Başbakan Binali Yıldırım, dikey yerine yatay mimari uygulayacaklarını bahsettiği konuşmasında "Türkiye çapında olaya baktığımız zaman 7 milyon binayı yenilemek gerekiyor. 100 milyar liralardan bahsediyoruz" dedi. "Her şehri birer marka yapmayı hedef olarak önümüze koyduk. Ve bu hedeflerimizi gerçekleştirdik" görüşünü savunan Yıldırım, "Türkiye'de ilk defa çevreye karşı işlenen suçları TCK kapsamına aldık" ifadesini kullandı.
"Hangi deliğin arkasında olursa olsun, bulup teker teker çıkarıyoruz. 'Referandumda 'evet' çıkarsa biz bittik' diyorlar. Biteceksiniz, başka yolu yok" diyerek PKK'dan bahseden Binali Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti: "Ben şimdi bölgedeki vatandaşlarımıza sesleniyorum. Biz kimliğimizle gurur duyuyoruz. Kürtsünüz, Kürtlüğünüzle iftihar edin. Ama PKK terör örgütünün sizinle ilgili hiçbir derdi yok. Bunlar, işi gücü size hayatı zehir etmek.
Çevre projeleri açılış töreninde konuşan Yıldırım'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Değerli misafirler; şehir, bir medeniyettir. Medine'den gelme. Hacı Bayram, Ankara'nın manevi mimarı. Merak etmeyin Özhaseki gibi vaaza dönüştürmeyeceğim. Hacı Bayram Veli "İnsan şehri inşa eder, taşın toprağın arasında kendini de inşa eder" diyor. İnsana huzur verecek şehirler imar etmektir, amaç bu. Bir bakıyorsunuz şimdi, şehirler inşa ediliyor. Amerika'da Manhattan denen yerde... Biliyorsunuz binalar göğün yedi kat yukarısına kadar çıkıyor, ama ruh yok ruh. Onun için biz yatay mimari diyoruz. Ve daha fazla sıcaklık var, daha fazla insanların birbiriyle konuşması, görüşmesi, tanışması var. Hiçbir zaman şehircilik konusunda 'Böyle geldi, böyle gider' demeyeceğiz. Çünkü bizim kurucu başkanımız, Cumhurbaşkanımız da belediyecilikten geliyor. Belediyeciliği iyi bilen, birçok hizmete de İstanbul'un o zor zamanlarında imza atıp, İstanbul'u o yoksunluktan kurtarmış ve o dönem çalışmaları da bugünlerin altyapısını oluşturmuştur.
"15 yıldır yapılan yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz. Temelleri yanlış atılmış, planları yanlış yapılmış şehirleri maalesef şimdi kentsel dönüşüm diye riskli alanlar ilan ederek, kendi elimizle yaptığımız bu rezilliği düzeltmenin gayretini gösteriyoruz. Yıllar önce arkadaşım bana bir hatırasını anlattı. Yıl 1986, Almanya'da yaşıyor. Uzun yıllar Almanya'da yaşadıktan sonra sürekli İstanbul'u dinliyorlar babalarından. Artık çocuk diyor ki "Baba anlatıyorsun da bir götür bizi İstanbul'u göster". Karar veriyorlar, İstanbul'a geliyorlar. Topkapı'ya doğru giderken "Evladım, İstanbul'u beğendin mi?" diyor. Çocuk gayet sakin, mutsuz "Baba, İstanbul güzel de, keşke savaştan sonra gelseydik" diyor. Şaşırıyor, hatırlayın o zaman oralar, Şirinevler, Bahçelievler, Topkapı'ya kadar olan bölge yeni inşa ediliyordu. Vatandaş bir kat atıyordu, filiz bırakıyordu. Bu kadar katlı, bu kadarını temel çeker mi çekmez mi hak getire. O açıkta kalan demirleri gören çocuk zannediyor ki, buralar bombalanmış. Şimdi o yaptığımız işleri daha fazla para harcayarak düzeltmeye çalışıyoruz. İzmir Karabağ'da da bunu yapacağız, ihaleleri olmuş. İzmir'in yüzde 62'si bina stoğunun imarsız, kuralsız ve gerekli depreme dayanıklılık bakımından sorunlu. Türkiye çapında olaya baktığımız zaman 7 milyon binayı yenilemek gerekiyor. 100 milyar liralardan bahsediyoruz. Peki bunları daha baştan düzgün yapsaydık, önce kanalizasyonu, altyapıyı, sokakları, yeşil alanı yapıp sonra binalara geçseydik iki kere masraf olmayacaktı. Düzeltmek için harcadığımız para, yapmak için hazırladığımız paradan daha fazla.
