Başbakan Binali Yıldırım, ekonomideki sert dalgalanmalara ilişkin olarak, "Bu dalgalanma bir ay, bir buçuk aya kadar devam edecek. 20 Ocak'ta yeni seçilmiş başkan (Trump) görevinin başına gelince taşlar yerine oturacak" dedi.
Başbakan Yıldırım, ekonomik kriz endişelerine dair hükümete uyarılarda bulunan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes yanıt verirken "Bunu da atlatacağız, endişeye gerek yok, sizin hoşunuza gitsin diye de söylemiyorum bunun da üstesinden geleceğiz, bunu siz de iyi biliyorsunuz" dedi.
TÜSİAD: OHAL bir an önce bitirilmeli, KHK ile yönetim son bulmalı!
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan Başbakan Yıldırım'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Hepinize en derin sevgililerimi, saygılarımı sunuyorum. Sözlerimin başında dün maalesef Adana'da hepimizi üzen bir olay yaşadık. 11 yavrumuz, 1 eğitici hayatını kaybetti. Sorumlular en ağır şekilde hesabını verecek. Bu durum araştırılmaya, soruşturulmaya başlanmıştır. TBMM'de bir araştırma komisyonu oluşturmak suretiyle konunun bütün yönleriyle değerlendirilmesi ve bu ve buna benzer yurtlarda alınması gereken tedbirleri tespit edecekler. Ümidimiz ve emelimiz bu ve buna benzer acıları yaşamamak, ama insanın olduğu yerde hata eksik olmuyor. Ne yaparsanız yapın, ama insan hatasını ortadan kaldıracak makineyi geliştirmedik.
TÜSİAD 45 yıllık tarihi var, gerek kapasitesiyle, iş dünyasındaki temsiliyle, Türk iş dünyası için çok önemli bir STK'mız. TÜSİAD camiasının küresel ölçekte varlık gösterip Türkiye'yi başarılı bir şekilde temsil ediyor olması hepimiz için şüphesiz bir iftihar meselesidir. Vatandaşlarımıza iş kapısı aştığınız için müteşekkiriz. Biz, çalışanları, çalıştıranları, fabrikaları birbirinden ayrı tutmuyoruz. Bu fabrikaların bacaları tütmezse, burada çalışanlar olmazsa, bu fırsatı vermeyen işverenlerimiz olmasa ülkemizde gelecekten de bahsedemeyiz, genişlemeden de bahsedemeyiz, toplumsal barış ve kardeşlikten de bahsedemeyiz. Demokrasiye ve hukukun üstünlüğünden de bahsedemeyiz. Sizler bir yandan ülkemiz için üretiyorsunuz, bir yandan da halkımızın refahına katkı sağlıyorsunuz. 15 Temmuz'da bir felaket yaşadık, daha doğrusu büyük bir felaketin eşiğinden döndük, alçak bir darbe girişimi oldu. Bu darbe girişiminin başarısız olmasının arkasındaki en önemli sebep vatandaşımızın Türk milletinin, demokrasi bilincinin gelişmiş olmasıdır. Vesayet anlayışına karşı kafasının net olmasıdır. Hatırlayın, sayın cumhurbaşkanımız daha ilk saatlerde dedi ki "Bu bir kalkışmadır, asla buna izin verilmeyecek, demokrasi korunacak, vatandaşlarımız müsterih olsun" Ve milleti meydanlara çağırdı. Bayrağını alan herkes meydanlara indi ve tanka, topa, tüfeğe göğsünü siper etti. Bu alçak hain darbe girişimini başarısız kıldı. Bunun için önce bu darbenin defedilmesinde en büyük kaynak aziz milletimizdir, Türkiye Cumhuriyeti'nin 79 milyon vatandaşıdır. Aynı zamanda ülkemizin demokrasisini korumakve geleceğini kurtarmak için çağrı yapan Cumhurbaşkanımızdır. Bu demokrasi dışı girişime en kararlı şekilde karşı duran hükümetimizdir. Böylece uygar dünyada emsali görülmemiş bir işi başardık. Bunu Avrupalılar da anlayamıyor, ABD'liler de anlayamıyor. Biz anlayamadık diyorlar, bir yandan bombalar atılıyor gözünü kırpmadan karşı koyuyorsunuz diyorlar. Bunun ne anlama geldiğini uzun süre anlayamadık dediler. Biz de