Murat Belge (Taraf, 29 Mayıs 2012)
Geçen gün ben de İçişleri Bakanı’nın açık sözlülüğü karşısında duyduğum takdiri dile getirdim; İçişleri Bakanı’nın konuşmaları, bugünlerin popüler bir yazma konusu. Birileri, böyle konuşan birinin Bakan olarak sağda solda dolaşmasının bir skandal olduğu kanısında. Dolayısıyla, görevden alınmasını bekliyorlar. Peki, kim alacak görevden? Ancak Başbakan alabilir.
Başbakan’ın, İçişleri Bakanlığı için yaptığı seçmeden memnun göründüğünü de yazmıştım. Ayrıca, bugünlerde Başbakan kendisi de toplumu konuşarak aydınlatmak konusunda çok etkin görünüyor. Onun söylediklerine bakılırsa, Başbakan İçişleri Bakanı’nı ancak “kıskançlık” gibi bir nedenle görevden alabilir. “Benden rol çalıyor. Benim söyleyeceklerimi benden önce söylemeye çalışıyor” gibi gerekçeler bulabilir.
Başbakan, bir süredir, genel siyasî sorunların yanı sıra, insanların “özel hayat alanı” içinde olduğu kabul edilen konulara da el (ve dil) atmaya başladı. “Sezaryen”den dem vuruyor, “kürtaj” konusunda Sarah Palin’le ortak bir turneye çıkabileceği izlenimini veriyor. Bildiğim kadarıyla, “kürtaj” konusunda görüşlerini açıklamış ilk Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kendisi oluyor. “İçki” ve “genel ahlâk”, “dindar olmanın erdemleri” gibi kavramlarda da eğitici-öğretici açıklamalarda bulunmuştu.
“Demokrasi” denince bundan Batı’da oluşmuş ve bugün de varolan ilkeler ve değerler manzumesini anlayanlar açısından bir Başbakan’ın bu konularda, bu alanlarda dolaşması, bunu belirli bir ısrarla yapması hayra alâmet bir şey değildir.
Ancak, son günlerde bu konuşmalara bir de uluslararası komplolar teması eklendi. Böyle bir tema sözkonusu olduğunda Başbakan ile İçişleri Bakanı ikilisinin harikalar yaratacağı şimdiden anlaşılmış durumda. Uludere adının geçmesi bir uluslararası komploymuş; bunu anladım. Kendini sağlam yerde hissetmediği konu açılınca buna böyle bir kulp bulan Türk politikacısı tanımadığımız bir fenomen değil. Ama “Türk milleti”ni yeryüzünden silmek için “kürtaj”ı icat etmiş uluslararası komplo kurumunu düşünmek epey gelişkin bir hayal gücü gerektiriyor. Demin Sarah Palin’e değinmiştim. Birçok yerde böyle kürtaja karşı mücadele verenler var. Onlara biri bir haber verse, dese ki, “Yahu bundan size ne? O iş Türk milletinin silinmesi için başlatıldı. Siz kendi işinize bakın.” Böylece bütün o Sarah Palin’ler, Anti-Abortion League’ler, en başta da koskoca Katolik kilisesi ve Papa, bütün İrlanda halkı vb. kendilerini ilgilendirmeyen boş işlerle uğraşmaktan kurtulurlar.
Başbakan’ın son seçim öncesinden başlayan ve derece derece tırmanan bu dönüşümünü bir “Dr. Jekyll and Mr. Hyde” hikâyesi olarak mı okumalıyız? Biraz öyle olacak gibi görünüyor. Böyle olmasında, bu oldukça tuhaf manzaranın ortaya çıkmasında şüphesiz bireysel etkenlerin belirleyici rolü var. Kişilik sorunu, şu bu...
Ama toplumsal-tarihî etkenlerin hiç rolü olmadığını düşünemiyorum. “Öğrenme”nin çeşitli kanalları, düzeyleri var. Descartes doğuştan getirdiğimiz “bilgi”lerden söz etmiş, Locke buna itiraz etmiş, doğuşta insan zihninin tabula rasa olduğunu söylemişti. Ama şimdi, örneğin, DNA’dan haberimiz var. Başbakan “kitaptan öğrenme” diyelim, makaleydi, kitaptı, TV idi, bu iletişim düzeyinden edindiklerini daha fazla öne çıkararak siyaset yapıyordu. Siyasette başarı çıtasını yükselttikçe, “ninesinin dizinin dibinde” ya da “annesinden emdiği sütten” öğrenilenler denetim sınırlarını aşarak ortaya çıkıyor.
Bu da bence "tarihî" bir durum.