"Memleketin bir ucundan diğer ucuna uzanan yeni bir Türkiye inşa ettik. Ülkemizi, şehirlerimizi ihya etmek üzere önemli bir hamle başlattık. Şehirlerimizi 7'den 70'e herkesin hayatını huzur içinde sürdüreceği hale getirmek için gece-gündüz çalışıyoruz. Elbet her şey bir anda olmuyor. Bu bir dönüşümdür. 15 yılda nereden nereye geldiğimizi milletimiz görüyor. Takdir ediyor. Ve her seçimde de Allah'a şükür desteğini artırarak bizi buralara getirdi. 15 yılda Türkiye'nin çehresini değiştirdik. Yollar, yol medeniyet, su medeniyettir. 80 yılda 6 bin, 15 yılda 18 bin... AK Parti farkı bu. Az laf çok iş. Laf üstüne laf değil, taş üstüne taş koyduk. Biz bu yola baş koyduk. Vatandaşlarımızın hızlı tren özlemini gerçeğe çevirdik. Şimdi Kayseri'ye de hızlı tren gelecek. Ankara-Yozgat tarafından sağa sapacağız, pat 144 kilometre sonra ver elini Kayseri. 81 ilde 15 yılda 755 bin konut inşa ettik. TOKİ'yle. Gelişmişlik en çok şehirlerde kendini gösteriyor.
"15 yılda 4 milyar fidan diktik. İnanmıyorsanız, işiniz gücünüz yoksa oturup sayın. Her ilde bir şehir ormanı projesini başlattık. Piknik alanları, değişik değişik bir sürü ormanlar var. Bölünmüş yolların kenarlarına sürekli ağaç dikiyoruz. Şehirlerde, ilçelerde yeşil alanlar oluşturuluyor. 15 yılda biz, yeşil alan miktarını ciddi ölçüde artırdık. Orman varlığımızı 2 milyon hektar seviyesine çıkardık. 5 bin köye 5 bin gelir getirici orman yapıyoruz. "Sen şurayı al, ağaçlandır, buradan da bir şeyler üret, nemalan" diyoruz. Bereketli topraklara bina yapılıyor, fabrika yapılıyor. Yazık günah, oradaki yamaçlar boş duruyor. Şimdi bakanlığımız bir karar aldı, Türkiye genelinde 184 tane ova var. Bu ovaları tarımsal SİT alanları ilan ettik, bunun dışında bir amaçla kullanılamayacak. Tarım için, verim için çok önemli. Kentsel dönüşüm çalışmaları aralıksız sürüyor. 187 proje, 162 bin konutluk devam eden iş var.
"Biteceksiniz, başka yolu yok!"