anlayamazsınız, çünkü bu milletin adı Türk milletidir. Türk milleti, "Bağımsızlık bizim karakterimizdir" derler. Gerek 15 Temmuz FETÖ kalkışmasında gerek milletin beka mücadelesinde hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli dostlar, gerek Tuncay Bey, gerek Cansen Hanım, hakikaten büyük samimiyetle ülkemizdeki, ekonomideki gelişmeler, dünyadaki belirsizlikleri anlattılar. Ortaya koydular, endişelerini haklı olarak ifade ettiler. Burada hatta Tuncay Bey iki senaryo çizdi, biri iyi, biri kötü senaryo. Kötümser olmak için şu günleri baz alırsak çok sebebiniz olabilir, uzun vadeli, vizyoner düşürsek o zaman kötümser olmamız için bir sebep yok. Tedbirlerimizi alırken kötümser düşünelim de gelecek beklentilerimiz için kötümser olmaya ihtiyaç yok diye düşünüyorum. Her şeyden önce özellikle kısa vadeli bir, şu yaşadığımız ortamı değerlendirmekte fayda var. Doğru teşhis koyamazsak çözümü de doğru geliştiremeyiz. 8 Kasım'dan sonra piyasalarda bir hareketlenme yaşanıyor. Kurlarda oynamalar var, efendim ekonomik belirsizlik söylentiler had safhada, bunun arka planına baktığımızda özellikle 8 Kasım'daki ABD seçimlerinin tahminlerin dışında, Cumhuriyetçi adayın kazanması yatıyor. Sayın Trump, seçim kampanyasında sürekli ABD'nin daha çok kendi içine yoğunlaşacağını, dış dünya ile olan ilgilerini azaltacağını ifade etti. Çin ile gerekirse ticareti kısıtlayacağım, göçmenlerin ülkeye girişine izin vermeyeceğim gibi söylemleri ifade etti. ABD'nin son 50 yıldır ihmal ettiği alt yapıyı geliştireceğini söyledi. Burada ifade edilmeye çalışılan küresel bakış açısından daha lokal, memleketine yoğunlaşan bakış açısı. Bu söylem, tüm dünyada ekonomi üzerinde olumsuz etki yaptı. Türkiye'de bundan nasibini aldı. Bu olayları sadece Türkiye'ye mahsus görürsek bir kere yanlış yapmış oluruz. Bu küresel bir gelişmedir, Türkiye'de bundan nasibini almıştır. Meksika birinci, bizim para birimimiz de ikinci sırada geliyor. Bütün ülkelerde değer kaybı var, bir tek İngiliz parasında değer kaybı yok.
Bizim bir ayrışmamız olduğu doğru, genel olarak bütün para birimleri yüzde 5 sapma yaptıysa bizimki yüzde 10 yaptı. Bunu da, bunun sebeplerini de biliyoruz. Unutmayım Türkiye geçtiğimiz dört ay içerisinde uçurumun eşiğinden döndü. Büyük bir tehlikeden kurtarıldı. 15 Temmuz darbe girişimi. Sadece bir kıyas olsun diye söylüyorum, 60 darbesi öncesi Türkiye'nin kişi başı milli geliri 585 dolar. 1959'da, 61'de 194 dolara düşmüş. 80 ihtilalinden önce 1863 dolar, ihtilal olmuş 1195'e düşmüş. Nereden nereye. İhtilaller ülkeyi fakirleştiriyor, kazanımları kaybettiriyorlar. 15 Temmuz darbesinde biz ciddi bir sarsıntı yaşamadık, niye? Darbe başarılı olamadı üstüne üstlük vatandaşlarımız da hemen biz bir şey söylemeden ilk gün 2.5 milyar dolar bozdurarak bankalarda sıkıntı yaşanmamasını temenni etti.
Öyle güzel bir millete sahibiz ki hem darbeyi önlüyor hem ekonomiyi düşünüyor. Ne olur ne olmaz ele güne karşı geliyor bankalarda para bozduruyor. Bu da bizim başka ülkelerde olmayan bir avantajımız. Türkiye, bu yaşadığımız olayın benzerini AK Parti iktidarında 4 sefer daha yaşadı. 2006'da böyle bir dalgalanma yaşadık, 2008-2009 küresel krizinde yaşadık, atlattık. Gezi olayları sonrası yaşadık, yine atlattık. Bunu da atlatacağız, endişeye gerek yok, sizin hoşunuza gitsin diye de söylemiyorum bunun da üstesinden geleceğiz, bunu siz de iyi biliyorsunuz.
