmalarını sakıncalı buluyoruz’ açıklamaları) Türkiye demokratik bir ülke, herkes bildiğini açıklar. Biz ne yapacağımızı biliyoruz, sorumluluk bizde. Neyin ne zaman yapılacağı şartlara bağlı bir şey. Keyfimizden OHAL ilan etmedik. Durup dururken mi ilan ettik. Vatandaşa ilan etmedik, kendimize ilan ettik. İçimizdeki virüsleri nasıl temizleyeceğiz. Vatandaş işine gücüne baksın.