"'Referandumda 'evet' çıkarda biz bittik' diyorlar"
"Hele hele bu alçak terör örgütünün Güneydoğu'da yaptığı hendekler yüzünden oradaki binalar yerle bir oldu. Kürt kökenli vatandaşlarımız evlerini terk etmek zorunda kaldı. Ama biz onların canına okuduk. Şimdi onlara dışarıda da hayat hakkı yok. Hangi deliğin arkasında olursa olsun, bulup teker teker çıkarıyoruz. "Referandumda 'evet' çıkarda biz bittik" diyorlar. Biteceksiniz, başka yolu yok. Ben şimdi bölgedeki vatandaşlarımıza sesleniyorum. Biz kimliğimizle gurur duyuyoruz. Kürtsünüz, Kürtlüğünüzle iftihar edin. Ama PKK terör örgütünün sizinle ilgili hiçbir derdi yok. Bunlar, işi gücü size hayatı zehir etmek. Bunlar 11 yaşında kedisine süt almaya giden çocuğu şehit ettiler. Dolayısıyla bunların Kürtler diye bir sorunu yok. Asıl Kürt vatandaşlarımızın terör örgütü diye bir sorunu var. Biz bunları gündemden kaldıracağız, Allah'a şükür kaldırmaya başladık. Dünyada üç tane terör örgütüyle mücadele eden başka bir örgüt yok. FETÖ, BTÖ, PKK, DEAŞ... Şimdi dünya DEAŞ ile mücadele ediyormuş gibi davranıyor. Gerçekten tek mücadeleyi veren Türkiye. Fırat Kalkanı ile elhamdülillah El Bab'ı da hallettiler, oradaki insanlar normal hayatlarına döndüler. Ege adalarından gitmek için denize açılan 50 bin insanı ölümden döndürdük. Bırak 50 bin kişiyi bizim inancımıza göre bir kişiyi yaşatsan bile bütün cihanı yaşatmış olursun. Şehirlerimizin kimliğini tekrar ortaya çıkarıyoruz. Medeniyetlerimizin mirası olan sayısız tarihi eseri onarıyoruz. 4 bin 500'den fazla tarihi eseri onardık, aslına uygun haline getirdik.
"Sadece Doğu, Güneydoğu'da terörden yıkılan 30 bin konutun yapımına başladık. Bütün yolları asfaltladık. Kaldırımlar, çevresi, bahçesi, yeniden mahalleler, yeniden şehirler kuruyoruz. Yeter ki insanımızın yüzü gülsün, bu alçak terör örgütünün verdiği zararlar yok olsun. Çünkü, biz biriz, beraberiz. Beraber Türkiyeyiz. Değil mi ki, bir ocak tütüyor, bir ay yıldızlı bayrak dalgalanıyor, biz oradayız, hizmet orada. Daha önce bu gemilerin çöpleri toplanmıyordu. Ne yapıyorlardı? Hop limanda denize boşaltıyorlardı. Limanlarımızda atık toplama tesisi var. Bunlar alınıyor kimisi enerjiye, kimisi gübreye dönüştürülüyor. Hepsi cins cins ayrılıyor. O yüzden denize kıyısı olan şehirlerimize Mavi Bayrak veriliyor. Bu neye göre veriliyor? Eğer oradan denize lağım bırakılıyor mu, atık bırakılıyor mu? Bunlara göre değerlendiriliyor. 15 yılda Mavi Bayraklı sahil sayımızı 127'den 444'e çıkardık. Dünyada ikinciyiz.
"AK Parti iktidarı olarak biz görev anlayışımızda şu prensibi belirledik; zor olan hemen yapılır, imkansız olan biraz zaman alır. Pırıl pırıl gençlerimiz var, işte bu güçle Türkiye'yi yeniden inşa ediyoruz. Doğu ve Güneydoğu'da çok genç nüfusumuz var. Daha önce alçak terör örgütü gençlerin gelecek umudunu kararttı. Ama şimdi o gençler gerçeği gördüler ve gelecek planlaması yapmaya başladılar. 23 ilimize özel bir kalkınma projesi uyguluyoruz. 23 ilde bugüne kadar müracaatlarda 20 milyarlık yatırım vaadinde bulundular. 115 bin doğrudan eleman çalıştırdılar. Bu gençlerimiz dağda, terörün tuzağına düşmeyecek. Daha güzel bir gelecek için, daha güzel bir Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal'in muhasır medeniyetler seviyesi için Doğu-Batı, Kuzey-Güney el ele vereceğiz; Türkiye'yi cumhuriyetimizin 100'üncü yılında parmakla gösterilen memleketler arasına sokacağız. Çıraklık ve kalfalık döneminin ardından ustalık projelerimiz yavaş yavaş hayata geçiyor. Avrasya Tüneli, Marmaray, Osmangazi Köprüsü... Bursa'dan bayramlarda İzmir'e giderken, Eskihisar Topçular'da bir saat, bir buçuk saat kuyruk beklediğiniz günleri hatırlayın. Öyle bir şey yok artık. Gebze'den Altınova'ya üç dört dakikada geçip gidiyorsunuz. Yetmedi, Yavuz Sultan Selim, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul sırada. "Çanakkale geçilmez" dedik düşmana, ama dosta Çanakkale dünyanın en uzun köprüsüyle geçiliyor. Bunlar laf değil, elle tutulur işlerden bahsediyorum ey ahali. Türkiye bölünmez kardeşim, Türkiye 80 milyon vatandaşıyla tek bayrak, tek vatan, tek millet, tek devlet. Kararımız... (Evet sesleri) Allah sizden razı olsun, siz işi bitirmişsiniz.