Dünyayla alışverişiniz var, eskiden Türkiye borçlanma yapamıyordu, şimdi bizim özel sektörümüz kendi başına yeni istihdam oluşturmak, işleri büyütmek için 200 milyar doların üstünde küresel kaynak kullanmış. Bu muazzam bir şey, bunu biz görmezden gelemeyiz. Bu güvenin devam ettirilmesi için de her türlü tedbiri alıyoruz. Bakın 60 ihtilalinden hemen sonra IMF Türkiye'ye yerleşti, ta 2013 yılına kadar. Yani Türk ekonomisi 1961'de 2013'e kadar denetlenen bir ekonomiydi. Biz artık denetlenen ekonomiden çıktık, kendi kendimizi denetlemeye başladık. Bu dalgalanma herhalde 1-1.5 ay daha devam edecek, 20 Ocak'a kadar. Yeni seçilmiş başkan iş başına geldikten sonra öngörülebilirlik artacak ve taşlar yerine oturacak. Seçim kampanyalarında söylenenle, sorumluluk omuzlarınıza yüklenince söylemler aynı olmaz, bu siyasetin gereğidir. Bu Türkiye için değil, dünya için böyle. Siz zannediyor musunuz ki Avrupa'daki söylenenler gerçek fikirleri? Elbette değil. 2017'de beş ülkede seçimler var, bu ne demektir? Belirsizlik var. Bu seçimler olana dek bu çok sesliliği duymaya devam edeceğiz.
Suriye'de Irak'ta devlet yok, otorite yok, beş seneyi geçti arkadaşlar. Rusya ile olan yaşadığımız sorunları hepsini bir araya koyun, bu kadar olayı başka ülkelerin başına gelseydi aynı anda yerle bir olurdu. Allah'a şükür Türkiye bütün bunların üstesinden gelmeyi başladı. Çünkü Türkiye'de istikrar var, güven var, son 14 yıldır Türkiye'nin her şeye rağmen 27 çeyrek arka arkaya büyüdü. Hiç kafanız karışmasın, 2017 çok daha güzel olacak. Gereken tedbirleri alıyoruz, sizi rahatlatmak için sadece söylemiyorum, buna adım gibi inandığım için söylüyorum. Bu geçici dönemde de bu alçak terör örgütü milletten karış karış topladığı himmetleri lobi şirketlerine aktardı. Türkiye'de insan hakları ihlal ediliyor, Türkiye'de demokrasi uygulanmıyor, yani akıllarına ne gelirse yapmaya devam ediyorlar. 15 Temmuz'da başaramadıklarını akılları sıra ekonomimizle oynayarak başaracaklarını sanıyorlar, asla başaramayacaklar. Şimdi kısa vadede hemen 8 Kasım'dan sonraki bu dalgalanmada bir araya geldik, rakamlara baktık, göstergelere baktık. Alınması gereken tedbirleri hemen aldık.
"Önümüzdeki kısa dönem için 10 milyar dolarlık bir ilave kaynağı piyasadan çekmeden piyasanın ihtiyacı için ayırdık, bununla yetinmiyoruz, kamu, mecbur kalmadıkça sözleşmelerini milli paramız, lira üzerinden yapacak. He bazı sözleşmeler var ki bunlar tabii ki döviz üzerinden yapılabilir, bu zaten sizi ilgilendirmiyor, sizinki gönüllülük ilkesine bağlı. Hesabınıza kitabınıza bakacaksınız, hangi birimden alışveriş yapacağınıza karar vereceksiniz. Bunların tedbirlerini aldık, bireysel borçlanmalarda yabancı parayla borçlanmanın önüne geçtik. Dedik ya Türkiye küresel bir ekonomi, küresel ekonomilerde yerel müdahaleler olmaz. Piyasaya müdahale algısı oluşturacak uygulamaların yanından bile geçmeyiz, bundan herkes emin olsun. Türkiye'nin borçlarını döndürme, zaten kamuda borç problemimiz yok, özel sektörün de borçlarını döndürme diye bir problemi yok. Bunu kasıtlı olarak yaymaya çalışıyorlar, tüm bu olanlara rağmen Merkez Bankası'nın rezervlerinde bir gıdım azalma yok. Bu ilginç değil mi? Bu tedbirleri aldığımız için işte. Bunun dışında da alabileceğimi her türlü tedbir var, boş durmuyoruz, sizin kadar olmasa bile kafa yoruyoruz, tedbir alıyoruz. Son zamanlarda bazı vergi düzenlemeleri yaptık, tüketici kredilerinde yeniden yapılandırma getirdik, teminatlarda kolaylık yaptık.