"Şimdi, 16 Nisan... 16 Nisan'da sandığa gideceğiz. Sanki ölüm kalım meselesi. Sanki genel seçim oluyor. Partiler seçime gidecek, oradan milletvekilleri seçilecek, onların arasından cumhurbaşkanı birini görevlendirecek falan. Daha kasımda yaptık seçimi, üzerinden kaç ay geçtik. 1.5 seneyi geçti. Önümüzdeki Kasım'da tamamı ancak dolacak. Bu bir referandum. Neyin referandumu bu? Şimdi mevcut sistem, cumhuriyet kuruldu, parlamenter sistem. Parlamenter sistemin 1923'ten bu tarafa bir bak, sürekli problem. Problem nerede çıkıyor? Bir, zayıf iktidarlarda. İkincisi de cumhurbaşkanı seçiminde. Cumhurbaşkanı seçilecek, milletvekillerine seçtirmiyorlar. Kim seçecek? Ankara'da gözükmeyen ortaklar var, meydana iniyoruz, milletle haşır neşir oluyoruz. Derdimizi anlatıyoruz. Yerine göre millet fırça da çekiyor, ayar da veriyor. 'Şu işler eksik, dikkat edin biraz' diyorlar. Seçim bitti, iktidar olduk tek başına. Ankara'ya geliyoruz 'Hoşgeldiniz, biz sizin ortaklarınızız' diyorlar. Ya biz sizi hiç görmedik. 'Bizi göremezsiniz, biz bu devletin bekçileriyiz. Siz yanlış yaparsanız biz düzelteceğiz' diyorlar. Kim verdi size bu yetkiyi? Öyle diyenler AKP iktidarında gereken cevabı aldılar. 27 Nisan bildirgesi, hemen iade ettik. Milletin iradesi üzerinde güç tanımayız. 17-25 Aralık yine aynı şeyi söyledik. Kapatma davası, olmadı. En son 15 Temmuz. Bu sefer tanklarıyla, toplarıyla geldiler. Ama iman gücü, vatandaşın, gençlerin bayrak sevgisi, memleket sevgisi her şeyin üstünde. Kadınıyla, erkeğiyle o gün Cumhurbaşkanın, Başkomutanın çağrısıyla meydanlarda oldu. Ve bu alçaklara anlayacakları dilden en güzel cevabı verdi. Şimdi mevcut sistemde ne yapıyoruz? Bir seçim oluyor, milletvekillerini seçiyoruz dimi. O milletvekilleri seçildikten sonra Meclis'te toplanıyor. 20 milletvekili daha üstü olan grup kuruyor, Meclis'e giriyor. Cumhurbaşkanı, bu partilerden en büyük partinin genel başkanına hükümeti kurma görevi veriyor. Hükümeti kurarsan güven oyu için Meclis'e geliyor, 276 ile güven oyu alıyor. Çalışmaya başlıyor. Bu iş 2 ayı buluyor, eğer tek başına iktidar yoksa. Bazen hiç kurulmuyor, güven oyu almadan yok alıyor. Yani millet, sandıkta memleketin kimin yöneticiğine karar veremiyor. Milletin seçtiği değil, vesayet odaklarının seçtikleri hükümet kuruyor. Ali cengiz oyunları orada başlıyor. 1995 seçimlerini hatırlayın Refah Partisiyle önce zannediyorum Anavatan partisi koalisyon kuracaktı, birileri birilerinin kulağını çekti, vazgeçtiler. Doğruyolla Refah kuruldu sonra, onları da rahat bırakmadılar. 28 Şubat postmodern darbesi, cumhurbaşkanı orada vesayet odaklarıyla hareket etti ne yazık ki.