"Hepimizin ortak sorumluluğu olduğunu ifade etmek isterim, 50 yılı aşkın süredir Türkiye terörle mücadele ediyor. Bir terörümüz vardı, FETO de buna müdahil oldu 2 oldu. Önce bölücü terörden bahsedeyim, Türkiye tarihinde olmadığı kadar şu anda mücadelede başarılı gidiyoruz. 30 yıldır 40 yıldır girilemeyen yuvalarına girdik, her gün terör örgütünün ileri gelenlerinden bir tanesini ele geçiyoruz bunların verdiği ifadelerle de terörü inşallah çökerteceğiz. 65. hükümetin ilk gününde "Milletimiz rahat olsun, bu terör belasını Türkiye'nin gündeminde en alt sıraya düşüreceğiz" dedim. Sürekli terörün, sürekli olayların konuşulduğu ülkeye yatırımcı nasıl yatırım yapsın. Durum böyle değil ama algı böyle. Yabancı dostlarımız gelince "Biz savaş var zannediyoruz" diyor. Bizim işte bu algıyı tersine çevirmemiz lazım, bu kendiliğinden olmuyor. Ülkede mutlaka irade olacak, iradenin olmadığı yerde idare olmaz. Türkiye'nin her kuruş toprağında bu ülkenin bayrağı olacak. İş yapmak isteyenler yapacak, oturmak isteyen oturacak. Bu yolda epey bir mesafe aldık, çukur siyasetini uygulayanlar, Kürt vatandaşlarımızın evlerini başına yıkanlar hesabını soruyor. "Yargı bağımsız, hukuk devleti" e tamam, gel kardeşim hesabını ver diyorsun, "Yok kardeşim ben tanımam" Ben sizin yargınızı tanımıyorum diyor, en başkan, öz yönetim... Bunlar bizim hayrımıza işler değil, bunlar bölücülüktür, bunu bünyemizden atmazsak diğer konular, hepsi önemsiz hale gelir. Şu bilinmelidir ki bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımızla kimsenin sorunu yok. Hepimiz kardeşiz, 79 milyon birlikte Türkiye'yiz. Bu kesin. Bölücü terör örgütünün Kürt sorunu diye bir sorunu yok, sorun oradaki vatandaşlarımızın bölücü terör örgütü gibi bir sorunu var, bizim amacımız da onu ortadan kaldırmak. Şimdi orada bayrak dalgalanıyor, devletin otoritesi tam olarak sağlanıyor. Bundan sonrası tamir, onarım faslıdır.
Biz sessiz ortak olacağız, sizler aktif ortak olacaksınız. Özellkle bu bölgeyle ilgili getirdiğimiz teşvikleri, imkanları incelemenizi istiyorum. Bütün bu seçkin heyetten bu bölgeye biraz daha yoğunlaşmanızı istirham ediyorum. Bu sorumluluğu hep birlikte üstlenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
AB ile meselemiz TÜSİAD'dan daha önce. TÜSİAD 43, AB 50 yıllık. Mazimiz daha eski, kara sevdaya dönüşsün istemiyoruz. AP bir karar aldı, bu kararın hukuki bir sonucu yok, tavsiye kararı. Efendim görüşmeler geçici olarak durdurulsun... Biz açıklamamızı yaptık, bunun bizim açımızdan bir önemi yok, anlamı da yok. Parlamentolar, biliyorsunuz milletvekilleri ülkelerinden bağımsız olarak seçilip geliyorlar, zaman zaman böyle çıkışlar yapabiliyorlar. Biz biliyoruz ki Avrupa'da hala Avrupa'nın geleceğini düşünen vizyonerler mevcut. Liderler toplantısında bu anlamsız kararın dikkate alınmayacağını düşünüyoruz. Değerli dostlar, AB'ye içinde bulunduğu kafa karışıklığından bir an önce kurtulması gerek. AB ile uzun süredir ticari ilişkilerini