"2007'de hele bir cumhurbaşkanı seçemedik. 276 ile seçmen mümkün, bizim var 354. Seçemedik. 367'nin üstünde Meclis'e giren olursa o zaman seçim yapılırmış. CHP hemen doğru AYM'ye gitti. Seçimi durdurdular. İkincide yine 367'yi bulamadık. O zaman anladık ki vesayetçiler CHP'yi sürdüler piyasaya. Yüzde 47 ile AKP aslanlar gibi 343 milletvekili ile iş başına geldi. Orada işte cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören kanunu gönderdik. Görev süresi bitmiş cumhurbaşkanı bu kanunu onaylamadı. Fazladan duruyor orada, geri gönderdi. Tekrar gönderdik mecburen onayladı. Ama hemen AYM'ye. AYM'de ona bir şey diyemedi mecburen, biz sonra referandumu yaptık. Orada da millet yüzde 69 kabul oyuyla cumhurbaşkanının doğrudan vatandaş tarafından seçilmesi için karar verdi. O günden itibaren, 2014 Ağustos'undan halkın doğrudan oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı da Recep Tayyip Erdoğan oldu. Bir yandan başbakan, bir yandan cumhurbaşkanı. İkisi de güçlü. Bu yürür mü? Yürümez. Yıldırım Akbulut-Özal, çok iyi anlaşarak başladılar, fikir ayrılığı oldu. Hangisine bakarsanız bakın. Ahmet Necdet Sezer'i seçtirmek için Ecevit neler yapmıştı, en sonunda neler olduğunu da biliyorsunuz. O anayasa kitapçığının atılmasının bedeli, bir gece faizler yüzde 7 bin arttı. Bir gecede Türkiye fakirleşti. Biz artık güçlü, tek başına bir iktidar olsun istiyoruz. Göz korkutuyorlar. Belediye başkanı seçimi yapılıyor yıllardır. Ne yapıyorsunuz? İki sandık koyuyorsunuz. Birine meclis üyeleri, birine de başkan. Açıyorsunuz başkan, açıyorsunuz meclis üyeleri. Bazen başkanın partisinin çok üyesi oluyor, bazen tersi oluyor.
"Bunların iktidar olma derdi yok. Bir karambol olsa da sisteme dahil olsaydı diye düşünüyorlar. Ömürleri boyunca ya ihtilaller öncesi ya ihtilaller sonrası iş çıkardılar. Artık davetsiz misafirlere geçit yok. Sandık kuruluyor, millet hesap soruyor. Vekillere de yetki veriyor, cumhurbaşkanına da yetki veriyor. Bunun dışında söylenenler kafa karıştırma, tamamen yanlış yalan beyanlarla milletin gözünü korkutmak. Bizim milletimiz bunların hepsini bilir, basireti engindir. Neyin yapıldığını, neyin yapılmadığını millet çok iyi bilecektir. İnşallah 16 Nisan'da Türkiye'nin aydınlık geleceğine geçmesi için tek başına iktidar dönemini başlatacaktır.
"Zaman israfının önüne geçilecek. Hazırız değil mi? İstikrar için (vet sesleri) güçlü iktidar için (evet sesleri) gençlerimiz için (evet sesleri) 80 milyonun mutluluğu ve refahı için kararımız... (evet sesleri)"