geliştirmiş, müzakerelerini yürütmekte olan bir ülke olarak söylüyoruz, AB'ye Türkiye'nin üye olması Avrupa'ya ilave yük getirmez, yükünü azaltır. İkincisi, AB maalesef bugünlerde çıkışlarıyla, davranışlarıyla, Türkiye'nin ne dediğine, nerede durduğuna değil, Türkiye'nin düşmanlarının sesine daha çok kulak veriyor. PKK, DEAŞ, FETO terör örgütünün lobi faaliyetlerinden daha çok etkileniyor ve tutum alıyor. Bu çok yanlış bir şey, bunun da Avrupa kamuoyunu gelecek seçimlere yönelik kanaatlerini kendi lehlerinde oluşturmak için kullanıyorlar. Bakın hatırlayın Brexit'te bile mevzu Türkiye'yi, kampanyanın odağında Türkiye. Öngörüye bak, vizyona bak, şimdi AB'deki liderler de maalesef etki altında kalıyorlar ve duygusal boyutta hareket ediyorlar. Milleti rahatsız ediyorlar, milletin AB'ye inancı azalırsa AB'ye nasıl gireceğiz. Bu ikircikli tutumlarından vazgeçmeleri lazım. O teröristlerin posterlerini parlamentoların koridorlarında asmamaları gerekiyor. Türkiye'nin gerçek dostlu olduklarını hem davranışlarıyla hem eylemleriyle ortaya koymaları lazım. Biz Avrupa ile yük paylaşımı yapacağız ama AB'nin kendi vizyonunu Brexit'ten sonra yeniden düşünmesi lazım. Bugün AB'de yapılan kamuoyu araştırmasında birlik içinde yaşayan insanların yüzde 59'un AB'nin kendi sorunlarına kayıtsız olduğunu düşünüyor. Birlik önce kendinin hangi yöne doğru gideceğini adam akıllı masaya yatırıp görmesi lazım. Sürekli parmak kalıyor, "Türkiye şunu yap, yapmazsan böyle olur" Türkiye sizden bir öğretmen edasıyla sürekli talimat alacak bir ülke midir? Bu olmaz, bu yanlıştır. Biz onurumuzu ve istiklal ruhumuzu kimseyle pazarlık konusu yapmayız. Dünyada esaret altına girmeyen bir İngilizler, bir ve Türklerdir. Dünya bunu bilmelidir.
Bir yandan bu karşılıklı salvolar devam ediyor, bir yandan da işler yürüyor, hayat devam ediyor. Bakın Ekonomi Bakanımız AB ile bir yandan müzakereleri sürdürüyor, Gümrük Birliği'ni yeniden gözden geçireceğiz, bu kadar seneden sonra sanayide durum ne, tarım ne, e-ticarrette güncelleme yapılacak. Çünkü o Gümrük Birliği'nde de maalesef bize madik attılar, mal ve hizmetler serbest olacaktı üstüne yattılar.
Geri Kabul, vizelerin kalması, 3+3 milyar Euro mültecilere destek, bütün bunlara karşılık da Türkiye 72 maddeden oluşan reformlar yapacak, hepsini yaptık, bir tanesi olmaz dedik "Siz terörle mücadele kanunu değiştirin" dediler. "Değiştirin de bu çocuklar ne kadar bölücülük yapıyorlarsa da fena çocuklar değil, biraz daha yumuşak davranın" diyorlar, biz ölüm kalım mücadelesi yapıyoruz bunu nasıl istersiniz. Bunun üzerine diğer hepsi yalan oldu, sözleşme yürürlüğe girmedi. Bu tek taraflı sevda olmaz. Avrupa dediğini yapacak biz de dediğimizi yapacağız. Ha şunu da görmezden gelmiyoruz bugün ticaretimizin yarısı Avrupa ile, Avrupa ile ilişkileri koparacak değiliz. Bunu herkes kafasından çıkarsın. Avrupa daha sağlıklı, iç siyasetteki şartlardan bağımsız olarak Türkiye ile ilişkilerini daha rasyonel şekilde gözden geçirmesi lazım.
Biz 6 yıldır bölgede yaşanan olumsuzlukları karşılamasaydık, Avrupa'ya yansıtsaydık, bugün Avrupa duman olmuştuk.Biz önce ülkemizi koruruz, vatandaşımızın geleceği her şeyden önce gelir. Türkiye'nin başını ağrıtan teröristlere daha az, Türk halkına daha çok kulak versinler. İkincisi oHAL, OHAL bir sonuçtur, bizim durup dururken çıkardığımız bir şey değildir. 70'li yıllardan bu yana her tarafa sızmış, iş dünyasına sızmış, askere sızmış, yargı içerisinde yer almış, işte itirafları izliyorsunuz adam hukuk kitaplarına, kanunlara bakmıyor. Abileri ne diyor ona bakıyor. Şu fecaata bir bakar mısınız? Hukuk adamı kafayı kiraya vermiş. Formatlamış kafayı, bana Genelkurmay Başkanı anlatıyor, albaya talimat veriyorum çıt yok. Adam bir şey söylemiyor diyor. Merak ediyorum diyor gidiyor bakıyor, meğer abisi astsubay abisiymiş, onay alırsa peki komutanım bakayım diyor. Böyle bir anlayış olur mu? Bu çok tehlikeli bir örgüttür. İşte 17 -25 Aralık'ta gördünüz, ben şahidiyim. Düzenledikleri iddianamede Cumhurbaşkanımız o zaman silahlı örgütün başı, ben de yardımcısıydım. Ama ben gördüm, o müsveddeyi gördüm. E bu nedir ya bu akla ziyan iştir. O zaman cumhurbaşkanımız avaz avaz bağırdı, bu yolsuzluktan öte, bu yargı yoluyla seçilmiş iktidarı alaşağı etme hareketidir diye. OHAL kalksın tamam biz de istiyoruz ama OHAL'de ekonomiyi doğrudan ilgilendirecek hiçbir karar almadık. OHAL, bu alçakların devletten temizlenmesine yönelik bir karardır.
"Almanya Dışişleri Bakanı geldi tutuklamalar yaptınız, gözaltılar yaptınız diye, "Siz iki Almanya birleştiğinde Doğu Almanya'dan ne kadar kamu görevlisini attınız?" Şaşırdı, "Ben kamu bilmiyorum" falan dedi, "Attık biraz" dedi. 500 bin kişiyi attınız dedim, hiçbir hakkını vermeden. Niye attınız, "Onlara güvenemezdik, sadakatlerinden emin değildik" dediler. E biz de aynısını yapıyoruz. Bu kadar kapalı, bu kadar karmaşık bir ilişkisi olan örgütten bahsediyoruz. o 500 bin kişi AİHM'e gitti, hiçbiri kazanamadı. AİHM dedi ki "Doğrudur, hiçbir devlet sadakatinden emin olmadığı insanlarla çalışmaz" dedi. Bizimki de aynısı. Biz çifte standartlara karşıyız. Yargı hepimizin yargıyı, ordu hepimizin ordusu, bütün bunlara gereken her türlü ihtimamı göstereceğiz. Ama bu temizlik harekatını da yapmamız lazım. Biraz uzattığımın farkındayım, yapısal reformlara aynen devam edeceğiz, mali disiplinden vazgeçmeyeceğiz, başkanın ne yaptığına bakmadan önce kendimiz neyi eksik yapıyoruz, bunların hepsini arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Belirsizlik en kötü şeydir, hala sizin kafalarınızda, vatandaşın kafasında belirsizlik varsa burada bir yanlışlık var. Anayasa değişikliğimiz var. Bu anayasa değişikliğinin amacı rejimi değiştirmek falan değil, rejim belli, Cumhuriyet. Halkın egemenliği, o egemenliğin ne demek olduğunu darbede, mecliste gördük. Şimdi biz, yapacağımız bundan sonraki iş 2007'de cumhurbaşkanı seçilemeyen, bir icat çıkardılar 367 icadı, biz de halka gittik, halk da siz çözemiyorsanız ben çözüyorum dedi, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yolunu açtı, Cumhurbaşkanımız da 10 Ağustos'tan beri koltuğunda oturmakta. Cumhurbaşkanımız var, hükümetimiz var, parlamentomuz var. Mevcut durumla anayasanın uyumlu hale gelmesi lazım, partilerimize biz de gelin gerekeni yapalım diyoruz bu bir ihtiyaç. Zor topraklarda yaşıyoruz, stratejik olarak zor, tehditleri fazla, fırsatları da fazla. O nedenle bu coğrafyada istikrarsızlığın bedeli çok ağır oldu, az önce söyledim darbelerde neler olduğunu. O yüzden tek başına iktidar çıkarmamız lazım. Kim olursa olsun, 7 Haziran'da gördük. Güçlü siyasi iradeye sahip bir yönetime sahip olması gerekiyor."